Türkiye’de artık işler iyice şirazesinden çıkarıldı.

Türkiye’de artık işler iyice şirazesinden çıkarıldı.

Şu rezalete bakar mısınız?

Kaçak Saraylı Hafız, istifasını istediği üç Belediye Başkanı için (Ankara, Bursa, Balıkesir) aynen şunları diyor:

“3 BAŞKANDAN İSTİFALARI İSTENDİ: İstanbul’da Kadir Topbaş Bey, Çevre ve Şehircilik Bakanımızın kendisiyle görüşmesine olumlu yanıt verdi, istifasını o şekilde gönderdi. Ardından Düzce’yle, genel başkan yardımcımız görüştü, o da istifasını verdi. Şu anda Balıkesir’e istifasını verme talebimiz iletildi. Hakeza Melih Bey’e, kendisine bu durum iletildi. Bursa aynı şekilde… Bu makamlara bağımsız adaylar olarak gelinmiyor, bir partinin gösterdiği adaylar olarak geliniyor; bu görevleri biz asla terk edilmeyecek ilânihaye kalınacak koltuklar olarak göremeyiz. Dolayısıyla böyle bir adımın atılması gerektiği zaman, arkadaşlarımızın, ‘Ben, bu davanın elemanıyım, benim yetkili kurullarım madem ki böyle bir kararı vermişler, ben de ilgili merciye istifamı veririm’ demeleri lazım. İstifa, partiden ayrılma, kopma demek değildir. Parti, istifasını veren arkadaşları çok daha farklı yerlerde değerlendirir. İl başkanları toplantısında da söyledim; ‘Ben buraya geldim, burada ilânihaye kalayım’ olmaz.

“NETİCESİ AĞIR OLUR: (Başkanlar İstifa etmezse): Ben arkadaşlarımızın, öyle bir yola tevessül etmelerini düşünemem, düşünmek de istemem. Çünkü onun neticesi ağır olur.” (https://www.gazeteduvar.com.tr/politika/2017/10/19/erdogan-belediye-baskanlari-istifaya-direnirlerse-sonucu-agir-olur/)

Hafız, hani “Milli İrade”ydi, millet seçiyordu, bu kişiler milletin oyuyla işbaşına gelmişlerdi?

Demek ki bunların hepsi de bizim yıllardan bu yana söylediğimiz gibi, boş laf…

Hafız diyor ki; onları oraya biz getirdik, şimdi de biz istiyoruz, gidecekler… Daha doğrusu, “Ben getirdim, ben de götüreceğim.”…

Demek ki Türkiye’de demokrasinin zerresi yoktur. Sadece “boş kalan bir çerçeve”dir o…

Peki, Kaçak Saraylı “Reiz”lerinin emrine uymayıp istifa etmezlerse ne olurmuş?

Onu da pervasızca söylüyor Tayyip:

“Onun neticesi ağır olur.”

Yani düpedüz mafya hesaplaşmalarında olduğu gibi, tehdit savuruyor.

Emrime uymazsan, onun neticesi ağır olur senin için, diyor.

Yahu nerede kanun?

Bırakalım hukuku, kanun nerede?

Bir kanun devletinde bile, insanlar o kanunlara aykırı işler yapmışlar ise, bunun cezasını kim verir?

O kanunları uygulayan mahkemeler…

Burada cezayı kim kesecek?

Kaçak Saraylı Reis…

İşte Türkiye’nin geldiği içler acısı durum bu…

Bilinmektedir herkesçe: Kaçak Saraylı, eski Sadrazamı Davut’un oğluna da “artık yoksun” dedi, o da anında yok oluverdi. Demek ki o da milletin oyuyla işbaşına gelmiş bir Başbakan filan değildi. Partisinin Genel Kongresinde delegelerin seçimiyle yönetime getirilmiş bir parti başkanı değildi. Başbakanlıktan da, AKP Başkanlığından da anında topukladı, Davidson.

Bu Belediye Başkanları işiyle ilgili medyada şunlar da yazıldı açıkça:

“Belediye başkanlarının istifa etmemesi olasılığına karşılık çeşitli seçenekler üzerinde duran AKP yönetimi, önce belediye başkanlarının partiden ihracını değerlendirdi. Ancak partiden ihraç edilmeleri durumunda bağımsız belediye başkanı olarak görevlerini sürdürmelerinin sıkıntıyı ortadan kaldırmayacağı hesabı yapılarak bu kez İçişleri Bakanlığı’nın haklarında soruşturma başlatarak görevden alınmaları formülü benimsendi. Erdoğan’ın, son MKYK toplantısında, İçişleri Bakanı Soylu’ya “Dosyalar hazır mı” diye sorduğu, Soylu’nun da “Hazır efendim, talimat vermeniz halinde 2 günde hallederiz” dediği öğrenildi.” (http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siyaset/848641/Soylu_devrede…_AKP_li_baskanlara__dosya__santaji.html)

Şimdi anlaşılıyor, değil mi, Tayyip’in yukarıda savurduğu tehdidin içeriği?

Bunlar Tırhallı bir hallı. Birbirlerini çok iyi tanırlar. İçlerinde yolsuzluğa, kamu malı hırsızlığına bulaşmayanın olmadığını adları gibi bilirler. Hatta, kimin ne kadar götürdüğünü bile, gerçeğe çok yakın oranda tahmin ederler.

Hani Bülent Arınç bile demişti ya Melih Gökçek için “Ankara’yı parsel parsel satmıştır.”

Biz de ne demiştik yıllardan beri?

Satar bunlar… Hiç duraksamadan satarlar. Yeter ki akçeli işler olmasın, mal mülk, makam, ün mevki işleri olmasın…

Olduğu anda gözleri hiçbir şey görmez…

Ne demişti, sevgili Şairimiz Yusuf Hayaloğlu ve müzisyenimiz Ahmet Kaya?

“Satarsın ulan satarsın, açılmamış gonca gülü…”

Şimdi ne demiş oluyor yukarıda Kaçak Saraylı Reis?

Eğer emrime uyar, uslu çocuk olur, istifa ederseniz; bu yolsuzluk dosyalarınızın hiçbiri işleme konmaz. Vurgunlarınız yanınıza kâr kalır. Ama söz dinlemezseniz, hem vurduklarınızdan olursunuz, aşırdıklarınızdan olursunuz, hem de görevinizi kötüye kullandığınız için, kamu malı hırsızlığı yaptığınız için, işlemiş olduğunuz suçların cezasını çekersiniz. Bu cezalar da çok ağır olur, sizin de bildiğiniz gibi…

E, hani yargı, hani mahkemeler?

Adam açıkça, emrime uyarlarsa işledikleri suçun hesabını kimse soramaz bunlardan. Ama uymazlarsa, o zaman İşişleri Bakanlığına da mahkemelere de “haydin gereğini yapın.”, derim diyor…

Demek ki neymiş, arkadaşlar?

Bağımsız yargı filan hikâyeymiş…

Artık hukuk diye bir şey kalmadığı gibi, kanun diye de, yargı diye de bir şey kalmadı. Bunların tamamı, AKP’giller’in bile değil, sadece Kaçak Saraylı Hafız’ın bir emrine, bir işaretine bakan hukuk bürolarıdır.

Konuya ilişkin medyada başka haberler de çıktı. Onlardan da bir örnek verelim, isterseniz. Yeniçağ Gazetesi yazarı, Kraliçe’nin Gülü’nün “Cumhurbaşkanlığı Danışmanı” Ahmet Takan şunları yazdı, köşesinde:

“Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in giderayak neler yaptığı siyasi kulislerin en çok merak ettiği konuların başında. Gökçek’in yakın çevresine Erdoğan için “bunu onun yanına bırakmam” dediği iddia edilirken, saray danışmanlarının da “Gökçek’in elinde dosya arşivi var ama şu dönemde bir anlamı yok. Suç duyurusunda bulunmak için savcı bile bulamaz. Elinde ne olduğunun bir anlamı yok. Aksi halde sizin otoriteniz sarsılıyor. 17/25 Aralık’ın üstesinden geldiniz bunun da rahatlıkla üstesinden gelirsiniz” diye rapor verdikleri konuşuluyor. Melih Gökçek’in de giderayak Büyükşehir Belediye’de bazı kritik atamalar yaptığı söyleniyor. Dünkü iddialar, sayının 8 olduğu yönündeydi.” (http://www.yenicaggazetesi.com.tr/basikadan-tasinma-zamani-geldi-44646yy.htm)

Demek ki, Melih Gökçek de Tayyip’e karşı kendince bir savunma zırhı örmüş ya da kuşanmış. O da Tayyip’in ve avanesinin vurgun, soygun, yolsuzluk, hırsızlık vukuatlarını belgeleriyle toplayıp dosyalamış. Tayyip’e karşı ben de bunlarla kendimi savunurum, diye düşünmüş. Sen bana saldırırsan ben de sana saldırırım, hesabı içine girmiş.

Ama tabiî şu anda güç Kaçak Saraylı’da. “Yargı” adı altındaki mahkemeler ve devletin tepesi onun emrinde. O bakımdan Gökçek’in elindeki dosyaların, istediği kadar somut kanıtlarla dolu olsunlar, bir kıymeti olmaz. Çünkü mahkemeler kanıta bakmıyor gayrı.

Neye bakıyor?

Kaçak Saraylı Hafız’dan gelecek emre ya da işarete…

O ne derse odur…

Ne diyor, Kaçak Saraylı’nın akıldaneleri?

17-25 Aralık Geriz Patlaması sonrası ortalığa saçılan nal gibi iri, açık, belgeli vurgunların, soygunların bile üstesinden geldiniz. O bakımdan bunların da üstesinden gelirsiniz. Kaldı ki, Gökçek Efendi, hakkınızda düzenlediği o dosyaları verecek savcı bile bulamaz.

Evet, işte işin burası doğrudur. Savcı “almıyorum” dedi mi iş bitti…

Tayyip’ten gelecek emir üzerine “almıyorum” da der…

İşte Türkiye’nin geldiği hazin durum bu, arkadaşlar. Ne Laik Cumhuriyet var artık, ne hukuk, ne Anayasa, ne kanun, ne yargı…

Hepsinin içi boşaldı. Hepsinin işi bitti. Türkiye artık tümüyle bir “Çete Devleti”ne dönüştü. Bir Sultanlığa bir Krallığa dönüştü, bir Din Devletine dönüştü…

Bu, Ay ve Güneş kadar kesin, ağır ve vahim gerçekleri, bir biz dillendirmekteyiz, yıllardan beri, siyasi parti olarak. Birkaç da namuslu aydın…

Daha önce de sözünü etmiştik; bu namuslu aydınlardan biri, Anayasa Hukuku Profesörü Kemal Gözler’dir. “Elveda Anayasa” adlı kitabında bizim İşçi Sınıfı İdeolojimizin düşürdüğü ışık altında gördüğümüz gerçekleri o da aklını özgürce kullanabilen bir hukuk insanı olarak görebiliyor ve ortaya koyma cesareti gösterebiliyor.

Enteresandır; bu gerçekleri bir de burjuva dünya görüşüne sahip, küçükburjuva Cumhuriyet yazarı Nilgün Cerrahoğlu dile getirdi köşesinde dün. Bakın, nasıl anlatıyor:

“CHP ve Gökçek krizi

“Melih Gökçek ve genel geçer istifaya çağrılan “altı belediye başkanı” krizini, CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun “demokratik bulmuyorum” açıklamasına kadar, iç politikanın (içselleştirdiğimiz çıldırtıcı) “tevekkül kuralları” mucibince kenarından, kıyısından izliyordum.
CHP genel başkanının “siyaseten doğruluktan ölen/politically correct” çıtkırıldım açıklamaları ardından ne var ki tam manasıyla yere yapıştım. 

“İnsanları istifaya zorlamayı doğru da, demokratik de, ahlaki de bulmuyorum” diyor Kılıçdaroğlu: “Biz milli irade, halkın iradesi; seçimle gelen, seçimle gitmeli diyoruz” diyerek ilave ediyor. 

“Ana muhalefet liderinin bu sözleri kulağıma başka bir gezegenden ulaşan anlamsız vızıldamalar gibi geldi.

“Sanki Türkiye’de “demokrasi”, “siyasi ahlak” değerleri iflas etmemiş ve referans alınmaya hâlâ devam ediliyormuş da, şimdi birden başkanları sıkıştıran “istifa” talepleri ile o değerler aniden zedelenmiş, yaralanmış gibisine konuşuyor CHP genel başkanı. 

“Kılıçdaroğlu’nu insanın, omuzlarından tutup “Bu soyut kavramları çoktan geçtik” diyerek sarsası; “Bu ülke, bırakın belediye başkanlarını, ‘tırak, şırak’ başbakanların dahi çoktan görevden alındığı bir diyar oldu. Bu lafları bir kalemde geçin de, 40 derece altında 2.5 milyon kişiyle ‘adalet’ uğruna yollara düşen lider olarak ‘somut’ ne yapacaksınız, onu söyleyin” diyesi geliyor.

“Spekülasyon nereden çıktı? 

“Yazıya otururken Melih Gökçek’in CHP’ye geçebileceği yönünde bu arada akla ziyan söylentiler de tedavüle sokulmuştu. 

“Umarım, duyulduğunda dahi insanın kulağını tırmalayan bu acayip spekülasyonlar, yalnızca siyasi zırva düzeyinde kalır. 

“Günün birinde trafoya kaçan kediler marifetiyle “seçilmiş belediye başkanına sahip çıkmak” adına CHP’nin bir de tutup Melih Gökçek’e kapı araladığını görmeyiz…. 

“İnsan çok kötü bir rüya gibi bunca saçmalık olmaz diyor ama neticede burası Türkiye. Olmaz olmaz… olmaz. Ana muhalefetin bir de böyle bir hamlesine tanık olursak, ancak harakiri yaparız.
Ankara’nın başkanı istifa çanlarının çaldığı ay başına dek; “Erdoğan sade Türkiye’nin değil, ümmetin lideri” diyerek “sandığa” değil, damardan kayıtsız şartsız “reis”e sığınan bir isim olageldi. 

“CHP’ye mi kalır bu profildeki birine şimdi şemsiye olmak? 

“Gökçek’e bu saat itibarıyla söylenecek tek şey, “Kendin ettin, kendin buldun” demektir. Kibarca en fazla “yorumsuz/no-comment” sessizliği seçilebilir.” (http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/849488/CHP_ve_Gokcek_krizi.html)

Gördüğümüz gibi, arkadaşlar, Cerrahoğlu, Sorosçu Kemal ve avanesinden de, Emre Kongar benzeri entel dantel sosyoloji proflarından da çok daha net görüyor iki acı gerçekliğimizi:

1- Laik Cumhuriyet’in tarumar edildiğini, ortada hak hukuk, adalet, yargı, kanun manun kalmadığını…

2- Yeni CHP’nin Sorosçu Kemali’nin ve onun avanesinin aslında zerre miktarda olsun etkin bir muhalefet yapmadığı gibi, akla ziyan saçmalıklarla meşgul olduğunu. Türkiye gerçekleriyle hiçbir ilgisinin bulunmadığını…

Onun başka bir gezegende yaşıyormuşçasına Türkiye gerçekleriyle taban tabana zıt zırvalamalarla uğraşıyor olduğunu…

Biz de bunları, hatırlanacağı gibi, yıllardan bu yana yazıp söylüyoruz.

Biz, ülkemizin bu cehennemcil gerçekliğini olanca açıklığıyla dile getirince, aklını özgürce kullanamayan bazı arkadaşlar bize tepki gösteriyor: Kimseleri beğenmiyorsunuz, her şeyi biz biliriz iddiasındasınız, diye…

Bakın, bizim beğendiğimiz insanlar da var. Hem de bizim gibi sosyalist ya da sol filan da değiller. Demek ki, bizim megalomanimiz de yokmuş, psikopatimiz de…

Bizim bütün öfkemiz, gözümüzün önünde duran, yaşanan bu acı gerçeklerin ısrarla görmezlikten gelinmesine ve yok sayılmasınadır. Biz, daha önce de belirtmiştik ya; sadece olaylara dostuz. Bizim için hiçbir şey olaylardan daha önemli değildir. Olaya saygı da onları gerçekte neyseler öylece, olduğu gibi, sebep-sonuç ilişkileriyle birlikte, bağlamlarıyla birlikte ortaya koymaktır. Biz bunu yapıyoruz sadece.

Ayrıca da aydın namusumuz da, insancıl ahlâkımız da zaten böyle davranmamızı emreder…

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

23 Ekim 2017

Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı

Print Friendly, PDF & Email