Silivri’deki yargıç, savcı maskeli taşeronlar görevlerinde kusur etmediler:
CIA’nın verdiği emri harfiyen yerine getirdiler
Balyoz, Ergenekon vb. isimle sürdürülen, aktörlerini “F Tipi” sahte savcı ve hakimlerin oluşturduğu, rejisörü Fetullah Gülen örgütü olan “Nemrut Mustafa Paşa Divanı” sahnesinde sergilenen ve en önemlisi senaryosunu CIA’sıyla NATO’suyla AB-D Emperyalistlerinin yazdığı bir filmin sonuna gelindi, şimdilik!
Hukukçularımızın ya da edebiyatla biraz ilgisi olanların mutlaka okumuş olduğu, Franz Kafka’nın “Dava” isimli bir romanı akla gelmezlik edemiyor. K. isimli şahıs, ne yaptığını, neyle suçlandığını, nerede yargılandığını bile bilemeden, duruşma salonuna bile nasıl gidileceğini anlayamadan ucube bir yargılamaya maruz kalır bu romanda. Kapitalizmin hukuk sistemi, politik değilse de, psikolojik bir tahlille teşhir edilir kitapta. Romanı okurken insan bunalır, içi sıkılır… Kafka’nın mübalağalı ve biraz da kuru anlatımı bir yana bırakılırsa, bu sıkıntı kitapta aktarılan dava sürecinin trajedisinden, belirsizliklerinden ve yargılananın içine düşürüldüğü çaresizliğin okura yansımasından kaynaklanır.
İşte “Balyoz” isimli kurmaca, aldatmaca, yalan dolandan ibaret sözde yargılama, gerçekte Kafka’nın Dava romanından farksız ve yer yer oradaki hukuk seviyesinin daha altında bir ucube niteliğindedir.
Onlarca kez söyledik, yazdık, çizdik: AB-D Emperyalistlerinin Türkiye üzerinde günbegün ilerleyen, birbiriyle iç içe geçmiş iki projesi vardır: “Ilımlı İslam” (ya da daha açık adıyla CIA İslamı) ve “Yeni Sevr” projeleri… İkisi de birbirinden hain, gerici ve halk düşmanı olan bu projelerle, halklarımız birbirine düşürülür ve Ortaçağ’ın karanlıklarına sürüklenirken; AB-D Emperyalistleri, hayalini kurdukları piyon, kukla kent devletçiklerinden müteşekkil “Bin Devletli Dünya” hedefine doğru ilerlemenin sevinciyle ellerini ovuşturmaktadırlar. Bölgemizde ve giderek dünyada bu bin devletçikli Yeni Dünya hedefine ulaşıldıkça; özel olarak Ortadoğu’da, genel olarak ise Önasya, Kuzey Afrika, Kafkasya ve Balkanlar’da, insanlığın tüm yeraltı ve yerüstü kaynakları, kayda değer bir dirençle karşılaşılmadan, yalnızca yerel satılmış işbirlikçi yöneticilerin güdümündeki devletçiklere kırıntı payı bırakılarak Emperyalistlerin kasalarına aktarılacaktır.
Bu projelerin Türkiye’de hayata geçirilmesinin ilk ve temel koşulu ise, Türk Ordusunun ve onun Ulusalcı, Laik, Yurtsever, Mustafa Kemalci, Bağımsızlıkçı çizgisinin direncini kırmaktı… Bunu gerçekleştirmenin aracı olarak da Yargı tümüyle ele geçirilmeliydi…
Ne yazık ki bu gerçeği dışımızdaki soldan, “sosyalist”lerden, “sosyal-demokrat”lardan çok az insan gördü. Halen bile, Ergenekon-Balyoz ortaoyunlarında yargılananlardan bazıları, davanın ardında yalnızca AKP’yi ya da Feto’yu görebilmektedirler. Operasyonun arkasındaki asıl gücün AB-D Emperyalizmi olduğunu ve amaçlananın da yukarıda anlattıklarımız olduğunu çok az namuslu-bilimli-bilinçli kişi görebilmiştir dediğimiz gibi.
Bizce Anayasa Mahkemesinin, çocuklarımızın Şeriatçı ideoloji ile doktrine edilmesi amacıyla getirilen “kesintili eğitim” (4+4+4) yasasına karşı CHP’ce yapılan başvurunun reddi kararı ile “Balyoz Davası” kararının aynı gün açıklanması bir planın ürünüydü. Böylece hem, her iki proje doğrultusunda büyük adımlar atılmış, hem de bu mahkemelerin nasıl AKP’nin (AB-D’nin okuyabiliriz) önünde tam secde hizaya geldiğinin mesajı verilmiş olacaktı. Ancak cibilliyetsizler kısa kararı dahi yetiştiremeyince -ya da kuvvetli olasılıkla ellerine tutuşturulan kararı özetlemeyi yetiştiremeyince- “Balyoz Davası” kararı bir gün sonraya kalmış oldu. İki gol bir gün arayla atılmış oldu Türkiye Kalesi’ne… Geçelim…
Biz, “Balyoz” isimli ucube “dava”nın tümüyle hukukun dışında, tamamen siyasi-ideolojik alanda görüldüğünü baştan beri söylediğimiz için, yargılama sırasında çiğnenen “usul hükümleri” kabilinden şekil noksanlıklarına yeniden değinmeyi zül görüyoruz.
Bu “dava”da delillerin kimin tarafından, ne amaçla, hangi dolaplarla hazırlandığı açık seçik ortadadır. Hep söylediğimiz gibi, egemenlerin hukuku, özellikle bu tür davalarda zaten baskı aracıdır. Hele hele deve dişi iki projenin (Ilımlı İslam ve Yeni Sevr projelerinin) hayata geçmesi için özel olarak örgütlenmiş ve güdümlenmiş ise…
Düşünmesi ve “Allah akıl verirse” ders alması gerekenler, bu mahkemelere hukuk gözlüğüyle bakan, hukukçuluk ve adalet bekleyenlerdir… “Yetmez ama Evet”çi hainlerle “Boykot”çu gafillerdir… Kürt Sorununu ve bu sorunun Devrimci-Demokratik çözümünü göremeyerek ortalığı Emperyalistlere bırakan şovenler, sosyal-şovenlerdir…
Bizler Kurtuluş Partili Hukukçular olarak, anılan “dava”nın duruşmasında dimdik ayakta duran, yılmayan, yıkılmayan, mahkemeyi ve yargılamayı tanımayan, günü gelince yapılan hukuksuzlukların hesabının sorulacağını haykıran Mustafa Kemalci, Bağımsızlıkçı, Yurtsever, namuslu, gerçek subayları kutluyor ve yanlarında olduğumuzu bildiriyoruz.
Hükmün verilmesinden sonra “Kuvvet sizde, hak bizdedir!” diyordu bir emekli subay. Kısmen doğru bir tahlil, bugün için!
Bu sözü kaynağını bilerek mi kullandı bilmiyoruz ama, sözün kullanılması tesadüf bile olsa, kullanıldığı tarihsel anlar tesadüf değildir.
Bundan 40 yıl önce, Şili’de Sosyalist Önder Salvador Allende, Faşist Pinochet’nin yine CIA’ca örgütlenen karşıdevrimci darbesine karşı talihsiz yenilgisine saatler kala, kendisine neden kaçmadığını soranlara cevaben aynı sözü haykırmıştı: “Kalmalıyım, çünkü onlar güçlü, biz haklıyız, kaçarsam onlar haklı olduklarını düşünür”. Ve kaçmaz Şili Halkının bu yiğit önderi. Başkaldıran bu sözlerden sonra da, Fidel’in hediye etmiş olduğu tabancayla son nefesine kadar kahramanca çarpışır ve yiğit bir devrimci olarak bedence aramızdan ayrılır Allende yoldaş…
Kısmi bir doğru demiştik… Çünkü biz biliyoruz ki asıl güç içinde ilerici subayların da yer aldığı Halktır. Ancak bugünkünden farklı olarak, örgütlendirilmiş, bilimli-bilinçli hale getirilmiş, başında gerçek devrimci önderliğin, Proletarya Partisi’nin bulunduğu Halk.
Böyle bir halk bugün Allende’nin Latin Amerika’sında boy veriyor. Latin Amerika artık ABD’nin arka bahçesi değil, sırasıyla Halkçı, Antiemperyalist, Yurtsever önderler iktidara geliyor ve kâbus oluyorlar ABD Emperyalistlerine…
And olsun ki Latin Amerika’dan Esen Sol Rüzgârların Türkiye’ye de ulaşmasını sağlayacağız. Bunu başardığımızda, kimler yargılanıyor ve cezalandırılıyor görülecektir. Tabiî gerçek ve insancıl adaletle… Düşmanlarımızın hiçbir zaman sahip olamayacağı o üstün, yüce güçle, insan sevgisiyle yargılayacağız yine de onları. İşte bu insan sevgisinden kaynaklanan adaletimizden kurtulamayacaklar… Buna da and olsun! 21.09.2012
KURTULUŞ PARTİLİ HUKUKÇULAR