Öncüllerinin sonu hüsran oldu, bununki de aynı olacak…

Tayyipgiller’in Ortaçağcı Faşist Din Devleti’ne gidişte bir operasyon silahı olarak üretime soktukları “Dezenformasyonla Mücadele Yasası”, aslında tam da Karagöz oyunundaki Yahudi vatandaşı Çıfıt’ı koruma yasasıdır…

Oyunu izleyenler bilir: Çıfıt gelir, arkadan sinsice insanın ensesine “şak” diye tokadı indirir. Aynı anda da sanki tokadı yiyen kendisiymiş gibi “Ne vuruyorsun be!” diye çığlık atar.

İşte Tayyipgiller’in uygulamaya sokmak üzere oldukları bu yasa da aynen odur.

Yahu dezenformasyonun yani yalan haberin, tersyüz edilmiş haberin, tersine çevrilmiş haberin merkez üssü, üretim merkezi Kaçak Saray ve onun amigolarıdır, besleme siyasi organlarıdır, medya organlarıdır.

Tayyipgiller adlı mafyatik, çıkar amaçlı suç çetesinin “Reis”i zaten Mitomanik Kişilik Bozukluğu hastasıdır. Yani durup dinlenmeden yalan üretir. Gerçeğe aykırı, sahte bilgiler verir. Hemen her gün bu şahsın ürettiği bir yalana tanık olmaktadır, tüm halkımız.

Mesela birkaç gün önce Çekya’nın başşehri Prag’a gitti, değil mi bir toplantı için?

Bakın orada İsveçli bir gazeteci soruyor Tayyip nam Hafız’a; “İsveç Başbakanıyla görüştünüz mü?”, diye.

İsterseniz olayın videosunu izleyelim ya da tapesini okuyalım. Zaten çok kısa bir video.

***

Video oynatıcı

00:00
01:59

Videonun Tapesi

İsveçli Gazeteci: İyi akşamlar, İsveç Televizyonundan geliyorum. Acaba İsveç Başbakanıyla görüştünüz mü NATO üyelik süreciyle ilgili olarak? Görüştüyseniz kendisine hangi mesajları ilettiniz?

Tayyip Erdoğan: İsveç Başbakanıyla şu an itibarıyla tabiî görüşemedik. Ben yeni Başbakanı anlamak istiyorum. Yeni Başbakanla da artık herhalde kadrosunu filan gerçekleştirdikten sonra görüşme fırsatı bulduğumuzda memnuniyetle görüşürüz. Burada bir sıkıntı yok.

İsveçli Gazeteci: İsveç Radyosundan biraz önceki meslektaşımın sorusunu tekrar etmek istiyorum: Bugün biz de kısaca İsveç Başbakanı hanımefendiye sorduğumuzda, çok kısa bir konuşma da olsa sizinle görüştüğünü söyledi. Acaba bu konuşma yapıldı mı, NATO sürecinden bahsedildi mi?

Tayyip Erdoğan: Arkadaşlar, şimdi ben yeni Başbakandan bahsediyorum. İsveç’in yeni Başbakanı zaten bu toplantıda yok ve gelmedi. Önceki Dışişleri Bakanı buradaydı ve Başbakan, önceki, buradaydı. Onlarla böyle bir ayaküstü görüşmemiz oldu.

***

İşte Hafız’ın hali pürmelali bu, arkadaşlar…

Adam alışmış bir defa yalana. Yalan söylemeyince rahat edemiyor. Uyuşturucu bağımlıları gibi yalan bağımlısı olmuş. İsveç Başbakanı, ülkesinin radyosuna yaptığı açıklamada Tayyip’le de görüştüğünü ifade ediyor. Onu sorunca da başka bir İsveçli gazeteci, Tayyip başlıyor çalkalamaya, gördüğümüz gibi. Yeni İsveç Başbakanından söz ediyormuş…

Yahu yeni İsveç Başbakanı göreve başladı mı?

Başlamadı.

Peki o toplantıda İsveç’i kim temsil ediyor Başbakan sıfatıyla?

Eski Başbakan. O daha görev devir teslimini yapmamış. O süre gelmemiş daha. Ve bu toplantıya da İsveç Başbakanı sıfatıyla katılıyor. Ve sen onunla görüşüyorsun.

Görüşme konusu ne?

Muhakkak ki İsveç’in NATO’ya kabulü. Türkiye’nin çıkardığı pürüzün giderilmesi.

Tayyip o konuda İsveç Başbakanına kesin söz veriyor, NATO’ya girişinize muhalefet şerhimizi kaldırdık artık, biz de onay veriyoruz, diye. Zaten böyle yapacağı belliydi başından itibaren.

Şimdi aylar önce yaptığı o konudaki sözde efelenmeyi yalayıp yutup NATO’lu efendilerinin önünde diz çöküp İsveç Başbakanına da bunu aktardığı için, yaptığı bu yılan gibi kıvrılıp ters köşeye yatışını gizlemek istiyor, Türkiye kamuoyundan. İşte bu sebeple de çok alışık olduğu işi yapıyor: Hemen yalana başvuruyor; “görüşmedik”, diye.

Görüştüğü kesince ortaya çıkınca da ne hallere düştüğünü görüyorsunuz işte.

Aslında bu adam bu ya, bu işte! Mercimek tanesi kadar olsun kendilik değeri ve özsaygısı taşımayan biri. Hayatı yalan, dolan, dümen, riya, iftira, hırsızlık, ihanet, küfür, hakaret, kin ve nefretten ibaret olan biri. İnsan şu kalibredeki adamların Türkiye’yi temsil ediyor görünmesine kahroluyor. Hazmedemiyoruz bunu bir türlü.

Hep sözünü ettiğim, farklı zaman dilimlerinde aynı okulda okuduğumuz saygıdeğer Doğan Cüceloğlu ne güzel ifade etmişti, değil mi arkadaşlar; “Hayatta varılabilecek en yüksek makam güvenilir insan olmaktır”, diyerek. Ve bunu duygu ve sevgi yüklü yaşanmış bir “Bir Eşek Hikayesi”yle örneklendirerek.

İşte merkez üssü Kaçak Saray olan bu Tayyipgiller adlı mafyatik cürüm örgütünün tüm elemanları güvenilmez adamlardır. Eğer güvenilir olsalardı, o yapı içinde yer almazlardı.

Şu yaşanan maddi hayata bakalım bir. Gerçek enflasyonda dünyada ikinciyiz. Gerçek enflasyonu ölçen, bildiğimiz gibi, ENAG yani bağımsız, namuslu ekonomistler grubudur. Tayyip’in TÜİK’i, bu gerçek enflasyonun yarısının bile altında gösteriyor.

Ne diyor TÜİK?

Yüzde 83,45…

Bu rakamla bile uluslararası planda Türkiye’nin durumuna baktığımızda, ülkemizin, enflasyonu en yüksek ülkeler arasında altıncı sırada olduğunu görüyoruz. İnsanlarımız artık domatesi, biberi, salatalığı bile sayıyla alır oldular pazarlarda, marketlerde. Bırakalım kiloyu, yarım kilo bile diyemiyor insanlarımız artık. Et ve diğer hayvansal ürünlerin önemli bölümünü sofralarından çıkarmak zorunda kaldılar. Ya da ayda yılda bir ancak sofralarına getirebiliyorlar. Çocuklarımız sağlıklı bir gelişim yaşayamıyor. Özellikle annelerimiz ve kızlarımız, kansızlık girdabında, kan yapıcı gıda maddelerini alamadıkları için.

Şu habere bir göz atalım:

“Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve Hacettepe Üniversitesi tarafından yapılan araştırmalar sonucunda hazırlanan Türkiye’de Okul Çağı Çocuklarında Büyümenin İzlenmesi (TOÇBİ) Araştırma Raporuna göre kronik açlık nedeniyle Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki çocukların yüzde 3,5’i, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki çocukların ise yüzde 5,4’ü bodur kaldı. Batı bölgelerinde bu oran yüzde birlere kadar düşerken Türkiye ortalaması ise yüzde 2 olarak tespit edildi. Cinsiyetlere göre yapılan araştırmaya göre bölgede yaşayan erkek çocukların açlığa bağlı bodurluk oranı yüzde 6, kız çocuklarında ise yüzde 5,5 olarak belirlendi.” (https://www.birgun.net/haber/buyumez-ac-cocuklar-284506)

Ama Kaçak Saray’ın Sultanı, bu gerçeklerden uzak; umurunda değil bunlar. 1165 odalı, 35 aşçılı, 110 garsonlu, 600 metrekarelik mutfaklı sarayında manda yoğurdu, kestane balı, Medine hurması muhabbeti yapıyor. Halkın yaşadığı açlıktan, yoksulluktan bihaber. Hâlâ market rafları dolu, diyor. Boşalmadığı için dolu. Semt pazarcıları bile feryat ediyor. Bir kısmı tahta parasını bile ödeyemedikleri için açamıyorlar tezgâhlarını. Ve hepsinin ortak söylemi, eski yıllarda sattıkları gıda maddelerinin üçte, dörtte birini ancak satabildikleridir.

Bu neyin kanıtıdır?

Halkımızın yeterli gıda tüketemediğinin, sağlıklı beslenemediğinin.

Yahu Asgari Ücret bile Açlık Sınırının altında. Böyle bir şey olabilir mi?

Emeklilerin durumu zaten ayrı bir trajedi. Ve bir de her geçen gün çığ gibi artmakta olan işsizlik var. İşsiz insanlarımızın durumu ise tam bir felaket…

Kaçak Saraylı Hafız ne diyor?

“Amerika’da, Avrupa’da market rafları boş”, diyor. “Benim ülkemde dolu”, diyor. Ve Amerikan medyası, Amerikan halkı gülüyor Hafız’ın yalanlarına. Adam Mitoman olduğu için gerçeklikten kopuk.

Yahu Hitler’in Propaganda Bakanı Goebbels bile; “Rejimimizi savunurken bütünüyle gerçeklerden kopmayın. Koparsak, inandırıcılığımızı kaybederiz. Sözleriniz tabiî ki büyük yalanlarla birlikte gerçekleri de ihtiva etsin. Halkın çok iyi bildiği, apaçık olan gerçekleri gizleyip olmamış olarak aktarmayın”, diyor emrindeki çalışanlarına.

Tayyip’in Propaganda Bakanı Fahrettin Altun’un 800 kişiden oluşan ekibiyle birlikte yaptığı çalışmaların, halkın yaşadığı yakıcı gerçeklerle uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Tayyip’in emrindeki medya ordusu ise başta 8 bin kişilik çalışanıyla birlikte TRT gelmek üzere, sadece Kaçak Saray’ın merkez üssünü oluşturduğu hak, hukuk, ahlâk, kanun tanımaz suç örgütünün savunusunu yapmakla meşguldür.

Bildiğimiz gibi Tayyip, medyanın şu anda yüzde 90’dan fazlasını emri altına alıp doğrudan Kaçak Saray’a bağlamış durumdadır. Geriye kalan küçük azınlığı oluşturan grup ise sadece Amerika’nın çizdiği sınırlar içinde muhalefet yapmaktadır; tıpkı Meclisteki muhalefet rolü oynayan sermaye partileri gibi.

İşte Tayyipgiller Diktatörlüğü bunların bile yaptığı tırışkadan muhalefete katlanamamaktadır. Onların özellikle boğmak istedikleri, bütünüyle ses çıkaramaz hale getirmek istedikleri, sosyal medyadır. Çünkü gerçek muhalifler ancak buradan seslerini duyurabilmektedirler.

İşte Tayyip, son çıkardığı, daha doğrusu çıkarmak üzere olduğu sansür yasasıyla onların da seslerini yok ederek, inşa etmekte olduğu Ortaçağcı Faşist Din Devleti’ni rahatça tamamlama derdindedir. Bu yasayla birlikte artık Türkiye’yi bütünüyle Nazi Almanya’sına ya da Franco İspanya’sına döndürmüş olacaktır. Malûm, Franco İspanya’sında diktatöre-El Caudillo’ya dil uzatmak ölümle cezalandırılırdı. Ölüm şekli de, kurbanı bir direğe bağlayıp mengeneyle boğazını sıkmaydı. Naziler ise Führer’e ve onun liderliğinde Alman Emperyalizminin dünya hâkimiyeti için sürdürmekte olduğu savaşa karşı çıkanları ölüm cezasına çarptırırdı. İnfazlar da giyotin ve asma şeklinde olurdu.

İşte Kaçak Saray’da mukim Tayyipgiller Diktatörlüğüne de dil uzatanlar, bu yasa sonrasında artık en ufak bir eleştiride bulunsalar bile, bu diktatörlüğün propaganda makinesinin bir yalanını, iftirasını açık etmeye kalksalar bile 1 ila 3 yıl arasında cezaya çarptırılacaklardır.

Ha, bu şimdilik böyle olacaktır. 2023 sonrasında eğer şu an kurmakta oldukları Ortaçağcı Faşist Din Devleti’ni tüm kurum ve kurallarıyla oluşturmayı tamamlarlarsa, muhakkak ki bu cezalar çok daha arttırılacaktır. Ölüme kadar ucu açılacaktır bu cezaların.

Ne diyordu, Tayyipgiller’in Grup Başkan Vekili Mahir Ünal?

“Bugüne kadar yaptıklarımız hazırlıktı, asıl şimdi başlıyoruz.” (https://www.birgun.net/haber/akp-li-mahir-unal-hazirliklarimizi-tamamlamamiz-19-yil-surdu-asil-simdi-basliyoruz-338579)

2023 sonrasında başlayacaklar, gerçek programlarını uygulamaya, gördüğümüz gibi…

Bütün Ortaçağcılarda, Muaviye-Yezid Dincilerinde vicdan diye, merhamet diye; insan, hayvan, doğa sevgisi diye bir şey bulamazsınız. Onlar, kendilerine biat etmeyen herkesi yok etmek isterler. Öz düşünceleri, ana kanaatleri hep bu olmuştur onların, 1400 yıldan bu yana. Yezid’in ordusu Kerbela’da 23 kişisi Hz. Muhammed soyundan olmak üzere İmam Hüseyin ve 82 Yoldaşına ne yapmışsa, bunlar da kendilerine tabi olmayan, boyun eğmeyen herkese aynı şeyi-uygulamayı yapmak isterler. Bunu hiç aklımızdan çıkarmayalım, arkadaşlar…

İşte Tayyipgiller Diktatörlüğünün şu an uygulamaya koymak üzere olduğu sansür yasası da, onlardaki bu anlayışın bir uvertürüdür. Aslı, eğer 2023’te başarılı olurlarsa, ondan sonra gelecektir.

Türkiye işte bu hallerdeyken, arkadaşlar; TESEV’ci-Sorosçu İbiş Kemal ve onun hegemonyası altındaki Yeni CHP ne yapıyor?

Kadınlarımızın başına dolanan bir lanet halkasından başka hiçbir şey olmayan, hiçbir kutsallık taşımayan ve Siyasal İslam’ın 1969’dan bu yana bayrağı yapılmış olan türbanı yasal güvenceye alma uğraşında bulunuyor. “Eğer hain değilse manyak”, diyor bazı namuslu burjuva gazetecileri bile Sorosçu Kemal’in bu rezil girişimine.

Fakat, arkadaşlar, hep söyleyegeldiğimiz gibi bu Meclisteki Amerikancı sermaye partilerinin hiçbirinin halkımıza verebileceği olumlu anlamda bir şey yok. Halkımızın içinde bulunduğu cehennemcil acılara son verecek bir merhemleri yok bunların. Hiçbir probleme dair bir çözüm bulma kapasiteleri yok. Bunların alayı emir kulu.

Kimin emir kulu?

ABD Emperyalist Haydudunun…

Bunlar kendi kafalarıyla düşünüp taşınamazlar, davranamazlar. Bunların alayı siyasi ömürleri boyunca kendi kafalarını özgürce kullanmamışlardır. Hep kul olmuşlardır, piyon olmuşlardır, hizmetkâr olmuşlardır, emir eri olmuştur bunlar. O bakımdan bunların halka yarar, halkçı bir ekonomik, politik programları yoktur ve olamaz. Anlamsız, saçma sapan laf gevelemeleriyle doludur bunların parti programları. İktidara hangisi gelirse gelsin, yapacakları bellidir. Önceden emredilmiştir; efendileri ABD tarafından belirlenmiştir: ABD-AB Emperyalistlerinin çıkarlarına hizmet edeceklerdir, onların ortağı yerli Parababalarının çıkarlarına hizmet edeceklerdir…

İşte bu sebepten de onlar ancak din alıp satma işinde, “İnsanları Allah’la Aldatma” işinde yarışa girişerek ön alma çabası içindedirler. Acıdır ki halkımız da bilinçsiz olduğu için bunların binbir yalanına kanmakta, bunlardan sanki kendisine dirhem miktarda da olsa bir fayda gelecekmiş gibi peşlerine takılmaktadır.

Oysa bunların tamamından halkımıza, bir dirhem bile fayda gelmez…

Yıkılacaklar bunların hepsi, gidecekler, yok olacaklar. Ama halkımız da uzun, ağır acılar yaşayacak.

Ne demiştik, 2015 7 Haziran Seçim Konuşmalarının TRT’de yayımlanan ilkinde?

“Sözümüzdür:

“Hırsızlar İmparatorluğu”nu yıkacağız… Hırsızlarsa nereye giderlerse gitsinler, nereye çıkarlarsa çıksınlar sonunda mutlaka çelik bilezikle tanışacaklar. Tarihe de “vurguncu”, “halk düşmanı”, “ABD işbirlikçisi hainler” olarak yazılacaklar.”

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

7 Ekim 2022

Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı