Yaşasın 15-16 Haziran Direnişi

ŞANLI 15–16 HAZİRAN İŞÇİ DİRENİŞİ KANITLAMIŞTIR Kİ:

ÖRGÜTSÜZ İŞÇİ KÖLE İŞÇİDİR, ÖRGÜTLÜ İŞÇİ YENİLMEZ!

İşçiler, Emekçiler, Kardeşler!

Ülkemizde halklarımız çok zor günlerden geçiyor, siyasi ve ekonomik zulüm altında adeta kan ağlıyor. Sadece bizim ülkemizde değil, dünyayı babalarının çiftliği gibi gören ABD ve AB (AB-D) Emperyalistlerinin elini attığı ülkelerdeki çalışan ve ezilen tüm halklar kan ağlıyor. AB-D Emperyalistleri siyasi planda, bu sömürü ve soygun düzenine başkaldıran, direnen ülkeleri bölüp parçalıyor. Bir devletten üç, dört, beş, altı hatta Yugoslavya örneğinde olduğu gibi yedi devlet çıkarıyorlar. Böylece dünyayı “bin ülkeli” bir hale getirmek amacında adım adım ilerliyorlar…

Ülkemizde ise halklarımızı Yeni Sevr planları ile birbirine düşürmek, Türkiye’yi en az üç parçaya bölmek istiyorlar. Bunu pek öyle saklı gizli de yapmıyorlar. Haritalar yayınlayarak ilan ediyorlar. Adına kısaca BOP denilen “Büyük Ortadoğu Projesi”ni hayata geçirmek istiyorlar. Ortadoğu’yu yeniden şekillendirmeyi, yeniden bölüp parçalamayı amaçlıyorlar. Ve ne acınacak durumdur ki bu projenin eş başkanlığını İspanya’yla Türkiye Başbakanı yapıyor. Yani Türkiye’yi Yeni Sevr’le bölüp parçalama, Ortadoğu’ya ABD’nin istekleri doğrultusunda yeniden şekil verme projesinin Eş başkanı Tayyip’tir.

Halklarımıza ve ülkemize böylesine ihanet içinde olan Tayyipgiller aynı zamanda Ortaçağcı, Şeriatçı bir düşünceye sahiptirler. Halkımızı din afyonu ile uyutarak, nihai amacı olan Şeriat düzenini gerçekleştirmek için, bazen açık, ama çoğunlukla sinsi bir biçimde, fakat şaşmaz bir kararlılıkla çalışmakta ve Mustafa Kemal’in önderliğindeki 1. Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’mızdan sonra kazanılmış olan laikliği yok etmek istiyorlar.

Ekonomik planda ise gelinen durum daha da vahim. İnsanlar, açlık ve sefaletten bunalmış durumda. Özgürlük ortamının kısıtlı olmasının da etkisi ile Mısır’da, Tunus’ta, Libya’da 40 yıllık diktatörler devriliyor. Ve açlık o boyutlara vardı ki, insanların, çamurdan pasta yapıp yedikleri haberlerini okuyoruz gazetelerde…

Halklar böylesine giderek yoksullaşırken, hayatta kalabilmek için çamur yeme noktasına gelmişken Parababaları ne âlemde, ne yapıyor?

Forbes Dergisi’nin 2011 yılı için açıkladığı zenginler listesine göre, dünyanın milyarderleri listesinde yer alan 1225 milyarderin toplam serveti 4.5 trilyon dolara çıktı. Her bir milyarderin “ortalama servetinin” geçen yıla göre 250 milyon dolar yükseldiği belirtildi. Türkiye’den de listeye bu yıl 10 yeni isim girmiş. Böylece de listedeki en zengin Türk sayısının 38’e yükseldiği belirtiliyor. Tüm bunlar karşısında ülkemizde işsizlik aldı başını gidiyor. Yüzde 20’leri aştı. Gençlerimizin büyük bir bölümü işsiz. Üniversiteli gençlerimizin 4’te 1’i işsiz… Gerçek enflasyon temel gıdada yüzde 50’lerde…

Bildiğimiz gibi kara halk yığınları gelirinin yüzde doksanını konut kirasına ve temel gıdaya verir. Pahalılık insanlarımızı işte böyle cehennem ateşi içinde kavuruyor. Bu cennet vatan, çalışan, ezilen, sömürülen, soyulan insanlarımız için bir cehennem. Ama yetmiyor AB-D Emperyalistlerine! Tayyipgiller’e emir veriyorlar ve ruhunu, vicdanını, insanlığını satmış iktidar jet hızıyla halk aleyhine olan yasaları onaylıyorlar. Buna son Örnek Torba Yasa olarak bilinen 6111 sayılı yasadır.

Bu zulüm ve sömürü yasasıyla, çalışanların sağlık, emeklilik, işsizlik sigortası ve daha sayamayacağımız haklarını kökünden buduyorlar. Kıdem tazminatını da ortadan kaldıracaklar. Onlarca yıllık mücadelelerle elde ettiğimiz, haklarımızı ortadan kaldırıyorlar. Mezarda Emeklilik Yasası, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasaları yetmemiş gibi…

AB-D Emperyalistlerine uşaklıkta sınır tanımayan, zorda kalınca “Beni lağıma süpürmeyin, kullanın” diye yalvaran Tayyip; işçilere, emekçilere en utanmaz şekilde çemkiriyor.

Alın teriyle geçim sağlayan, çalışan, onuruyla yaşayan İşçi Sınıfımıza, emekçi halkımıza “ayaktakımı”   köylümüze ise “ananı da al git” vb. ağza alınmayacak küfürler ve hakaretlerle, küçümsüyor, aşağılıyor Tayyip.

MASDAF ve CASPER işçilerinin mücadelelerinde de gördüğümüz gibi; yıllarca 12-13 saat canını dişine takıp çalışarak Masdaf ve Casper Parababalarına artıdeğer üreten sizlerin anayasadan ve yasalardan kaynaklanan Sendikaya üye olma hakkınızı kullandığınızda üzerinize arabaları sürerek, işçi adı altında fabrikaya silahlı kişileri sokarak tehditler yağdırmak, hatta halkımızın en saf, temiz dini duygularını ranta dönüştürerek sömürülerini katmerlendirmek için müftülüğe “iş yavaşlatarak, grev yaparak işvereni zarara uğratmanın haram olduğu” fetvasını verdirerek biz işçilerin örgütlenme mücadelesini yani ekmeğimizi büyütme mücadelemizi dağıtmaya çalışır Parababaları. Ve Parababaları bu inanç sömürüsünü bizim gibi Kapitalizmce geri kalmış Doğu toplumlarının hepsinde uygular. Yani hep Allah’la kandırır halklarımızı. Casper’da yaşanıldığı gibi örgütlülüğü dağıtmak için basına sansür uygulamak, 15 yıldır çalışan, Casper’ı Casper yapan işçileri hiçbir haklarını vermeden işten çıkarmak ve atılan işçilerin yerine, işten anlamayan hemşerilerini işbaşı yaptırmak gibi daha nice saldırılar yapar gözünü kâr hırsı bürüyen Parababaları.

Parababalarının siyasi iktidardaki temsilcileri; son örneğini Hopa’da gördüğümüz gibi kendilerine karşı mücadele eden demokratik halk örgütlerine, devrimcilere ve yurtseverlere de gaz bombaları, tazyikli sular ve coplarla saldırtırlar güvenlik güçlerini, hatta öldürtürler onlara.

 

Kardeşler!

Peki, nasıl oluyor da, AB-D Emperyalistleri, dünyada sayısı milyarları bulan emekçileri böylesine sömürebiliyor?

Örgütsüzlüğümüzden…

Bizler darmadağın, örgütsüz olduğumuz için, AB-D Emperyalistleri, istedikleri gibi at koşturuyorlar ülkemizde ve dünyanın birçok yerinde.

Bu gidişe karşı duracak biricik güç İşçi Sınıfımızdır!

1970 15–16 Haziran Şanlı İşçi Direnişi de, ülkemizde varlığının bile tartışıldığı bir dönemde İşçi Sınıfının yükselen onurlu bir sesidir.

Ordu Gençliği’nin ilerici geleneği ile yapılan 27 Mayıs Politik Devrimi’nin getirdiği kırıntı kabilinden de olsa demokrasi,  İşçi Sınıfımızın örgütlenmesinin önündeki engelleri kaldırmış, İşçi Sınıfımız hızla bilinçlenmeye başlamıştı. Böylece 1967’de DİSK kuruldu. Ancak bundan rahatsızlık duyan Parababaları, 1961 Anayasası’nın getirdiği kazanımları budamak için 1970 yılında 274 sayılı Sendikalar Yasası ve 275 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Yasalarında değişiklikler yaparak İşçi Sınıfının örgütlenmesini engellemek istedi. Yapılan değişiklikler ile İşçi Sınıfının başı, tâ 1952 yılında ABD tarafından kurdurulan sarı sendika Türk-İş ile bağlanmak isteniyordu ve Türk-İş dışındaki sendikalara yaşama hakkı tanınmıyordu. Nitekim o dönemin Çalışma Bakanı Seyfi Öztürk “çok yakında DİSK’in çanına ot tıkayacağız” demiştir.

Türkiye İşçi Sınıfı, örgütlenme haklarının elinden alınmasına, sendikaları DİSK’in kapatılmasına karşı mücadeleye girişti. “DİSK kapatılamaz” sloganları ile 168 fabrika ve 150 bine yakın işçiyi kapsayan direnişte, işçiler İzmit ve Gebze’den Kadıköy’e, Levent’ten Mecidiyeköy ve Taksim’e, Bakırköy’den Topkapı ve Edirnekapı’ya kadar yürüdüler. Öyle ki İstanbul’un iki yakasındaki işçilerin bir araya gelememesi için vapur seferleri bile iptal edildi; Galata Köprüsü açılarak geçişe kapatıldı. İşte Şanlı 15-16 Haziran İşçi Direnişi böyle yaratıldı. Devrimci bir yapıya bağlı devrimciler arasında yalnızca Eneski Sosyalizmin savunucuları vardı, tutuklananlar içinde. Çünkü Eneski Sosyalizmin temsilcisi Usta’mız Hikmet Kıvılcımlı ve O’nun önderliğindeki öğrencileri, İşçi Sınıfının Sosyal Varlığını ve Devrimci Potansiyelini bilinçlice kavrayan tek Devrimci Hareketti. O yüzden 15–16 Haziran’da İşçi Sınıfının kendiliğinden hareketine, bilinçlice katılıp; o eylemlere Sosyalist bir içerik vermek için öncülük edenler de yalnızca onlar oldular. Bunun doğal sonucu olarak da, tutuklanalar arasında devrimci bir hareketi temsil eden yalnızca onlardı.

İşsizlik ve Pahalılıkla Savaş Derneği (İPSD)’nin Genel Başkanı, Genel Sekreteri ve iki üyesi (ki bunlardan biri, o günlerin gençlik önderlerinden, bugün Partimizin Genel Başkanı olan Nurullah Ankut’tur) tutuklandı. Tutuklanma sebepleri: o günkü Polis Siyasi Büro Şefinin deyişiyle: “İşçileri kışkırtmak”tı. “Genel Direniş diye diye işçileri kışkırttınız, işin varacağı yer burasıydı.” demişti, aynı şahıs. Çünkü bugün olduğu gibi, o gün de İşçi Sınıfının, devrimin özgücü-öncüsü olduğuna inanan bizler, eylemler başlamadan önce İşçi Sınıfı içinde çalışmalar yapmış, halk içinde bilinçlendirme faaliyetleri yürütmüş; halkımızı, getirilmek istenen gerici yasalara karşı harekete geçmeye çağırmıştık. Nitekim 17 Haziran günü dağıtmak üzere teksir makinesiyle bastığımız 10.000 bildiriyi de ilan edilen sıkıyönetim ve tutuklamalar yüzünden dağıtamamıştık. Eylemler başlayınca da bilinçli ve sonuç alıcı bir yönde yürümesi için önderlik etmeye çalışmış, elimizden geleni yapmıştık. İşçilerle birlikte polisin ve askerin kurduğu barikatları aşanlardandık.

16 Haziran 1970 tarihinde İstanbul ile Kocaeli Merkez ve Gebze ilçesinde sıkıyönetim ilan edildi. 3 ay süren sıkıyönetim sonunda işten çıkarılan işçi sayısı 5 bini aştı. Sonraki süreçte DİSK yöneticileri ve arkadaşlarımız açılan davalardan beraat etmişlerdir. Söz konusu yasa değişikliklerini içeren hükümler ise 2 yıl sonra, Anayasa Mahkemesince Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilmiştir. Parababaları o dönem yapmak istediklerini, ancak 12 Eylül 1980 Faşist Darbesinden sonra  DİSK’i kapatıp, yasaları işverenler lehine değiştirerek, İşçi Sınıfını yalnızca sarı-gangster sendika Türk-İş’e mahkûm ederek uygulayabildiler.

Bugüne baktığımızda ise İşçi Sınıfımız yeni 15-16 Haziranlar yaratmak için, mücadelelerine, direnişlerine, grevlerine devam ediyorlar. Ptt’de, Ontex’de, Burger King’de, Desa Deri’de, Limak’da, GEA Klima’da, 115 gündür işi ekmeği onuru için direnen Casper’da, işte burada küçük sermaye sahiplerinin yaşadığı bölgenin tam göbeğinde, tabanları patlarcasına yapılan, 9 gün süren yürüyüşlerini ve 73 gündür soğuk sıcak demeden onlarca baskıya karşı direnişlerini onurluca işçi sınıfı mücadele tarihine geçecek şekilde yürüten Masdaf’da 15-16 Haziran geleneği yaşıyor, yaşayacaktır da…

Partimizin üyeleri, yöneticileri de sizler gibi Direnişlerden, Grevlerden, İşgallerden gelen kişilerdir. Yakın tarihimize baktığımızda Partimiz onlarca direnişi; Şanlı Aras Kargo Direniş, İşgal ve Grevini, Pirelli Ekolas Direnişini, Rozi Kağıt Direnişini; yine aynı bölgede Dudullu’da bulunan, Dünyanın en büyük emperyalistlerinden olan Coca Cola’ya karşı yürütülen Direniş ve İşgalimizi Türkiye’nin en büyük Parababalarından olan KOÇ’a karşı yürüttüğümüz Arçelik Direnişi’ni ve İşbankası’na karşı yürütülen Nemtrans Direnişi’ni, Ünsa Çuval Direniş ve İşgali’ni, LC Waikiki-Meha Tekstil Direnişi’ni başarıyla sonuçlandırmış ve İşçi Sınıfı Tarihinde yerini almasını sağlamıştır.

Şanlı 15–16 Haziran Direnişi ile İşçi Sınıfımız büyük deneyler kazanmış, varlığını ve Demokratik Halk Devriminin özgücü olduğunu çok net bir şekilde dosta da düşmana da kanıtlamıştır. Ancak bu eylemler; kendiliğinden denen türdendir. Başka deyişle örgütten yoksundur. Bu örgütü kuracak olan Devrimciler ise darmadağınıktır. İşçi Sınıfını örgütleyecek olan gerçek Proletarya Partisini, ancak Partimizin ilk Genel Başkanı Hikmet Kıvılcımlı’nın “Anarşi Yok! Büyük Derleniş!” parolasını gerçekleştirerek, birleşerek kurabiliriz.

Bizler Halkın Kurtuluş Partisi olarak Ustalardan aldığımız bilinç ile Tarihimizden aldığımız güç ile gerçek İşçi Sınıfı Partisini kurmak için öncü grup olacak; İkinci Kurtuluş Mücadelemizi başaracağız ve halkımızı açlığa, yoksulluğa ve sefalete mahkûm eden Parababaları iktidarını yıkacağız. Ve bu mücadeleyi Demokratik Halk Devrimi ile taçlandıracağız. Bundan adımız gibi eminiz. Burada, sizlerin huzurunda bir kez daha söz veriyoruz! 15.06.2011

 

İşçilerin Birliği Sermayeyi Yenecek!

Kahrolsun Emperyalizm, Yaşasın İkinci Kurtuluş Savaşımız!

Şan Olsun 15-16 Haziran’ı Yaratanlara!

Şan olsun İşçi Sınıfının Tek Kurtuluşu Yüce Sosyalizme!

Print Friendly, PDF & Email