Onlar aslında gerçek Koronasavarlardır…

Onlardan virüs filan bulaşmaz insana;
Tam tersine onlar insanı virüslere ve bakterilere karşı bağışık kılar.
Yani onların her biri birer Koronasavardır şu anda…

İstanbul başta gelmek üzere Türkiye’nin hemen bütün şehirlerinde kedi AIDS’i olan FİB ve Koronavirüs görülmekte, bundan kaynaklı kedi ölümleri olmaktadır.

Veteriner hekimlerimiz bu belaların, Uzakdoğu’dan kaçak yollarla getirilip bazı “ırk manyağı sosyetik hayvanseverler”e satılan hayvanlarla Türkiye’ye sokulduğunu söylemektedirler. Bunun geçmişi de tahminen 20 yıl öncesine dayanmaktadır.

Bu koftiden hayvanseverler için hayvan bir canlı değil, eşyadır. Bir yönüyle gösteriş için lüks eşya düşkünlüğünün bir uzantısıdır. “Benim şu marka arabam, çantam, saatim, elbisem, ayakkabılarım var”, der gibi, “benim şu ırk köpeğim, kedim (ırkın adını da söylerler bu arada) var”, diyerek övünürler.

Tabiî havalı eşyalardan bezip bir başkasıyla değiştirdikleri gibi, önemli miktarlarda paralar vererek aldıkları hayvanları da varsa çevrelerinde bir gariban onlara verirler, yoksa da sokağa gizlice atıverirler…

Bunlar ya yenileriyle değiştirirler hayvanlarını ya da hayvan beslemekten tümüyle vazgeçerler. Bezmişlerdir veyahut çocukları için almışlardır zaten hayvanı, çocuk da büyümüş, başka havalara girmiş, başka dalgalara düşmüştür artık…

Durum böyle olunca da zavallı hayvancağızlara hiç bilmedikleri sokakların yolu görünmüştür…

Onlar da sokaktaki türdaşlarına bulaştırmışlardır taşıdıkları virüsü… Böylece de yayılmıştır bu ölümcül hastalıklar…

İşin psikolojik arka planında sevgi dolu bir yürek yoksa sonunda varılacak yer burasıdır. Konu ne olursa olsun…

İstanbul hayvanlarının çoğunluğu enfektedir bu virüslerle.

FİB uzun bir süreye yayar ölüm yolculuğunu: Bir yıl, altı ay gibi… Hayvanı eritir, kurutur. Bir deri bir kemik haline getirir. Uygun tedavilerle atağı bir süreliğine atlatabilir hayvanlar. Böyle ilgi gösterilirse birkaç kez yener atağı hayvan ve yaşatılır daha yıllarca.

Korona ise atağa geçtiği anda dört ila yedi gün içinde ölüme sürükler hayvanı. Süreç asla durdurulamaz.

Tabiî bu iki bela da hayvanların direncini yenince atağa geçer. Direnci yani Bağışıklığı güçlü hayvanlarda hastalık oluşturamaz. Böyle hayvanlar bu hastalıklardan etkilenmez genelde.

Yeterli anne sütü emmemiş hayvanların Bağışıklığı oluşmaz. O nedenle de yavruları ya da ergenleri vurur bu virüsler.

Bir de hayvanlar ihtiyarlayıp Bağışıklık Sistemleri çökünce saldırıya geçer bu baş belaları… İnsanlarda olduğu gibi…

Bizim de onlarca kedimiz öldü FİB’den, Korona’dan..

Koronavirüs’ün 173 değişik tipi tespit edilmiş bugüne dek…

SARS, MERS ve Covid-19’a kadarki tipleri insanlarda hastalık oluşturamıyormuş. Virüsün üzerindeki dikenler insan hücrelerini delip onların içinde üreyemiyormuş.

Özetçe; evcil hayvanlarımızdan bugüne dek herhangi bir virüs bulaşıp hastalık yapamamış insanlarda. Tabiî hayvanseverler de bu süreçte söz konusu virüsle karşılaşmış. Onların savunma mekanizmaları-Bağışıklık Sistemleri de insan vücudunda hastalık oluşturmayan bu virüslere karşı harekete-savunmaya geçmiş otomatik olarak. Her mikropla karşılaşmasında olduğu gibi… Böylece de vücutta aşı kadar güçlü olmasa da belli oranda direnç oluşturmuş. Yani bir ölçüde de olsa organizmayı bu belaların saldırısına karşı bağışık kılmış…

Bilindiği gibi Covid-19’un, Korona’nın insanda da ölümcül sonuçlara yol açan, hastalık yapan, mutasyona uğramış tipi olduğu, yarasalardan pangolinlere geçtiği ve bunların satıldığı Çin-Wuhan’daki vahşi hayvan pazarında insanlara bulaştığı iddia edildi.

Sonra bu virüsün, ABD’nin biyolojik silah üretim merkezlerinde, tesislerinde mutasyona uğratılıp insanda da hastalık yapar hale getirildiği, sızıntı sonucunda da insanlara bulaştığı, salgının ilk kaynağının burası olduğu öne sürüldü. Bunlar mantıkî olasılıklar dahilindedir. Bilim insanları belki yıllar sonra bu belanın asıl kaynağını kanıtlarıyla birlikte kesince ortaya koyacaktır. Belki de bazı namuslu insanların vicdan azabından kurtulmak için yapacakları itiraflarla ortaya çıkacaktır gerçek… Neyse, bu, konunun bir başka yönüdür.

Özetçe diyoruz ki; hayvanseverlerin Bağışıklığı daha güçlüdür.

Ayrıca da bu Korona’nın önceki tiplerine karşı bağışıktırlar…

Bu Covid-19 da Korona ailesinin diğer tiplerine göre en az yüzde 50 oranında benzer genlere sahiptir. Dolayısıyla da hayvanseverler bu baş belasını çok büyük oranda tanıyorlardır. Onunla karşılaşmışlardır.

Böylece de hayvanseverler, Covid-19’u diğer insanlara oranla çok daha kolay yenecektir…

Şimdi de hayvanseverliğin çocuk, ergen ve yaşlı yaşamındaki olumlu yönlerine ilişkin bazı bilimsel görüşlerden ve yayınlardan aktarmalarda bulunacağız…

***

“Evcil hayvanlar, özellikle köpekler ve kediler, stres, anksiyete ve depresyon seviyesini düşürebilir, yalnızlıkla baş etmeyi kolaylaştırabilir, egzersiz yapmaya ve oyun oynamaya teşvik edebilir; hatta kardiyovasküler sisteminizi daha sağlıklı hale bile getirir. Bir hayvana bakmak, çocukların daha güvenli ve aktif bir şekilde büyümelerine yardımcı olabilir. Evcil hayvanlar yaşlılar için kıymetli bir dost da olabilirler. Belki de en önemlisi, bir evcil hayvan hayatınıza gerçek neşe ve karşılıksız sevgi katabilir.

“Çalışmalar göstermiştir ki;

“Evcil hayvan sahiplerinin, evcil hayvanı olmayanlara göre, depresyonun getirdiği zararlardan etkilenme olasılığı daha düşüktür.

“Evcil hayvan sahiplerinin tansiyonu, evcil hayvanı olmayanlara göre, stres durumunda daha düşük olmaktadır. Hatta bir çalışmaya göre, yüksek tansiyon hastalığı adaylarının bir barınaktan köpek sahiplendikten sonra beş ay içinde tansiyonlarının gözle görülür bir biçimde düştüğü görülmüştür.

“Köpekle veya kediyle oynamak vücutta dinginlik ve rahatlama sağlayan seratonin ve dopamin seviyesini artırabilmektedir.

“Evcil hayvan sahiplerindeki (kalp hastalıklarının göstergesi olan) trigliserit ve kolesterol seviyesi, evcil hayvan sahibi olmayanlara göre daha düşüktür.

“Evcil hayvanlarla yaşayan kalp krizi hastalarının, evcil hayvanı olmayanlara göre daha uzun yaşayabildikleri görülmüştür.

“65 yaş üstü evcil hayvan sahipleri, evcil hayvanı olmayanlara göre, doktorlarını yüzde otuz daha az ziyaret etmektedirler.

“Evcil hayvan sahipleri daha sağlıklı koşullarda yaşarken, bu evcil hayvanın illa bir kedi ya da köpek olmasına da gerek yoktur. Akvaryumdaki bir balığı izlemek bile kas gerginliğinin azalmasına ve nabzın düşmesine yardımcı olabilir.” (https://www.helpguide.org/articles/mental-health/mood-boosting-power-of-dogs.htm)

“Köpekler bağışıklık sisteminizi nasıl güçlendirir?

