Seçimlerdeki Tutumumuz

SEÇİMLERDEKİ TUTUMUMUZ ÜZERİNE

Partili arkadaşlarımızın bildiği gibi, seçimlere katılmamız konusunda Yargıtayın ve Yüksek Seçim Kurulunun kanunsuz tavırlarıyla yani engellemeyle karşılaştık. Yargıtayın yaptığı kanunsuzluğu İdare Mahkemesine başvurarak aştık. Sevindiricidir, kıyıda köşede kanunlara hâlâ saygı duyan ve o çerçevede görevlerini yapmaya çalışan mahkemeler kalmış. Tayyipgiller bu tür kalıntıların da kökünü kurutma derdindeler. Önümüzdeki dönemde en önemli hedeflerinden biri budur. Yargıyı AKP’nin hukuk bürosu durumuna tam anlamıyla getirmektir.

Ne yazık ki, Yüksek Seçim Kurulunun önümüze çektiği seti aşmamız mümkün olmadı. Partimiz, seçimlere katılabilmek için gerekli olan örgütlenmeyi yasal sürenin sınırları içinde gerçekleştirmişti. Bu çok nettir. Durum böyle olmasına rağmen YSK, siz örgütlenmenizi sürenin bitiminden 15 gün sonra yaptınız diyerek, Partimizin seçimlere girmesini engelledi. İtiraz ettiysek de, “kararlarımız kesindir. İtiraz edilemez” denilerek başvurumuz reddedildi.

Oysa bunların ciddiyetleri, yasalarla olan alışverişleri BDP’li Bağımsız Milletvekili Adaylarıyla girdikleri sürtüşmede çok açık bir şekilde ortaya çıkıvermiştir. Hatırlanacağı gibi, YSK, BDP’li 7 Milletvekili Adayını da “Adli sicilleri Milletvekili olmalarına uygun değil” diyerek, seçimlere sokmama kararı almıştı. Ve bize söylediği gibi, “kararımız kesindir” de demişti. Fakat bu olayın açıklandığı andan itibaren BDP’nin Türkiye çapında başlattığı Protesto Eylemleri karşısında; önce çalkalamışlar, 72 saat sonra da tükürdüklerini yalayıp yutarak, bu 7 adaydan 6’sının “seçimlere girmesinde bir engel bulunmadığını” ilan etmek zorunda kalmışlardır. Zor oyunu bozmuştur. Bu çok net… Ne yazık ki biz şu anda BDP’nin sahip olduğu kitlesel güce sahip olamadığımız için bu kanunsuzluğa dur diyemedik. Oyunlarını bozamadık. O nedenle bir kez daha ortaya çıktı ki, kitleselleşmeliyiz. Ancak o zaman böyle setleri aşarız. Yoksa böylesi engeller önümüze hep çıkarılacaktır.

İşte YSK da, onun kanunculuğu da böyledir. Buradaki Tayyipgillerci ve Fethullahçı üyeler, Ortaçağcılıklarından, vatan ve halk düşmanı oluşlarından dolayı bize düşmandırlar. CHP sempatizanı üyeler de CHP’nin oylarını böleceğimiz endişesiyle bize karşıdırlar, seçimlere girmemizi istememişlerdir. Yargıtayda da durum aynıdır.

Bu şartlarda önümüzdeki (12 Haziran 2011) seçimlerde ne yapabilirdik? Kime oy vermeliydik?

CIA, MOSSAD, Fethullah üçlüsünün kaset operasyonuyla ideolojik hattı da dahil olmak üzere, tepeden tırnağa yeniden belirlediği Amerikancı ve AB’ci, türbancı, çarşafçı, laiklik diye bir hassasiyeti olmayan, cemaatlerin de siyasete karışmamaları koşuluyla (sanki mümkün olabilirmiş gibi) serbestçe örgütlenip çalışmaları toplum için faydalıdır, diyen, Türkiye’nin “şeyhler, müritler, dervişler” ülkesi haline getirilmesine hiç ses çıkarmayan, hatta bunu olumlu bulan, 27 Mayıs Politik Devrimi’ne düzenbazca saldıran, Ordunun AB-D Emperyalistleri ve Tayyipgiller ve Fethullah tarafından şamar oğlanına dönüştürülmesine destek çıkan “Yeni CHP”ye mi oy vermeliydik?

Hayır.

Böyle bir şey yapmak, halkı kandırmak olurdu.

AB-D’ye, “Kürt Sorunu’na daha aktif biçimde müdahale etmelisiniz” diye sık sık çağrılarda bulunan, AB-D’ci BDP’nin desteklediği adaylara mı oy vermeliydik?

Hayır.

Bunlar, Kürt Sorunu’nun gerici, burjuva, AB-D’ci çözümünü savunuyorlar.

Bizse Kürt Sorunu’nun devrimci çözümünü savunuyoruz.

Bu ikisi arasında akla kara gibi fark vardır. O nedenle bizim BDP’nin adaylarıyla da bir işimiz olamazdı.

Yeni Sahte TKP’ye ise sahte olduğu için, gerçek TKP’yle bir ilgisi olmadığı için oy veremezdik.

Yıllarca CIA Sosyalizmi yapmış, NATO’yu savunmuş, Sosyalist Kamp’a ve Küba’ya ağır küfürler savurarak tavır almış, 12 Eylül Faşist Diktatörlüğünü, mahkemelerde, “12 Eylül Harekâtını destekleyen tek sol parti biziz” diyerek açıktan savunmuş; uluslararası devrimci, demokrat hareketlere ve sosyalist ülkelere karşı ağır suçlar işlemeyi sürdürmüş, Kürt Sorunu’nda da defalarca görüş değiştirdikten sonra, hatta Abdullah Öcalan’la Bekaa’da gülleşmiş olmasına rağmen, şu anda “Türkiye’de Kürt Sorunu yoktur” diyerek tümüyle şoven bir hatta kayan velhasıl görüş değiştirmekten başı dönmüş, pervane olmuş İP’e mi oy verebilirdik?

Hayır…

O zaman geriye ne kaldı?

Şu:

Bağımsız adaylardan yalnızca Çetin Doğan’a oy vereceğiz. “Ergenekon Davası” adlı CIA operasyonunun hedefinde olduğu için… Sonra bu saldırı karşısında boyun eğmeyip direndiği ve saldırganlara meydan okuduğu için… Tabiî aynı zamanda da antiemperyalist Birinci Kurtuluş Savaşı’nı, onun önderi Mustafa Kemal’i, tam bağımsızlığı ve laikliği savunduğu için…

 

CHP listesinden aday olan-seçime giren şu adaylara da oy vereceğiz:

— İlhan Cihaner,

— Mustafa Balbay,

— Emine Ülker Tarhan,

— Atilla Kart,

— Tolga Çandar,

— Mehmet Haberal,

— Sabahat Akkiraz,

— Kamer Genç

 

Bu adaylar da aşağı yukarı Çetin Doğan Paşa’yla aynı özelliklere sahiptirler. İkisi zaten (Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal), “Ergenekon Davası” adlı CIA Operasyonunun mağdurları arasındadır. Hatta Prof. Dr. Mehmet Haberal, bu saldırıyla öldürülmek istenmektedir. O yüzden CHP listesinde olmalarına rağmen bunlara da oy vereceğiz.

 

HALKIN KURTULUŞ PARTİSİ GENEL MERKEZİ

 

Print Friendly, PDF & Email