Tüm baskılara ve engelleme girişimlerine rağmen Halkımızın HKP’li Dayısı, Genel Başkan’ımız Nurullah Ankut, AKP’giller’i bir kez daha kendi mahkemelerinde yargıladı!

Genel Başkan’ımız Nurullah Ankut (Efe)’ye açılan soruşturma ve davaların ardı arkası gelmiyor. Neredeyse söylediği her söze, yazdığı her yazısına dava açılan Genel Başkan’ımıza, Kurtuluş Yolu Gazetesi’nin 160’ıncı sayısında yayımlanan “1500 yıllık İslam Tarihinin Ümmete en fazla kötülük edeni…” başlıklı yazısından dolayı yeni bir dava daha açıldı. İstanbul 2’nci Asliye Ceza Mahkemesinde bugün ilk duruşması görülen davada Genel Başkan’ımız, çıkar amaçlı suç örgütü AKP’giller’i bir kez daha kendi mahkemelerinde yargıladı.

Bugün görülen duruşmada Mahkeme Hâkimi, izlemeye gelen seyircileri duruşma salonuna almak istemedi, avukatlarımızın müdahalesi ile duruşma salonuna izleyiciler alındı. Genel Başkan’ımız yine tarihi bir savunmaya imza atarak AKP’giller’in işlediği suçları somut kanıt ve belgeleriyle bir bir ortaya koydu.

Genel Başkan’ımız, iki buçuk saat süren AKP’giller yargılamasına “Ortada Anayasanın aradığı koşullara uygun bir Cumhurbaşkanı olmadığını çünkü Tayyip Erdoğan’ın lise ve üniversite diplomasının bulunmadığını belirterek başladı.

Genel Başkan’ımız savunmasının devamında AKP’giller’in tepeden tırnağa suça batmış bir mücrimler topluluğu olduğunu belirterek “Asıl yargılanması gereken bu suç örgütüdür”, dedi.

Genel Başkan’ımız, Tayyip Erdoğan’ın gerçekten de davaya konu olan yazının başlığında geçen “1500 yıllık İslam Tarihinin Ümmete en fazla kötülük edeni” olduğunu kanıtlarıyla ortaya koyarak bu gerçekliği AKP’nin dört kurucusundan biri olan Abdüllatif Şener’in dile getirdiğini ifade etti.

Tayyip Erdoğan’ın, ülkemizi en az üç parçaya bölmeyi hedefleyen Büyük Ortadoğu ve Genişletilmiş Afrika Projesi’nin Eşbaşkanı olduğunu bizzat kendisinin defalarca dile getirdiğini belirten Genel Başkan’ımız, AB-D Emperyalistlerinin 1990’ların başından itibaren Ortadoğu’da yaklaşık on bir milyon insanı katlettiğini, Tayyip Erdoğan’ın da bu katliamlara ortak olduğunu dile getirdi.

Genel Başkan’ımız aynı zamanda Cemal Kaşıkçı Katliamına da değinerek Tayyip Erdoğan’ın para uğruna ülkemizin onurunu ayaklar altına aldırdığını, Suudi Cellat Muhammed Bin Salman önünde diz çöktüğünü dile getirdi. İddianamede geçen “Kaçak Saray” ifadesine de değinen Genel Başkan’ımız; Sarayın kaçak olduğunun mahkeme kararlarıyla da sabit olduğunu kanıtlarıyla gösterdi.

Önemli bir gerçekliğin daha altını çizen Genel Başkan’ımız, Tayyip Erdoğan’ın artık gerçeklik algısını bütünüyle yitirdiğini, bir gün dahi kamu görevi yapmaması gerektiğini, acilen psikiyatrik tedaviye alınması gerektiğini ifade etti. “Dolmabahçe Camii’nde gördüğünüz müptezeller, Geziciler, bira kutularıyla beraber loderlerle bizim bulunduğumuz Dolmabahçe Sarayı’na kadar tünel kazarak geldiler ve buradan Taksim’e yürüdüler” sözlerini hatırlatan Genel Başkan’ımız, artık Tayyip Erdoğan’ın halüsinasyonlar görmeye başladığını dile getirdi.

AKP’giller’in işlediği binbir suçların sadece bir bölümüne değinen Genel Başkan’ımız, 2 buçuk saat süren AKP’giller yargılamasını “Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz”, diyerek bitirdi.

Bu sırada alkışlayan seyircilerden rahatsız olan hâkim seyircileri dışarı çıkardı. Duruşmaya polis ve beş güvenlik görevlisinin gölgesinde devam etmek isteyen hâkime karşı avukatlarımız tepki gösterdi ve duruşmanın bu şekilde devam edemeyeceğini söyleyerek Genel Başkan’ımızla birlikte duruşma salonunu terk ettiler.

Dışarıda güvenlik görevlileri izlemeye gelen seyircilere ve yoldaşlarımıza müdahale etmeye, ardından gözaltına almaya kalkışınca adliyede gergin anlar yaşandı. Ancak Genel Başkan’ımız ve Yoldaşlarımız geri adım atmayarak Adliye önünde basın açıklamasını gerçekleştirdiler.

Adliye önünde yapılan basın açıklamasında Av. Tacettin Çolak ve Genel Başkan’ımız Nurullah Ankut (Efe) şunları dile getirdi:

***

Av.Tacettin Çolak: Sevgi ve Saygıdeğer Yoldaşlar, Değerli Basın Emekçileri, Emniyet TV’nin de Emektarları;

Bugün İstanbul 2’nci Asliye Ceza Mahkemesinde Genel Başkan’ımız Sayın Nurullah Ankut’un, Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği iddiasıyla ilgili bir duruşması vardı.

Bu duruşmada duruşmaların aleniliğini ortadan kaldırıcı tavırlarla karşılaştık. Parti Yöneticilerimizin, Parti Üyelerimizin duruşmayı izlemeleri başlangıçta engellenmek istendi ama müdahalelerimiz sonucunda Parti Yöneticilerimizin dinlediği bir duruşma yapıldı.

Sayın Genel Başkanımız tarihsel, sınıfsal, kültürel, dinsel, psikolojik, sosyolojik her yönden yazmış olduğu, “1500 yıllık İslam Tarihinin Ümmete en fazla kötülük edeni” başlıklı yazısının temellerini, gerekçelerini ortaya koydu.

Ancak her nedense; Türkiye’de bağımsız ve tarafsız yargı ortadan kaldırıldığı için, mahkeme salonlarını ve koridorları polisler artık denetim altına almak istiyor. Yargıçlar da buna, üzülerek söylüyoruz, icazet veriyor, hatta yönetip yönlendiriyor.

Sayın Genel Başkan’ımızın savunması bittiği halde, ondan sonra, salondaki fiziki koşulların uygunsuzluğu… Yani tamamen salon da dosyalarla doldurulmuştur. Küçük bir salon, ki böylesine tarihsel önemde bir davanın geniş bir salonda yapılmasını, özel bir günde yapılmasını Mahkeme Yargıcından talep ettiğimiz halde kabul etmemişti.

Buna rağmen, izleyicilerin orada oturmalarını engelleyici dosya yığınlarının içerisinde bir duruşma yapıldı. Sonradan bizim taraftarlarımızın, yöneticilerimizin dışarı çıkarılmasından sonra da polisle duruşmaya devam etmek istedi Mahkeme Yargıcı. İşte biz bunu kabul edemeyiz. Biz Devlet Güvenlik Mahkemelerinde de Sıkıyönetim Mahkemelerinde de belinde copu, silahı olan polislerin olduğu salonlarda savunma yapmadık. Bugün de aynı şekilde bu savunmayı yapmadık, salonu terk ettik, değerli arkadaşlar.

Maalesef Türk Ceza Kanununun 299’uncu maddesi gündeme geldiğinde mahkemeler, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğinden başlamak kaydıyla Adalet Bakanlığının her düzeyde organları tarafından baskı altına alınmaktadırlar. Bu dosyada da daha 26 Nisan tarihinde Adalet Bakanının yazısı var:

“Ne oldu Nurullah Ankut hakkındaki dava? Acele bilgi ver”, diyor.

Mahkeme de ona iddianameyi ve tensip tutanağını gönderiyor. Öbür taraftan da Tayyip Erdoğan’ın Avukatları müdahale dilekçesi verip duruşmaya katılıyorlar. Yani duruşmayı avukatları kanalıyla takip eden bir kişi hakkındaki yürüyen davadan dahi Adalet Bakanlığı bilgiler sormaktadır.

Bunun anlamını çok iyi biliyoruz: Mahkeme Hakimini baskı altına almak, “ensendeyiz ha, beraat kararı verirsen seni başka yerlere süreriz”, baskısından başka birşey değildir. Sayın Genel Başkan’ımız Anayasanın 39’uncu maddesi ve Türk Ceza Kanununda tanımlanan “isnadın ispatı” kuralları çerçevesinde kendisine yöneltilen tüm suç isnatlarını teker teker, 2 buçuk saatlik bir yargılamada kanıtlamıştır. Kimseye hakaret etmediğini de söylemiştir. Şu anda Sayın Genel Başkan’ımıza sözü devrediyorum.

***

Nurullah Ankut (Efe): Sevgi ve Saygıdeğer arkadaşlarım;

Tayyip bize onlarca dava açtırdı, kendisine hakaret ettiğimiz iddiasıyla. Biz de her seferinde diyoruz ki; olmayan birine hakaret ettiğimiz iddiasında bulunuyorsunuz. Türkiye’de yasal, meşru bir Cumhurbaşkanı yok. Çünkü diploması yok… Cumhurbaşkanı adayı olabilmesi için Yüksekokul bitirdiğini belgeleyen bir diplomasının olması gerekir. Biz 5 yıldır araştırıyoruz, diploması yok.

O zaman olmayan birine hakaret etmek de söz konusu olmaz. önce diplomayı getirin biz tek kelime savunma yapmadan, istediğiniz cezayı verin deyip, şuradan çekip gideceğiz, diyoruz. Onu da yapamıyorlar. Ve diyoruz ki tiyatro oynuyorsunuz ya…

Burada tiyatrocu arkadaşlarımız alınıyorlar, tiyatro oynanıyor dediğimizden dolayı. “Tiyatro soylu bir sanattır” diyorlar, “siyasete alet etmeyin” diyorlar. Evet, her sanat gibi tiyatro da soylu bir sanattır. Bu yaşımıza geldik, artık eskisi gibi roman, hikaye okuyamıyoruz. Ama tiyatro ve şiirle çok daha yoğun bir şekilde ilgileniyoruz. Çünkü en öz anlatımıdır tiyatro ve şiir, edebiyatın.

Ama tiyatrocu arkadaşlar şunu bilmiyor:

Gerçek tiyatro hayatta oynanıyor. Herkes bir maske taşıyor hayatta. Ünlü psikiyatrlar der ki; “İnsan soğana benzer, gerçekte içinin ne olduğunu hiçbir zaman, kabuk olarak anlayamazsınız.” O bakımdan herkes aşağı yukarı, olduğundan başka oynuyor, görünmek istediği gibi oynuyor. Maddi çıkarları, kariyer beklentileri doğrultusunda bir insan gibi görünmeye çabalıyor.

İşte tiyatro budur, arkadaşlar. İşte soylu sanat olan tiyatro da hayatın gerçeğini, insani durumları, sahneye, sanat ortamına ne kadar başarılı bir şekilde taşıyabilir, orada yansıtabilirse o kadar başarılı olmuş olur. Nitekim tiyatro denince ilk akla gelen Shakespeare, insani durumları böylesine derinden kavrıyor ve onları oyunlarına yansıtıyor ki, o bakımdan aradan 500 yıl geçmiş olmasına rağmen insanlar onun oyunlarını sanki bugün yaşanmış olaylara ilişkin oyunlarmış gibi büyük bir heyecanla ve zevkle izlemeye devam ediyor. Ve bin yıllar boyu da izlemeye devam edecek. Çünkü insan gerçeğine temelden yaklaşıyor. Neyse…

Onlara bunu diyoruz:

Burada kendimiz olan sadece biziz. Ama sizler, Kaçak Saray tarafından sizlere verilen emri yerine getiriyorsunuz. Ne şu anda giydiğiniz cübbenin ne de 4 yıl okuduğunuz okulun size yüklediği sorumluluğu yerine getirebiliyorsunuz, diyoruz. Ve acıyoruz sizlere, diyoruz.

Savcılara da aynı şeyi diyorum, diyoruz. Bize dava açmaya mecbursun, yüzde bir olasılık bile yok. Çünkü açmadığın anda hemen ertesi gün Yüksekova’ya mı gidersin, Çemişkezek’e mi gidersin, Keşan’a mı gidersin, belli olmaz, diyoruz. Bu en iyi olasılık, daha kötüleri de var. Başka bir sürü örgüt mensubu olduğun iddiasıyla mesleğin de elinden alınabilir, tutuklanabilirsin de, diyoruz.

Bu bakımdan, bugün mahkemede de söyledik Savcıya ve Yargıca, bize ceza vermeye mahkumsunuz, dedik. Biz bunu biliyoruz ama savunmamıza, konuşmamıza müdahale etmeyin de en azından şu hakkımızı da biz kullanalım, diyoruz arkadaşlar.

Ve her seferinde onun durup dinlenmeden işlediği suçları, aşırdığı kamu malı hırsızlıklarını, yolsuzluklarını, ihanetlerini ve ülkemizin onurunu ayaklar altına düşürdüğünü, aldığını, hem de 5 paralık Suudi liderlerin önünde…

Arap Âleminde, lakabı “Testereci”ye çıkmış Muhammed Bin Salman önünde Tayyip’in iki büklüm fotoğrafını gösteriyoruz.

Anlatınca, “Sonuç?”, diyor hakim…

İşte sonuç, diyoruz, fotoğrafa bak…

Biz psikoloji eğitimimizde, beden dili okumayı da öğrendik. Tayyip’in şu duruşuna bakın, şu mahcubiyetine bakın, şu özür dileyişine bakın duruşuyla. Ve şu zoraki, içtenliksiz tebessümüne bakın ve Testereci’nin, Cemal Kaşıkçı’nın celladının tepeden, onu küçümseyerek “bak seni nasıl ezdim, nasıl diz çöktürdüm sana”, diyerek bakışına, gülüşüne bakın, diyoruz.

Ve bir fotoğraf daha sunuyoruz. Bu fotoğraf Tayyip tam da Kâbe’yi ziyaret ederken Suudi medyasında yayınlandı. Tayyip’in elinde dilenci para toplama kutusuyla, başında fesiyle oturup bir köşeye dilendiğini gösteren fotoğraf, arkadaşlar. İşte sonuç bu, diyoruz.

Ve Tayyipgiller Adaleti de bitirdiler, Ahlâkı da bitirdiler, diyoruz. Bunların tamamı akçeli suçlara batmıştır hem de binlerce defa…

Ya 313 bin lira maaş alan bürokratı var. İstanbul Belediyesinden 85 bin dolar para çarpan Aile Ve Sosyal Politakalar Bakanı var, Fatma Betül Sayan. Onun tercümanı var, Tayyip’in, Ravza Kavakçı Kan, yine İstanbul Belediyesini dolandıran. Yani bütün avanesi böyle, diyoruz. Bunlardan suça batmamış olanını bulamazsınız, diyoruz. Ve uzatmayalım Yoldaşlar, onun binbir ihanetinden bazılarını ve güncel olanlarını belgeleriyle ortaya bir bir koyuyoruz, arkadaşlar.

Ve burada çok önemli birşey daha gösterdik:

Tayyip artık gerçeklik algısını da kaybetti, diyoruz. Bir gün dahi kamu görevi yaptırılmaması gerekir, acilen psikolojik, psikiyatrik tedaviye alınması gerekir, dedik.

Niye?

Diyor ki, “Dolmabahçe Camii’nde gördüğünüz müptezeller, Geziciler, bira kutularıyla beraber loderlerle bizim bulunduğumuz Dolmabahçe Sarayı’na kadar tünel kazarak geldiler ve buradan Taksim’e yürüdüler”. Buna kim inanır, diyoruz. Hiçbiriniz inanmazsınız herhalde. Ve Tayyip’in Avukatı kızcağızı gösteriyoruz, bu sevimli kızcağızımız da inanmaz, diyoruz.

Bu neyi gösteriyor? Tüm gerçeklik algısını kaybettiğini ve acilen psikolojik olarak tedaviye alınması gerektiğini gösterir, diyoruz. Yoksa Türkiye’yi beladan belaya atar bu adam, diyoruz. Hayatla bağı yok ya, halüsinasyonlar görüyor…

Bunlara varıncaya kadar Saygıdeğer Yoldaşlarım, hepsini bir bir anlattık, ortaya koyduk. Dedik ki, Tayyip ve avanesi eninde sonunda, vicahi ya da gıyabi buralara gelecek. İşledikleri binbir suçun hesabını bir bir ve bugünkü, şu anda yürürlükte bulunan Türk Ceza Kanunu hükümlerince verecekler.

Büyük olasılıkla bu savunmamızdan da yeni bir suç duyurusu yapıp yeni bir dava açacaklar. Burada kameraya alan görevli memur yeğenlerimiz de kayıtlarını Savcılara verecekler, onlar da soruşturma açacaklar, ama olsun… Orada da söyledik: Ya Tayyip ve avanesini Çelik Bilezikle tanıştıracağız ya da o Kaçak Saray’da oturduğu sürece biz Silivri Zindanında yatacağız.

Hepsi hoş geldi, sefa geldi…

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz, dedik. Noktayı koyduk…

Av. Tacettin Çolak: Sayın Genel Başkan’ımıza savunmalarından, açıklamalarından, kitaplarından, yazılarından dolayı açılan davalarda şu ana kadar verilen ceza miktarı 11 yıl, 5 ay, 21 gün. Aynen dediği gibi, muhtemelen buradan da bir şey çıkacak ama hoş geldi, sefa geldi.

Saygılar sunarız.

10 Mayıs 2022
HKP Genel Merkezi

Print Friendly, PDF & Email