Putin ve Lavrov, Azerbaycan’ı oyuna getirip zaferini elinden aldı…

Azerbaycan, Rusya tarafından oyuna getirilerek, kazanacak olduğu kesin zaferden vazgeçirildi. Böylece de zaferini Rusya’ya hediye etti…

Bu oyuna getiriliş, Sıffin Savaşı’nda Hz. Ali Ordusu’nun düşürüldüğü duruma benzedi.

Hatırlanırsa, savaşın üçüncü gününde Hz. Ali Ordusu, kesin biçimde zaferi kazanmak üzeredir. Tam bu anda Hind ve Ebu Süfyan oğlu Muaviye, şeytani bir plan kurar. Askerinin mızraklarının ucuna Kur’an sayfaları taktırır. Ve aramızda Kur’an Hakem olsun diye bağırttırır askerlerini.

Hz. Ali Ordusu’nun kafası karışır, şaşkınlığa düşer. Aralarındaki bir bölüm gafil ve gizli hain; “Biz Kur’an’a karşı nasıl savaşırız? Savaşı sonlandırıp anlaşma yoluna gidelim.”, der. Hz. Ali kurulan tuzağı fark edip ordusunu zorlasa da sonuç alamaz… “İki grup arasında barışın tarafsız hakemlerce gerçekleştirilmesi kararlaştırıldığı zaman Muâviye Amr b. Âs’ı, taraftarlarının ısrarı üzerine Hz. Ali de Ebû Mûsâ’yı hakem olarak seçti. Hakemler Ezruh’ta bir araya geldiklerinde Hz. Ali ile Muâviye’nin azledilerek halifenin bir şûra tarafından seçilmesini kararlaştırdılar. Bu karar önce Ebû Mûsâ tarafından açıklandı; söz sırası Amr’a gelince Amr Hz. Ali’yi azledip hilâfet makamına Muâviye’yi tayin ettiğini bildirdi. Ebû Mûsâ buna karşı çıkmışsa da durum değişmemiş ve neticede hakem olayı hilâfet meselesini bir çıkmaza götürmüştür.” (İslam Ansiklopedisi) Sonrası Hz. Ali’nin trajik sonuyla biten bir sürece yol açar…

Ermenistan-Azerbaycan Ateşkes Anlaşması’nda da hakemlerin rolünü Putin, Lavrov ve diğer Rus akıldaneleri-kurmayları oynamıştır…

Azerbaycan karşısında bozguna uğrayıp panik halinde geri çekilen Ermeni Ordusu’nu ve Dağlık Karabağ’ın merkezini kurtarmıştır, Azerbaycan’ın elinden…

Üstelik de, Dağlık Karabağ’ı ve orayı Ermenistan’a bağlayan beş kilometre genişliğindeki Laçin Koridoru’nun denetimini hatta hakimiyetini Rusya’nın eline teslim etmiştir Azerbaycan.

Bununla da yetinmemiştir Rusya; Azerbaycan’ın batı bölgeleriyle Nahcivan Özerk Cumhuriyeti’nin ulaşımını-irtibatını sağlayan Koridorun denetim ve kontrolünü de eline almıştır.

Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki sınırın güvenliğini-statüsünü denetleyip sağlayacak gözlem merkezlerinin hakimi de Rusya olacak.

Yani özetçe arkadaşlar; bölgenin efendisi-hakimi Rusya olmuştur gayrı…

Azerbaycan bundan sonra, diyelim ki “vatan torpağı” saydıkları Karabağ’ı kurtarmak istese, karşında Ermenistan’la birlikte Rusya’yı da, Rus Ordusu’nu da bulacaktır…

Öyle anlaşılıyor ki Azerbaycan, daha Rusya’nın kim olduğunu, kimden yana olduğunu öğrenememiştir.

Oysa Rusya, 1993 saldırı, işgal ve kıyımında açık ve net biçimde Ermenistan’ın yanında olmuştur… 27 yıldan beri de aynı yandadır… Yani Türkiye’ye, Türk Dünyası’na olduğu gibi Azerbaycan’a da düşmandır.

