Partimizden Ortaçağcı İsmail Kahraman’a suç duyurusu

Partimiz, dindar bir anayasa hazırlanması ve ilk dört maddenin değiştirilebilir olması çağrısını yapan Cumhurbaşkanlığı YİK Başkanvekili ve TBMM eski Başkanı İsmail Kahraman hakkında suç duyurusunda bulundu.

Birlik Vakfı’nda düzenlenen “Yeni Anayasa ve Öze Dönüş” konulu konferansta yeni Anayasa’da ‘dinin’ olmasını savunan Kahraman, 1924, 1961, 1982 anayasalarının ‘dindar bir Anayasa’ olduğunu, “Değişmez maddeler anayasaya konmamalıdır. Milletin isteği halinde değiştirilebilir” diyerek ilk 4 maddenin yeni Anayasada yer almaması gerektiğini savundu.

CIA İslamcıları, Ortaçağ Karanlığına giden yolu hep “Milletin isteği halinde” diye örüyorlar. Sanki kendi özlemleri değilmiş, kendi gerici bakışları değilmiş gibi, Millet istiyormuş gibi karanlığa doğru açtıkları yolun gericilik taşlarını döşüyorlar. Faşist Din Devletine giden yolda en ufak bir sıkıntı çıkartacak ne anayasa maddesi ne yasa ne tüzük ne de kurum kalsın istemiyorlar. O yüzden iktidara AB-D Emperyalistleri tarafından taşındıkları ilk günden itibaren, Anayasa’nın değiştirilemez ilk 4 maddesiyle sıkıntıları var. Ayak bağı olarak görüyorlar ilk dört maddeyi. Durmadan gündeme getirmeleri, belli aralıklarla bu karanlık niyetlerini seslendirmeleri, kamuoyunu alıştırmaya yönelik. Belli ki bir hazırlığa giriştiler kaldırmak için. Laik Cumhuriyetin bütün kalıntılarını, eserlerini, yansımalarını yok etmek istiyorlar.

İşte AKP’giller’in İsmail Kahraman abilerinin karanlık niyetlerini dillendirmesine karşı suç duyurusunda bulunduk.

Ortaçağ Karanlığının en karanlık temsilcilerinden biri olan İsmail Kahraman hakkında, “Anayasayı İhlal”, “Yasama Organına Karşı Suç”, “Hükümete Karşı Suç” ve “2820 Sayılı Siyasi Partiler Yasasının 86 ve 87’nci maddelerini İhlal” suçlarını işlediğini belirterek İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduk.

Suç duyurumuz sonrası Genel Sekreter Yardımcımız Av. Tacettin Çolak’ın yaptığı açıklama aşağıdadır:

İsmail Kahraman Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Başkanvekili ve Meclis eski Başkanı olması sıfatlarından hareketle Laiklik karşıtı söylemlerine her geçen gün yenilerini ekleyerek devam ettiriyor. 2016 yılında da benzer söylemlerde bulunmuştu. Geçtiğimiz günlerde İstanbul’da Birlik Vakfı’nın düzenlediği bir konferansta da Anayasa’da Laiklik ilkesinin çıkartılmasını savunmuştur, Devletin dininin olması gerektiğini savunmuştur. Hatta öylesine yalanlara başvuruyor ki, 1961 Anayasasında,1982 Anayasasında hatta 1924 Anayasasında Devletin dini olduğu iddiasında bulunmaktadır.

Bir kere İsmail Kahraman bu Anayasa üzerine yemin etmiş, Mecliste milletvekilliği ve başkanlık yapmış birisidir. Demokratik, Laik, Hukuk devleti ilkelerinden ayrılmayacağına namusu ve şerefi üzerine yemin etmiştir. Bu yeminin dışında yeminine sadık kalmayarak Anayasa dışı ve Anayasayı İhlal edici eylemlerde bulunmaktadır. Anayasa’nın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek dört maddesinin Anayasa’dan çıkartılmasını iddia edebilmektedir. Ayrıca Anayasa’nın 24’ncü maddesinin son fıkrasında da hiçbir kimseye Anayasa’da tanımlanan hakları bunu istismar edemeyeceği yönünde düzenlemeler getirilmiştir. Bu Anayasal kuralları çok iyi bilen İsmail Kahraman, Türkiye’nin bir ortaçağcı-şeriatçı bir din devletine doğru götürülme sürecinde bilinçli bir şekilde bu tür konuşmalar yapmaktadır. Halkın Kurtuluş Partisi olarak bu suçların peşine bir kez daha düştük. 2016 yılında olduğu gibi bugünde İsmail Kahraman hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gerekli suç duyurusunda bulunulmuştur.

