TAYYİPGİLLER; YARGIYI KENDİ HUKUK BÜROLARINA DÖNÜŞTÜRMEYE “TAŞERONLAŞTIRMAYA”, DEVAM EDİYOR
Tayyipgiller hükümeti, 12 Eylül referandumunu işte bugünler için yapmıştı. Referandumla değiştirmek istedikleri onlarca Anayasa maddesinden en önemlileri yargı ile ilgili olanlarıydı. “12 Eylül darbecilerinden hesap sorulacak, Özgürlükler genişleyecek.” gibi açıklamalarla halkı kandırdılar. Tabiî bu değişikliklerle elde etmek istedikleri başta Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) ve Anayasa Mahkemesi (AYM)’nin yapısını değiştirerek, Yüksek Yargıyı kendi hukuk bürolarına dönüştürmekti. Çünkü ülkemizin Tayyipgiller eliyle ortaçağın karanlığına doğru sürüklenmesine en etkili karşı çıkış Ordu ve Yüksek Yargı’dan geliyordu.
Ordu’yu önce Ergenekon maskeli CIA operasyonu ile sarstılar. Son Balyoz tutuklamalarıyla da Orduyu tamamen etkisizleştirdiler. Yüksek Yargıdaki engelleri kaldırmak için de bu Anayasa değişikliğini yapmak gerekiyordu..
Referandumdan sonra ezici çoğunluğu Devlet Başkanı A. Gül’e seçtirilen üyelerle bu organlar (AYM ve HSYK) kendi yandaşlarıyla dolduruldu. Ardından da aylardır toplanıp-toplanıp karar alamayan kurullar “tıkır-tıkır işlemeye başladı !”.
Tayyipgiller için AYM ve HSYK’nin ele geçirilmesi yetmiyordu. Yargıtay ve Danıştayın da ele geçirilmesi gerekiyordu. Bunun için de Bakanlar Kurulu tarafından aceleyle hazırlanan “yasa tasarısı” Meclise gönderildi. Meclis’te Komisyon ve Genel Kurul’daki görüşmelerde sert usul ve içerik tartışmalarına neden olan 6110 sayılı Yasa ile Yargıtaya 6, Danıştaya da 2 yeni daire kurulmasına ilişkin yasa çıkartıldı.
HSYK tarafından da bu yasaya dayanılarak Yargıtaya 160, Danıştaya 51 yeni üye seçimi yapıldı. Öyle ki, Yargıtay üyeliği için 4955 aday, Danıştay üyeliği için de 538 aday arasında toplam 211 kişiyi jet hızıyla 6 günde seçiverdiler. Bu süre içinde toplam 5493 kişiden oluşan adayların kıdem ve liyakatini ölçmek nasıl mümkün olabilir? Dahası seçilen bu üyelerin ne bir odası ne de oturacak bir masa-sandalyesi var.
Seçilenler arasında tam da Tayyipgiller siyaseti doğrultusunda soruşturmalar yürütmüş, kararlar vermiş kişiler bulunmaktadır. İşte bunlardan bazılar: Beşiktaş’daki Nemrut Mustafa Paşa Divanının savcılarından Kadir Altınışık, İrtica ile Mücadele Eylem Planı soruşturmasını yürüten Savcı Mehmet Murat Yönder, Balyoz tahliyelerini reddeden, Albay Dursun Çiçek’in ikinci tutuklama kararını veren yine aynı yerdeki İdris Asan, Ankara’da Genel Kurmay’ın Kozmik Odasında arama yapan Hâkim Kadir Kayan, İsmailağa ve Gülen cemaatlerini soruşturan namuslu savcı İlhan Cihaner’i arayarak “bu tür soruşturmalar insanın başını derde sokar” diye tehdit eden Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürü Çetin Şen, aralarında Yargıtay C. Savcısı Ömer Faruk Eminağaoğlu ve Sincan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz’ın da bulunduğu yargıç ve savcılar hakkında soruşturma yaparak telefonların dinlenmesi kararını aldıran Adalet Başfettişleri Mehmet Arı ile İbrahim Kır, Fethullahçı olduğu artık iyice açığa çıkan meslekten atılmış Ferhat Sarıkaya ile birlikte hareket ederek Van 100. Yıl Üniversitesi Rektörü Yücel Aşkın ve aynı Üniversitenin Genel Sekreter Yardımcısı olan Enver Arpalı’yı tutuklayan ve beş ay mahkemeye çıkarmayarak cezaevinde Arpalı’nın intihar etmesine neden olan dönemin Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı İlhan Kaya gibi tarafsızlıkla, bağımsızlıkla ve yargıçlıkla hiçbir ilgisi kalmamış, AKP’nin yargı içindeki militanları konumundaki kişiler…
Bütün bunlar, partimizin referandum öncesinde belirttiği gibi, Tayipgiller Hükümetinin yargıyı kendi hukuk bürolarına dönüştürme operasyonunun birer birer yaşama geçirilmesidir. Referandumla birlikte AYM ve HSYK’nin yapısı değiştirilerek atanan yeni üyelerle ilkin buralar AKP’nin arka bahçesi haline getirildi. Hukukçu dahi olmayan AYM Başkanı Haşim Kılıç’ın bu operasyondaki rolü ve son günlerdeki pervasızca yaptığı Yargıtay ve Danıştayı Tayyip ağzıyla eleştiren AKP yanlısı açıklamaları bunun açık kanıtıdır. Daha sonra da HSYK tarafından yıldırım hızıyla yapılan bu atamalarla Yargıtay ve Danıştay da aynı sürece sokulmuş durumdadır.
Namuslu, dürüst, yurtsever savcı İlhan Cihaner’in de dediği gibi; “HSYK’nin yargıya seçtiği bu üyelerle yargının taşeronlaştırılması devam ediyor.”
Bu arada yargının AKP tarafından ele geçirilmesi operasyonuna karşı ilk kurumsal tepkiyi veren Danıştay üyelerini kutluyoruz. Sorun tek başına yüksek yargıya üye seçme sorunu değildir. Tayyipgillerin bu son operasyonu, AB-D emperyalistlerince ülkemizin Yeni Sevr’e götürülmesi yolundaki CIA planına karşı direnç noktası olabilecek bir kesimin daha teslim alınmasıdır. İlkin Ordu’nun Ordu Gençliği dışında kalan komuta kademesini teslim aldılar. Sıra Yargı’ya geldi ve şimdi bu planı uygulamaya koydular.
Tayyip’in ve Tayipgillerin Yargıyı kendi avuçlarının içine almasında kendileri açısından hayati zaruret vardır. Çünkü hep söylendiği gibi, Tayyip’in bizzat kendisinin hepsi de yüz kızartıcı suçlardan olmak üzere 7 ayrı yolsuzluk dosyası şu anda mahkemelerde bekletilmektedir. Tayyip, bu davalardan dokunulmazlık zırhına büründüğü için şu an kurtulmuş durumdadır. Aslında Tayyip, bu davalar sonuçlansa 30-40 yıl ceza alacaktır. Bırakalım başbakanlık-milletvekilliği yapmasını muhtar dahi seçilemeyecek denli kamu görevlerinden men edilecektir. Ayrıca Tayyip’in bütün bakan ve milletvekilleri, il ve ilçe yöneticileri de bu türden yolsuzluklara batmış durumdadırlar.
AKP’nin kurucularından ve Tayyip’in yıllarca ekonomiden sorumlu Devlet Bakanlığı’nı yapan Abdullatif Şener, bu vurgun ve soygunu; “Cumhuriyet tarihinin en büyük soygunu yapılmaktadır. Ama ne yazık ki medyadan ve diğer kesimlerden gereken tepki oluşmamaktadır.” diyerek dile getirmiştir, kısa süre önce. Yine “Wikileaks belgelerinde sözü edilen vurgunların tamamı doğrudur. Ben de bunlara tanığım, isterlerse benimle uğraşsınlar, cesaretleri varsa tabiî” diyerek bir açıklamada daha bulunmuştur.
Ayrıca Tayyip ve şürekâsı kamu mallarını yalnızca kendileri iç etmemektedir. Emirlerine girdikleri AB-D Emperyalistlerine de bu vurgunun büyük bölümünü, kendilerini iktidara getirdiği ve iktidarda tutuğu için sunmakta ve yeyim ettirmektedirler. Yani Tayyipgiller hem vurguncu-soyguncu, halk düşmanı, vatan düşmanı hem de ihanete batmış durumdadırlar. Tüm bu açılardan yargıyı yargı olmaktan çıkarıp kendi emirleri altına alıp hukuk büroları haline getirmek istemektedirler.
Hatırlanacağı gibi Tayyip, AKP 2002’de iktidara gelmeden önce Milletvekili dokunulmazlığını kaldıracağına dair Televizyonlarda millete açık-kesin söz vermişti. Fakat iktidara gelince pek çok sözü gibi bu sözünü de yalayıp yuttu. Bunun sebebini soranlara da açıkça “Ben yargıya güvenmiyorum, o yüzden dokunulmazlıkları kaldırmam, bir süre daha” dedi. Tayyip, bağımsız yargıya tabiî ki güvenmez. Çünkü öyle bir yargı onu yakar-yok eder. İşte bu yüzden yargıyı ve hukuku (yargı kendisini yok etmeden) yok etmek istemektedir. Yani bu değişikliklerin özü budur.
Ancak bu zor günler de geçecektir. Bu haince gidişe karşı Halkın örgütlü gücüyle karşı durmalıyız. Halkın Kurtuluş Partisi bu gücün örgütleneceği biricik yerdir. 26/02/2011
KURTULUŞ PARTİLİ HUKUKÇULAR