Bu son savaşta da Ermenistan’ı silah-harp araç gereçleri bakımından desteklemekle birlikte, fiili-askeri bir destekte bulunmamıştır. Bunu da, Türk Dünyası’nın tamamını karşısına almaktan ve Amerika’nın safına itmiş olmaktan çekindiği için yapmamıştır, yapamamıştır…

İşte dokuz maddeden oluşan “Ateşkes Antlaşması Metni”

***

  1. 10 Kasım 2020 Moskova saatiyle 00.00’da Dağlık Karabağ çatışma bölgesinde tam ateşkes sağlandığı ve tüm askeri faaliyetlerin durdurulduğu ilan edilir. Bundan sonra taraflar olarak anılacak olan Azerbaycan Cumhuriyeti ve Ermenistan Cumhuriyeti, bulundukları pozisyonlarda kalır.
  2. Agdam ilçesi, 20 Kasım 2020 tarihine kadar Azerbaycan Cumhuriyeti’ne iade edilir.
  3. Dağlık Karabağ’daki cephe hattı boyunca ve Laçin koridoru boyunca, hafif silahlı 1.960 asker, 90 zırhlı personel taşıyıcı, 380 otomobil ve özel araçtan oluşan Rusya Federasyonu barış gücü konuşlandırılır.
  4. Rusya Federasyonu barış gücü, Ermenistan silahlı kuvvetlerinin çekilmesine paralel olarak konuşlandırılır. Rusya Federasyonu barış gücünün görev süresi 5 yıl olup Taraflardan hiçbirinin bu hükmün yürürlüğünün sona ermesinden 6 ay önce beyanda bulunmaması halinde, sonraki 5 yıllık dönemler için kendiliğinde uzar.
  5. Çatışan Tarafların mutabakatlara uyup uymadığını izleme verimliliğinin artırılması amacıyla, barış gücü ateşkes kontrol merkezi konuşlandırılır.
  6. Ermenistan Cumhuriyeti, Kelbecer ilçesini 15 Kasım 2020’ye, Laçin ilçesini 1 Aralık 2020’ye kadar Azerbaycan Cumhuriyeti’ne iade eder. Dağlık Karabağ ile Ermenistan’ın bağlantısını sağlayacak ve aynı zamanda Şuşa şehrini etkilemeyecek olan Laçin koridoru (5 km genişliğinde) Rusya Federasyonu barış gücünün kontrolünde kalır.

Tarafların mutabakatı ile Dağlık Karabağ ve Ermenistan arasındaki bağlantıyı sağlayacak Laçin koridorunun yeni güzergahı için önümüzdeki üç yıl içinde inşaat planı oluşturulacak ve daha sonra bu güzergahın korunması için Rus barış gücü konuşlandırılacak.

Azerbaycan Cumhuriyeti insanların, araçların ve kargoların Laçin koridoru boyunca her iki yönde seyahat güvenliğini garanti eder.

  1. Yerelde yerinden edilmiş kişiler ve sığınmacılar, Dağlık Karabağ topraklarına ve çevredeki ilçelere BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin kontrolü altında döner.
  2. Savaş esirleri, rehineler ve diğer tutukluların yanı sıra cenazelerin değişimi gerçekleştirilir.
  3. Bölgedeki tüm ekonomi ve ulaşım bağlantıları üzerindeki blokaj kaldırılır. Ermenistan Cumhuriyeti insanların, araçların ve kargoların her iki yönde sorunsuz şekilde seyahat etmesinin organizasyonu amacıyla Azerbaycan Cumhuriyeti’nin batı bölgeleri ile Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti arasındaki ulaşımın güvenliğini garanti eder.

Ulaşımın kontrolü, Rusya Federal Güvenlik Servisi’nin (FSB) Sınır Birimi organları tarafından gerçekleştirilir.