5 Ekim 2021

HKP Genel Merkezi

Suç duyurusunun tam metni aşağıdadır:

İSTANBUL CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA

SUÇ DUYURUSUNDA

BULUNAN                           :HALKIN KURTULUŞ PARTİSİ GENEL BAŞKANLIĞI

                                             Karanfil Sokak No:24/15 Kızılay/ANKARA

VEKİLLERİ                        :Av. Metin BAYYAR – Av. Ayhan ERKAN – Av. Ali Serdar ÇINGI –  Av. Tacettin ÇOLAK – Av. Sait KIRAN – Av. Azime Ayça OKUR –  Av. Halil AĞIRGÖL – Av. Pınar AKBİNA – Av. Doğan ERKAN

Halit Ziya Bulvarı No: 33 Kat: 2/203 Konak/İZMİR

SÜPHELİ                             :1.İsmail KAHRAMAN (Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu (YİK) Başkanvekili ve eski TBMM Başkanı)

SUÇLAR                              :1.Anayasayı İhlal (TCK md. 309)

2.Yasama Organına Karşı Suç (TCK md. 311)

3.Hükümete Karşı Suç (TCK md. 312)

4.2820 Sayılı Siyasi Partiler Yasasının 86 ve 87’nci maddelerini İhlal

SUÇ TARİHİ                       : 03 Ekim 2021

ŞİKAYETLERİMİZ          :

1- Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu (YİK) Başkanvekili ve eski TBMM Başkanı, şüpheli İsmail Kahraman, suç tarihinde Birlik Vakfı’nın Çemberlitaş’taki genel merkezinde verdiği “Yeni Anayasa ve Öze Dönüş” konulu konferansta; Anayasa’nın değişmez, değiştirilmesi teklif edilemez maddelerini hedef aldı.

Kahraman burada yaptığı konuşmada, “Değişmez maddeler anayasaya konmamalıdır. Milletin isteği halinde değiştirilebilir” diyerek, ilk 4 maddenin yeni Anayasada yer almaması gerektiğini savundu.

Yazılı ve görsel medyadan edinilen bilgilere göre şüpheli Kahraman yaptığı konuşmada; “Değişmez maddeler anayasaya konmamalıdır”, yeni Anayasa’da ‘dinin’ olması gerekir diyerek, 1924, 1961, 1982 anayasalarının ‘dindar bir Anayasa’ olduğunu da iddia etti.

“Bütün bu anayasalarda din vardır, din dersleri vardır, Diyanet İşleri Başkanlığı vardır, din görevlileri maaşını devletten almaktadır. Dini bayramlar, resmi tatil günleridir. Türkiye, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın üyelerinden birisidir. Hatta İSEDAK’ın başkanı cumhurbaşkanımızdır. İçinde olduğumuz çevrenin dışındaymış gibi davranmak çok yanlıştır. Laiklik dünya anayasalarında 5 anayasada ilke olarak var. 195 ülkenin 5 tanesinde laiklik ilke olarak geçiyor. Yalnızca Fransa’da ‘din yok’ manasında kullanılıyor, diğerlerinde dine karşı oluş yok. Dinle barışık bir anayasa hepsinde var.” dedi. Konuşmaya ilişkin haber linklerinden ikisini örnek olması bakımında aşağıda veriyoruz.

https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/ismail-kahraman-degismez-maddeler-anayasaya-konmamalidir-1873978

https://www.sozcu.com.tr/2021/gundem/cumhurbaskanligi-yik-baskanvekili-kahramandan-tepki-ceken-aciklama-dindar-bir-anayasa-olmali-ilk-4-madde-ise-degisebilir-6685912/

2- Aynı şüpheli, TBMM Başkanı olarak görev yaptığı sırada da; İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’nde, İslam Ülkeleri Akademisyen ve Yazarlar Birliğince (AYBİR) düzenlenen “Yeni Türkiye ve Yeni Anayasa” başlıklı konferansta “Laiklik bir kere yeni anayasada olmamalıdır, Dindar anayasa meselesinden anayasamızın kaçınmaması lazım. Dini olarak bahsetmesi lazım. Ladinilik olmamalı yeni anayasada ve dindar bir anayasa olmalı” sözlerini sarf etmişti.

3- Şüpheli bu konuşmaları; bilerek, isteyerek ve milletvekili seçildiği partisindeki diğer yöneticilerin de sıklıkla başvurduğu toplumu kendi ideolojileri doğrultusunda yönlendirme ve ikna etme girişimlerinin bir parçası olarak yapmaktadır.

4- Meclis eski Başkanı Şüpheli, bu konuşmalarıyla açıkça devletin bir İslam devletine dönüştürülmesini savunmaktadır. Bir başka ifadeyle; devletin şeriat devleti olmasını istemektedir.

Oysa şüpheli, milletvekili seçilince, Anayasa’nın 81. Maddesinde tanımlanan;“Devletin varlığı ve bağımsızlığını vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve lâik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı kalacağıma, toplumun huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakattan ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusun ve şerefim üzerine and içerim.” diyerek YEMİN ETMİŞTİR.

Yani, “lâik Cumhuriyete bağlı kalacağına, Anayasaya sadakattan ayrılmayacağına” yemin etmiş birisinin yukarıdaki sözlerle yeminin tam tersi bir tutum içinde olması aynı zamanda inandığı dinin kurallarına göre dahi suç (günah) olduğu açıktır. Ya böyle bir yemini etmeyeceksin ya da ettiğin yeminin içeriği neyse ona bağlı kalacaksın. Eğer sen laik biri değilsen ya da laikliğe inanmıyorsan, Cumhuriyeti değil de Şeriat devletini savunuyorsan o zaman yukarıdaki yemini yapmayacaksın, dolayısıyla da Cumhuriyetin Millet Meclisinin koltuklarını işgal etmeyeceksin. Ayrıca, bu yemine sadık kalmamanın hukuki yaptırımları da vardır ve bunlara katlanacaksın.

5- Bilindiği gibi, Anayasa Mahkemesi’nin 30/07/2008 tarih ve 2008/1 Esas, 2008/2 Karar sayılı kararı ile şüphelinin mensubu olduğu AKP’nin; LAİKLİK KARŞITI EYLEMLERİN ODAĞI OLDUĞU hükme bağlanmıştır. Esasen bu fiil bir siyasi parti için kapatma nedenidir. Ancak kararın verildiği konjonktürde bir oy farkla “kapatma” yerine “hazine yardımından yararlanmama” kararı çıkmıştır. Ancak, mahkemenin kararından bağımsız olarak şu bir gerçektir ki; ŞÜPHELİNİN MENSUBU OLDUĞU PARTİNİN; LAİKLİK KARŞITI EYLEMLERİN ODAĞI OLDUĞU TESCİLLENMİŞ, YÖNETİCİ VE ÜYELERİNİN DE BU LAİKLİK KARŞITI FİİLLERİN FAİLLERİ OLDUKLARI KANITLANMIŞTIR.

Bu karardan sonra da gerek siyasi parti olarak, gerekse yürütme erkinin temsilcileri olarak şüpheli ve arkadaşları bütün devlet işlerinde laiklik karşıtı eylemlerine hız vermişlerdir. Seçim çalışmalarında Siyasi Partiler yasasına açıkça aykırı olduğu halde dini değerleri kullanmışlar, camilerin içinde siyasi konuşmalar yapmışlar, devletten maaş alan yandaşları imamlar eliyle buralarda siyasi vaazlar verdirmişler, kendileri camilerin hoparlörlerinden kuran okumuşlardır. Dualı Adli Yıl açılışları yapmışlardır. Yine devlet işlerinde de hep dinsel temelli tutum ve davranışlarda bulunmaktan çekinmemektedirler. Şüphelinin bu konuşması, yüzlerce-binlerce örnekten sadece bir tanesi ve en sonuncusudur.

Bu fiilleri açık suç teşkil ettiği halde bugüne kadar hiçbir yaptırımla karşılaşmadıklarından ve bir de siyaset arenasında “Allahla Adam Kandırma”kta olduklarından maalesef her geçen gün Cumhuriyetin kazanımlarına yönelik tahribatlarını artırmaktadırlar.

6- Bildiğimiz gibi Cumhuriyetin Niteliklerinin düzenlendiği Anayasa’nın 2’nci maddesinde yer alan Laiklik İlkesi; Anayasa’nın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez hükümlerindendir.

Yine Anayasa’nın, Başlangıç kısmının 7. paragrafında da: “lâiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı” ifade edilmiştir. Dolayısıyla laiklik ilkesinin, anayasanın dayandığı temel değer ve prensiplerden biri olduğu ilan edilmiş, kutsal din duygularının devlet işlerine ve politikaya karıştırılamayacağı belirtilmiştir.

Diğer yandan Anayasa’nın 10’uncu maddesinde Laikliğin bir başka gerekliliği olan eşitlik ilkesi: “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.” şeklinde ifade edilmiştir.

“Anayasanın Bağlayıcılığı ve Üstünlüğü”nün düzenlendiği 11’inci maddede ise; “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.” denilmektedir.

Anayasa’nın “Temel Hak ve Hürriyetlerin Kötüye Kullanılamaması” başlıklı 14’üncü maddesinde; “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.

“Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz.” denilmektedir.

Ayrıca Anayasa’nın “Din ve Vicdan Hürriyeti”ni düzenleyen 24’üncü maddesinin son fıkrasında da; “Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasî veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.” emredici kuralı getirilmiştir.

7- Öte yandan 2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun “LAİKLİK İLKESİNİN KORUNMASI VE HALİFELİĞİN İSTENEMEYECEĞİ” başlıklı 86’nci maddesinde;

“Siyasi partiler, Türkiye Cumhuriyetinin lâiklik niteliğinin değiştirilmesi ve halifeliğin yeniden kurulması amacını güdemez ve bu amaca yönelik faaliyetlerde bulunamazlar.

“DİN VE DİNCE KUTSAL SAYILAN ŞEYLERİ İSTİSMAR YASAĞI” başlıklı 87’nci maddesinde;

‘Siyasi partiler, Devletin sosyal veya ekonomik veya siyasi veya hukuki temel düzenini, kısmen de olsa dini esas ve inançlara uydurmak amacıyla veya siyasi amaçla veya siyasi menfaat temin ve tesis eylemek maksadıyla dini veya dini hissiyatı veya dince mukaddes tanınan şeyleri alet ederek her ne suretle olursa olsun propaganda yapamaz, istismar edemez veya kötüye kullanamazlar.

“DİNİ GÖSTERİ YASAĞI” başlıklı 88’inci maddesinde de;

“Siyasi partiler, herhangi bir şekilde dini tören ve âyin tertipleyemez veya parti sıfatıyla bu gibi tören ve âyinlere katılamazlar.

“Siyasi partiler, dini bayramlar, âyinleri ve cenaze törenlerini parti gösterilerine ve propagandalarına vesile yapamazlar.” denilmektedir.

8- Görüldüğü gibi gerek Anayasa gerekse Siyasi Partiler Yasasının ilgili hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu (YİK) Başkanvekili ve eski TBMM Başkanı olan şüphelinin söylemlerinin tamamının suç teşkil ettiği son derece açıktır. Şüphelinin şeriat düzenini istemesi ve Cumhuriyetin değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez ilkelerinden LAİKLİK İLKESİNİN KALDIRILMASINI İSTEMESİ VE LAİKLİĞE KARŞI DÜŞMANCA SÖZLER sarf etmesi ve yerine de DİN DEVLETİNİN GETİRİLMESİNİ İSTEMESİ onun otomatikman, kendiliğinden Anayasa dışına düştüğünü göstermektedir.

9- Şüphelinin yukarıda belirtilen ve Anayasal-Yasal Emredici Kurallara açıkça aykırı olan konuşmasının, Anayasayı İhlal, Yasama ve Yürütme Organına Karşı Suç fiillerinin kapsamında değerlendirilmesi zorunludur.

Zira şüphelinin, Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu (YİK) Başkanvekili ve eski TBMM Başkanı olmanın verdiği nüfuzunu kötüye kullanarak, hiçbir şekilde görevi olmadığı halde, yukarıda belirtilen Anayasal hükümleri bile bile ve “namusu ve şerefi üzerine” ettiği yemine rağmen, ülkemizin şeriat devleti olmasını istemesi ve bu yönde gerek yürütme organını (hükümeti), gerekse yasama organını (meclisi) yönlendirmesi açıkça suçtur.

Her ne kadar TCK. 309, 311 ve 312’nci maddelerde suçun maddi unsuru olarak “cebir ve şiddet kullanmak” öngörülmüş ise de olayımızda bu unsurun illaki fiili bir saldırganlık olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. Bizzat şüphelinin işgal ettiği Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu (YİK) Başkanvekili makamı ve eski TBMM Başkanı olmanın verdiği ağırlık ve etki ile yaptığı konuşmaların, yukarıda belirtilen kurumlar üzerinde “cebir ve şiddet” etkisi yaratması kaçınılmazdır.

10- Ayrıca, Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda tarih ve numarası verilen AKP Kapatma Davası’nın gerekçesinde de çok isabetli bir şekilde belirtildiği gibi, ülkemizdeki (şüpheli gibi) siyasal İslamcıların amaçlarına ulaşmak için bin bir türlü kılığa girdikleri sabittir.

“Türkiye’de siyasal İslam, yalnızca kişi ile Tanrı arasındaki alanla sınırlı kalmayarak, devlet ve toplum kurallarını da düzenleme iddiasındadır. Siyasal İslam’ın temel düsturu şeriattır. İslam şeriatı kişinin inanç dünyasına ilişkin kurallar kadar dünyevi yaşamını ve bunun ötesinde devlet ve toplum yaşamını da düzenleyen, bu kuralları Tanrı buyruğu olarak kabul edip değiştirilmesi bir yana tartışılmasını bile yasaklayan kurallar bütünüdür. Bu nedenle siyasal İslam ve onun anayasası niteliğindeki şeriat demokratik değil, totaliterdir. Siyasal İslam demokrasiyi bir araç, şeriatı da bir amaç edindiği için demokrasinin kendisini korumaya ilişkin kural ve kurumlarının takibinden kurtulmak için kaynağını da yine şeriat düzeninden alan takiyye yöntemini kullanmaktadır.” (Bkz. AYM, AKP kapatma davası Gerekçeli Kararı.)

Sonuç olarak, gerçek Laiklik; “Her yurttaşın, yer, içerken olduğu gibi, dinî ve manevî ihtiyaçlarını giderirken devlet ya da şahıs karışmasına uğramadığı, dinin, insanlarımızın özel hayatı içinde kalan bir konu olduğu, Kamu düzeninin, aklın, bilimin ve insanî değerlerin kaynaklık ettiği kurallarla sağlandığı” bir toplumsal sistemle mümkün olabilecektir. (Bkz. HKP Programı.) Yani toplumun gelişmesi akıl, bilim, teknik ve insani kurallarla olmalıdır.

Oysa şüpheli Anayasanın yukarıda belirtilen emredici hükümlerine rağmen, Anayasa’nın ruhunu ve devletin şeklini değiştirici yönlendirmelerde bulunmaktadır. Dolayısıyla bütün bu suç fiillerinin cezalandırılması gerekmektedir.

SONUÇ ve İSTEM         :  Yukarıda açıklandığı üzere; Laiklik karşıtı sözleri nedeniyle açıkça yukarıda belirtilen suç fiillerini işleyen şüpheli İsmail Kahraman hakkında soruşturma başlatılarak hakkında KAMU DAVASI AÇILMASINI vekâleten talep ederiz. 05/10/2021

SUÇ DUYURUSUNDA BULUNAN

HALKIN KURTULUŞ PARTİSİ GENEL BAŞKANLIĞI VEKİLİ

Av.TACETTİN ÇOLAK

Print Friendly, PDF & Email