Vatanını savunan Beşşar Esad ve Amerikan hizmetkârlığında birbiriyle yarış halindeki İki ABD Kuklası

“Hayatım CHP Zihniyetiyle mücadeleyle geçti”, diye övünen, meczup Davidson Ahmet’i, “Altılı Masa” bilmem ne safsatalarıyla yanı başında tutan Yeni CHP’ye de yazıklar olsun… (https://www.dailymotion.com/video/x7u26dj)

Suriye konusunda işlediği ağır suçlardan, ki bunlara savaş suçu da dahildir, zerre miktarda olsun ders çıkarmamış olan, Ortaçağcılık siyanürüyle kafayı yakmış bu zavallının bugün bile söylemeye cesaret edebildiği şu zırvalamalara bakın bir…

***

Video oynatıcı

00:00
05:42

Videonun Tapesi:

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler.

Ankara ile Şam görüşüyor mu? Görüşecek mi? Görüşürse ne olur?

Bunlar konuşuluyor. Sadece Türkiye’de konuşulmuyor, ilgili her yerde de herhalde peş peşe gelen açıklamalar konuşuluyor. Bunları Gelecek Partisi Genel Başkanı Prof. Ahmet Davutoğlu’na soracağız.

Ahmet Davutoğlu: Hoş bulduk, teşekkür ederim.

Hocam, hoş geldiniz. Önce Türkiye Gazetesi’nde bir ilginç haber çıktı; ben açıkçası habere pek itibar etmedim. Ama sonra Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu büyükelçiler toplantısında açık ve net bir şekilde dedi ki Suriye muhalefeti ile rejimi anlaştırmamız lazım. Kalıcı barış ancak böyle olur, dedi ve ardından kendisinin Bağlantısızlar Zirvesinde Suriye Dışişleri Bakını ile ayaküstü de olsa kısaca sohbet ettiğini de ekledi ve birden irkildik, ne oluyoruz diye.

Sonra Dışişleri Bakanlığından bir açıklama geldi. Dedi ki Suriye rejiminin ayak sürümesi dolayısıyla sürüncemede kaldı gibi bir açıklama. Ve bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Cuma namazı çıkışı, o biliyorsunuz Cuma çıkışlarında hep siyasi açıklamalar yapar, bu soruldu. Daha doğrusu Putin’le görüşmeleri sorulduğunda buna cevap vermesini bekledik ama Şam’la görüşmeler konusuna değinmeden Suriye’de YPG’ye karşı bir şeyler yapılması gerektiğini, terörle mücadele, dedi. Ve bizim tabirimizle bu topa girmedi. Ne diyorsunuz? Bu iktidardan gelen, birbiriyle nüanslı olan ama birisi bütün büyükelçilerin toplandığı bir gruba Dışişleri Bakanı söylüyor ve resmi Suriye politikasını anlatıyor, birlikte Ankara Şam’la bir şeyler yapmak istiyor.

Ahmet Davutoğlu: Şimdi tabiî bu görüşmelerin, bu açıklamaların Soçi’de Putin, Sayın Putin’le yapılan görüşme sonrasında gelmesi bir tesadüf değil. Görünen o ki Sayın Putin Sayın Erdoğan’a Suriye rejimi ile görüşme konusunda ciddi bir pres uyguluyor.

Ruşen Çakır: Sözünüzü keseceğim ama daha önce de yaptı değil mi? Yani bu İlk defa değil.

Ahmet Davutoğlu: Yaptı ama bu kez daha fazla. Çünkü Türkiye’nin ulusal güvenliği açısından operasyonu Sayın Erdoğan her zaman olduğu gibi bir aydır, bir ayı aşkın bir süredir tekrar ediyor ve sürpriz bir operasyon yerine neredeyse sürekli bunu gündemde tutarak bir psikoloji oluşturmaya çalışıyor ve Rusya Türkiye’yi Suriye rejimiyle, Suriye rejimini meşrulaştıracak şekilde görüşmeye zorlamaya çalışıyor.

Kast ettiğim şey şu: Görüşmenin, siyasi görüşmenin, diplomatik görüşmesinin siyasi bir amacının olması lazım.

Nedir siyasi amaç?

Böyle bir görüşme olmuşsa, olacaksa nereye oturmalı? Bunlar var mı şimdi?

Birincisi, Suriye-Türkiye ilişkileri neden durdu?

Son görüşmeyi Şam’da Sayın Beşşar Esad’la ben yapmıştım, ondan bir hafta sonra da, rahmetli diyeyim, Velid Muallim, Suriye Dışişleri Bakanıyla da bir telefon görüşmemiz oldu. O zaman, o günden bugüne Suriye rejimi kendi halkına karşı kimyasal silah kullandı. Tarih 2013; Halep, Hama, Humus, Dara, Deyrizor, Lazkiye, havadan ve Lazkiye denizden bombalandı. Yani kendi halkıyla problemli bir rejim. O günden bugüne dış destekli ayakta durmaya çalışıyor ve milyonlarca insanı Türkiye ve diğer çevre ülkelere sürmüş. Görüşme olması ihtimali üç siyasi hedefle mümkün görülebilir.

Bir, rejim tutumunu değiştirmiştir ve kendi halkıyla barışma iradesi gösteriyordur.

Var mı böyle bir işaret? Yok.

İki, rejim Suriye topraklarını kontrol ediyordur yani bütün toprakları ve görüştüğünüzde bir netice alabileceksinizdir. Hadi ahlaki ciheti bir kenara koydunuz, milyonlarca insanın öldürülmesine, göçe zorlamış insanı ve Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu da Uluslararası Kimyasal Silahları Engelleme Örgütü de Birleşmiş Milletler de bunu, kimyasal silahlar kullanmasıyla itham ettiği bir rejimi. Peki, bu ahlaki ilkeyi kenara koyduk.

Fiilen Suriye’yi kontrol edebiliyor mu?

Etmiyor. Türkiye-Suriye sınırlarında tek bir Esad askeri, Suriye rejimi askeri yok hâlâ. Bu bölgeyi ya YPG, SDG denilen güçler ya Türkiye’ye yakın milli Suriye Ordusu güçleri kontrol ediyor. Ya Rusya var ya Amerika var ya İran var ya Türkiye var. Yani bu kapasitesi de yok.

Üçüncüsü, Türkiye’ye dönük herhangi bir olumlu mesajı var mı rejimin?

Yani evet, Türkiye barışa aracılık edebilir, şunu yapabilir; bu da yok. Peki bu veriler ortada değilken böyle bir görüşme ihtimalinin ortaya çıkmasının tek sebebi vardır: Sayın Putin’in uyguladığı pres. Ve bunun üzerinden Türkiye’nin bir alan açma çabası. Bu iktidar ilkeli bir tavır takınsa bu görüşmenin siyasi hedefleri içinde gerçekleşebilir nitelikte olacak şekilde söz konusu olabilir.

Ama daha önce işte 15 Temmuz’da itham ettiği Birleşik Arap Emirlikleri’yle anlaşması, en iyi şekilde ağırlaması veya Kaşıkçı olayında itham ettiği Suudi Arabistan’la… Suriye rejiminin verecek parası da olmadığı için o gerekçe de yok. Rusya’nın ve Putin’in talepleri yönünde Türkiye’nin bir zorlanması var.

***

Ne diyor, Davidson nam Hafız?

Beşşar Esad liderliğindeki Suriye Yönetimi meşru değildir…

Şunun hadsizliğine bir bakın ya…

Birleşmiş Milletler’e üye egemen bir devletin meşruiyetine dair laf söylemek senin haddine mi düşmüş, meczup yaratık?..

Bunlar Amerikan devşirmesi ve yetiştirmesi olduğu için ABD Emperyalist Çakalının taşeronluğunu yapıyorlar bölgede. Dolayısıyla da onun ağzıyla konuşuyorlar.

Bildiğimiz gibi ABD Emperyalist Haydudu, aşağılık çıkarları için bir ülkeye ya da bölgeye saldıracağı zaman herhangi bir bahane bularak saldıracağı ülke ya da ülkelerin yönetimini şeytanlaştırır. Oraya “demokrasi götürme”, “özgürlük götürme”, “insan haklarını savunma” gibi tatlı, çekici, kremalı, ambalajlarla süslenmiş kavramlara, terimlere başvurur. Tıpkı Tayyipgiller’in cahil, bilinçsiz, yoksul insanlarımızı Allah’la aldattığı gibi o da bilinçsiz halkları bu tür cici ambalajlı kavram ve terimlerle aldatır. Kendisini demokrasi ve özgürlük meleği postuna büründürür.

Davidson Ahmet’e göre Beşşar Esad Yönetimi meşru değil ama tahta çıktığı ilk gün 46 kişinin kılıçla boynunu vurduran (ki bunlardan biri İranlı Şii bir din adamıdır) Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz Yönetimi meşru. Katar Emirliği meşru. Birleşik Arap Emirlikleri meşru. Koyun boğazlar gibi insan boğazlayan Taliban meşru. 70 yıldan bu yana tüm dünyayı kana ve ateşe boğan, her gittikleri yere ölüm cellâdını da beraberinde götüren alçak ABD ve AB Emperyalistleri meşru. Hemen her ay en az birkaç Filistinli çocuğun, gencin, yaşlının canını alan Siyonist İsrail de meşru.

Dünyada tek meşru olmayan şu anda, Beşşar Esad Yönetimi, öyle mi Hafız?

Bunlar insan sefaleti yahu…

Sen, egemen bir devlete, uluslararası hukuka, Birleşmiş Milletler Yasalarına saldırmış ve ABD Çakalının BOP namussuzluğunu hayata geçirmek için ülkeleri cehenneme çevirmişsin, milyonlarca insanın canına kıyılmasında taşeron rolü oynamışsın, milyonlarcasının ülkesini terk etmesine sebep olmuşsun ve de Türkiye’ye 8 milyonun üzerinde Suriyeliyi doldurmuşsun, bu ihanet projesinde taşeron rolü oynamak için 600 civarında insanımızın hayatını kaybetmesine ve Türkiye’nin 250 milyar dolar civarında bir maddi kayba uğramasına yol açmışsın; hâlâ da utanmadan sıkılmadan kukla gibi ortalıklarda dolaşıyorsun ve dilli düdük gibi ötüyorsun…

Beşşar Esad, 2014’te yapılan Başkanlık Seçiminde halkının yüzde 88’inin oyunu alarak yeniden Başkanlığa getirilmiştir. 2021’de yapılan en son Başkanlık Seçiminde ise halkının yüzde 95,1’inin oyunu alarak seçilmiştir. Ve bu seçimleri gözlemleyen uluslararası kuruluşlar, herhangi bir usulsüzlük, yolsuzluk yapılmadığını ve seçimlerin güvenilir olduğunu belirtmişlerdir.

En son yapılan Parlamento Seçiminde ise Esad’ın liderliğindeki BAAS Partisi, 250 sandalyeli Meclisin 183 sandalyesini kazanmıştır.

Sen böyle bir iktidara kalkıyorsun buradan, gayrimeşruluk yüklüyorsun, hadsiz adam!

Sen gayrimeşruluk arıyorsan, yıllarca amigoluğunu, piyonluğunu, kuklalığını yaptığın Kaçak Saray Saltanatına bakacaksın. 2017’de yapılan “Anayasa Referandumu”nda 2,5 milyon civarındaki mühürsüz zarflar içindeki kaçak oy pusulalarının geçerli diye halkımıza yedirilerek kandırıldığı seçimlere bakacaksın.

AKP’giller’in yaptığı bütün sınavlardan, geçenlerdeki KPSS ve Polis Akademisi sınavlarında da kesince ortaya çıktığı gibi, usulsüzlük, yolsuzluk, hırsızlık fışkırmaktadır.

Ve yine yıllarca kuklalığını yaptığın Diplomasız, dolayısıyla da gayrimeşru Tayyip’in yaptığı resmi evrakta sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık gibi suçlarına bakacaksın… Senin de uzun süre en önde gelen etkili ve yetkili bileşenlerinden olduğun 21 yıllık iktidarında bir tek kanuna, ahlâka uygun işlemi olmamış AKP’giller adlı çıkar amaçlı suç örgütüne bakacaksın…

Ülkesinin meşru iktidarına karşı savaş açan yani ülkesine düşman ülkelerde yaşamayı tercih eden kaçkınlardan 8 milyonu aşkın kişi de Türkiye’dedir, bildiğimiz gibi. Bunlar, vatansız ve onursuzlardır. Ülkelerini satmış olan bu insanlar, gerektiğinde çıkarları için her şeyi ve herkesi satarlar. Nitekim Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Suriye Hükümetiyle görüşerek Suriye’nin toprak bütünlüğü çerçevesinde bir barış anlaşmasına varılmasının gerekli olduğunu belirten açıklaması sonrasında, Türkiye’nin kontrolünde olduğu söylenen Suriye’nin beş ilinde (Azez, Cerablus, El Bab, Afrin ve İdlib) Türkiye’ye karşı başkaldırı hareketleri başlamıştır. Türk Bayrağı yakılmıştır, içinde Türk askerlerinin olduğu zırhlı askeri araçlar taşlanmıştır. Ve “Türkiye defol!” sloganları atılmıştır. Üstelik, Türkiye’ye yönelik bu saldırı hareketlerini, Türkiye’deki kaçkınların önderliğini yapan İstanbul’daki şeflerinin yayın yaptığı televizyonlar örgütlemiştir.

Bu isyanlar sonrasında yine hatırlanacağı gibi Dışişleri Bakanlığı, besbelli ki Kaçak Saraylı Tayyip’in buyruğuyla, Mevlüt Çavuşoğlu’nu madara eden bir açıklama yapmıştır. Oradan bir bölüm aktaralım:

“Bu çerçevede, Türkiye sahada ateşkesin muhafaza edilmesinde ve Astana ve Cenevre süreçleri vasıtasıyla Anayasa Komitesi’nin kurulmasında öncü rol oynamış, muhalefete ve Müzakere Heyetine siyasi süreçte tam destek vermiştir. Halihazırda, rejimin ayak sürümesi nedeniyle bu süreç ilerlememektedir. Sayın Bakanımızın dün ifade ettiği hususlar da buna işaret etmektedir.” (https://www.haberturk.com/son-dakika-haberi-disisleri-bakanligi-ndan-suriye-aciklamasi-3484716)

Görüldüğü gibi bunların alayında asla dürüstlük, açıklık, tutarlılık, mertlik aramayacaksınız. Bir taraftan Çavuşun Oğlu’na çizik atıyorlar, diğer taraftan da; “Sayın Bakanımız buna işaret etmiştir”, diyerek onu düşürüldüğü durumdan kurtarmaya çalışıyorlar.

Suriye asıllı Gazeteci Hüsnü Mahalli, Dışişleri Bakanlığının bu açıklaması sonrasında İstanbul’daki Suriyeli kaçkınların televizyonlarının; “Türkiye’yi korkuttuk”, diye değerlendirmelerde bulunduklarını söyledi.

Görüldüğü gibi, arkadaşlar; Suriyeli ciğeri beş para etmez kaçkınlar güruhu bile Tayyipgiller avanesini korkutuyor, yıldırıyor ve ona tükürdüğünü yalatıyor.

Bu kaçkınların ezici çoğunluğu muhakkak ki iş gönüllülüğe bırakılırsa Suriye’ye dönmez. Bu sebeple Tayyipgiller’in ve Sorosçu Kemal’in Yeni CHP’sinin gevelediği “gönüllü dönüş”, boşa dönüştür. O sözün hiçbir anlamı yoktur. Daha önce de tekrar tekrar belirttiğimiz gibi, bu kaçkınlar gönüllü ya da gönülsüz ama mutlaka Türkiye’den gönderileceklerdir. Gidebilenleri Batıya, gidemeyenleri ise Suriye’ye… Türkiye Halkının kanaati de kesince böyledir. Bu kaçkınların Türkiye’ye doluşup bazı şehirlerimizin bazı bölgelerini bütünüyle işgalleri altına almasına Tayyipgiller’in Hırsızlar İmparatorluğu, İhanetler İmparatorluğu, ABD Hizmetkârları İmparatorluğu sebep olmuştur. Onların saltanatının yıkılmasıyla birlikte onlar da, ülkemizi işgal ettirdikleri bu vatansız kaçkınlar sürüsü de ülkemizden çekip gidecektir. Buna mecbur edileceklerdir, açıkçası.

Bütün bu trajedilerde başrol oynayan birkaç kişiden biri olan Davidson Ahmet hâlâ, yarattığımız cehennem bütün ateşi ve acımasızlığıyla birlikte sürüp gitsin istemektedir. Ama o meczup da buna mecburdur. Çünkü Suriye’nin meşru hükümeti olan Beşşar Esad liderliğindeki BAAS İktidarıyla bir anlaşmaya varılarak 2011 sonrası ortaya çıkan bütün sorunların Suriye’nin toprak bütünlüğü çerçevesinde çözülmesi ve ülkemizdeki kaçkınların Türkiye’den tahliyesi Davidson Ahmet’le Kaçak Saraylı Tayyip ve avanesinin Suriye politikasının iflas etmiş olduğunun en net ve kesin göstergesi olacaktır. Türkiye’nin, Davidson’un da dahil olduğu Tayyipgiller’in ABD’li efendilerine yaranmak için, Ortaçağcı meczupça hayallerinin gerçekleşeceğini umarak ülkemizi içine düşürdükleri bu cehennemden çıkması, onların Türkiye ve bölge halkları için kötülükten, zarardan ziyandan, kandan, acıdan, yalandan dolandan ve çalıp çırpmadan başka hiçbir şey üretmeyen bir Hırsızlar İmparatorluğu, Amerikan Uşakları İmparatorluğu oluşturduklarının açık ve net kanıtı olacaktır.

İşte onlar bundan kaçınmak için Türkiye’nin Suriye bataklığında hep debelenir olmasını istemektedirler. Fakat iktidarları gibi onun da sonuna yaklaştılar artık iyice. Onlar da devşirip besledikleri Ortaçağcılar gibi yenilginin ve hezimetin hüsranını yaşamaya mahkûmdurlar.

Evet, şimdi yeniden dönüp sana bakalım Davidson Efendi…

Tayyip seni kapının önüne koymasaydı, sen bugün yine sağ elinin işaret parmağını, söylediklerine bir ciddiyet katabilmek için sallayarak ötecek ve Tayyip’in papağanlığını yapmaya devam edecektin. Seni bir şamar oğlanı gibi kıçına tekmeyi vurarak kapı önüne koyduğunda bile sergilediğin şu içler acısı tutuma bir bak.

***

Video oynatıcı

00:00
01:40

Videonun Tapesi:

Bundan sonrasıyla ilgili olarak beş temel hukuku gözeteceğimi herkesin bilmesini isterim. Ve bu konuda da kimsenin spekülasyon yapmasına asla izin vermem. Her zaman gözettiğim ve bundan sonra da gözeteceğim beş hukuk vardır.

Birincisi, Cumhurbaşkanımızla aramızda olan insani kardeşlik hukukudur. Bu bağlamda hiçbir spekülasyonun, yorumun yapılmasını doğru görmem. Ben cumhurbaşkanımızla son çeyrek asırda birçok vesilelerle omuz omuza oldum. Bundan büyük bir gurur duydum, onur duydum ve hep bu dostluğu her şeyden daha öne aldım. Başbakan Başdanışmanı olarak, Dışişleri Bakanı olarak, Başbakan olarak onunla birlikte çalıştım.

Daha önce partimizin kuruluş aşamalarında birçok görüşmelerimiz oldu. İlk görevi aldığım olağanüstü kongrede, hatırlarsanız “Veda Kongresi” deniyordu, ben “Vefa Kongresi” dedim. Ve şunu bir kez daha ifade ediyorum: Ne gelişme olursa olsun ben verdiğim söze sadığım. Cumhurbaşkanımızla son nefesime kadar vefa ilişkisini sürdüreceğim. Hiç kimse benim ağzımdan, benim dilimden, benim zihnimden Cumhurbaşkanımız aleyhine tek bir söz duymadı, duymayacak. Bunun açık ve net bilinmesini isterim, bunun da istismar konusu edilmesine izin vermem.

Cumhurbaşkanımızın onuru, hem Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Cumhurbaşkanı olarak hem benim dava arkadaşım olarak onun onuru benim onurumdur, onun ailesinin onuru benim ailemin onurudur, onun ailesi benim ailemdir. Burada kimsenin yeni fitne kapıları açmaya niyetlenmemesi icap eder.

***

İşte sen böylesine çapsız, onursuz, zavallı bir meczupsun, Davidson Hafız…

Adam senin mabadına yapıştırmış tekmeyi, atmış dışarı; sen hâlâ acaba efendim ben iyi yalakalık edersem beni yeniden içeri alır mı, diye methiye düzüyorsun efendine.

Hatırlanacağı gibi birkaç gün önce, Davidson Ahmet’le eski efendisi Tayyip arasında bir “hiçlik” polemiği yaşandı, değil mi arkadaşlar?

Tayyip bu Ahmet Hafızıyla Samanpazarlı Ali Bebecan’a “Ben olmasam bunlar hiçti”, dedi. “Bunlar geldikleri makama liyakatleri dolayısıyla gelmediler. Onları oraya ben getirdim”, dedi.

Bunlar da cevaben ne dediler Tayyip’e?

“Biz olmasak Tayyip Erdoğan hiçti”, dediler…

Burada sorulursa, arkadaşlar, hangisi doğru söylüyor, diye; bizce her iki taraf da doğru söylüyor. Hep deriz ya; bunların ağızlarından çıkan tek doğru söz, böyle polemiklerde birbirlerine karşı sarf ettikleri sözdür…

İnsani açıdan bakıp değerlendirdiğimiz zaman bunların alayı “hiç”tir arkadaşlar…

İnsan bunların bu acıklı serüvenlerini görünce, yahu bu topraklar, bu 6 bin yıldan bu yana Antika Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfının zehirlediği topraklar, ne insan görünümlü ama içinde insan olmayan zavallı yaratıklar yetiştiriyormuş, diye hüzünleniyor.

Bir de kalkmışsın bu halinle Beşşar Esad’a meşru değil filan diye laf söylüyorsun. Beşşar Esad kim sen kimsin, a zavallı…

O adam 11 yıldan bu yana vatanını, halkını yiğitçe savunan bir Devlet Başkanı. Emperyalist Haydutların bütün namussuzca saldırılarına direnen, IŞİD’den El Kaide’sine, El Nusra’sına, ÖSO’suna, DSG’sine varıncaya kadar bütün Ortaçağcı ABD yapımı örgütlerin saldırısına direnen ve onlara karşı yiğitçe savaşan bir ülkenin lideri.

Beşşar Esad sadece ABD-AB Emperyalist Çakallarıyla ve Siyonist İsrail Hayduduyla savaşmadı. Onların bölgedeki sizin gibi, Suudiler gibi, Katar gibi, Birleşik Arap Emirlikleri gibi, Kuveyt gibi yerel piyonlarıyla da savaştı. Bak hâlâ dimdik ayaktadır, ülkesinin tüm namuslu insanlarından oluşan halkı onun etrafında kenetlenmiştir.

Adamın ülkesinde Ortaçağcı örgütlenmelere girişip silahlı ayaklanmalar başlatan, karakollar bastırıp o ülkenin askerlerini katlettiren sizlersiniz. Bir de utanmadan kalkıp Beşşar Esad kitle imha silahları kullandı diye iğrenç iftiralar atıyorsunuz BAAS İktidarına. Bu yalanların namussuzca yapılmış birer komplodan ibaret olduğu ortaya çıktı. Kimyasal silahları aslında ABD-AB ve sizlerin yetiştirdiği Ortaçağcılar kullandı, meşru hükümetin güçleri değil.

Apaçık bir şekilde adamın ülkesinin bir bölümünü işgal edip orada devşirdiğiniz Ortaçağcılarla birlikte bir Ortaçağcı Din Devleti kuruyorsunuz. Devlet kurumları oluşturuyorsunuz. 80-90 bin kişilik silahlı bir ordu kuruyorsunuz. Ve kendi ifadenizle 100 bin civarında yeni konut yapıp o Ortaçağcılara bedava veriyorsunuz. Bununla da kalmayıp onları, her ay düzenli maaş vererek besliyorsunuz.

Neyi amaçlıyorsunuz?

Bunu açıkça söyleyemiyorsunuz tabiî. Ama yapmak istediğiniz, ABD’li efendilerinizin size verdiği rezil, iğrenç görev: BOP’u hayata geçirmek. Bunun Irak, Libya ayağını hayata geçirdiniz. Şimdi de Suriye ayağını hayata geçirmek için çabalıyorsunuz.

Siyasi ömrünüz Ortaçağcılık bataklığında ve ABD hizmetkârlığında geçti, geçiyor. Bir de utanmadan kalkıp insanız diye dolaşıyorsunuz ortalıkta…

Yapmayın, etmeyin. Azıcık da olsa dürüst olun, namuslu olun, insan olun demeye kalksak; boşuna konuşmuş oluruz. Olamazsınız ki… Yukarıda söylediğimiz gibi insan suretindesiniz ama içinizde insana dair bir dirhem bir şey yok. Utanç verici bir hayat yaşıyorsunuz ve öyle de ölüp gideceksiniz.

Ha, bir de şu sözünü hatırlatalım sana:

“IŞİD’ciler heyecanlı gençlerdir.”

Öyle değil mi Hafız? Aynen böyle demiştin, IŞİD Türkiye’nin Basra Konsolosluğunu basıp Konsolosluk görevlilerini rehin aldığında. Kafanız, ruhiyatınız bire bir aynıdır çünkü IŞİD’cilerle, Talibancılarla, El Kaidecilerle, El Nusracılarla. Ama kıyaslarsak onlarla sizi; onlar daha namuslu kalır yanınızda. Sapık bir yolda olmalarına ve insanlık dışı bir hedefe sahip olmalarına rağmen onlar hiç değilse içtenliklidirler. Ellerine silah alıp canice de olsa savaşıyorlar. Sizin gibilerdeyse o içtenlik ve o yürek de yok. Sizler kısmen de olsa Laik olan, Antiemperyalist Birinci Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın zaferi üzerine inşa edilmiş olan Cumhuriyet’imizi yıkıp onun yerine Afganistan Taliban’ınki ve Suudi Krallığı’nınki gibi bir Ortaçağcı Faşist Din Devleti kurmaya çalışıyorsunuz. Bu işinizi de binbir yalan, hile, dümen, namussuzluk ve hırsızlık üzerine inşa ediyorsunuz. Trilyonlarca dolarlık kamu malını, biraz önce övgüler düzdüğün Kaçak Saray Saltanatı çaldı, yandaşlarıyla paylaştı, küpledi.

Buna dair bir sözün oldu mu senin?

Olmadı, değil mi?

Yunanistan’a 2004’te başlamak üzere Lozan’da bize bırakılmış olan 20 Ada’mızı ve 4 Kayalığımızı peşkeş çektiniz. Kendi ellerinizle verdiniz yani, ABD’li ve AB’li efendilerinizin emrini yerine getirip onlara şirinlik yapmak için, bu vesileyle de sadakatinizi bir kez daha ispatlamış olmak için. Vatan satıcısınız bu sebeple de alayınız!

Konuş bakalım… Öt böyle dilli düdük gibi, daha ne zamana kadar öteceksin…

Tayyipgiller’in işlediği binbir suçu sen de onlarla birlikte olduğun için işlemiş oldun. Bugün ben ayrıyım, başka parti kurdum filan diye kendi ellerini, milyonlarca masum Müslümanın kanına bulanmış ellerini yıkayıp temizleyebileceğini sanma.

Tayyipgiller’in bütün suçlarının yanında, özellikle de Türkiye’nin Suriye bataklığına çekilmesine, itilmesine sebep olanların en önde gelenlerinden olduğun için, savaş suçlusu da olarak Yargı önüne çıkarılacaksın sen. Hiç kaçışın olacağını düşünme…

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

16 Ağustos 2022

Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı

Print Friendly, PDF & Email