Tarafların mutabakatı ile Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’ni Azerbaycan’ın batı bölgelerine bağlayan yeni ulaşım yollarının inşası sağlanacaktır. (https://bianet.org/bianet/dunya/234206-karabag-anlasmasi-neleri-degistirdi)

***

Bu ateşkes sağlanmasaydı, daha hızlı bir biçimde Azerbaycan ilerlemesini sürdürecek ve Dağlık Karabağ’la birlikte 1993’te işgal altına düşmüş topraklarının tümünü kurtarmış olacaktı. Ve belki de bugün bu kurtarış tamamlanmış olacaktı.

Çünkü Ermeni Ordusu bozulmuş, güvenini kaybetmiş durumdaydı. Bozgun halindeydi…

Ateşkes, Ermenistan’ı da, Ordusunu da kurtarmış oldu, kesin ve net bir yenilgiden…

Bunu Putin de, Paşinyan da açık olarak belirtmekten geri durmamıştır…

Putin şöyle diyordu:

“Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri Şuşa’yı kontrolü altına aldı. Paşinyan’ın da ulusa sesleniş konuşmasında tamamen adil ve dürüstçe söylediği gibi, durum Ermeni tarafı için çok kritikti.

“Artık saatleri sayıyorlardı. Azerbaycan Hankendi’yi de alabilir ve daha ileri gidebilirdi. Bu koşullarda ateşkesin derhal sağlanması Ermeni tarafının çıkarınaydı.” (https://odatv4.com/putin-karabagda-noktayi-koydu-18112025.html)

Açıkça itiraf edildiği gibi, Ateşkes ve Antlaşma metni maddeleri, Ermenistan’ın lehine bir durum oluşturmuştur. Bir anlamda Ermenistan’ı kurtarmıştır…

Bir savaşın seyrini bütün yönleriyle görebilmek için Mustafa Kemal gibi askeri deha olmak gerekir…

Ne demişti 26 Ağustos 1922 sonrası Mustafa Kemal?

“Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!”

Hedef netçe belirtilmiş ve en kıdemsiz erin bile anlayacağı açıklıkta ortaya konmuş, belirtilmişti. Ve tüm Ordu, bu stratejik hedefe kilitlenmişti artık. Hedef ele geçirilinceye kadar dur durak olmayacak, bozgun halindeki düşmana soluk aldırılmayacak, 9 Eylül’de de düşman İzmir’de denize dökülecekti…

Tabiî böyle net sonuçlu bir zafer kazanabilmek için yukarıda da belirtildiği gibi Mustafa Kemal kalibresinde bir komutan olmak gerekir…

Kaldı ki Azerbaycan’ı böyle bir hayati yanlışa düşmekten sakındırmak için daha önceki paylaşımlarımızda-yazılarımızda da sözünü ettiğimiz Lübnan Hizbullahı’nın ilk Genel Sekreteri Subhi Tufeyli açık bir uyarıda bulunmuştu.

Şöyle demişti, hatırlayacağımız gibi:

***

Videonun tapesi:

Azerbaycan…

Bugün Azerbaycan’ı bütün dünya biliyor. İnsanların çoğu bilmiyordu. Basın, raporlar, haberler vasıtasıyla insanlar Azerbaycan adında bir sorunun olduğunu anlamaya başladılar.

Sorunun adı, Ermenistan’ın Azerbaycan toprağını yaklaşık 30 yıldır işgal etmesiydi. Hakikat bu. Bugün Türkiye toprağını geri alması için Azerbaycan’a yardım ediyor. Bu da gerçek.

Ve burada bazı devletler var: “Savaşa gerek yok, gelin sorunu diyalogla çözelim”, gibi şeyler diyorlar. Öncelikle tarihe dönmeme müsaade edin. Çünkü bu konuyla haber babından bir ilgim var.

(…)

Bu devletlerin oluştuğu anda Ermenistan’la Azerbaycan arasında sorun patlak verdi. Ve Ermenistan Azerbaycan’a hücum etti ve toprağını işgal etti. Bugün “saldırdı” diyorum çünkü bütün dünya biliyor ve itiraf ediyor ki evet, Ermenistan Azerbaycan’ın beşte bir toprağını işgal etti. İnsanları sürdü, 30 yıl kamplarda yaşamalarına neden oldu, birçoğu öldürüldü…

O zamanlar Tahran’daydım. Medyayı dinliyorum. İnsanlar Ermenistan’ın yanında. Devlet Ermenistan’ın yanında, basın Ermenistan’ın yanında. Şaşırtıcı. Ermeni saldırgan. Siz, İslam devletiyiz, diyorsunuz. Düşmanın karşısındayız, diyorsunuz. Zulmün karşısındayız, diyorsunuz.  Nasıl zalimin yanında durabilirsiniz?

Azerbaycan… Siz diyorsunuz ki yüzlerce yıldır Azerbaycan İran’ın parçası, Azerbaycan Halkı İran Halkının bir parçası. Asıl Azeri Halkı İran’dadır. Onların yanında durmanız tabiîdir. Öncelikle onlar mazlum. İkinci olarak sizin yapınızdan.  Ya da büyük halkınızın bir parçası. Üçüncü olarak onlar Müslüman, mazlum aynı zamanda Şii. Gerçekten şaşırdım.

Burada hangi ölçü var? Kur’an mı? “İyilikte ve takvada yardımlaşın”. İyilik ve takva nerde? Afalladım. İran’daki bu işin aslı nedir?

Bir gün dışişleri bakanını yakaladım. Durumu anlayayım dedim. Nedir bu hikâyeniz?  diye sordum. Kısaca, insanların vaktinin almamak için. Tam olarak şöyle dedi:

“Ermenistan Türkiye sınırında. Biz Türkiye’nin Türki cumhuriyetlerle iletişimini engellemeye çalışıyoruz. Türkmenistan, Özbekistan, Azerbaycan vb. Biz Türkiye’ye set-engel oluşturmak için Ermenistan’ın yanında Türkiye’nin karşısında duruyoruz.”

Kendi kendime, keşke sana sormasaydım, dedim. En azından (makul) bir sebep olduğu ihtimaliyle hüsnü zanda bulunurdum. Bu ülkeler trajediden, zulümden yeni çıkmışlar. Sen ve Türkiye bunlara yardım hususunda dayanışmak, tek bir ümmet oluşturmak, ortak paydalarda buluşmak, birlik oluşturmak yerine… Ama sen Ermenistan’a yardım ederek üstelik Şii Müslüman’ın aleyhine Türkiye’yle nasıl yüzleşirim diye düşünüyorsun.

Bu hangi Kur’an’dadır?

Kur’an’ın yakınından geçtin mi? Dinledin mi, anladın mı Kur’an’ın çizdiği siyaseti? Bugün de aynı şey oluyor. İran’ın; “Biz aracılıktan yanayız, savaşı durdurun”, dediğini duyuyoruz. Rusya diyalogdan yana, savaşı durdurun, diyor. Fransa da aynı şekilde. Biz aracılıktan yanayız, diyalogdan yanayız, savaşı durdurun diyen her kimse pisliğin tekidir.

Neden?

Ermenistan işgalci. Savaşı durdurun demek, işgal devam etsin, demektir. 30 yıldır diyalog var, hiçbir neticeye ulaşamadı. Bunu diyen işgalcinin yanındadır. Tıpkı işgali sürdürürken İsrail’le görüşelim, diyenler gibi. Barış görüşmelerini işgaliyle sürdüren işgalin yanındadır. Bu yüzden, evet toprağın kurtarılması gerekiyor. İşgal sürerken görüşmeleri sürdürmeye davet, yalancılıktır. Sen işgalden yanasın, insanların topraklarından atılmasından yanasın demektir. Sen insanlara zulümden, zorbalıktan yanasın. Bu zulümdür, bu suçtur. (Lübnan Hizbullahı Eski Genel Sekreteri Şeyh Subhi Tufeyli, https://www.youtube.com/watch v=7o_CUYCcfug&ab_channel=Haks%C3%B6zOkulu)

 ***

Ancak Azerbaycan Yönetimi, Rusya’nın tuzağına düşmekten kendini kurtaramadı…

“İpin ucunu” Putin’in eline, Lavrov’un eline verdi.

Bunlar ne yapar?

27 yıldan beri ne yapmışlarsa onu…

Azerbaycan’ı oyalarlar, avuturlar…

Sonuç?

Hiç…

Azerbaycan, “Karabağ vatan torpağıdır. Vazgeçilemez” demeye, bugüne kadar olduğu gibi daha on yıllar boyunca da devam eder durur…

Oysa böylesine vahim bir hatayı (eline düşmüş bulunan Ermeni Ordusu’nu salıvermeyi), dağılmış, gardı düşmüş bir hasmı elinden kaçırmayı; usta bir sporcu ve onun teknik yönetmeni bile yapmaz. Mike Tyson’ın, son maçında Muhammed Ali’yi (ki Parkinson hastalığının başlangıcındadır) perişan ederek, onunla dalga geçerek yenen ve resmi kariyerini sona erdiren Larry Holmes’la yaptığı şu maçı izleyelim bir:

***

***

M. Tyson neyi hedeflemiş maç öncesi?

Hasmını nakavtla yenmeyi…

Sonsuz bir özgüvene sahip…

Bu nereden kaynaklanıyor? O güne dek yaptığı tüm maçları nakavtla kazanmış olmasından. Enerji dolu, genç, yumruğa dayanıklı bir bedene ve indirici yumruklara sahip oluşundan. 22 yaşındadır o zaman. Hasmıysa boks sporu için ileri sayılabilecek, ihtiyar denebilecek bir yaştadır, 38 yaşındadır.

Fakat bir dezavantajı vardır. Boyu (1.78 m.) hasmından daha kısadır; (L. Homes, 1.91 m.’dir) bu olumsuzluğu aşmak için yumruk yemeyi de göze alarak yakın dövüşe girebilmek için hasmının üstüne atlayıp onun gardını açmayı ve indirici yumruklarını vurmayı hedefler, başarır da bunu. Zaten yumruklarının kuvvetinden dolayı tüm rakiplerinde yaratmış olduğu korkutucu bir ünü vardır.

Çalıştırıcısı diyor ki; maçlara bir-sıfır önde başlardık biz. Biz cesurca dövüşürdük, rakiplerimiz ise korka korka…

Böylesi sağlam bir maç stratejisiyle çıkıyor ringe Tyson ve hedefine de eksiksiz ulaşıyor. Perişan ediyor L. Holmes’u.

Rakibinin moral, psikolojik ve fizik direncini kırınca anında soluk aldırmadan, boğarcasına üzerine çullanıyor. Art arda indirdiği kombine yumruklarla bir saman çuvalı gibi yuvarlıyor ringin zemininde.

Demek ki usta bir sporcu ve spor adamı bile, dağılmış durumdaki bir hasmı, onun işini tam olarak bitirmeden ve önceden belirlemiş olduğu stratejik hedefe tam olarak ulaşmadan elinden bırakmıyor, elinden kaçırmıyor…

Demek ki bir spor karşılaşmasında bile sadece fizik güç değil; öncelikle akıl, bilgi, birikim, deneyim ve hem kendini, hem de hasmı çok iyi analiz ederek, değerlendirerek yapılan maç planı-maç stratejisi konuşur. Sonucu o belirler…

Gelinen noktada görüyoruz ki Azerbaycan’da böyle bir hazırlık, plan, program, strateji ve belirlenmiş, odaklanılmış hedef yokmuş.

Yeterli özgüven yokmuş…

Yüzlerce şehit vererek kazanmak üzere olduğu zaferi Rusya’ya, Yeni Çar Putin’le avanesine hediye etti. bozgun halindeki Ermeni Ordusu’nu elinden kaçırdı…

Karabağ’ı kurtaramadı. Üstelik de Rus Ordusu’nun hakimiyetine terk etti…

Sadece Karabağ’ın ikinci büyük şehri Şuşa’yla boş kenar kasabalarını kurtarabildi Ermeni istilasından…

1993 Ermeni saldırısında kaybettiği topraklarının da bir bölümünü kurtardı.

Dolayısıyla bu, yarım bir zafer oldu Azerbaycan için.

Rusya, bu çatışmalar sayesinde, bölgenin belirleyici aktörü olduğunu pekiştirmiş oldu. Bilindiği gibi Ermenistan’da askeri üssü de bulunuyor.

ABD ve Fransa gibi emperyalist rakiplerini geri plana iterek oyun dışı bıraktı…

Türkiye ise Azerbaycan’ı desteklemekle bölgede cüzi bir etkinlik kazanmış oldu.

Tekrar vurgulayalım ki Rusya artık emperyalist bir güçtür. Bölgede de bu kimliğine uygun çıkarlar elde etmek için oyun oynamaktadır.

Tüm emperyalistler gibi Rusya için de Dağlık Karabağ’ın anlamı, önemi, Türkiye Türkleriyle Doğu Türkleri arasında Hıristiyan bir devlet aracılığıyla set oluşturuyor olmasıdır.

Rusya da ABD, İngiltere ve AB Emperyalistleri gibi, Türkiye’nin Doğudaki kardeşleriyle birleşmesinden ölümlerinden korkar gibi korkmaktadırlar. Bu sebeple de o settin korunması-orada tutulması için ellerinden geleni yapmaktan geri durmamaktadırlar…

Ne yazık ki Rusya ve Batılı Emperyalistler, bu savaş sonrasında da başarılı olmuşlar ve o settin yerinde kalmasını-durmasını, görev yapmaya devam etmesini sağlayabilmişlerdir.

Biz Gerçek Devrimcilerin hedefi de o emperyalist kukla setin yıkılması ve Doğudaki kardeşlerimizle birliğimizin sağlanması olmalıdır. Mustafa Kemal’in de Türk Milletine vasiyet ettiği idealin gereği olarak…

Edirne’den Çin sınırına kadar, Doğu Türkistan’ı da içine alacak biçimde bir Türk-Kürt Halk Cumhuriyeti’nin kurulması olmalıdır.

Doğu’nun Büyük Devrimcileri Sultan Galiyev, Turar Rızkılov, Mollanur Vahidov ve hatta Mustafa Suphi, Ethem Nejat ve Onbeşler’in de ideali buydu…

Böyle bir birlik oluşturulduğunda, böyle bir Antiemperyalist Kale oluşturulduğunda, emperyalist haydutların da sakınarak itiraf ettikleri gibi, onlar için eski Sovyetler Birliği’nden çok daha korkutucu ve tehlikeli bir güç meydana gelmiş olacaktır. O zaman emperyalist çakallar Asya, Ortadoğu ve Afrika’da bugünkü gibi sömürü, talan ve katliamlar yapamayacaklardır.

Hatta Latin Amerika’da bile adımlarını çekinerek, korkarak atmak mecburiyetinde kalacaklardır.

Yani Yoldaşlar; böyle bir birlik ve sosyalist güç oluşturmak, bütün Dünya Halkları için koruyucu bir şemsiye, güvenle sırtlarını dayayabilecekleri bir dost ve müttefik meydana getirmiş olacaktır…

Lenin’in de açıkça belirttiği gibi; “Sosyalizmin dünya çapındaki zaferinden yıllar sonra bile milletler varlıklarını sürdüreceklerdir.”

Böyle bir Kale kurulacaktır… Bizim stratejik hedefimiz budur…

Ve tabiî, en sonunda, Dünya Halkları tek bir Sosyalist Aile olacaktır…

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

23 Kasım 2020

 Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı

Print Friendly, PDF & Email