Partimizden FETÖ’nün Siyasi Ayaklarına suç duyurusu

FETÖ’nün Siyasi Ayağı bağırıyor, “Ben buradayım, Meclisin içindeyim, Devletin en üst makamlarını işgal ettim”, diye. Ama Cumhuriyetin Savcıları duymazdan, görmezden geliyorlar.

Fehmi Koru açıkça itiraf ediyor, aralarını bulması için kendini Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’ün Fetullah’ın ayağına gönderdiğini. Abdüllatif Şener de “AKP’de FETÖ’ye bulaşmayan benden başka kimse yoktu. Hepsi bulaşmıştır”, iddiasındaydı. Ki bunu söyleyen Abdüllatif Şener dahi Abant Toplantılarının katılımcılarından biriydi. Partimiz de en başından beri bu gerçekliği, yani FETÖ’nün en büyük Siyasi Ayağının AKP’giller olduğu gerçekliğini dile getiriyordu.  Yazdık, çizdik, Mahkemelerde Genel Başkan’ımız hâkimlerin, savcıların yüzlerine söyledi, suç duyurularında bulunduk ama AKP’giller’in hukuk bürosuna dönüştürülmüş Yargıdan ses çıkmadı. Harekete geçemediler cesaret bulup.

Ama Parti olarak biz vazgeçmeyeceğiz. Bir kez daha Fehmi Koru’nun son açıklamaları çerçevesinde suç duyurusunda bulunduk. Bu itiraflar da kayıt altına alınsın, devran dönünce gücünü hukuktan, vicdanlarından alan hâkim ve savcıların ellerinde hazır iddianameler olsun istedik.

Suç duyurumuz sonrası Partimizin Genel Sekreter Yardımcısı Av. Tacettin Çolak’ın yaptığı açıklama aşağıdadır:

***

Halkın Kurtuluş Partisi, 17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarının peşini bırakmıyor. Bu operasyonlara ilişkin soruşturmalar savcıların görevlerini kötüye kullanarak kapatılmak isteniyor. O operasyonlardaki gerçek failler aklanmak isteniyor. Ancak aradan günler geçtikçe yeni yeni itiraflar geliyor. Erdoğan Bayraktar’ın itirafları ve son olarak da Fehmi Koru’nun itirafları. Fehmi Koru bildiğimiz gibi Fethullahçı Terör Örgütü’nün has adamlarındadır.

Kendisi o süreçte zamanın Başbakanı Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından görevlendirildiğini, Pensilvanya’ya gidip Fethullah Gülen’le görüştüğünü, ondan bir mektubu da bu kişilere getirdiğini söylemiştir. Bu açıkça 15 Temmuz sonrası Silahlı Terör Örgütü ilan edilen Terör Örgütünün lideriyle ilişki kurmaktır.

O mektubun içeriğinde ne vardır?

Fehmi Koru ikna edilirken hangi saiklerle ikna edilmiştir?

Bütün bunlar Fehmi Koru’nun da şüpheli olduğu soruşturma dosyasında vereceği ifadelerle ortaya çıkacaktır.

Aslında Abdullah Gül’ün doktoru Sedat Caner de geçmişte itiraflarda bulunmuştu. Yine Parababası Fethullahçı Akın İpek ile birlikte Abdullah Gül’le tatile çıktıklarını, kendisinin kullandığı ByLock’lu telefonunun da Cumhurbaşkanlığı tarafından verildiğini söylemişti.

Dolayısıyla Tayyip Erdoğan’ın da, Abdullah Gül’ün de bu Fethullahçı Terör Örgütüyle hiyerarşik yapıya dâhil olmamakla birlikte üst düzeyde ilişkiler kurdukları sabittir. Bu suçların ortaya çıkartılması gerekir. Çünkü toplumun her kesiminden terör örgütüne üye diye, ilişki kurdu diye cezalandırmalar söz konusu iken, siyasette her nedense bir türlü FETÖ’cü sorumlular, ilişkiler açığa çıkartılmamaktadır. Oysa gerçek anlamda yapılacak bir soruşturmada devletin en tepesindeki koltukları işgal eden bu kişilerin, bu terör örgütüyle ilişkide olduğu görülecektir.

