Yeni CHP’ye bel bağlamış içtenlikli kardeşlere:..

Yeni CHP’ye bel bağlamış içtenlikli kardeşlere:

Bir siyasi parti genel başkanı, Ankara’nın ortasında “mühendislik bürosu” tabelası ardında karargâh kurmuş CIA istasyonunu neden savunur?

Hangi sebeple savunur?

Bir düşünün, aklınızı özgür bırakarak. Ve sonra da aynanın karşısına geçip bu sorumuzun cevabını verin kendinize.

2015 yılındaki bir yazımızda, bu konuyu işlemişiz. Ve şunları demişiz. Okuyalım, lütfen. Malum ya, bilmemek hiç kimseye bir şey kazandırmaz. Bilmekten de kimse bir zarar görmemiştir.

***

Kemal Kılıçdaroğlu, ABD’ye yaranmak için her yolu mubah sayar

2013 Kasımı’nda ABD’li efendilerine kendini pazarlamak için bir gezi planladın ve randevulaştın sahiplerinle.

Fakat aksilik bu ya; birkaç namuslu CHP milletvekili o günlerde ABD’nin ve onun casus örgütlerinin tüm dünyayı olduğu gibi Türkiye’yi de dinlediği için onu protesto edeceği tuttu. Malum ya o günlerde bütün dünyada ABD’nin bu casusluk faaliyeti konuşuluyordu. Bu namuslu insanlar da ABD’nin Türkiye’deki bu CIA üssünü protesto etmek için onun bir mühendislik bürosu görünümündeki yerine gidip orada eylem yapmak istiyor, protestoda bulunmak istiyor. Sorosçu Kemal bunu duyar duymaz hemen müdahale ediyor. Böyle bir şeyi nasıl yaparsınız, diyerek engelliyor eylemi.

Kaldı ki bu namuslu vekiller, yapacakları eylemin önceden duyurusunu yapıyorlar ve bu medyada yer alıyor şu şekilde:

“CHP İzmir Milletvekili Erdal Aksünger, milletvekili arkadaşları ile birlikte Amerikan Ulusal Güvenlik Ajansı’nın (NSA) Türkiye’deki merkezi olan ODC’ye gideceklerini ve ne yaptıklarını soracaklarını söyledi.

“Aksünger, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında, Avrupa’da, ABD’nin dinleme faaliyetlerine ilişkin ciddi tepkiler oluştuğunu, ancak kendilerinin de sık sık gündeme getirmelerine rağmen, NSA’nın Türkiye’deki faaliyetlerine ilişkin hükümetin bir girişimde bulunmadığını belirtti.

“Türkiye’de NSA’nın, ODC adlı merkezinin bulunduğunu, bu merkezden ülkedeki tüm stratejik kurumların dinlendiğini söylediğini anımsatan Aksünger, “Yasadışı dinlemelerle ilgili kurulan komisyonda, terimlerin hiçbirine hâkim olmayan bir AKP milletvekili, ODC için, ‘o ne?’ diyor. ‘O ne ya?’ dediği şey, dünyanın ve Türkiye’nin aslında en büyük casusluk sorunlarından biri” diye konuştu.

“ABD’nin dinleme faaliyetleri karşısında MİT’in de bir çalışma yapmadığını savunan Aksünger, şunları söyledi:

“Ya bunlar gerçekten bu işi bilmiyorlar ya da biliyorlar da birileri diyor ki ‘bu işe bulaşmayın.’ İkisi de vahim bir konu. Zaten benim gözümde Milli İstihbarat Teşkilatı artık bu ülkenin milli istihbarat teşkilatı değildir. Çünkü iktidarın istihbarat teşkilatıdır.

“Emniyet istihbarat da tarikatların, cemaatlerin teşkilatı olmuş durumda. Türkiye’de Amerikan casusları cirit atıyor, bunların tek tek adreslerine kadar söyledim.

“Buradan bir çağrı yapıyorum? İvedilikle iktidarın yapması gereken çok önemli bir konu var: Bu konuda özel bir komisyon kurulmalı. Tedbirlerin alınması lazım. ‘Bugüne kadar bizlerden kimleri dinlediniz?’ diye Amerika’ya sorulması lazım.”

“Erdal Aksünger, önümüzdeki hafta, milletvekilleri arkadaşları ile birlikte, ODC’nin Türkiye’de bulunduğu yere gideceğini belirterek, “Kapıyı çalacağız, ‘burada ne yapıyorsunuz’ diye soracağız” dedi. – TBMM (http://www.haberler.com/abd-ulusal-guvenlik-ajansi-nin-dinleme-5247916-haberi/)

İşte Sorosçu bunu duyar duymaz hemen eylemi engelliyor. Ne yapıyorsunuz siz, ABD hiç protesto edilir mi, biz kendimizi onlara beğendirmeye çalışıyoruz, siz ise protesto etmeyi düşünüyorsunuz. Yeni CHP’de böyle şeyler artık olmayacak, diyor.

Satılmış Sorosçu Kemal eylemi engellemekle kalmıyor. Namuslu vekil Erdal Aksünger’in de bir daha aday yapılmasını ve milletvekili seçilmesini sonlandırıyor. Yani Yeni CHP’de namuslulara yer yok diyerek Aksünger’in siyasi hayatını bitiriyor.

Bu namussuzluğa, bu harcanışa ilişkin Aksünger şöyle bir serzenişte bulunuyor:

“CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Bilişim ve Teknolojiden Sorumlu Başdanışmanı CHP İzmir Milletvekili Erdal Aksünger’le de yollarını ayırdı. TBMM Yolsuzlukları Soruşturma Komisyonu üyesi olan Aksünger, tehdit, baskı ve stres altında çalıştığını, adaylık değerlendirilmesi yapılırken mücadele ve formasyon kriterlerinin ön plana alınacağını düşündüğünü söyledi. Aksünger, “O kadar çalıştım ki günleri unuttum, şimdi huzurla ve onurla evime dönüyorum” dedi.

“Bilgisayar şirketi sahibi olan, 2011 genel seçimlerinde CHP 1’inci bölge 6’ncı sıradan Meclis’e giren Erdal Aksünger, ön seçime girmeyip kontenjan adayı olmak istedi. Ancak Kılıçdaroğlu, Bilişim ve Teknolojiden Sorumlu Başdanışmanı da olan Aksünger’e yer vermedi.

“Önseçime girse kazanacağını öne süren Aksünger, “Genel Merkez’deki görevlerden dolayı orada kaldım. Dosyalar üzerinde çalışmam gerekiyordu. Ön seçime girseydim çok rahatlıkla çıkardım. Sorumluluğumun gereği bunu yaptım” diye konuştu.

HUZURLA VE ONURLA EVİME DÖNÜYORUM’

“Aksünger, aday belirleme kriterlerinde mücadele ve formasyonun ön palana alınacağını düşündüğünü belirterek şunları söyledi:

“Adaylıkta denge nedir bilmem ama kriterin formasyon üzerinden, mücadele üzerinden değerlendirilmesi gerektiğine inanıyorum. Ancak böyle takdir edildi. Parti bizim. Biraz da aileme vakit ayıracağım. Dört yılda çok az uykuyla çalıştım. Çok yoğun stres, baskı ve tehdit altında geçti. Bu bir sorumluluktu ve yerine getirdim. Günleri bile hatırlamıyordum. Hafta sonlarını unuttum. Şimdi huzurla ve onurla evime dönüyorum.” (http://www.hurriyet.com.tr/gundem/28668562.asp)

Sanıyor ki adaylık kriterleri belirlenirken formasyona ve ortaya konan emeğe değer verilecek. Oysa Yeni CHP’de bunlar bir önem taşımaz. Tek ölçüt vardır: Amerikancılık, işbirlikçilik, satılmışlık. Böyle olursan ve ihanet yolunda çaba harcarsan işte o göz önüne alınır, o zaman aday da yapılırsın, milletvekili de yönetici de…

Peki bu Sorosçu Kemal namlı satılmış ABD’ye gidince orada neler mi yaptı?

Gelin onu da yine bir namuslu aydınımızdan dinleyelim. Müyesser Yıldız’ın Odatv’de yayımlanan şu yazısını okuyalım:

“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran, Atatürk’ün partisi CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ABD yolunda. Seçimlere ramak kalmış, adaylarını açıklayıp, millete gideceğine okyanus ötesine gidiyor. “Bu gezi bizim Çin’e, Mısır’a, Irak’a yaptığımız gezi formatında değil. ABD’de siyasal çevrelerde CHP fazla bilinmiyor, önyargılarla biliniyor. Gerçek nedir anlatacağız. 3 ayrı düşünce kuruluşuyla görüşeceğiz, sorularına yanıt vereceğiz” demiş. Demek, onlardan oy alacak!..

“Bu gezi bizim Çin’e, Mısır’a, Irak’a yaptığımız gezi formatında değil” sözü yabana atılacak bir söz değil. Bunu doğrulayan epey gelişme var.

“Tam adıyla “Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika projesi” olan BOP’u ilk kez 7 Ağustos 2003’te o zaman Bush’un Güvenlik Danışmanı olan Condoleezza Rice’dan duyduk. Rice, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 22 ülkenin rejim, sınır ve haritasının değiştirileceğini anlatıyordu.

2000 TARİHLİ HARİTA

“Oysa ABD’ye giden bazı Türk komutanları o haritayı 2001-2002 yıllarında devlet yetkililerinin elinde görür. Durumu bildirdiklerinde, Ankara sadece güler.

“Diğer bir asker ise başka bir olay vesilesiyle 2002 yılında bu haritaya vakıf olur. Olay şudur:

“Doğrudan devlet tarafından desteklenen, ABD Ulusal Savunma Üniversitesi’ne bağlı NESA-Near East South Asia Center for Strategic Studies (Yakın Doğu Güney Asya Stratejik Çalışmalar Merkezi) isimli bir kuruluş düzenlediği seminer ve toplantılara Türkiye’den de katılımcı istemektedir. “Bu nedir?” diye araştırılır, bir gözlemci gönderilir. Giden asker, davet edilenlerin tamamının BOP kapsamındaki ülkelerden olduğunu, merkezin faaliyet alanını gösteren haritanın da BOP haritasıyla örtüştüğünü, BOP projesi deşifre olduktan sonra anlar.

“Toplantılara uzman politika belirleyicileri, general ve üst düzey subaylar ile büyükelçi ve bakanlık çalışanları çağrılmakta ve 2 haftalık seminerlerle bunlar adeta psikolojik olarak BOP’a hazır hale getirilmektedir.

“TSK, o toplantılara katılmama kararı alır ve Dışişleri Bakanlığı başta olmak üzere tüm ilgili birimleri uyarır. Ancak AKP iktidarında bu toplantı ve seminerlere Türkiye’den de temsilci gönderilmeye başlanır. Dahası NESA, Dışişleri Bakanlığı Stratejik Araştırma Merkezi (SAM) ile işbirliği içinde çalışmaya başlar.

LEVANT’TAKİ TÜRKİYE?

“NESA’nın faaliyet bölgesi yani haritası da önemlidir. Kuzey Afrika, Körfez, Güney Asya ve Orta Asya dışında bir de “Levant” bölgesinde çalışmaktadır. NESA haritasına göre, İsrail, Ürdün, Lübnan, Filistin Otoritesi ve Suriye’nin yanısıra Türkiye de “Levant” ülkesidir.

“Levant, hem coğrafi, hem kültürel, hem tarihi anlamı olan bir tabir. Coğrafi ve siyasi anlamda bakarsak; Karadeniz, Anadolu veya Toros’lardan başlatan da var, Hatay ve Çukurova’yı ayrı bir bölge olarak bu harita içinde kabul eden de.

“Mezopotamya” anlamında kullanan veya 1920-1946 arasında Fransız mandası altında yaşayan devletleri “Levant” sayanlar da.

“Keza İsrail ve ABD Neo-conlarının Ortadoğu yerine “Levant”ı kullandığına dikkat çekiliyor.

“Özetle BOP’u hazırlayan ve hazmettiren NESA’ya göre, Türkiye’nin yeri de sınırları da meçhûl.

KILIÇDAROĞLU-NESA İLİŞKİSİ

“BOP veya NESA’nın CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’yla bağlantısına gelince;

“25 Mart 2013’te Hürriyet Gazetesi’nde şöyle bir haber yayınlandı:

“CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bu gününü yabancı temaslara ayırdı. Kılıçdaroğlu’nun NESA Başkanı Emekli Büyükelçi James A. Larocco ile yaptığı görüşmenin içeriği hakkında bir açıklama yapılmadı, ancak sehpanın üzerindeki ‘Uludere’ dosyası dikkat çekti.” (Haber ve görüntüler için: http://www.hurriyet.com.tr/gundem/22896087.asp)

“Bu görüşmeye sadece Kılıçdaroğlu’nun ABD seyahatini organize eden Washington eski Büyükelçisi, CHP Genel Başkan Yardımcısı Faruk Loğoğlu’nun katıldığını vurgulayıp, soralım:

“Kılıçdaroğlu NESA’nın ne olduğunu, hangi çalışmaları yaptığını ve en önemlisi Türkiye’yi ‘Levant’ saydığını biliyor muydu? Bunlarla ne işi vardı? Uludere olayı ile NESA’nın ilgisi neydi? ABD programını birlikte mi hazırladılar?”

ABD’DE KRALİÇENİN ŞÖVALYESİYLE BULUŞMAK

“Kılıçdaroğlu’nun ABD gezisinde, daha 1996’da Erdoğan’ı liderliğe hazırlayan, 2000’de de “Türkiye’nin Dönüşümü ve Amerikan Politikası”nı yazan CIA’nın ünlü ismi eski Ankara Büyükelçisi Abramowitz’le basına kapalı bir toplantı yapması yeterince ilginç.

“Ancak programında dikkat çekici bir görüşme daha yer alıyor. Herkesten önce İngiltere’nin Washington Büyükelçisi Sir Peter Westmacott’la buluşacakmış.

“Westmacott Türkiye için o kadar önemli bir isim ki!.. Önemi şuradan geliyor:

“-Babası 1. Dünya savaşından sonra Ortadoğu haritasını cetvelle çizen ekipten.

“-Oğul Westmacott da AKP iktidarının ilk 4 yılında Ankara’da Büyükelçilik yaptı. Ama Türkiye ile ilgisini hiç kesmedi.

“-”Artık babamın bir zamanlar cetvelle çizdiği Ortadoğu haritasındaki sınırların dağılması, silinmesi, yeniden çizilmesi süreci başlamıştır” diyen biri.

“-Oğul Westmacott yeni Ortadoğu haritasını şöyle tarif ediyor: “Yeni sınırlar aynı mezhep, aynı etnisiteden olanların yaşam coğrafyalarına çerçeve olacak. Farklı inançların, mezheplerin, etnisitelerin aynı sınırlarda yer aldıkları cetvelle çizilmiş devletler geçerliliğini yitirmekte”. Kısaca inanç, mezhep, etnik devletçikleri.

“-Westmacott’ın az bilinen bir özelliği de İngiliz Kraliçesi’nden Şövalyelik unvanı alması. Unvanın veriliş tarihi 2003, yani Ankara Büyükelçisiyken.

“İngiltere Kraliçesi’nin, Westmacott’tan 5 yıl sonra 2008’de Cumhurbaşkanı Gül’e de “Büyük Şövalye” nişanı taktığını hatırlatıp, Westmacott-Gül ilişkisine geçelim.

“AKP’nin iktidara gelmesinin, Erdoğan yasaklı olduğu için Başbakanlık koltuğuna Gül’ün oturmasının beklendiği 2 Kasım 2002 seçimlerine bir hafta kala AKP Genel Merkezi’ne giden İngiliz Büyükelçi, Gül’le 1 saatten fazla görüşür. Görüşmede İngiliz Büyükelçi’nin, Gül’e “AKP iktidarının AB süreci ile Kuzey Irak operasyonu başta olmak üzere dış politika ve ekonomiye ilişkin yaklaşımlarını sorduğu” belirtilse de bunun ötesinde konuların “garantiye” bağlandığı anlatılır.

“BOP’çu NESA… CIA’cı Abramowitz… İngiliz Şövalye Westmacott… Neler oluyor? Kılıçdaroğlu, ABD tarafından “deliğe süpürülen” Erdoğan’ın yerine BOP eşbaşkanlığına adaylığını mı koyuyor yoksa? (Müyesser Yıldız, Odatv, 30.11.2013)

Yine açık biçimde görüldüğü gibi orada CIA-Pentagon-Washington yetkilileriyle görüşüyor Kılıçdaroğlu. Kapalı, açık toplantılarda geçen bu görüşmelerde de kendini eksiksiz biçimde pazarlıyor efendilerine. İşte o günden beri de harfi harfine ABD’nin, CIA’nın çizdiği yolda ilerliyor. Hiç sapması, firesi yok. Tayyip yıpranıyor, zaten eninde sonunda da kullanım süresi dolacak. Efendime hizmet sırası da böylece bana gelecek, beklentisi, umudu ve sevinci içinde. Yani görev yapıyor namussuz.

ABD isteyince Kılıçdaroğlu Laiklikten de vazgeçti

Bir de ne diyor Sorosçu düzenbaz?

“Laiklik tehlikede diyemem”. E, diyemezsin tabiî. Çünkü efendin, sahibin ılımlı İslam Devleti istiyor Türkiye’de. Sen de onun memurlarından birisin. Tayyipgiller, o Ortaçağcı namussuzca gidişin elebaşılığını yapacak, sen ve senin gibiler de amigoluğunu.

Görelim ne dediğini:

“CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin davetlisi olarak bulunduğu Berlin’deki temaslarını dün Yeşiller ve Sol parti yöneticileri ile yaptığı görüşmelerle bitirdi. Her iki partinin de CHP ile işbirliği kararı verdiği bu görüşmelerde, Sol Parti Başkanı Klaus Ernst, “Sizin devrimci ruhunuzu, devrimci duruşunuzu beğeniyorum” derken, Yeşiller Eşbaşkanı Cem Özdemir, “Biz Türkiye’de AKP’ye değil seçilmiş hükümete destek veriyoruz. Bundan sonra gelip sizinle mitingler yapabiliriz” dedi. Kılıçdaroğlu, önceki gün Fredrich Ebert Vakfı’nda yaptığı konuşmada ise CHP ile Avrupalı sosyal demokratlar arasındaki buzların erimesini istediklerini belirtti. Kılıçdaroğlu, “Cehenneme giden yollar, iyi niyet taşları ile döşeli” ifadesini anımsatarak, “Biz iyi niyet taşları ile cehenneme gitmek istemiyoruz” dedi.

“Altını doldurmalıyız

“Almanya’dan ayrılmadan önce de Türk ve Alman gazetecilerin sorularını yanıtlayan Kılıçdaroğlu, şu mesajları verdi: “Anayasa Mahkemesi’nin AKP konusunda verdiği bir karar var, laiklikle ilgili. Ben bugün için laikliğin tehlikede olduğunu düşünmüyorum. Eğer tehlikede dersek bunun altını doldurmak lazım, askıda kalır, gerekçelendiremem. Din alanında özgürlükleri daha da genişletmek gerektiği de görülüyor. Ancak burada sorun dinin siyasal amaçlar için kullanılması, siyasallaştırılması. Bunun da önüne geçmek gerek.

“Türbanda uzlaşma olmalı

“Türban Türkiye’nin bir gerçeği. AİHM’nin, Anayasa Mahkemesi’nin kararları var. Sorun uzlaşma ile çözülmeli. Sokaktaki kadının kıyafeti ile ilgilenen zaten yok. Sorun üniversitede. Bu kızlarımız okumalı ve samimi olarak söylüyorum bu sorun çözülmeli. Onların okuma olanaklarını artırmalıyız. Onların üzerindeki her türlü baskıyı ortadan kaldırmalıyız.” (http://www.hurriyet.com.tr/gundem/15837090.asp)

Gördüğümüz gibi Kılıçdaroğlu, Cem Özdemir gibi, Almanya’nın Sol Partisi gibi aslında Almanya’nın Federal Haber Alma Servisi Bundesnachrichtendienst (BND) ve Finans-Kapital örgütlerinin temsilcileriyle aynı çizgide olduğunu netçe ortaya koymuş oluyor. Friedrich Ebert Vakfı, Amerika’daki CIA güdümlü vakıfların bir benzeridir. Bunlar da Alman Finans-Kapitalinin ve ajan örgütü BND’nin yörüngesindeki vakıflardır. Oralarda ağırlanıyor, konuşuyor.

Oralardaki söylemine bakarsak, AKP bile buna göre dinci bir parti değil. Türban sorunu çözülmelidir, diyor bir de. Bu soytarı türban sorunu denen kandırmacanın aslında Ortaçağcı sürecin bir aracı, bir enstrümanı olduğunu göremiyor. Ya da görüyor da görmezlikten geliyor. Görevi o ya. Efendisinin verdiği emirleri uygulamak.

Sonunda şunu da dedi, değil mi?

“Türban sorununu biz çözdük”.

E, ne oldu çözdün de?

Türkiye Ortaçağın karanlıklarına doğru biraz daha sürüklendi. Zaten efendin ABD’nin isteği de bu, değil mi? Hizmette kusur etmedin.

Gördüğümüz gibi, CHP Kürt Sorunu’ndan Ermeni Soykırımı Emperyalist Yalanına, Laiklik konusundan Türban sorunu gibi aklınıza gelebilecek hemen her konuda ve sorunda ABD’nin ve Avrupa Birliği’nin önerilerini tümüyle benimsemiş ve savunur konumdadır. Yani sahibinin sesidir CHP’nin her sözü ve her yapıp ettiği.

Bu parti, eski gerçek CHP gibi antiemperyalist değildir. Laik değildir. Tam bağımsızlıkçı değildir. Yurtsever değildir. Bunların tam tersidir. ABD’li ve AB’li efendilerinin hizmetindedir, emrindedir. İktidarı, ikbali bunlardan beklemektedir. Bu Yeni CHP’nin halkçılığı da, Altı Okçuluğu da bir düzenbazlıktır, bir sahtekârlıktır, bir kandırmacadır. Özetçe; eski Gerçek CHP’yle Sorosçu Kemal’in Yeni CHP’si arasında hiçbir benzerlik yoktur. (29 Ekim 2015, http://kurtuluspartisi.org/umut-orana-hkpnin-cevabidir-memleketi-amerikan-ajanlari-cumhuriyetine-cevirdiniz-be-satilmislar/)

***

İşte Yeni CHP’nin ve onun Sorosdaroğlu Kemal’inin hali pür melali budur, kardeşler…

Ne diyorsunuz?

Olsun, bize böylesi de uyar, mı diyorsunuz?

O zaman biz, hiçbir söze kadir olamayız. Sadece size Allah’ın yardım etmesini dileriz…

(Not: Erdal Aksünger, Sorosçu Kemal ve ekibine gelen yoğun eleştiriler üzerine yeniden, 2015 yılındaki 35’inci Olağan Kurultayda Parti Meclisine seçilmiştir. Oradan da Genel Başkan Yardımcılığına atanmıştır. Sorosçu Kemal, Aksünger’e karşı blokajını uygulayamaz olmuştur artık.)

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

12 Ağustos 2017

Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı

 

Print Friendly, PDF & Email