“Yeşil Kuşak Projesi” ürünleri… Hedefleri Ortaçağcı Faşist Din Devletidir

Odatv’ye yönelik Siirt Müftüsü Ahmet Altınok’un ifadelendirdiği katliam çağrısını sadece “Devletin bir müftüsü”nün tavrına indirgemek, olaya şaşı bakmak ya da olayın bütünlüğünü görememek, kavrayamamak anlamına gelir.

Birkaç gün önceki yazımızda da açıkça belirttiğimiz gibi, Tayyipgiller’in en tepesindeki Kaçak Saraylı’dan en alt seviyedeki Erkan Tan’ına, Akit’çi Akif Bedir’ine kadar ruhiyatları hep aynıdır.

Nedir bu, özetçe?

Kendilerine muhalif olanların tamamının boynu vurulmalıdır!

Yani Kaçak Saraylı ve avanesinin tümünün ruhiyatı IŞİD’inkiyle bire bir aynıdır.

Yukarıda andığımız yazımızda bunu, somut kanıtlarıyla ortaya koymuştuk.

Bir kere; artık devlet dediğin kimin devletidir?

Önemli ölçüde dincileşen ve faşistleşen Tayyipgiller’in devletidir. Dolayısıyla Siirt Müftüsü de işte o devletin yani Tayyipgiller’in müftüsüdür, onların bir avanesidir.

Daha birkaç gün öncesinde, bizzat Tayyip’in kendisi Yeni CHP’nin Şefi Sorosdaroğlu Kemal Efendi’yi, tıpkı 15 Temmuz gecesi “hülooğğ”cularının köprüde, komutanlarının “Tatbikata gidiyoruz” diyerek oraya getirdiği gencecik vatan evlatları erlerin, Hava Harp Okulu öğrencilerinin başlarını keserek katlettikleri gibi “katlederiz”, diyerek tehdit etmedi mi?

“Sakın ola ki Gezi Eylemi tarzında bir eyleme çağırma, CHP tabanını. Yoksa 15 Temmuz gecesi “hülooğğ”cularımın yaptığının aynısını size de yaparım. 15 Temmuz’da tankların arasından kaçıp kurtulmuştun. Bu sefer kaçamazsın da.”, yani başın kesilir, diyerek tehdit etmişti.

Bunu da hemen tüm CHP aydınları gibi Odatv çevresi de çok iyi bilmektedir…

Eskinin azgın FETÖ’cüsü, şimdinin aynı azgınlıktaki Tayyip’çisi A Haber sunucusu-programcısı Erkan Tan adlı şahıs, tüm Gezicilerin başları vurulmalıdır, diye çağrıda bulunmadı mı?

Yani 10-15 milyon civarında insanımızın IŞİD yöntemiyle boğazlarının kesilip başlarının gövdelerinden ayrılarak katledilmelerini istemedi mi, bu cani bir ruhiyata sahip olan kişi?

İstedi…

Demek ki ABD’nin devşirip, projelendirip, doktrine edip 2002’de iktidara getirdiği Tayyipgiller, FETÖ’yle ve bilumumu Ortaçağcı tarikat ve cemaatlerle el ele vererek 16 yıllık bir süreç içinde kerte kerte aşındırıp Laik Cumhuriyet’i yıktılar.

Onun Ordusunu da, Yargısını da, Eğitimini de, hemen tüm kurumlarını da çökerttiler. Onun yerine Faşist bir Din Devleti inşa etmektedirler.

Bu işte de çok önemli miktarda yol aldılar…

Bir Din Devletinde din savaşlarının, mezhep savaşlarının olmaması mümkünatsızdır. Çünkü o devlet artık modern bir devlet değil, Ortaçağ karanlığında yaşayan, Ortaçağ kültürü, dini, felsefesi, hukuku ve eğitimine tabi bir devlet olmuştur.

Dolayısıyla da böyle bir devlette, tüm Hıristiyan ve Müslüman Ortaçağlarında görüldüğü gibi din savaşlarının, mezhep savaşlarının alıp başını gitmesi son derece olağandır.

