Partimiz, Zeytinliklerin ölüm fermanı olacak yönetmenliğin yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle Danıştayda dava açtı!

AKP’giller iktidarı her geçen gün yeni bir doğa katliamına, tarih katliamına imza atmaktadır. 1 Mart 2022 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanan yönetmelikle zeytinliklerin ölüm fermanı söz konusudur.

AKP’giller’in tüm vurgun, talan ve rantlarına karşı olduğumuz gibi zeytinliklerin madenciliğe açılmasına olanak sağlayan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Yönetmeliğinin yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle Danıştayda dava açtık.

Parti avukatlarımız tarafından hazırlanan dava dilekçesinde, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının Maden Yönetmeliğinde yaptığı değişikliğin hukuka aykırı olduğuna, telafisi imkânsız zararlar doğuracağına vurgu yapıldı.

Bahse konu Yönetmeliğin Anayasanın 56’ncı maddesinde güvence altına alınan “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir yaşama hakkına sahiptir” hükmüne ve Anayasa’nın 44, 45, 166’ncı maddeleri hükümlerine aykırı şekilde düzenlendiğini belirttiğimiz dilekçede, “Dava konusu yönetmelik değişikliği Anayasa maddelerine açıkça aykırıdır!” dedik.

Partimizin MYK üyesi Av. Pınar Akbina Yoldaş’ın konuya ilişkin yaptığı açıklama aşağıdadır:

***

AKP’giller vatan düşmanı, halk düşmanı ve doğa düşmanı politikalarına her geçen gün bir yenisini ekliyorlar.

1 Mart 2022 tarihli Resmi Gazetede özellikle Ege ve Akdeniz bölgelerimizde yaşayan halkımızın göz bebeği olan, en temel geçim kaynağı olan ve yüzlerce yıl ürün verebilen zeytinliklerimizin madencilik faaliyetleriyle açılmasıyla ilgili çok büyük doğa katliamına yol açabilecek bir yönetmelik değişikliği Resmi Gazetede ne yazık ki ilan edilmiştir.

Bilindiği gibi ülke topraklarımızın tarım alanlarının yüzde 3’ü zeytinliklerden oluşmaktadır. Türkiye, Dünya zeytin üretiminde de 4’üncü sırada yer almaktadır. Zeytinliklerimiz, aynı zamanda Ege ve Akdeniz bölgelerimizde doğal bitki örtüsüdür. Ancak ne yazık ki buralarda yapılacak madencilik faaliyetleri sonucu çok büyük erozyon da oluşabilecektir. Ülkemizde yaklaşık 500 bin ailenin zeytincilik faaliyetleriyle geçindiğini düşünürsek, bu alanların madenciliğe açılması bu insanlarımızın açlığa, yoksulluğa, sefalete mahkûm edilmesi demektir. Aynı zamanda zeytinlik alanlarının yerli ya da yabancı sermayeli maden şirketlerine peşkeş çekilmesinin yolu açılmıştır.

İşte tüm bu nedenlerle Halkın Kurtuluş Partisi olarak Parti Program ve Tüzüğümüzün “Çevreye ve Doğaya Saygı” maddesi gereği de bugün Danıştayda bu yönetmeliğin iptali için yürütmeyi durdurma talepli iptal davası açtık.

Bizim mücadelemiz cennet ülkemizin bir avuç Parababası tarafından yok edilmesine karşı verilen bir mücadeledir. Bizim mücadelemiz geleceğimiz olan çocuklarımıza daha yaşanılabilir dünya bırakma mücadelesidir. Biliyoruz ki eninde sonunda halkın adaleti gerçekleşecek ve cennet ülkemizi cehenneme çeviren Parababaları düzeni son bulacaktır.

07.03.2022

HKP Genel Merkezi

***

Konuyla ilgili Danıştay’da açtığımız davanın dilekçesini aynen yayımlıyoruz:

DANIŞTAY BAŞKANLIĞINA

Yürütmeyi Durdurma ve Duruşma İstemlidir

DAVACl :HALKIN KURTULUŞ PARTİSİ GENEL BAŞKANLIĞI

Karanfil Sok. No: 24/15 Kızılay/Ankara

VEKİLLERİ :Av. Metin BAYYAR – Av. Fettah Ayhan ERKAN – Av. Ali Serdar ÇINGI – Av. Tacettin ÇOLAK – Av. Sait KIRAN – Av. Azime Ayça OKUR – Av. Halil AĞIRGÖL – Av. Pınar AKBİNA – Av. Doğan ERKAN

Atatürk Bulvarı Emlak Bankası Blokları B Blok K:4 D:16 Fatih/İstanbul

DAVALI :ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI

Nasuh Akar Mahallesi Türkocağı Caddesi No:2 06520 Çankaya/Ankara

KONUSU :Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın: 21/09/2017 tarihli ve 30187 sayılı resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Maden Yönetmeliğinde yapmış olduğu 01/03/2022 tarihli değişikliğin; Anayasaya, Çevre Hukuku ilke ve kurallarına, kamu yararına, yetki, şekil, sebep, konu, maksat yönlerinden usul ve esastan aykırılığı nedeniyle, ileride TELAFİSİ İMKANSIZ zararlara neden olacağından, ÖNCELİKLE YÜRÜTMENİN DURDURULMASINA ve İPTALİNE, yargılamanın duruşmalı yapılmasına karar verilmesi istemimizin sunulmasıdır.

OLAYLAR :

1-01/03/2022 tarihli Resmi Gazetede, Akdeniz ikliminin hâkim olduğu bölgelerimizde yaşayan halkımızın gözbebeği, en temel geçim kaynağı olan, yüzlerce yıl ürün verebilen zeytinliklerimizin madencilik faaliyetlerine açılması ile ilgili, doğa katliamına yol açabilecek bir yönetmelik değişikliği ilan edilmiştir.

2-Üstelik bu değişiklik Tüm Türkiye Halkının ve bilim insanlarının tüm karşı duruşuna ve itirazlarına rağmen yapılmıştır. Bilindiği üzere halkımız yaşları 3.200’ü bulan ve yüzlerce yıl meyve veren zeytin ağaçlarının kesilmemesi için demokratik gösteri haklarını kullanmış; çoğu bölgelerde haftalarca çevre nöbetleri tutulmuştur.

3-Müvekkil Parti de tüm Türkiye için büyük yıkıcılığı olan bu yönetmelik değişikliğine karşıdır, karşı olmak zorundadır.

Bilindiği gibi Türkiye 188 milyonluk zeytin ağacı sayısıyla İspanya, İtalya ve Yunanistan’dan sonra dördüncü sıradadır. Türkiye’nin toplam tarım alanının % 3 ünü zeytinlikler  oluşturmaktadır.

Ege ve Akdeniz bölgelerimizde doğal bitki örtüsü olarak daha çok eğimli arazilerde yayılış  gösteren zeytinlik alanlarda, bu bölgelerde yapılacak madencilik faaliyetleri sonucu oluşacak tahribatlar ile  erozyon, yüzey akış ve yer altı sularındaki değişimler ile tarımsal ve içme sularının etkileneceği kesindir.

Ülkemizde yaklaşık 500 bin ailenin zeytincilik ile geçindiği düşünüldüğünde zeytinliklerin yok olması demek bu insanlarımızın yoksulluğa ve açlığa mahkûm edilmesi demektir.

4- Ormansızlaşmaya ve doğamızın katline yol açacak bu yönetmelik değişikliğine yüreğinde yurt sevgisi olan herkes karşı çıkmalıdır. Bu yönetmelik değişikliği iptal edilmez ise son zeytinliklerimiz de katledilecektir.

HALKIN KURTULUŞ PARTİSİNİN DURUŞU NETTİR. TÜRKİYE’NİN BÖYLE BİR YÖNETMELİK DEĞİŞİKLİĞİ’NE İHTİYACI YOKTUR. BU YÜK TÜM TÜRKİYE HALKININ OMUZLARINA BİNECEKTİR. DOĞAMIZ, CİĞERLERİMİZE DOLAN HAVAMIZ, YAĞMURUMUZ, BULUTLARIMIZ… HER ŞEYİMİZ ZEHİRLENECEKTİR.

Hayata geçirilecek bu yönetmelik değişikliği ile ilgili onlarca bilim insanının olumsuz görüşü mevcuttur. Biz hukuk insanları olarak bu görüşler doğrultusunda ülkemiz ve halkımız için en adaletli yolu bulmak zorundayız. İşte bu nedenle bu davayı açmayı bir vatani görev sayıyoruz.