Halkın Kurtuluş Partisi bu suçların soruşturulması bakımından bugün itibariyle İstanbul Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunmuştur. Süreci takip etmeye devam edecektir.

18 Ekim 2021

HKP Genel Merkezi

Suç Duyurusu Dilekçesini aynen yayımlıyoruz:

İSTANBUL CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA

 

SUÇ DUYURUSUNDA

BULUNAN                           : HALKIN KURTULUŞ PARTİSİ GENEL BAŞKANLIĞI

Karanfil Sokak No:24/15 Kızılay/ANKARA

VEKİLLERİ                                    : Av. Metin BAYYAR – Av. Ayhan ERKAN – Av. Ali Serdar ÇINGI – Av. Tacettin ÇOLAK – Av. Sait KIRAN – Av. Azime Ayça OKUR – Av. Halil AĞIRGÖL – Av. Pınar AKBİNA – Av. Doğan ERKAN

   Halit Ziya Bulvarı No: 33 Kat: 2/203 Konak/İZMİR

ŞÜPHELİLER                       : 1- Recep Tayyip ERDOĞAN

                                                2- Abdullah GÜL

                                            3- Fehmi KORU (Zaman Gazetesi Yayın Yön. ve Ankara Temsilcisi)

 

SUÇLAR                                 : 1- Suç işlemek için Örgüt Kurmak (TCK Md. 220)

                                                    2- Zimmet (TCK Md. 247)

                                                    3- İrtikâp (TCK Md. 250)

                                                    4- Görevi Kötüye Kullanma (TCK Md. 257)

                                             5- Kamu Görevlisinin Suçu Bildirmemesi (TCK Md. 279/1)

AÇIKLAMALAR                   :

              1- Müvekkil parti adına, 17/25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarıyla ilgili olarak, bugüne kadar gerek işbu dilekçenin şüphelileri gerekse bu operasyonların merkezinde yer alan ve daha sonra görevden alınan dört bakan hakkında defalarca suç duyurusunda bulunulmuştur. Maalesef bu başvurularımız hakkında cumhuriyet savcıları CMK m. 160’da tanımlanan görevlerini hiçe sayarak takipsiz kararları vermiştir.

Verilen takipsizlik kararlarında (açıkça yazılmasa da): “17/25 Aralık operasyonlarını yapan polis ve yargı mensupları suçludur ve bu nedenle de “Fetö Kumpası” olan bu dosyaların kapatılması gerekir” mantığı ile hukuk ayaklar altına alınmıştır. Zira operasyonlardaki teknik takipler, Tape kayıtları, bu kayıtlardaki rüşvet ve yolsuzluk diyaloglarının hiçbirinin sahteliği kanıtlanamamıştır. Hepsinin doğruluğu sonradan bizzat şüpheli bakanların itiraflarıyla bir kez daha kanıtlanmıştır. Dolayısıyla operasyonu yapanların suçlu olmaları, operasyon konusu suçları ortadan kaldırmaz ve bu suçların faillerinin de temize çıkmalarını, yargılamadan muaf olmalarını sağlamaz. Tersini savunmak ise görevi kötüye kullanma suçunun kapsamına girmektedir.

2- Ancak ortaya çıkan yeni bilgi ve belgelerle birlikte; 17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonundaki suç fiilleri kanıtlandığı gibi, “Fetö Kumpası” yaptılar diye bu operasyonu yapan polis ve savcıları tutuklatarak operasyonu boş düşürmek isteyenlerin bizzat “FETÖ/PDY” dedikleri terör organizasyonunun lideri ile hukuk dışı pazarlıklar içine girdikleri görülmektedir.

 3- Bunlardan en sonuncusu, AKP ile FETÖ’nün birlikte devleti ele geçirdikleri ve başta ordu ve yargı olmak üzere eğitimden sağlığa, emniyetten üniversitelere, basına kadar tüm kurumları ele geçirdikleri, yönetip yönlendirdikleri günlerin “duayen gazetecisi” geçinen, o dönemler televizyonların “değişmeyen yorumcusu”(!) Fehmi Koru’nun itiraflarıdır. Bilindiği gibi F. Koru; Zaman Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni ve Ankara Temsilcisidir.

Şüpheli F. Koru; Ali Tarakçı isimli bir kişinin YouTube üzerinden yayın yaptığı “gerçektivi” kanalında çarpıcı açıklamalar yaparak; 17-25 Aralık sürecinde Fethullah Gülen’den mektup getirdiğini ve Pensilvanya’ya gidip bu görüşmeyi yapması için de kendisini dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve dönemin cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün çağırıp ikna ettiğini söyleyerek, muhtemelen başka isimler de telaffuz edilmiştir aracılık için, beni daha uygun gördüğü için benden böyle bir ricada bulundu”lar demiştir.

Fehmi Koru’nun açıklamalarının bir bölümü şöyle:

“Koru: Orada konuşmalarım sırasında aldığım notları bir şekilde bir yere gideyim de not edeyim dediğimde Gülen ‘Öyle bir şey yapmanıza gerek yok. Ben bir mektup yazarım siz de götürürsünüz’ dedi. Ben de orada kalmadım. Görüşmeden sonra New York’a gittim. Bana New York’a getirdiler mektubu.

(…)

Tarakçı: Yani şimdi Erdoğan sizi bizzat çağırıp Pensilvanya’ya gitmenizi istiyorsa bu bir ilişkinin kanıtı değil mi?

Koru: Çünkü hem Erdoğan beni kendisine yakın biliyor. Hem de onları tanıdığımı biliyor. Onlarla da geçmişim olduğunu biliyor. Dolayısıyla muhtemelen başka isimler de telaffuz edilmiştir aracılık için. Beni daha uygun gördüğü için benden böyle bir ricada bulundu. Ben hatta bunu kabul etmek istemedim. Kendime uygun bir görev olarak görmedim bunu ama ikna edildim. Netice itibariyle böyle görevin yapılması gerektiği söylenince en üst düzeyde, Cumhurbaşkanı ve Başbakan tarafından. Her ikisi ile görüştüm zaten gitmeden önce. Bu gidiş Türkiye’nin 17-25’ten sonrasında devlet kararıyla aldığı ‘FETÖ’ diye bir şeyin ortaya çıkması sonradan olmuş bir şey. O dönemde kimsenin böyle bir yapının varlığını düşündüğünü zannetmiyorum.

Tarakçı: O mektup niye yazıldı? Yani bir devletin en üstündeki Cumhurbaşkanı ve Başbakan bu mektubu bir cemaatin başındaki kişiye neden yazar?

Koru: Onlar yazmadı. ‘Nedir bu, sorun nedir, ne yapmak istiyorlar, niye birden bire böyle bir şey patladı’ dediler. Öğrenmemi istediler. Bu soruları onlara yönelttim. O dönem dershanelerin kapatılması olayı vardı. Onu istemiyorlardı. İkinci olarak da sosyal medyada kendilerine yönelik özellikle Gülen’e yönelik tezyif edici şeylerin çıktığı söz konusuydu. Bunların yapılmasını istemiyorlardı. Ben 17 Aralık’ın ertesinde gittim. Döndüğüm gün, Başbakanla görüştüğüm gün 25 Aralık’tı. 17’de olan operasyon 25’te daha da artırılarak ortaya çıktı.”

https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/fehmi-korudan-gulen-aciklamalari-erdogan-ve-gul-ikna-etti-1875348

 4- Bu konuşmada F. Koru’nun ağzından çıkan; “Ben hatta bunu kabul etmek istemedim. Kendime uygun bir görev olarak görmedim bunu ama ikna edildim.” sözleri çok önemlidir. Yani F. Koru; ne için ve nasıl ikna edilmiştir? Şüpheliler tarafından görüşmeye ikna edilirken Pensilvanya’lı İblis’ten ne istenilmiştir? Operasyonların durdurulması karşılığında neler vaat edilmiştir? Diğer yandan ‘Nedir bu, sorun nedir, ne yapmak istiyorlar, niye birden bire böyle bir şey patladı’ demekle de “FETÖ” ile AKP’giller arasındaki iç içe geçmişlik kanıtlanmaktadır. Ayrıca ve en önemlisi, F. Koru’nun Pensilvanya’dan getirdiği mektubun içeriğinde neler bulunmaktadır. Bu ve bunlara benzer birçok sorunun yanıtı Fehmi Koru’dadır. Savcılık tarafından etkin soruşturma yürütülerek olay pekâlâ aydınlatılabilir.