“İnsanoğlunun en iyi arkadaşı tarafından yalanmanın sizi hasta ettiğini mi düşünüyorsunuz? Tam tersi…

“Yeni bir epidemiyoloji çalışması, bir köpeğe sahip olmakla edinilen sorumlulukların kardiyovasküler erken ölüm riskini yüzde 36 oranında azalttığını ortaya koyuyor.” (https://www.menshealth.com/uk/health/a754539/how-dogs-boost-your-immune-system/)

“Hayvanlar çocukların bağışıklık sistemini güçlendiriyor

“ABD kökenli “Pediatrics” dergisinde yayınlanan makaleye göre, kedi veya köpek sahibi olmayan, yine de günün bir kısmını açık havada hayvanlarla geçiren bebeklerin bağışıklık sisteminin, bir yaşına kadar daha çok güçlendiği bildirildi.

“Finlandiya’da 397 bebeği kapsayan araştırmada, ebeveynlerin 9. haftadan 52. haftaya kadar bebeklerinin ilk yılı boyunca, sağlık raporlarını içeren günlük kayıtlar tuttukları belirtildi.

“Evlerinde köpek ya da kedi besleyen bebeklerin öksürük, hırıltı, burun akıntısı veya tıkanıklığı gibi solunum yolu hastalıklarında yüzde 30, yüksek ateş ve kulak enfeksiyonlarında ise yüzde 50’ye yakın bir oranda azalma olduğu gözlendi.

“Kedi-köpekle temas halinde olanlar daha sağlıklı

“Araştırmayı yapan Finlandiya’daki Kuopio Üniversitesi Hastanesi uzmanları, kedi ya da köpekle temas halindeki bebeklerin araştırma boyunca çok daha sağlıklı olduklarını, evde köpeğiyle 6 saate kadar zaman geçiren çocukların, diğerlerinden çok daha iyi korunduğunu söyledi.

“Kedilerin iyileştirici etkisinin köpeklere oranla daha az etkili olduğu, yine de bebeklerin enfeksiyonlara karşı korunmasında belli oranda rol üstlendiği açıklandı.

“Uzmanlar, bu gelişmenin çok önemli olduğuna değinerek, “Hayvanlarla temas, immünolojik tepkilerin oluşmasını ve enfeksiyonların daha kısa sürede iyileşmesini sağlayarak, bağışıklık sistemini güçlendiriyor” dedi.

“Açıklamada, kedi ve köpeklerle yaşayan bebeklerin yüksek ateş, solunum yolu ve kulak enfeksiyonlarına daha az oranda yakalanmasının yanı sıra, daha az antibiyotik kullandıklarına da değinildi.” (https://t24.com.tr/haber/hayvanlar-cocuklarin-bagisiklik-sistemini-guclendiriyor,208097)

“Bağışıklık sistemini koronavirüse karşı güçlü tutmanın 7 önemli kuralı

“(…)

“Sosyal ağınızı genişletin

“Vücudumuz baskı altındayken organların işlevlerini düzgün sürdürebilmeleri, kalbin-damarların buna uyum göstermeleriyle mümkün oluyor ve bunlar birtakım hormonlarla sağlanıyor. Kısa dönemde hayat kurtaran bu hormonlar, aşırı stres altında veya kaygı taşıyan insanlarda devamlı ve çok yüksek miktarda üretildiğinde ise tam aksine enfeksiyonla savaşan hücrelerin üretiminde, olgunlaşmalarında ve ihtiyaç duyulan dokulara gönderilmesinde sorun oluşturuyor. Stres ve kaygıdan mümkün olduğunca arınmak için ev içinde yapabileceğiniz en iyi şey; tüylü bir arkadaş edinmek. Evcil hayvan besleyenlerin fiziksel sağlıklarının yanında sosyal ve duygusal sağlıklarının da beslemeyenlerden daha yüksek olduğunu kanıtlayan birçok çalışma mevcut.” (https://www.sozcu.com.tr/2020/saglik/gida-takviyeleri-eczanelerde-bulunamiyor-5739085/)

***

Görüldüğü gibi arkadaşlar; hayvanseverlik ve evcil hayvan beslemek zahmetli-yorucu ve sorumluluk isteyen bir iş olmakla birlikte yaşamımız için bir o kadar da faydalıdır…

İnsanda vicdan teşekkül etmesine de yol açar hayvanseverlik…

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

19 Nisan 2020

Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı