Sonunda geldiğin yere bak, Tayyip!..

Sonunda geldiğin yere bak, Tayyip!

Kendi partinin yönetim kademesini işgal eden kişiler nazarında bile, bir “nefret figürü”ne dönüşmüşsün…

Bu da gösteriyor ki, yolun sonuna yaklaşmışsın…

 

Saygıdeğer arkadaşlar;

Levent Gültekin, bildiğimiz gibi, 30 küsur yıl Ortaçağcı ortamlarda ömür geçirmiş ve oraların insanlarıyla düşüp kalkmış, yayın organlarında görevler almış, yöneticilikler yapmış; ama en sonunda gittiği yolun, ülkemizi ve halkımızı felakete götürdüğünü görüp, pişmanlık duymuş bir insandır.

Bir haylidir de, KRT’de Çağlar Cilara’yla, periyodik programlar yapmaktadırlar. İşte onların sonuncusunda L. Gültekin’in söyledikleri. Videosunu izleyin ya da tape edilmiş metni bir okuyun, lütfen:

Videonun Tapesi:

Levent Gültekin: Şu anda Müslümanlık demek eşittir, onların sayesinde, kaba, yobaz, hırsız, tecavüzcü, ahlaksız, kural tanımayan, başkasının hakkını yiyen insan demek anlamına geliyor.

Çağlar Cilara: Bu hale mi getirdiler?

Levent Gültekin: Tabiî ki. Müslümanlık eşittir bu anlama geliyor, ne yazık ki… Ben şahsen AK Parti iktidarının Müslümanlığı bu kadar kendine bir perde, bu kadar kendine kullanılan bir malzeme haline getirilmiş olmasından dolayı Müslümanım demeye utanır hale gelmiş durumdayım. Ben eğer başörtülü bir kadın olmuş olsaydım, sokakta gezmeye utanırdım. Çünkü o başörtülülerin bütününün üzerine AK Parti büyük bir leke sürdü. Dindar gözükebilecek bütün insanların alnına, AK Parti, hırsız yazdı. Müslümanlık dediğimiz o tertemiz inancımıza Cumhuriyet Tarihinin en büyük lekesini sürdü. Sürdü, sürmeye devam ediyorlar. Bunu bilerek, isteyerek yapıyorlar, ne yazık ki.

Çağlar Cilara: Neden yapıyorlar bunu? Niye?

Levent Gültekin: Çünkü ayakta kalmak için ellerinde kullanabilecekleri tek bir sermayeleri var, o da din. Dini ne kadar çok harcayabilirlerse o kadar çok ayakta kalacaklar. Ama bir yere kadar, eninde sonunda o da bitecek. Üzüldüğümüz şu: bir taraftan kurumlarımız bitti, değerlerimiz bitti, ülke bitti, inancımız da bitiyor. İnancımız bunların elinde yok oldu, yok oluyor. Bu inanç bu ülkenin bütününün, 80 milyonun ortak kültürüdür.

Çağlar Cilara: Ve garantisidir, birlikte yaşamın garantisidir. Değil mi?

Levent Gültekin: Bir anlamda bu ülkenin büyük, en büyük değerlerinden biridir. Bu inancı yok etmek demek, bu ülkeye büyük bir kötülük vermek demektir. Çünkü biz, 80 milyon dua ederiz, Allah’a sığınırız, Müslümanlığa olan itimadımızdan dolayı insanlara ilişkimizi, yani o değerler. Çocuğumuzu evlendirirken “Allah’ın emri ile peygamberin kavli ile” deriz, evladımızı askere gönderirken “Selametle git selametle gel” deriz. İnanç bizim her şeyimizdir. Bunu AK Parti sırf iktidarda kalmak için yok etti.

Sayın Cumhurbaşkanı’nın “Ahiretinizi heba etmeyin” cümlesini bu ülkenin bütün dindarlarına havale ediyorum. Eğer başkanlık sistemine evet vermek cenneti garanti altına almaksa, Müslümanlık ölür. Kimse Müslümanlığa inanmaz. Ben Müslüman demem artık kendime, diyemem yani, en azından bunların olduğu gibi anlamında söylüyorum. Çünkü inanç bütünüyle devre dışı kalmış olur. İnanç paçavraya dönmüş olur. İnanç pazarın en ucuz, en değersiz, en kıymetsiz, en çürük malı haline getirilmiş olur. Ki getirildi.

Ben en az AK Parti içerisinde yüzde 10’un oy vermeyeceğini düşünüyorum. Hayır oyu vereceğini düşünüyorum. Yüzde 10, yüzde 7 diye bir beklentim var.

Çağlar Cilara: Peki o tepe kadroyla ilgili ne düşünüyorsunuz? Yani Abdullah Gül’ler, Davutoğlu’lar, Babacan’lar hiç biri ortada yok…

Levent Gültekin: Tepe kadronun hepsi, Abdullah Gül’ü tenzih ediyorum, Abdullah Gül az çok görüşünü netleştirdi bence, açıktan hayır dedi yani. O kadar söyledi. Dahası olmaz çünkü Cumhurbaşkanlığı yapmış bir adam, ortaya atılıp kampanya yapacak hali yok. Bence Abdullah Gül az çok konumunu belirtti. Şu andaki var olan, dışarıdakileri kastetmiyorum, dışarıdakilerin bir kısmı korkak, haysiyetsiz, kişilik yok, aşağılanmış, dışlanmış, vatan haini damgası yemiş, FETÖ’cü denmiş, buna rağmen ağzını açıp da kendi hukukunu koruyacak haysiyetleri yok, onları katmıyorum. Bir de şu anda var olanlar var, kadrolu, hâlâ görevde. Ben onların büyük bir ikiyüzlü ve sahtekar olduğunu düşünüyorum ve görüyorum da. Çünkü o kadar çok var ki hayır oyu verecek, fakat ekran önünde eveti savunan.

Çağlar Cilara: Tanıdığımız var mı bire bir?

Levent Gültekin: Yüzde yüz. Bire bir ne kaç tane…

Çağlar Cilara: Bir şey diyeceğim, oturduğunuzda demiyor musunuz “Napıyorsunuz siz?”

Levent Gültekin: Diyorum, ne yapacağız. Ya ben, başka bir yayında söylemiş miydim hatırlamıyorum. Ben mesela demem Tayyip Erdoğan’a; bütün konferanslarımı dinleyin, görürsünüz. Bir ölüm, sadece Tayyip Erdoğan için de değil, düşmanım için de olsa demem, ya en nefret ettiğim düşmanım olsun, ölümünü istemem. Allah gecinden versin, derim ve bütün konferanslarımda o mesela benim cümlemin şeyidir. Bu kim olursa olsun, Tayyip Erdoğan’a torpil geçtiğim için söylemiyorum, ben kötülük isteyen bir insan olmak istemem. Ben Tayyip Erdoğan adı geçtiğinde “Allah gecinden versin” cümlesi kullanırım. Ama şu anda sosyal medyada millete evet ayarı veren adamın “Ya bu adam ölse de kurtulsak, başka türlü kurtulamayız” dediğini biliyorum.

Çağlar Cilara: AK Partili?

Levent Gültekin: Tabi canım AK Partili.

Çağlar Cilara: Üst düzey?

Levent Gültekin: Tabiî ki. Yani o kadar çok var ki içlerinde. “Erdoğan ölse, kurtulsak”. “Hayır verelim” ama bir taraftan evet yazısı yazıyor.

Hayır vereceğinden yüzde yüz emin olduğum yazar var, evet yazısı yazdı ya. Böyle insanlar var, ben bunlardan utanıyorum.

Bunlardan en çok neye üzülüyorum biliyor musun?

En çok üzüldüğüm; bu sahtekârlar, tertemiz, pırıl pırıl, gerçekten Tayyip Erdoğan’a inanan, gerçekten Tayyip Erdoğan’ın bu ülke için şans olduğunu düşünen, gerçekten Tayyip Erdoğan’ın bu ülkeye hizmet ettiğini düşünen Tayyipçiler diye bir grup var, benim öyle tanımladığım. “Bizim uşak”, “Ya bizim uşak çalışıyor”. Hiçbir çıkarı yok, bir asgari ücretle evini geçindirmeye çalışıyor, sadece Tayyip Erdoğan bu ülke için büyük işler yapıyor diyen büyük bir kesim var. Bu sahtekâr grup, Erdoğanist dediğim, bu Tayyipçilere yalan söyleyerek ceplerini dolduruyorlar. Tek üzüldüğüm o. Ya bunlara ne kadar çok yalan söylerlerse o kadar çok el üstünde tutuluyorlar. (https://www.youtube.com/watch?v=eMUweU_oq2I)

***

Ülkemizin yönetim kademesinin, içinde bulunduğu durumu görüyorsunuz, değil mi arkadaşlar?

Hepsi de, bırakalım halkımızı, birbirlerine karşı bile kin ve nefret dolu insanlar.

Biz yıllardan bu yana söylüyoruz; bunlarınki normal bir siyasi parti filan değil. Bunlarınki, çıkar amaçlı bir suç örgütü, diye. Hepsinin de derdi, fırsat bu fırsat, aman küpümüzü iyi dolduralım. Başkaca hiçbir şey umurlarında değil.

Levent Gültekin açık söylüyor. Daha başka türlü apaçık nasıl söylenir bu?

Diyormuş ki üst düzey yöneticilerin bir kısmı; “Tayyip Erdoğan ölse de kurtulsak. Başka türlü ondan kurtulamayacağız.”

Her gün yan yana olanlar, birbirlerinin yüzüne riyakârca gülenler, demek ki içlerinden böyle geçiriyorlar.

“Bazıları da”, diyor, Levent Gültekin; “Evet propagandası kapsamında yazılar yazıyor medyada, ama ben onların “Hayır” diyeceklerini çok iyi biliyorum.”

Bu nasıl bir çürümedir böyle yahu…

İnsanlığın nasıl çamurlara bulanmasıdır böyle…

Hatırlayacaktır arkadaşlar; biz 10 küsur yıldan bu yana Tayyip Erdoğan ve avanesinin, milletimiz ve vatanımız için bir kâbus olduğunu söyleyip yazmaktayız. Ama hiçbir zaman, “ölse de kurtulsak”, demedik. Hiç kimse için de demeyiz. Bu, küçüklük olur, acizlik olur, zavallılık olur. İnsanlar er ya da geç, şöyle ya da böyle nasıl olsa ölecek. Ölmeyen canlı olur mu hiç?.. O bakımdan, can düşmanımız da olsa, ölüm dilemek bize uymaz.

Konu Tayyip olunca da, ayrıca da ölmesini istemeyiz. Yaşamasını ve işlediği binbir suçun hesabını vermesini, cezasını yaşayarak çekmesini isteriz, Silivri gibi, Sincan gibi Cezaevlerinde…

Fakat, Tayyip’te ve avanesinde böyle yüce bir erdemin bulunmasını beklemek de, saflık olur tabiî.

Düşünebiliyor musunuz arkadaşlar; Levent Gültekin, bunu ulusal bir televizyonun ekranlarından söylüyor, açık açık. Ama Tayyip, çağırıp soramıyor; kimmiş benim ölümümü isteyen? diye. Hepsi binbir empasın kumpasın içinde. Hesap kitap peşinde. O yüzden, ölü numarasına yatıyor.

E, hani sen “Reis”tin?

Ne oldu şimdi?

En yakınındaki ve de senin ölümünü isteyen bir yandaşından bile hesap soramıyorsun.

İnsanların sorulmasından korktukları binbir işleri olunca, işte böyle olurlar. Meydanlarda, kürsülerde “cesur”u, “korkusuz”u oynarlar. Ama işte, hayatları böyledir.

Kendi içlerinde, işlerin bu raddeye gelmesi, artık yolun sonuna yaklaştıklarını da göstermektedir, arkadaşlar.

Bir de ne diyor, Levent Gültekin?

Yine bizim on küsur yıldan bu yana dediklerimizi. Bu ABD yapımı, işbirlikçi, bu ihanet yolcusu iktidarın, toplumumuza, vatanımıza yaptığı kötülükleri.

Bir bir sayıyor, değil mi?

Hatırlayalım isterseniz:

“Şu anda Müslümanlık demek eşittir, onların sayesinde; kaba, yobaz, hırsız, tecavüzcü, ahlâksız, kural tanımayan, başkasının hakkını yiyen insan demek anlamına geldi.”

Evet, arkadaşlar; bunlar dini çürüttüler. Ahlâkı, vicdanı, hakkı, hukuku, adaleti, insanlığı çürüttüler. Bunların yaptıkları kötülük, hesaba kitaba gelmez.

Durup dinlenmeden din alıp sattılar. Ama yine durup dinlenmeden kamu malı hırsızlığı ettiler. Trilyonlar değerindeki kamu malını aşırıp zimmetlerine geçirdiler. AKP Kurucularından, Ekonomi Profesörü Abdullatif Şener söylüyor bunu.

Ve çok haklı olarak, rahmetli, namuslu ilahiyatçımız Yaşar Nuri Öztürk, bunların Müslüman sıfatıyla cenaze namazı bile kılınmaz, demişti. Çünkü bunlar, 13 yıldan bu yana gulûl suçları işlemektedirler. Hatta bunların gittikleri camilerde bile namaz kılınmaz, demişti. Bizce de çok doğru tespitler bunlar.

Bütün despotlar gibi, bütün halk düşmanları gibi, bütün kamu malı hırsızları gibi ve bütün ABD hizmetkârları gibi, bunlar da devrilecekler. Ve de hesaba çekilecekler. Er ya da geç…

Fakat, vatanımıza, milletimize ve halkımıza verdikleri zararların, yaptıkları tahribatın onarılması bayağı zaman alacak…

13.04.2017

Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı

Print Friendly, PDF & Email