Partimiz HKP; Kontrgerillacı, Faili Meçhulcü, Faşist Meral Akşener Hanım’ın “İyi” Partisi’yle bire bir aynı konumdadır, örgütlenme açısından.
Ne demişti Hanımefendi?
“İyi Parti, Türkiye’nin 61 ilinde örgütlendi.”
Biz de, yani HKP de, tam 58 ilde ve bu illerin ilçelerinin üçte birinde örgütlenmiş durumdayız, teşkilatımızı kurmuş durumdayız.
Daha önce de gerek hukukçu yoldaşlarımızın gerek bizim defaatle belirttiği gibi, Partimiz 44 ilde örgütlenmiş iken, biri Yerel, ikisi de Genel olmak üzere tam üç seçime girmiştir ve her seçimde de oylarını ikiye katlayarak gelişme göstermiştir.
Öyle gözlemliyoruz ki, eğer baraj olmasa o seçimlerden yarım milyon civarında, en asgarisindense 400 bin civarında oy almış olarak çıkardık.
Sağlı sollu Amerikancılar medyasının en hainane ablukasına rağmen, bu başarıyı göstermiştir HKP…
Zaten TRT Seçim Konuşmalarımızla diğer tüm burjuva ve küçükburjuva Amerikancı partileri silip geçmişizdir, sosyal medyada.
Bu, zaten sosyal medya kullanıcılarının açıkça gördüğü bir gerçek olmakla birlikte, TRT görevlileri de bize çok net bir biçimde dile getirmişlerdir bu gerçeği:
“Biz sosyal medyada hangi partilerin öne çıktığına ilişkin gözlemler yapıyoruz. Siz, açık ara birincisiniz.”, demişlerdir.
Öyle ki TRT’nin bazı üst yöneticileri, konuşma kayıtlarıyla görevli olmamalarına rağmen “Yahu kimmiş bu tüm partileri ezip geçen, yılların politikacılarını geride bırakan komünist başkan?” diye bizi görmeye ve bizimle tanışmaya gelmişlerdir, sonraki konuşma çekim ve kayıtları sırasında.
Demek istediğimiz; ideolojimiz o denli bilimsel, tutarlı ve açık ki, dinleyen herkes, içtenlikli olmak kaydıyla bizi anlamakta ve Türkiye’nin tüm sorunlarının çözümünü bizde bulmaktadır.
Yani bütün özlem ve taleplerinin gerçekleşebileceği yegâne çıkış yolunun Partimizin izlediği yol olduğunu apaçık biçimde görüvermektedir.
Tabiî aynı zamanda da özellikle Meclisteki Amerikancı Beşli Çete olmak üzere, bütün burjuva partilerinin boşluklarını, kofluklarını, ihanetlerini ve ABD hizmetkârı olduklarını netçe görüp anlayıvermektedir bizi dinleyince.
Kaçak Saray’ın Reis’i işte buna tahammül edemedi. Ve öyle sanıyoruz ki, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının Siyasi Partiler ve Seçimlerle görevli bölümüne ve de YSK’ye “Bir daha bu adamı konuşturmayacaksınız, Partisini de seçimlere sokmayacaksınız”, şeklindeki kesin buyruğunu vermiş bulunmaktadır.
Öyle ya; biz kendi televizyonunun ekranlarından diğer Amerikancı partilerle birlikte AKP’giller’in bütün ihanetlerini, vatana millete, halkımıza ve İslam Âlemine yönelik işlediği tüm suçları ve de akçeli suçlarını, yani yüz milyarlarca doları bulan kamu malı aşırmalarını ortaya kesince koyuvermişiz. Bunların, Hz. Muhammed ve Kur’an İslamı’yla zerrece ilgilerinin olmadığını, sadece insanları Allah’la aldatan Muaviye-Yezid İslamı’nın, CIA-Pentagon-Washington İslamı’nın temsilcileri olduğunu kör gözlere batacak açıklıkta ortaya serivermişiz.
İşte bu sebeplerden dolayı Kaçak Saray’ın Hafızı bizi Seçimler dışına attırdı. Hem de Siyasi Partiler Kanununun ve Seçimlerin Genel Esaslarına İlişkin Kanunların tamamını ayaklar altına aldırtarak… Yani her türden kanunsuzluğu pervasızca yaptırtarak…
Kaçak Saraylı Reis, Süper NATO’nun-Kontrgerilla’nın-Gladyo’nun Türkiye’deki siyasi plandaki partisi MHP’nin yıllarca milletvekilliğini yapmış, sayısız faili meçhulün emrini vermiş Meral Akşener’in “İyi” Partisini de Seçimlere sokmama niyetindeydi. Bu sebeple 24 Haziran’ı Seçim günü olarak belirledi, Sarayın Arka Bahçeli’si kankisiyle birlikte.
Fakat hem Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı görevlileri, hem de YSK görevlileri, Kaçak Saraylı’nın bu buyruğunu dinlemediler. Onlar da Kaçak Saraylı’nın on yıllar boyu buyruklar aldığı “Üst Akıl”dan buyruk almışlardı. Bu sebeple de Kaçak Saraylı’nın buyruğu boş düştü…
Akşener’in “İyi”sini Seçime dâhil edip geçtiler…
Daha önce de belirttiğimiz gibi, ABD Emperyalist Haydudu ve onun CIA’sı işi çifte garantiye aldı. Sorosçu Kemal’e de buyruk verdi, aynı konuya ilişkin olarak.
Sorosçu, 15 Milletvekilini bir anda Yeni CHP’sinden istifa ettirtip Akşener’in İyi Parti’sine geçirtiverdi. Böylece de ABD çıkarları açısından çok çok “İyi” gelen bu parti, aynı zamanda Mecliste de Gruba sahip olmuş oldu.
Böylelikle de bir açıdan daha seçimlere girmeye hak kazanmış oldu…
Burada şu noktayı belirtmemiz gerekir:
Önceden de söylediğimiz gibi, Sorosdaroğlu Kemal Efendi asla kendi bağımsız iradesiyle böyle bir işi yaptırtamazdı. O da “Üst Akıl”dan buyruk aldı ve onu uygulattı Yeni CHP’sine…
Bu işi hiçbir parti organında tartışmadan yaptırttığını, Saygı Öztürk’ün Sözcü’deki köşe yazısından somut bilgi olarak da okuduk. Görelim isterseniz:
“CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM’de nöbetçi Grup Başkanvekili Engin Altay’ı, cumartesi günü makamına davet etti. CHP’den 15 milletvekilinin istifa edip, İYİ Parti’ye katılmalarını istedi ve bunun için vakit geçirmeden hazırlık yapılmasını istedi.
“Engin Altay, TBMM’ye döndü, milletvekili listesini önüne aldı, istifayı “parti görevi” olarak kabul edeceğine inandığı isimleri belirlemeye başladı. Hazırlığı çok uzun sürmedi ve bu aşamada kimseyle de temas etmedi. Her şey büyük bir gizlilik içinde yürütülüyordu. Sonuna gelindi ve Altay hazırladığı listeyi, Genel Başkan Kılıçdaroğlu’na götürdü.
“İŞARETLEDİĞİ İSTİFA ETTİ
“CHP tabanından gelen, partinin verdiği görevleri bugüne kadar eksiksiz yerine getiren isimler arasından 35 kişi belirlenmişti. Kılıçdaroğlu, listeyi inceledi, CHP’den istifa etmesini istediği isimlerin başına artı işareti koydu. Belirlediği isimlerin istifa edeceğine o kadar emindi ki, yerlerine “yedek isim” işaretlemeye gerek bile duymadı.
“Zor görev yine Engin Altay’a düştü. Yılların partililerine “CHP’den istifa edip, İYİ Parti’ye geçeceksiniz” demek de öyle kolay değildi. Altay, saat 20.00 civarında, istifasını isteyecekleri 15 CHP milletvekilini tek tek telefonla aramaya başladı. Onlara, “Ankara dışındaysanız pazar günü saat 11.00’de benim odamda bulunun” dedi. “Gelemem, yetişemem” diyen çıkmadı. Niçin çağrıldıklarını da bilmiyorlardı.
“Saat 11.00’de, 15 milletvekili de Altay’ın odasındaydı. Milletvekilleri niçin çağrıldıklarını anlamaya çalışıyordu. Altay, elinde bir kâğıt gösterdi, “Arkadaşlar, demokrasimiz için kurulmuş bir kumpası boşa çıkarmak için sizlere tarihi bir görev düşüyor. Genel başkanımız, partimizden istifa edip, İYİ Parti’ye katılmanızı istedi. İsimlerinizi bizzat genel başkanımız belirledi” dedi.” (Saygı Öztürk, https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/saygi-ozturk/istifalarin-perde-arkasinda-olanlar-2367437/)
Çok net görüldüğü gibi, arkadaşlar, ortada parti organı vs. yoktur…
Böylesine önemli bir konuda bile kimdir, Yeni CHP’ye buyruk veren?
Sorosçu Kemal…
Yani parti filan yok ortada ya… Çeteleşmiş yapılar var…
AKP’giller’in parti işleyişinden zerrece bir farkı var mı, Yeni CHP’nin şu işleyişinin?..
Tabiî Amerika ve CIA fazla güç israfında bulunmuyorlar. Tepeden bir ya da birkaç kişiyi devşirdin mi, işler tıkır tıkır yürüyor…
Diğer kuru kalabalığa laf anlatmak gibi zaman ve enerji kaybı saydıkları işlerden sakınıyorlar. Ver buyruğu tepedeki uşağına, o da uygulatsın harfi harfine. Olay bu…
Evet, arkadaşlar…
ABD ve onun CIA’sı istedi miydi, ne Yargıtay durabiliyor önünde o isteğin, ne de YSK… Anında uyguluyorlar buyruğu…
Şimdi soralım bu iki sözde devlet kurumuna; yani Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına ve Yüksek Seçim Kuruluna:
Bire bir aynı konumda olmamıza rağmen, nitelikçe aynı şartları taşıyor olmamıza rağmen, Akşener’in “İyi”sini Seçime sokuyorsun da bizi neden Seçimler dışına atıyorsun?
Onun arkasında Amerika var, değil mi?..
Buyruk oradan geldi. Onun karşısında kim durabilmiş ki siz durabileceksiniz burjuva siyaset ortamında…
HKP’li Nurullah Dayı’nın başkanı olduğu HKP’ninse arkasında sadece örgütsüz, çil yavrusu gibi darmadağınık, Allah’la aldatılmış, günlük geçim derdinden başka bir şey görüp düşünecek halde olmayan, ezilen ve sömürülen kitleler var…
Onlar da örgütsüzlüklerinden dolayı, sahip oldukları devasa güçlerini kullanabilme imkânından yoksun durumdalar. Dolayısıyla da Nurullah Dayı ve Yoldaşlarının göğüslerindeki temiz inançtan ve beyinlerindeki duru bilinçten, yüreklerindeki sonsuz sevgiden başka; yani bizlerin insan olmaktan başka hiçbir şeyimiz, hiçbir gücümüz yok…
İşte bu özelliklerimiz de Amerika için, onun casus örgütleri için bizi en tehlikeli düşman kılmaktadır. Bu sebeple de Seçimlere katılmamız yasaklansın istenmektedir.
Evet, hem ABD Emperyalist Haydutlarının, hem de onların Türkiye’deki hain işbirlikçilerinin en tehlikeli düşmanı biziz…
Elinizden geleni ardınıza koymayın!
Elbet bir sonu olacak bu ihanetlerin, bu zulümlerin, bu haksızlıkların, bu hukuksuzlukların, bu kanunsuzlukların!
Bakalım o gün nerelere kaçıp kurtulabileceksiniz!
Birkaç söz de avukat yoldaşlarımıza edelim:
Yahu, bu Yargıtay’ın ve YSK’nin yaptığı pervasızca kanunsuzlıklara karşı şu anda yapacağımız hiçbir şey yok mu?
İleride elbette hesap soracağız bunlardan, bunlara emir verenlerden.
Fakat bugün de bu pervasızca kanun tanımazlıklara karşı bir şeyler yapabilmiş olmalıyız. Bunlar hakkında şikâyette bulunacağımız, suç duyurusunda bulunacağımız hiçbir kurum yok mudur?
Bunların yaptığı, kanunları hiçe saymak be…
Her iki kurum da sanki olmuş Tayyipgiller’in Seçim Bürosu. Böyle iş mi olur yahu? Böyle devlet kurumu mu olur?
Hiç değilse kendi yaptığınız kanuna uyun be!
12 Eylül Faşist Diktatörlüğünün yaptığı kanunlara uyun!
Bakın, 1820 Sayılı Siyasi Partiler Kanununun 36’ncı Maddesi açıkça ve netçe ne der:
“Siyasi partilerin seçimlere katılabilmesi için illerin en az yarısında oy verme gününden en az altı ay evvel teşkilat kurmuş ve büyük kongrelerini yapmış olması veya Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunması şarttır.
“Bir ilde teşkilatlanma, merkez ilçesi dâhil o ilin ilçelerinin en az üçte birinde teşkilat kurmayı gerektirir.” (Siyasi Partiler Kanunu, 36’ncı Madde)
Biz bu şartı ya da yasanın bu buyruğunu fazlasıyla yerine getirmişiz. Hem de yıllar öncesinden…
Nitekim, o zaman yasaya uygun davrandığı için bu kurumlar, bir Yerel, iki de Genel Seçime katılmışız.
Ama şimdi kanunsuzluğu ele alarak bizi Seçim dışına atıyorlar. 44 il ve ilçesinde örgütlendiğimiz dönemde bize Seçimlere katılma hakkını verip kullandırıyorlar; örgütlenmemizi 58 ilde tamamlamış olduğumuz bugünlerde ise bizi Seçimler dışına atıyorlar. Yani Seçim yasağı koyuyorlar bize. Dolayısıyla da apaçık biçimde kanun çiğneyip suç işliyorlar. Görevlerini kötüye kullanıyorlar…
Yaptıkları bu kanunsuzluk ve kötü niyetle davranmaları sebebiyle mücrimler kategorisine giren bu kurumların kanunlar karşısında hesap verip suçlarının cezasını çekmeleri gerekir…
Buna bir kafa yorsun bakalım, hukukçu yoldaşlarımız…
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!
25 Nisan 2018
Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı