Yaşasın Şanlı 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi

Yaşasın Şanlı 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi

İşçi Sınıfının mücadele tarihinde önemli dönüm noktaları vardır. 1 Mayıs gibi, 8 Mart gibi, DİSK’in kuruluşu gibi. Bu dönüm noktalarından biri de bundan 47 yıl önce ülkemizde yaşanan 15-16 Haziran Şanlı İşçi Direnişidir.

Bu büyük ve şanlı direnişe gelinmeden önce neler yaşanmıştı kısaca bir göz atalım.

27 Mayıs Politik Devrimi’nden sonra oluşturulan yeni anayasa ile işçilerin örgütlenmesinin önündeki yasal engeller kaldırılmış ve bunun üzerine CIA tarafından İşçi Sınıfının başını bağlamak için kurdurulan sarı gangster sendika TÜRK-İŞ’e karşı 13 Şubat 1967 tarihinde DİSK kurulmuştu. Eksiklerine rağmen ülkemizin bugüne kadar görmüş olduğu en demokratik anayasa olan 1961 Anayasası’nın getirmiş olduğu örgütlenme özgürlüğü DİSK’in kısa sürede yüzbinlerce üyeye sahip olmasını da beraberinde getirmişti. Yaptığı grev ve direnişlerle kısa sürede İşçi Sınıfının umudu olan DİSK Parababalarının gözünü korkutmuştu.

Bu arada dönemin devrimci hareketleri de DİSK’in örgütlenmesi için çaba harcıyorlardı. Ancak böyle güçlü bir İşçi Sınıfı varken bile devrimci ortamda; İşçi Sınıfının varlığı-yokluğu, devrimin öncü gücü olup olmadığı, ideolojik önderlik mi, pratik önderlik mi tartışmaları gırla gidiyordu. Bu konuda tek tereddüt geçirmeyenler İşçi Sınıfının devrimin özgücü olduğunu düşünenler ise bugün olduğu gibi o günlerde Türkiye Devrimi’nin Önderi Hikmet Kıvılcımlı’nın gerçek savunucularıydı.

İşte böyle bir dönemde, dönemin AP (Adalet Partisi) iktidarı tarafından 274-275 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi yasasında değişiklikler yapılması gündeme getirildi. Bu değişiklerle amaçlanan DİSK’in yükselişinin önünü kesmekti.

Bu yasa değişikliği ile işkolu barajı, işyeri barajı getiriliyor; üyelikte ve istifada noter şartı getiriliyordu. Yani yükselen ve gittikçe de ülkemizde söz sahibi olmaya başlayan İşçi Sınıfının mücadelesinin önü kesilmek isteniyordu.

İşçiler arasında çok tartışılan ve tepki çeken bu durum karşısında, tepkiler konmaya, toplantılar yapılmaya başlanmıştı. DİSK üyesi devrimci işçi önderleri, devrimci gençlik örgütleri adım adım direnişi örüyorlardı. Bu direnişin örgütleyicileri arasında HKP Genel Başkanı Nurullah ANKUT da vardı.

Nihayet 15 Haziran’da başta İstanbul olmak üzere, birçok ilde işçiler iş bırakarak direnişe geçtiler. Yüz binlerce işçi eyleme katılmıştı. 16 Haziran’da da devam eden direnişte üç işçi kardeşimiz şehit oldu. İşçilerin bu direnişi sonuç vermiş ve Anayasa Mahkemesi söz konusu düzenlemeyi iptal etmişti.

Böylece İşçi Sınıfı tüm tartışmalara da son noktayı koymuş; pratik olarak da varlığını ortaya koymuştu.

Aradan 47 yıl geçti. Yani bugün, Şanlı 15-16 Haziran Direnişimizin 47. yıldönümü. AKP’giller ve sermaye sınıfı, İşçi Sınıfımızın kazanılmış haklarına; kıdem tazminatına, örgütlenme haklarına yönelik saldırılarını her geçen gün artırarak devam ettirmektedirler. 

Bireysel Emeklilik Sigortası (BES), Esnek Çalışma, Güvenceli Esneklik, Taşeronlaştırma, Özel İstihdam BürolarıKiralık İşçilik gibi isimler vererek yaptıkları yeni yasal düzenlemelerle kölece çalışma düzeni meşrulaştırmıştır. Ayrıca işçinin dava açma hakkını engellemek için mevcut iş mahkemeleri kanununun yerine yenisini hazırlamaktalar.

Yine AKP’giller döneminde İşçi Katliamları da her geçen gün katmerlenerek devam ediyor. AKP’giller’in iktidarda olduğu 15 yılda yaklaşık 20 bine yakın işçi katledildi. Bugün, güvencesiz çalıştırılan, işçi güvenliğinin sağlanmadığı özellikle taşeron işletmelerde, sermayenin daha fazla kâr, daha fazla sömürü yapabilmesi uğruna işçi katliamları daha çok yaşanmaktadır. Bugüne kadar bu katliamların  sorumluları hâlâ hesap vermiş değillerdir. İşçi katliamlarına “fıtrat” diyen AKP’giller işçi katliamlarından doğrudan sorumludur.

AKP’giller hayatın her alanında halkımıza saldırılarını sürdürüyor. ABD-AB Emperyalistlerine uşaklıkta, halklarımıza zulüm etmekte sınır tanımayan AKP’giller, bir yandan ülkemizi Ortaçağ karanlığına sürüklerken bir diğer yandan da yaşamı çekilmez hale getirdiler. Emperyalist çakalların kârlarını, vurgunlarını artırmak için dünya halklarına dayattıkları yaşamı ülkemize de yerleştirdiler.

Bugün emperyalistler, dünyayı milyonlarca insan için cehenneme, bir avuç Parababası için ise cennete çevirmişlerdir. Dünyada 8 “süper zenginin” toplam serveti, dünya nüfusunun yarısını oluşturan en fakir 3,6 milyar insanın servetinden daha fazladır. Geçen yıl 62 kişinin serveti dünya nüfusunun yarısının servetinden daha fazla iken bu sene zengin sayısı 8 kişi olmuştur. Zengin yüzde 1’lik kesimin toplam serveti geri kalan % 99’un servetinden daha fazladır.

Ülkemizde de durum bundan farklı değildir. 15 milyon insan, toplam gelirin yüzde 6.2’sini paylaşırken en varlıklı 15 milyon kişi ise toplam kullanılabilir gelirin yüzde 45.9’unu paylaşıyor. Ülkemizde 16.5 milyon yoksul var, Nüfusumuzun yüzde 21.8’i yoksul. Mayıs 2017 verilerine göre Açlık Sınırı yani dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken gıda harcaması tutarı en az 1.529 TL, Yoksulluk Sınırı ise 4.979 TL. Asgari ücret Asgari Geçim İndirimi (AGİ) dahil 1.404 TL. Ülkemizde geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 20. Yani 6 milyon 500 bin insanımız bu tanımın kapsamına giriyor.

Emperyalistler ekonomik zulümlerinin yanında bir de dünyada haksız savaşlar çıkarıyorlar. Dünyayı  daha rahat yönetmek, kendilerinin deyimiyle bin devlete bölmek için, ulusal çıkarlarını savunan ülkelere çeşitli bahanelerle savaş açıyor ve o ulusların yeraltı-yerüstü zenginliklerini sömürüyorlar.

Kısacası Emperyalistler ve yerli işbirlikçilerinin İşçi Sınıfımıza ve Halklarımıza dayattıkları yaşam ülkemizde ve dünyada budur.

Günümüz Türkiyesi’nde bir de sendikalar faciası yaşanmaktadır. Ne yazık ki bu facianın bir parçası da 15-16 Haziran’ı yaşatan DİSK’tir. Günümüzde ne kamu çalışanlarında, ne de işçi sendikalarında Nakliyat-İş Sendikası hariç devrimci sınıf ve kitle sendikacılığı yapılmamaktadır. Sendikal hareket dibe vurmuş durumdadır. On milyonlarca kayıtlı işçinin olduğu yerde sendikalı işçi sayısı birkaç yüz bini geçmiyor. AKP’giller tarafından yaşama geçirilen antidemokratik uygulamalar karşısında da mızıldanmadan öteye geçilmiyor. Ülkemizi parçalamaya çalışan ABD-AB Emperyalistleri ve yerli satılmışlar cephesine karşı Nakliyat-İş Sendikası dışında ses çıkaran sendika yok.

İşçi Sınıfının vatanı Taksim’de 1 Mayıs kutlamaları için tek mücadele eden Nakliyat-İş Sendikası ve Partimiz HKP’dir. DİSK’in tarihine, adına, mücadele geleneğine sahip çıkan Nakliyat-İş Sendikası 2016’da olduğu gibi 2017’de de DİSK’in Bakırköy kararına uymayarak “1 Mayıs Alanı Taksim Meydanı’dır” dedi ve Taksim’e yürüdü.

15-16 Haziran İşçi Direnişini 47. yılında bu ahval ve şerait içinde kutluyoruz.

Ancak şu iyi bilinmelidir ki, 15-16 Haziran’ın, Gezi Halk İsyanı’mızın yaşandığı bu topraklar ABD-AB Emperyalistleri ve yerli satılmışlar cephesini alt edecek birikime sahiptir. Çünkü bu uğurda mücadele eden, Halkın İktidarı için savaşan HKP var. Bu toprakların İkinci Kurtuluş Savaşçıları var.

Halkız Haklıyız Yeneceğiz!

Yaşasın Şanlı 15-16 Haziran Direnişi!

15-16 Haziran Şehitleri Ölümsüzdür!

 

16.06.2017

HKP Genel Merkezi