YÖNETMELİK DEĞİŞİKLİĞİ:

‘’Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığından:

MADEN YÖNETMELİĞİNDE DEĞİŞİKLİK

YAPILMASINA DAİR YÖNETMELİK

MADDE 1- 21/9/2017 tarihli ve 30187 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Maden Yönetmeliğinin 115 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“(4) Ülkenin elektrik ihtiyacını karşılamak üzere yürütülen madencilik faaliyetlerinin tapuda zeytinlik olarak kayıtlı olan alanlara denk gelmesi ve faaliyetlerin başka alanlarda yürütülmesinin mümkün olmaması durumunda madencilik faaliyeti yürütecek kişinin faaliyetlerin bitiminde sahayı rehabilite ederek eski hale getireceğini taahhüt etmesi şartıyla Genel Müdürlük tarafından belirlenen çalışma takvimi içerisinde zeytin sahasının madencilik faaliyeti yürütülecek kısmının taşınmasına, sahada madencilik faaliyetleri yürütülmesine ve bu faaliyetlere ilişkin geçici tesisler inşa edilmesine kamu yararı dikkate alınarak Bakanlıkça izin verilebilir. Zeytin sahasının taşınmasının mümkün olmadığı durumlarda sahada madencilik faaliyetleri yürütülmesine ve bu faaliyetlere ilişkin geçici tesisler inşa edilmesine kamu yararı dikkate alınarak Bakanlıkça izin verilebilmesi için madencilik faaliyeti yürütecek kişinin madencilik faaliyetleri bitiminde sahayı rehabilite ederek eski hale getireceğini ve Tarım ve Orman Bakanlığınca uygun görülecek alanda dikim normlarına uygun, faaliyet yürütülecek saha ile eşdeğer büyüklükte zeytin bahçesi tesis edeceğini taahhüt etmesi zorunludur. Bu fıkra kapsamında zeytin sahasının taşınmasına ilişkin tüm masraflardan ve zeytin sahasının taşınmasından kaynaklanan tüm taleplerden madencilik faaliyeti yürütmesi yönünde lehine karar verilen kişi sorumludur. Bu fıkra kapsamında zeytin sahasının taşınmasına ilişkin usul ve esaslar Tarım ve Orman Bakanlığının uygun görüşü alınarak Bakanlıkça, zeytin bahçesi tesis edilmesine ilişkin usul ve esaslar Tarım ve Orman Bakanlığınca belirlenir.”

MADDE 2- Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

MADDE 3- Bu Yönetmelik hükümlerini Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı yürütür.’’

Yönetmelik değişikliği ile elektrik üretiminde kullanılan maden sahası zeytinlik alan içinde kalırsa, sahada madencilik faaliyeti yürütülebilecek, zeytin ağaçları kesilebilecektir. Elektrik üretimi için yürütülen madencilik faaliyetlerinin tapuda zeytinlik olarak kayıtlı olan alanlara denk gelmesi ve faaliyetlerin başka alanlarda yürütülmesinin mümkün olmaması durumunda, zeytin sahasının madencilik faaliyeti yürütülecek kısmının taşınmasına, sahada madencilik faaliyetleri yürütülmesine ve bu faaliyetlere ilişkin geçici tesisler inşa edilmesine “kamu yararı” dikkate alınarak Bakanlıkça izin verilebilmesi mümkün olacaktır. Ne yazık ki bu durum suistimale açıktır. Zira yaklaşık 20 yıldır her fırsatta doğamız katledilmektedir. Ve bu değişikle yeni bir doğa katliamının kapısı aralanmıştır. Bu denli yıkıcı bir değişikliğin Anayasa’ya ve Yasalara aykırı olarak tek bir yönetmelik ile yapılabilmesin hukuken mümkün olmadığını düşünüyoruz.

Davalı idare “Sahadaki zeytin ağaçları Tarım ve Orman Bakanlığı’nın izni ve uygun görüşüyle, faaliyet yürütülecek saha ile eşdeğer büyüklükteki yeni bir bölgeye taşınacaktır. Zeytin ağaçların kesilmesi söz konusu değildir’’şeklinde bir açıklama yaparak niyetinin ve hedefinin zeytin ağaçları olduğunu ortaya sermiştir. Zira ağaç taşıma demek ağaç katliamı demektir. Davalı idareye soruyoruz: Neden zeytin ağaçlarını taşıyorsunuz? Doğamızdan ne istiyorsunuz? Bu, bütün Avrupa kıtasından daha fazla bitki çeşitliliğine sahip Anadolu topraklarına demek değilse nedir?

İTİRAZLARIMIZ   :

Söz konusu değişiklik hukuka her yönüyle aykırıdır! Şöyle ki:

1-Anayasa’nın 56. maddesi: “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir” hükmünü içermektedir.

Dava konusu yönetmelik değişikliği hayata geçirildiğinde en temel haklardan olan sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı ihlal edilecektir. Anayasa’nın 44, 45 ve 166. maddeleri tarımın, üreticinin ve tarımsal üretim alanlarının korunmasını anayasal güvence altına almakta ve devlete bu koruma için sorumluluk yüklemektedir.

“Madde 44 – Devlet, toprağın verimli olarak işletilmesini korumak ve geliştirmek, erozyonla kaybedilmesini önlemek ve topraksız olan veya yeter toprağı bulunmayan çiftçilikle uğraşan köylüye toprak sağlamak amacıyla gerekli tedbirleri alır.”

“Madde 45- Devlet, tarım arazileri ile çayır ve mer’aların amaç dışı kullanılmasını ve tahribini önlemek, tarımsal üretim planlaması ilkelerine uygun olarak bitkisel ve hayvansal üretimi artırmak maksadıyla, tarım ve hayvancılıkla uğraşanların işletme araç ve gereçlerinin ve diğer girdilerinin sağlanmasını kolaylaştırır” hükmü yer almaktadır”

Madde 166 – Ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı, özellikle sanayiin ve tarımın yurt düzeyinde dengeli ve uyumlu biçimde hızla gelişmesini, ülke kaynaklarının döküm ve değerlendirilmesini yaparak verimli şekilde kullanılmasını planlamak, bu amaçla gerekli teşkilatı kurmak Devletin görevidir.

Planda milli tasarrufu ve üretimi artırıcı, fiyatlarda istikrar ve dış ödemelerde dengeyi sağlayıcı, yatırım ve istihdamı geliştirici tedbirler öngörülür; yatırımlarda toplum yararları ve gerekleri gözetilir; kaynakların verimli şekilde kullanılması hedef alınır. Kalkınma girişimleri, bu plana göre gerçekleştirilir.

Kalkınma planlarının hazırlanmasına, Türkiye Büyük Millet Meclisince onaylanmasına, uygulanmasına, değiştirilmesine ve bütünlüğünü bozacak değişikliklerin önlenmesine ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.”

Ancak dava konusu yönetmelik değişikliği yukarıda belirttiğimiz Anayasa maddelerine açıkça aykırıdır!

2-Uluslararası hukuk alanında da bu hak karara bağlanmıştır. Birleşmiş Milletler Örgütü’nün 1972 tarihli Stockholm Konferansı sonucunda ortaya konan bildirinin 1. maddesine göre, “İnsan, onurlu ve iyi bir yaşam sürmeye olanak veren nitelikli bir çevrede, özgürlük, eşitlik ve yeterli yaşam koşulları temel hakkına sahiptir”. Bu bildiri ile konferansa katılan devletler çevre hakkını bireysel bir hak olarak tanımışlar sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı karara bağlanmıştır.

Her ne kadar Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde sağlıklı çevreyle ilgili herhangi bir hak yer almasa da, çevreye verilen zarar ve çevresel riske maruz kalma neticesinde Sözleşme’de öngörülen bazı hakların kullanımına zarar verilebileceği gerekçesiyle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden çevreyle ilgili meseleler hakkındaki içtihatlarını genişletmesi istenmiştir. Bu çerçevede AİHM tarafından Sözleşmenin Yaşam hakkı (Sözleşme’nin 2. Maddesi) İnsanlık dışı veya aşağılayıcı muamele yasağı (Sözleşme’nin 3. Maddesi) Özgürlük ve güvenlik hakkı (Sözleşme’nin 5. Maddesi) Etkili başvuru hakkı (Sözleşme’nin 13. Maddesi)’nin ihlal edildiğine dair kararlar vermiştir.

“Taşkın ve Diğerleri/Türkiye 10 Kasım 2004

Mevcut dava, Bergama ilçesinin Ovacık köyündeki (İzmir) bir altın madeni için işletme ruhsatının verilmesini konu almaktadır. Başvuranlar, Bergama’da veya civardaki köylerde ikamet etmişlerdir. Başvuranlar bilhassa, ulusal yetkili makamların, siyanürlü özütleme işlemine başvurmak suretiyle bir altın madeninin işletilmesine izin vermeleri ve ilgili karar süreci neticesinde, Sözleşme’nin 8. maddesi kapsamındaki haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Mahkeme, Türkiye’nin, başvuranların özel hayatlarına ve aile hayatlarına saygı haklarını güvence altına alma yönündeki yükümlülüklerini yerine getirmediğini kaydederek, Sözleşme’nin 8. maddesinin ihlal edildiğine hükmetmiştir. Mahkeme özellikle, yetkili makamların altın madenine ruhsat verme kararının Danıştay tarafından 1997 yılının Mayıs ayında iptal edildiğini, Danıştay’ın farklı menfaatleri tartarak ruhsatın kamu yararına olmadığını değerlendirdiğini, kararını başvuranların yaşam haklarını ve sağlıklı bir çevrede yaşama haklarını etkili bir şekilde kullanmalarına dayandırdığını kaydederek, söz konusu ruhsatın kamu menfaatine hizmet etmediği sonucuna varmıştır. Ancak, altın madeninin Tematik Bilgi Notu – Çevre ve AİHS 17 (bu yanlış yerde gibi) kapatılması talimatı, 1998 yılının Şubat ayında yani bu karardan ancak on ay, kararın yetkililere tebliğinden ise dört ay sonra verilmiştir. Ayrıca, Türk mevzuatında öngörülen usuli güvencelere ve adli kararlarla bu güvencelerin uygulanmasına bakılmaksızın, Bakanlar Komitesi, Mart 2002 tarihli ve aleni olarak verilmemiş olan bir kararla, hâlihazırda Nisan 2001 tarihinde işletilmeye başlayan altın madeninde altın üretiminin devam etmesine izin vermiştir. Mahkeme, yetkili makamların bu şekilde, başvuranların kullanabilecekleri usuli güvencelerin yararlı etkilerini ortadan kaldırdıklarını değerlendirmiştir. İlgili davada Mahkeme ayrıca Sözleşme’nin 6 § 1 maddesinin (makul sürede adil yargılanma hakkı) de ihlal edildiğine karar vermiştir.(Tematik Bilgi Notu – Çevre ve AİHS 17)

Ayrıca 28 Mart 2006 tarihli Öçkan ve Diğerleri/Türkiye kararı; 5 Haziran 2007 tarihli Lemke/Türkiye kararı benzer niteliktedir.

3-2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 3. maddesinin (e) bendinde de “çevre hakkından” bahsedilmektedir. Bu düzenlemeye göre, “Çevre politikalarının oluşmasında katılım hakkı esastır. Bakanlık ve yerel yönetimler; meslek odaları, birlikler, sivil toplum kuruluşları ve vatandaşların çevre hakkını kullanacakları katılım ortamını yaratmakla yükümlüdür”.

Ancak dava konusu yönetmelik değişikliği yapılırken hiçbir kurumun görüşü alınmamış, göstermelik bir “kamu yararı”ından bahsedilmiştir. Yönetmelikte “Kamu Yararı”ndan bahsedilmesi ÇED, Toprak Koruma Kurulu, Kurum görüşleri ve idari  Yargı süreçlerini uzatma, oldu-bitti ye getirme çabalarıdır. Zeytinliklerin ve Tarım alanlarının  tahribatına yol açacak bu yönetmelik değişikliğinde KAMU YARARI yoktur ve olamaz!

4-3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanunun 20. Maddesine göre:

“Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez. Bu alanlarda yapılacak zeytinyağı fabrikaları ile küçük ölçekli tarımsal sanayi işletmeleri yapımı ve işletilmesi Tarım ve Köyişleri Bakanlığının iznine bağlıdır. (Değişik ikinci fıkra: 23/1/2008-5728/99 md.) Zeytincilik sahaları daraltılamaz. Ancak, belediye sınırları içinde bulunan zeytinlik sahalarının imar hudutları kapsamı içine alınması hâlinde altyapı ve sosyal tesisler dâhil toplam yapılaşma, zeytinlik alanının % 10’unu geçemez. Bu sahalardaki zeytin ağaçlarının sökülmesi Tarım ve Köyişleri Bakanlığının fenni gerekçeye dayalı iznine tabidir. Bu iznin verilmesinde, Tarım ve Köyişleri Bakanlığına bağlı araştırma enstitülerinin ve mahallinde varsa ziraat odasının uygun görüşü alınır. Bu hâlde dahi kesin zaruret görülmeyen zeytin ağacı kesilemez ve sökülemez. İzinsiz kesenler veya sökenlere ağaç başına altmış Türk Lirası idarî para cezası verilir. Bu Kanunun yayımından önce zeytinlik alanlarına ilişkin kesinleşmiş imar planları geçerlidir.

5-2005 tarihli 5403 sayılı “Toprak Koruma ve  Arazi Kullanımı Kanunu” ile de toprağın korunması, geliştirilmesi, tarımsal arazilerin çevre öncelikli sürdürülebilir  kalkınma ilkesine uygun olarak planlı kullanımını düzenlemektedir. 

6-“Hukukta her işlemin bir sebebi mevcuttur. Sebep; hukuki işlemin dışında, ondan önce gerçekleşmiş ve kişiyi o hukuki işlemi tesis etmeye iten etkendir. Özel hukuk ilişkilerinde hukuk, işlemlerin sebebiyle kural olarak ilgilenmez. Buna karşılık idare hukukunda idarenin her faaliyetinin gerçek ve hukuka uygun bir sebebe dayanmış olması aranır. Aynı şekilde, özel hukukta işlemlerin amaçları önemli değildir. İstisnai hâller dışında kişinin hukuki işlemi hangi amaçla tesis ettiği önemsenmez. Buna karşılık idari işlemlerin nihai amacı kamu yararı veya bunun somutlaşmış hâllerinden biridir. İdare, bu amaca aykırı işlem tesis edemez.” (GÜNDAY, İdare Hukuku, s. 152, 153; ÖZAY, s. 454 – 456; ZABUNOĞLU, C. 1, 349. s. 121; KARAHANOĞULLARI Onur, İdarenin Hukukla Kavranması: Yasallık ve İdari İşlemler, B. 3, Turhan Kitabevi, Ankara, 2015, s. 505; ZABUNOĞLU, C. 1, s. 75)

Peki, İDAREYİ dava konusu yönetmelik değişikliğine İTEN HUKUKİ VE NESNEL SEBEP NEDİR? HANGİ KAMU YARARI VARDIR? YUKARIDAKİ TÜM AÇIKLAMALARIMIZDAN SONRA GÖRÜLECEĞİ ÜZERE, DAVA KONUSU İDARİ KARARDA HİÇBİR KAMU YARARI YOKTUR, BİLAKİS KAMU ZARARI VARDIR!

Tüm bu sebeplerle işbu davayı açmak durumunda kaldık.

  • DAVA EHLİYETİ BAKIMINDAN:

Halkın Kurtuluş Partisi 2005 yılında kurulmuş ve faaliyet yürüten bir siyasi partidir. Partinin Tüzüğünde belirtilen amaç maddesi şu şekilde belirtilmiştir;

“MADDE 2 – PARTİNİN AMACI

Oligarşik nüfuz yerine Halkın Demokratik İktidarıyla:

a-) Devleti Halk’tan üstün değil, Halk’ı Devlet’ten üstün tutan gerçek özgürlüğü fiilen kurmak ve antidemokratik yasaları ayıklamak.

b-) Müzmin İşsizlik ve azgın Hayat Pahalılığı kanser haline gelmiştir. Bunları köklerinden kazımak için ikinci bir Kuvayimilliye (Kurtuluş Savaşı) seferberliği gerekmektedir. Bu ekonomik seferberliğimizi bilim ve teknolojinin en son aşamasına dayanan ağır sanayi temeline oturtmak.

c-) Ulusal üretim mücadelemizin para maddesini -ne sadakayla ne zorla- ancak UCUZ DEVLET ve BİLİNÇLİ TİCARET yoluyla sağlamak.

d-) Bu kutsal ekonomik Kuvayimilliye seferberliğimizin güdücü ruhunu -başta İşçi Sınıfımız gelmek üzere- cahil, alim, köylü, şehirli… bütün değer yaratan emekçi halkın tamamıyla aşağıdan gelme ve tamamıyla serbest; GİRİŞİM, ÖRGÜTLENME VE DENETİMİNDE bulmak ve bu amaçla bütün organlarda bilfiil üretmenleri çoğunlukta görmek, yarımız olan Kadını ön safta bulmak, Gençliğe sonsuz inanmak.

e-) Bu güdücü ruhu oluşturan her kesimden insanlarımızı, bu yüce davayı gerçekleştirebilmek ve nihai amacına ulaştırabilmek için insan, hayvan, bitki ve doğa sevgisiyle donatarak bencillikten uzak, toplum için her türlü fedakârlığı seve seve yapabilecek hale getirmek için gerekli çalışmayı şimdiden başlatmak.”

Yine HKP Programındaki “ÇEVREYE ve TARİHE SAYGI” bölümünde:

“Her türlü kötülüğün kaynağı olan G7 adlı emperyalist haydutlar, doğayı da kerte kerte zehirlemekte, canlılar için yaşanılması zor bir ortam haline getirmektedirler. Bunların en önde gelenlerinden ABD ve Kanada, hatırlanacağı gibi, doğacı bir sözleşme olan “Kyoto Sözleşmesi”ni imzalamayı hâlâ inatla reddetmektedirler. Yine bilindiği gibi, dünyadaki sera gazlarının üçte birini tek başına ABD atmosfere salmaktadır. Bunlar ürettikleri zehirli atıklarla dünyayı zehirlemekle kalmamakta, akciğerlerimiz sayılan oksijen kaynağı ormanları da kurutup yok etmekten çekinmemektedirler. 1978’den bu yana Amazon Ormanlarının beşte birini (520 bin km2’lik bir orman alanını) yok etmiştir, bu emperyalistler.

Kurtuluş Partisi, insan hayatının sürmesinin, bitkiler ve hayvanlarla birlikte, doğal dengeyi hiç bozmadan mümkün olabileceğini çok iyi bilmektedir. Bunun için doğaya ve diğer canlılara saygılı, onlara zarar vermeyen bir üretimin yapılmasından yanadır. Bunun için ülke içinde gereken önlemleri almaktan çekinmeyecek, insanlık ve doğa düşmanı emperyalist devletlerle mücadeleden de geri durmayacaktır.

Unutmayalım ki dünyamız, bilim insanlarının öngörülerine göre daha üç milyar yıl biz canlılara ev sahipliği edecektir. Doğanın bu hizmetini yapabilmesi için bizim de onun kanunlarına saygılı olmamız ve onu bir bütün olarak (dağlarıyla, ovalarıyla, ormanlarıyla, nehir, göl ve denizleriyle, bitkileriyle, hayvanlarıyla) canı gönülden sevmemiz gerekir. Partimiz, bu bilince sahiptir ve bu sevgiyi taşımaktadır.

Dağ, nehir ve şehir adlarından da anlaşılabileceği gibi, ülkemiz, bizden önce, onlarca Antika Medeniyetin, hatta medeniyet öncesi toplumun yaşamış olduğu bir coğrafyaya sahiptir.

Şehirlerimiz, bu medeniyetlerden bize miras kalan pek çok yapı, tarihi eser ve kalıntıyla doludur. Bunları özenle korumamız, insan ve tabiat olayları tarafından bozulmalarını, yok olmalarını önlememiz gerekmektedir.

Parababaları, yalnız insana değil Tarihe ve Tabiata da hiç saygı duymamaktadır. Sevgi beslememektedir. Bu sebeple de şehirlerimizin Tarihi dokusunu, yeşil alanlarımızı, kıyılarımızı acımasızca tahrip etmekte, yok etmektedir. Şehirlerimizdeki Tarih varlıklarını kazıyıp, yerlerine iş merkezi, katlı otopark, lüks konutlar yapmaktadır. Namuslu bir bilim insanımız, geçen yıl; “Konya’da son yirmi yılda yapılan Tarih katliamı, önceki beş yüz yılda yapılana denktir” demişti. Diğer şehirlerimizde de hemen hemen aynısı yapılmaktadır.

Dünyanın en güzel yerleri arasında gösterilen kıyılarımız, yakıp yıkılarak, turistik otellerle, pahalı konutlarla doldurulmaktadır.

Bu tahribatı, hükümetleriyle, yerel yöneticileriyle Parababalarının emrindeki siyasiler yapmaktadır.

Oysa bilime göre, şehirlerin Tarihi dokusu korunur, yeni ilaveler, genişletmeler, çevredeki boş araziler üzerine yapılır. Eski ve yeni şehir birbiri üzerine bindirilmez.

Kıyılarımız, koylarımız, yeşil alanlarımız, göllerimiz, nehirlerimiz ve denizlerimiz de gözümüz gibi korunur. Kirletilmez, bozulmaz.

Para ve kâr tanrısına tapınan Parababalarının, bu insan, Tarih ve doğa katliamları onların cibilliyeti iktizasıdır. Torunlarımız bunları lanetle anacaktır.

Partimizse, Parababalarınınkinin tam tersi bir tutumla, bütün bu konularda sadece bilimin emrettiği şekilde davranacaktır. Yapılması gerekenleri, bedelini umursamaksızın, hızla yerine getirecektir.

Partimiz, insanlığın başından geçenleri sebep-sonuç ilişkileriyle açığa çıkarıp tam olarak anlayamadığımız sürece, geleceğimizin iyice görülüp bilinemeyeceği inancındadır. Bu sebeple Tarihe, ilgi ve saygıyla yaklaşır.

Dün içinden çıktığımız, Antika Tarihin en ünlü, en gelişkin iki imparatorluğundan biri olan, (diğeri de Roma’dır.) Osmanlı atalarımıza olduğu kadar, bizden önce bu topraklarda yaşamış Antika Medeniyetlere ve onlardan kalan kültür varlıklarına da sevgi ve takdirle bakar. Onların bilinmesi, bilinenlerin kavranması ve tanıtılması için her türlü çalışmayı yapar. İlgiyi, ihtimamı gösterir. Sekiz-on bin yıl önce yaratılmış olan Çatalhöyüklü Ana Tanrıça heykelini olduğu gibi, Bizans eseri Ayasofya’yı da, Süleymaniye’yi de, Selçuklu ve Osmanlı atalarımızın diğer eserlerini de aynı ilgiyle sever ve onların korunması, tanıtılması için çalışır.

Ülkemiz Antika Medeniyetlere ev sahipliği etme açısından dünyanın en zengin ülkelerinden biridir. Ama ne yazık ki, bu tarihimize ve onların kültür varlıklarına bugüne kadar hemen hemen hiç sahip çıkılmamıştır. Batılı Emperyalist canavarlar, bizim bu varlıklarımızı da önemli ölçüde yağmalamışlardır. Bugün Anadolu Medeniyetlerine ait tarih ve kültür varlıklarının hemen hemen yarısı bu emperyalist devletlerde, onların müzelerinde ve kolleksiyonerlerindedir.

Partimiz, çalınan bu zenginliklerimizin, uluslararası yasaların emrettiği biçimde, onlardan geri alınarak ülkemize, ait olduğu topraklara getirilmesini, bunlara sevginin-saygının gereği sayar.

Tabiî ülkemizdeki zenginliklerin de ortaya çıkarılması, çıkarılan ve bilinenlerin de korunmasını önemle savunur. Bunun için gerekli her çalışmayı yapar. Önlemi alır. Unutmayalım ki Tarih tekrar yaşanmaz, yaratılamaz. Onlar kaybolursa yerine yenisi konamaz… O yüzden onları, gözümüz gibi korumamız gerekir.” denilmektedir.

Ayrıca Anayasanın 68’inci maddesinde belirtildiği üzere “Siyasi partiler, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır.”

2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 3’üncü maddesinde de partiler; “Siyasi partiler, Anayasa ve kanunlara uygun olarak; milletvekili ve mahalli idareler seçimleri yoluyla, tüzük ve programlarında belirlenen görüşleri doğrultusunda çalışmaları ve açık propagandaları ile milli iradenin oluşmasını sağlayarak demokratik bir Devlet ve toplum düzeni içinde ülkenin çağdaş medeniyet seviyesine ulaşması amacını güden ve ülke çapında faaliyet göstermek üzere teşkilatlanan tüzel kişiliğe sahip kuruluşlardır.” şeklinde tanımlanmıştır.

Bu nedenlerle gerek Anayasanın gerekse 2820 Sayılı Yasanın kendisine verdiği görev ve sorumlulukla yukarıda belirtilen amaçlar doğrultusunda faaliyet yürüten davacı HKP ile ilgili olarak “menfaat ihlali” oluşmuştur. Dolayısıyla müvekkil parti HKP dava konusu düzenleyici işleme ve yasa hükümlerinin iptali için dava açma hakkına ve ehliyetine sahiptir.

Dolayısıyla olayımızdaki düzenleyici işlem Anayasa’ya, Uluslararası Antlaşmalara ve ilgili Yasalara sebep, konu, amaç ve de şekil yönünden aykırıdır, iptali gerekir.

Tüm bu nedenlerle işbu davayı dermeyan etmek durumunda kaldık.

  • YÜRÜTMENİN DURDURULMASI TALEBİMİZ:

Dava konusu işlem açıkça hukuku aykırı olup, davacı ve tüm memleket bakımından telafisi imkânsız zararlar doğuracağından, öncelikle yürütmesinin durdurulmasına karar verilmesi elzemdir.

Hukuki Nedenler:

Anayasa, 2872 sayılı Çevre Kanunu

3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanunu

5403 sayılı “Toprak Koruma ve  Arazi Kullanımı Kanunu

Türk Ceza Kanunu

Orman Kanunu

Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu

Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun

Yönetmelikler, Tebliğler, Genelgeler

Deliller : 01/03/2022 tarihli Resmi Gazete, bilim insanlarının görüşü, keşif, bilirkişi ve her türlü delil

SONUÇ VE İSTEM Yukarıda sunulan nedenlerle; 21/09/2017 tarihli ve 30187 sayılı resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Maden Yönetmeliğinde, 01/03/2022 tarihinde resmi gazete ile yapılan yönetmelik değişikliğinin tümden Anayasaya, Çevre Hukuku ilke ve kurallarına, Uluslararası sözleşmelere, kamu yararına, yetki, şekil, sebep, konu, maksat yönlerinden usul ve esastan aykırılığı nedeniyle, ileride TELAFİSİ İMKANSIZ zararlara neden olacağından, ÖNCELİKLE YÜRÜTMENİN DURDURULMASINA ve İPTALİNE, yargılamanın duruşmalı yapılmasına, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini vekaleten talep ederiz. 07.03.2022

DAVACI VEKİLLERİ 

Av. Pınar Akbina – Av. Fettah Ayhan Erkan – Av. Ali Serdar Çıngı

Print Friendly, PDF & Email