Referandum Bildiri

 
AB-D Emperyalistleri, George W. Bush’un Başkanlığı döneminde, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) adını verdikleri bir plan oluşturdular. Bu projenin hedefi, batıda Kuzey Afrika’dan (Fas’tan) başlayıp doğuda Pakistan’a, kuzeyde ise Karadeniz’den başlayıp güneyde Yemen’e kadar uzanan bölgedeki 24 ülkenin haritasını, kendilerinin bugünkü çıkarlarının gerektirdiği biçimde yeniden çizmekti.
Bilindiği gibi bu 24 ülke, İslam dünyasıdır. Yine bilindiği gibi haritası yeniden çizilmek istenen ülkelerden biri de Türkiye’dir. Türkiye’de “Ilımlı İslam”ı hâkim kılmak, eksik gedik de olsa var olan laik düzeni ortadan kaldırarak Türkiye’yi; Şer’i bir devlete dönüştürmek ve Yeni Sevr’i dayatarak, en az üç parçaya bölmek; böylece zayıflamış, güçsüzleşmiş bu parçaları kayıtsız şartsız kendilerine bağımlı sömürü alanlarına dönüştürmek istiyorlar. Bu konuda Emperyalistlerin Yugoslavya Halklarına çektirdikleri acılar çok ders verici niteliktedir.
BOP denilen bu rezil, halkların düşmanı projeyi hayata geçirmek için kurdukları örgütlenmenin Eşbaşkanlığını ise İspanya Başbakanı ile Türkiye Başbakanıolan Yeni Sevr’in, iki uygulayıcısından biri Tayyip Erdoğan’dır.
AB-D Emperyalistlerinin bu yeni yağma projesini, yerli satılmışlar cephesi (Yerli Finans-Kapitalistler (TÜSİAD’cılar, TOBB vb. örgütler) ile Tefeci-Bezirgân Sermaye (MÜSİAD vb. örgütler) desteklemektedirler. Tefeci-Bezirgân Sermayenin ve Finans-Kapitalin Medyası da bu projenin en ateşli savunuculuğunu yapmaktadır.
Dediğimiz gibi Tefeci-Bezirgân Sermayenin siyasi temsilcisi olan Tayyipgiller de bizzat BOP Eşbaşkanlığı görevini yerine getirerek bu projenin uygulayıcısı olmuşlardır.
Bu vatan satıcı hainler çetesinin karşısında en kararlı, en sarsılmaz gücü oluşturacak, Birinci Kurtuluş Savaşının kazanımlarını ödünsüz savunacak İşçi Sınıfımız ve onun önderliğinde ordulaşacak emekçi sınıflarımız (köylülük, kamu çalışanları, esnaf ve sanatkârlarımız vb.) ise ne yazık ki bu saldırıyı göğüsleyip püskürtecek bir örgütlenmeden çok uzaktır. Bunun en başlıca sebebi ise İşçi Sınıfımızı örgütlemek gibi tarihi misyonunu yerine getiremeyen Sosyalist Hareketin dağınıklığıdır.
Bu dağınık ortamda AB-D Emperyalistlerinin oyunlarına karşı direnç noktası oluşturan güçler; Osmanlı’dan beri ilerici hareketlerin itici gücü olmuş ve Osmanlı’da Devlet Sınıfları adını almış güçlerdi. Bunlar:
1- Devrimci Gelenekli Ordu Gençliği (Osmanlı’da Seyfiye),
2- Üniversitelerimiz (Osmanlı’da İlmiye) ve
3- Osmanlı’da yine İlmiye Sınıfı içinde yer alan Yüksek Yargı Organları: Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) idi.
AB-D Emperyalistleri, özellikle ABD ve onun casus örgütü CIA, bu direnç noktalarını etkisizleştirmeden amaçlarına ulaşamayacaklarını biliyorlardı.
İşte günümüzde yaşanan bütün olayların sebebi, yerli-yabancı karşı devrimci cephenin bu direnç noktalarını etkisizleştirme girişimleridir: “Ergenekon” maskeli CIA planı bu yüzden devreye sokulmuş, “Balyoz” vb. tutuklamaları bu yüzden tezgâhlanmıştır. Ordunun başına Genelkurmay Başkanı olarak getirilen Hilmi Özkök, Yaşar Büyükanıt, İlker Başbuğ ise bu oyundaki yerlerini almışlardır. Bu Tören Paşaları, gelmiş geçmiş en vatan haini Hükümet olan Tayyipgiller Hükümetiyle el birliği ederek bir kayıkçı dövüşü yürütmüşlerdir. Bu kayıkçı dövüşünün amacı, Ordu Gençliği’ndeki Devrimci Geleneği iğdiş etmek, Ordu Gençliği’nden gelebilecek itirazları ortadan kaldırmaktır.
Bu Tören Paşaları, ordu komutanlığı yapmış emekli orgenerallerden, hâlâ görev başında olan kuvvet komutanlarına ve teğmenlere kadar tutuklamalar yapılırken ya sessiz kalmış ya da Ordu Gençliği’ni uyutmak için göstermelik tepkiler vermişlerdir. Yani esasta CIA planının askeri kanattaki uygulayıcıları olmuşlardır.
Bütün bu tutuklamalarda, “şüpheli sıfatı”yla ifadeye çağırılmalarda şaşmaz bir kural işlemiştir:
Tutuklanan bütün ordu mensupları (göz boyamak için araya katılan birkaç istisna dışında), NATO’ya ve AB-D’nin Türkiye’ye dayatmaya çalıştığı “Yeni Sevr”e karşıdırlar.

Kardeşler,
Son Yüksek Askeri Şura’da yaşananlar da bu CIA planının uygulanmasından başka bir şey değildir. Şurası açıktır ki CIA’dan ve tabiî ki ABD’den güç almasalar, ordudan gelecek en ufak e-muhtırada bile tası tarağı toplayıp kaçmak isteyen yüreksizler bu cesareti bulamazlardı.
Bu aylarca süren ve infaza dönüşen tutuklamalar ve yargılamalarla ve Tören Paşalarının gizli desteğiyle ordunun burnunu sürtmüş oluyorlar. Yapacakları ihanete karşı ordudan bir tepki gelmesini, Türkiye’nin antiemperyalist bir mecraya girmesini önlemiş oluyorlar.
Üniversitelerde ise Tayyipgiller, düne kadar karşı oldukları YÖK’ü ele geçirince, YÖK’çü oldular. Artık Üniversitelerde gönüllerince at oynatabiliyorlar. YÖK en gerici rektör adaylarını, tek oy alsalar bile A. Gül’e sunuyor, A . Gül de bu en az oyu almış gericiler içinden en gerici olanı rektör olarak atıyor. Yani YÖK onlar için artık ele geçirilmiş bir mevzidir.
Geriye bir tek direnen yargı kalmıştı. Elbette onun da defteri dürülmeliydi. Bunun için ortaya çıkıp ben yargıyı doğrudan kendime bağladım denilemezdi. Onun yerine bin yıllardır uygulanan Tefeci-Bezirgân oyunu tezgâhlandı: Daha demokratik bir anayasa sloganıyla kafa bulandırılıp yargıyı ele geçirecek düzenlemeler yapıldı.
Bu oyun da tutarsa yargıyı da denetim altına almış, Yüksek yargı organlarını Tayyipgiller’in hukuk bürosuna dönüştürmüş olacaklar.
Bu durumda Yüksek yargı organlarının nasıl işleyeceği, YÖK’ün bugünkü işleyişine bakılarak kolayca anlaşılır.
 
İşçiler, emekçiler, yurtseverler,
Oyun bu kadar açık oynanıyor. Bu sözüm ona anayasa değişikliklerine evet oyu vermek;
AB-D Emperyalistlerinin Türkiye’yi yok etme planlarına “evet” demektir. Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşında başaramadıkları amaçlarına ulaşmalarına “evet” oyu vermektir.
Birinci Kurtuluş Savaşı’mızla yurdumuzdan kovduğumuz emperyalistlere; o gün ülkemizi parçalayamadınız, bugün gelin parçalayın; o gün sömürge konumuna düşüremediğiniz Halklarımızı, gelin bugün boyunduruk altına alın, ülkemizi sömürgeniz yapın demektir.
Durum bu kadar ciddidir!
Görev bu kadar önemlidir!
Bu rezil çember, her birimizin vereceği “HAYIR” oyuyla parçalanabilir. Bu emperyalist saldırı püskürtülebilir.
Tüm bu gerçeklerden dolayı Halkın Kurtuluş Partisi tüm emekçi halkımıza sesleniyor:
 
Kardeşler, bu vatan ve millet düşmanı saldırıyı bertaraf etmek için Referandumda sandık başına gidelim ve HAYIR oyu verelim.
 
HALKIN KURTULUŞ PARTİSİ
GENEL MERKEZİ