Dikkat edelim; bugün bile tüm dal budaklarıyla 100’ü aşkın tarikat ve cemaat birbirleriyle kavga ve hatta savaş halindedir. Ellerinde o güç ve yetki olsa, kendilerinin dışındaki o dinci grupları bile anında katledip yok etmek arzu ve düşüncesindedirler.

Mesela, yine birkaç gün önce IŞİD, El Kaide, El Nusra çizgisine muhalif olan bir ilahiyatçı hakkında bile, AKP içindeki muhalif kanadı temsil eden Karar Gazetesi Yazarı Marmara, Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Mustafa Öztürk hakkında bile tarikat ve cemaatler, aldıkları ortak bir kararla ölüm fetvası çıkarıyorlar.

Çağıralım, tövbekâr olmaya davet edelim. Eğer olmaz ise katli vacibdir, diyorlar.

Kaldı ki onun katledilmesi gerektiği düşüncesinde olan yalnızca tarikat şeyhleri değilmiş. Yazar İsmail Saymaz’ın bildirdiğine göre Balıkesir Havran Müftüsü Ahmet Mehmetalioğlu da aynı görüşteymiş, yani Mustafa Öztürk’ün katlinden yanaymış.

Şimdi bu dinciler, daha açık söyleyişiyle bu Muaviye-Yezid Dincileri, bu CIA-Pentagon Dincileri, bu El Kaide, El Nusra ve IŞİD Dincileri ve de Hüseyin Velioğlu liderliğindeki Hizbullah Dincileri, demek ki kendi aralarında ve kendi içlerinde beğenilmeyen, aykırı bulunan bir görüşe sahip Müslüman din adamlarının bile katline ferman buyuruyorlar…

Eee, bunların egemen olduğu, bunların ideolojisindeki bir devlet, elbette demokratlara, ilericilere, devrimcilere, sosyalistlere ve komünistlere de asla nefes aldırmayacaktır. Ve hatta, onların varlıklarına bile göz yummayacaktır.

Ortak anlayışları, kazıyıp geçmektir. Tıpkı IŞİD’in, Taliban’ın, El Kadie’nin yaptığı gibi…

Kendisi de bir cemaat lideri olan Mustafa İslamoğlu bile Aralık 2016 tarihli bir tweet’inde aynen şunları söylemektedir:

“İmam-Hatip ve İlahiyat müfredatı değiştirilmedikçe bu memlekette geleceğin IŞİD’cileri yetişmeye devam edecektir.”

İşte Kur’an Kurslarında, tarikatlarda, cemaatlerde, İmam Hatip okullarında ve İlahiyat Fakültelerinde öğretilen İslam, aslında tersyüz edilmiş İslam’dır; içi boşaltılmış, ruhu öldürülmüş İslam’dır, Kabuk İslam’dır, yani namaz, oruç, haç, türban, kara çarşaf, sakal, sarık, cübbe gibi ritüellerden ve şekillerden ibaret bir İslam’dır. Bu İslam’ın Hz. Muhammed ve Kur’an İslamı’yla zerre miktarda olsun ilgisi yoktur.

Demek ki arkadaşlar; Türkiye’deki bütün dinciler, bütün Tayyip “hülooğğ”cuları aslında El Kaide ve IŞİD zihniyetine ve ruhiyatına sahiptirler. Bu sebeple de bunlara göre kendilerine muhalif olan tüm kesimlerin, sayıları ne olursa olsun, katledilip yok edilmesi gerekir…

Gelelim olayın bir başka boyutuna…

Bu vicdani ve insani değerlerden yoksun Ortaçağcı güruh, bütünüyle ABD’nin 1950’lerde uygulamaya koyduğu “Yeşil Kuşak Projesi”nin ürünleridir.

FETÖ de, diğer tarikat ve cemaatler de, İmam Hatip okulları da, Kur’an Kursları da, İlahiyat Fakülteleri de bu proje doğrultusunda gelişip serpilmişler ve Türkiye’yi bir uçtan bir uca pıtrak gibi sarmışlardır.

Dolayısıyla da, Türkiye’nin bugünkü karanlık ve içler acısı duruma düşürülmesinde birincil planda rol oynayan, ABD ve AB Emperyalist Haydut Devletleridir.

Onlarla menfaat ortaklığına girdiği için, onların her türden buyruğunu gönüllü olarak yerine getirme sözü veren, vatan millet düşmanı hain Antika Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfı ve onunla kaynaşık bulunan Modern Finans-Kapitalistler Zümresi de Türkiye’nin bugünkü durumunun asli failleri arasındadır.

İşte Tayyipgiller İktidarı da bu Antika sınıfın siyasi plandaki temsilcileridir.

Bunlar hep kayıtsız şartsız egemen oldukları Ortaçağ’ın Ümmetçilik Konağının günlerinin, yıllarının özlemi içindedirler. Bu sebeple de kendiliklerinden vatansız ve milletsizdirler. Hiçbir ulusal değer taşımazlar.

Gelelim bir diğer sorumlu ya da suçlu gruba…

Bunlar da Kaçak Saraylı Tayyip ve onun AKP’giller’ini 15 Temmuz sonrasında kurtarıcı olarak görüp o Ortaçağcı karanlık gücün kolları altına sığınanlardır.

“Tayyip Türkiye’yi FETÖ’den kurtardı. FETÖ’cülerden de bütünüyle temizleyecek.”, diyerek Tayyip’i ve avanesini alkışlayanlardır.

Kim midir bunlar?

Odatv’nin de hemen herkes tarafından bilinen akıldane yazarçizerleridir.

Odatv’nin Bin Kalıplılar Dergâhında yetişmiş, 15 Temmuz sonrasında “Tayyip Antiemperyalist oldu. Bunu görmeyecek miyiz?” diyerek, bir zamanlar yazmış olduğu; “Kayıp Sicil- Erdoğan’ın Çalınan Dosyası”, adlı kitabını-orada savunduğu düşünceleri, tıpkı Nasuhi Güngör’ün; “Yenilikçi Hareket”, adlı kitabını terk edişi gibi inkâr ederek nesebi gayrisahih bebelerin bir şafak vakti cami avlularına bırakılışı gibi bırakıp geçendir.

Evet, bu durumun suçluları arasında, yine Odatv’nin, NATO’nun ruhlarını ve cesaretlerini boşalttığı, hasbelkader FETÖ’nün Ergenekon-Balyoz Kumpasının mağdurları arasına girmiş koftiden generalleri ve subay yazarlarıdır.

Hatırlanacağı gibi bunlar da FETÖ saldırılarına karşı güvenli sığınak olarak Tayyip’in kolları arasına atmışlardı kendilerini, utanç verici biçimde…

Oysa Tayyipgiller’le FETÖ’cüler arasında, Tayyip’in de açıkça ifadelendirdiği gibi; “staretejik hedef bakımından”, zerrece bir farklılık yoktur.

Tayyipgiller’le FETÖ’cülerin kavgası, bu ABD yapımı iki hain gücün elbirliği ederek yıktıkları Laik Cumhuriyet’in mirasını paylaşma kavgasıdır, bu mirastan aslan payını kimin alacağını belirleme kavgasıdır.

Başka bir söyleyişle; “Kurulmakta olan Faşist Din Devletinde esas oğlan kim olacak?”, meselesinin çözümlenmesi ve belirlenmesi kavgasıdır.

Ayrıca şunu da belirtmeden geçmemiş olalım ki; FETÖ’nün Odatv Kumpası sürecinin sonucunda, cezaevinden çıkar çıkmaz genç Odatv çalışanlarını ABD Büyükelçiliğine gönderenin ya da gönderenlerin de bu kara günlerin oluşmasında sorumlulukları ve suçları vardır.

Meseleye bu kapsam içinde bakar ve kavrarsak, ancak o zaman olayı tüm netliğiyle görmüş oluruz, aynı zamanda da çözüm yolunu bulmuş oluruz…

Demek ki bugün için devrimcilere, ilericilere, namuslu aydınlara, Antiemperyalist Birinci Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın ve onun Önderlerinin kurduğu Laik Cumhuriyet’i sosyal kurtuluşla yani gerçek anlamda bir Halk Cumhuriyeti’yle taçlandırmak için mücadele edenlere düşen birincil görev; Türkiye’nin can düşmanı ABD ve AB Emperyalistlerine ve onlarla menfaat ortaklığına girmiş, onların işbirlikçiliğine ve taşeronluğuna soyunmuş hainlere karşı mücadeleye girmektir.

Emperyalistler ve işbirlikçilerinin kurmuş olduğu ihanet cephesine karşı Antiemperyalist, Antifeodal ve Antişovenist bir Halk Cephesi kurmaktır.

Bu emperyalist haydutları ve onların ekonomik, siyasi, kültürel vb. her türden işbirlikçilerini ülkeden kovmaktır.

Biz, Devrimci Kavgaya girmiş olduğumuz 60’lı yıllardan bu yana bu amaç doğrultusunda bir savaşın içindeyiz. Bir savaş vermekteyiz.

Usta’mız, Önder’imiz Hikmet Kıvılcımlı; 1969 yılında kaleme aldığı “Türkiye’de Sınıflar ve Politika” adlı kitapçığında, bu ihanet cephesinin yerli din alıp satıcısı, insanları Allah’la aldatıcısı siyasileri ve onların dayandığı Antika, insan düşmanı, asalak Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfını şöyle teşhir ediyordu.

Yazımızı Kıvılcımlı’nın altın değerindeki bu sözleriyle noktalamış olalım:

“Türkiye’de “kozmopolit” olma bakımından Finans Kapitale tıpatıp uygun ve çarkla dişli gibi  içiçe gelen tek bilinçli ve kasıtlı sosyal sınıf Tefeci-Bezirgân sınıfıdır. Çünkü bu sınıf oldu olasıya modern  “MİLLET” karakterini bilmemiş ve tanımamıştır. İlk Mekke ve Medine kentlerinden beri Antika Toplumun kutsal “ÜMMET” düzeyini yaşamaktadır. Ümmetçiliği aşamadığı için, kendiliğinden “VATANSIZ” ve “MİLLETSİZ” olan Tefeci-Bezirgân sınıfı, ister istemez  1300 yıllık Hilafet ve Saltanat düşkünlüğüne  bağlıdır.  Saltanatı kendi toprağının devletçiliğinde bulamadığı gün, Finans-Kapitalin uluslararası yapısına giren yerli şubesini başına taç etmekte sakınca bulmaz. O zaman gözünü kırpmaksızın bütün kasaba eşraf ve agavatını Türkiye devrimci güçlerine karşı, Sen Bartelmi katliamlarına taş çıkartan, kana susamış eğilimiyle Haçlılar Seferi açmış durumda buluruz.

“Bu durum, Türkiye’de hayli sol ve sosyalist edebiyatı, kitaplarda okumuş, millete “turist bakışlı” kimseleri şaşırtmaktadır. Bu kimseler formüllerini biraz gözü kapalı ezberledikleri bir “MODERN KAPİTALİST SINIF” önünde bulunuyormuş izlenimine aldanırlar. Bir avuç Finans-Kapitalist ile ülke düzeyine yaygın fakat yeri geçmiş çağlarda duran Tefeci-Bezirgân sınıfının kaynaşması bu izlenimi “Hafız-ı Kapital” olanları kolayca aldatabilir. Aldanılmamalıdır.” (Hikmet Kıvılcımlı, Türkiye’de Sınıflar ve Politika, Derleniş Yayınları, 4’üncü Baskı, 1993, s. 19-20)

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

31 Aralık 2018

Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı

Print Friendly, PDF & Email