 5- Bilindiği gibi, 15 Temmuz 2016’da FETÖ darbesi yaşandı. Aradan beş yıl geçmesine rağmen, orduda, emniyette ve devletin çeşitli kademelerindeki “FETÖ”cüler bitirilemedi. Hâlâ üst düzey görevlerde bulunan “FETÖ”cüler için operasyonlar ve tutuklamalar yapılmaktadır. Öyle ki; şüpheli Abdullah Gül’ün yakın doktoru ve Cumhurbaşkanlığı Sağlık Müdürlüğü görevini yürüten Doç. Dr. Sedat Caner bile tutuklanmıştır. Yine Tayyip Erdoğan’ın yakın koruma müdürü ve koruma polisleri tutuklandılar.

“FETÖ üyeliği”nden 02 Ağustos 2018 günü tutuklanan Sedat Caner hakkında hazırlanan İddianameye göre bu kişi; hem şüpheli Abdullah Gül’ün hem de “FETÖ” lideri Gülen’in özel doktorudur. Yani her ikisinin de çok yakınında ve en mahrem bilgilere sahiptir.

Sedat Caner’in ifadesine göre; “kendisi ve şüpheli Abdullah Gül, “FETÖ” davalarının birinin sanığı Akın İpek ile birlikte tatil yapmışlar ve kendisinde bulunan Bylock yüklü telefonu da Cumhurbaşkanlığı tarafından verilmiş.

 6- Sedat Caner’in ifadesi ile Fehmi Koru’nun anlattıkları birlikte değerlendirilince şüpheli Abdullah Gül de 15 Temmuz sonrası şeytanlaştırılarak taşlanan “FETÖ” örgütünün bir üyesidir. Hiyerarşik yapısını bilemeyiz. Ancak başka bilgi ve bulgulardan ayrı olarak, sadece Sedat Caner’in görgüye dayalı somut ifadesinden de anlaşılacağı üzere, şüpheli Abdullah Gül, Cumhurbaşkanlığı makamını bu örgütün hizmetine sunmuş, 15 Temmuz yargılamalarında “örgüt üyeliğine karine olarak kabul edilen” ByLock hattının kullanılmasını sağlamıştır.

 7- Diğer şüpheli Tayyip Erdoğan da, elinde bulundurduğu iktidar olanaklarını Fetullah İblisinin tarikatı ile paylaşmıştır. 17/25 Aralık Operasyonlarına kadar da devlet olanaklarının yararlanma ve haksız çıkar sağlama konusunda işbirliği içinde hareket etmişlerdir. Bu operasyonlardan sonra Fehmi Koru’nun Pensilvanya’ya gönderilmesi de bozulan bu ortaklığın yeniden tesisini sağlamak olduğu çok açıktır. Soruşturma aşamasında şüpheli Fehmi Koru’nun da ifadesine başvurulacağından bu konu kolayca aydınlatılacaktır.

 8- 15 Temmuz 2016 sonrasında; silahlı katliam yapan canilerin dışında, FETÖ okullarında çocuk okutan, Bank Asya’ya para yatıran, yurtlarında kalan, kısacası FETÖ’ye selam veren kim varsa operasyonlar yapıp yıllarca hapis yatırılırken, muhataplarının ağzından yıllar sonra açığa çıkan bilgilerden de görüleceği üzere, devletin en tepesindeki koltukları işgal eden şüphelilerin bizzat kendileri bu terör örgütü lideri ile ilişkiye geçmişler ve işbirliği yapmışlardır.

9- TCK m. 220’de, “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” suçu yaptırıma bağlanmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında; “suç örgütü kuran veya yönetenleri”, ikinci fıkrasında; “bu örgüte üye olanları”, dördüncü fıkrasında; “bu örgütün silahlı olması halinde verilecek cezaların ağırlaştırılacağını, beşinci fıkrasında; “örgüt yöneticilerinin örgüt adına işlenen bütün suçlardan ayrıca fail olarak cezalandırılacaklarını”, altıncı fıkrasında; “örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyenlerin ayrıca örgüt üyeliğinden de cezalandırılacaklarını”, yedinci fıkrasında ise; “örgüt hiyerarşik yapısına dâhil olmamakla birlikte örgüte bilerek veya isteyerek yardım eden kişinin örgüt üyesi gibi cezalandırılacağı” öngörülmüştür.

 10- Olayımızda söz konusu olan suç örgütü; silahlı olduğu kanıtlanmış ve Yargıtay’ca da kabul edilmiş “FETÖ” silahlı terör örgütüdür. Hal böyle olunca, 3713 sayılı TMK m. 3 uyarınca terör suçu kapsamında kabul edilen TCK m. 314’ün de uygulanması gerekmektedir. Şüphelilerin örgütün hiyerarşik yapısı içindeki yerlerini bizim bilebilmemiz mümkün değildir. Soruşturma anında ortaya çıkartılacak bir olgudur. Ancak TCK m. 220/7’de, örgüte hâkim olan hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, suç örgütünün amacına bilerek ve isteyerek hizmet eden veya maddi yardımda bulunan kişinin örgüt üyesi olarak kabul edilip cezalandırılması öngörülmüştür.

11- Beş yıldır her kesimden “FETÖ” işbirlikçisi ve militanı çıktığı halde, bir türlü siyaset içindeki “FETÖ”cülere dokunulmamaktadır. Zira mevcut siyasi iktidar içinde yönetim kademelerinde bulunup da bu terör örgütü ile iş tutmayan hiç kimse yoktur. Zaman zaman “kandırıldık, Allah affetsin, milletim affetsin, ne istediler de vermedik” diyerek suçlarını da itiraf ettikleri ve hatta şüphelilerin birçoğu kendilerini bu örgütle tanıştıran siyasilerin adını verdikleri halde kimse bunlar hakkında soruşturma başlatma cesaretini gösterememektedir.

Sedat Caner’in ifadesinde kayda geçen Abdullah Gül hakkındaki beyanları, Fehmi Koru’nun “gerçektivi” adlı YouTube kanalındaki açıklamaları hiçbir yoruma gerek kalmadan, şüphelilerin “FETÖ” üyeliklerini ve/veya bu örgüte hâkim olan hiyerarşik yapıya dâhil olmamakla birlikte, suç örgütünün amacına bilerek ve isteyerek hizmet eden veya maddi yardımda bulunduklarını kanıtlamaktadır. Esasen savcılık makamınca re’sen harekete geçilip soruşturulması gerekmektedir.

 12- Türkiye’nin gerçek vatansever partisi olan müvekkil Halkın Kurtuluş Partisi; şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da tüm haksızlıkların, yolsuzlukların, vurgunların, rüşvetlerin, kanunsuzlukların karşısında kararlıca mücadele etmektedir. Hiçbir kanunsuzluk, yapanın yanına kâr kalmamalıdır. Müvekkil parti, tarihsel görev ve sorumluluğunu yerine getirmek için işbu suç duyurusunu yapmaktadır. Eğer adaletin herkese eşit uygulandığı söyleniyorsa, her türlü kanıtlarıyla ispatlanmış bu suçun soruşturulması ve cezasız bırakılmaması gerekmektedir.

SONUÇ ve İSTEM                   : Yukarıda ayrıntılıca anlatılan nedenlerle; “FETÖ” silahlı terör örgütüne üye olan ve/veya bu örgüte hâkim olan hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, suç örgütünün amacına bilerek ve isteyerek hizmet eden veya maddi yardımda bulunan şüphelilerin örgüt üyesi olarak kabul edilip TCK m. 220/7’den cezalandırılmaları için haklarında soruşturma yürütülüp kamu davası açılmasını, şayet savcılık makamı ihtiyaç duyarsa soruşturma usulü bakımından TBMM’ye fezleke yazılmasını müvekkil parti adına talep ederiz. 18/10/2021

ŞİKÂYETÇİ

HALKIN KURTULUŞ PARTİSİ VEKİLİ

Av. Tacettin ÇOLAK

Print Friendly, PDF & Email