Ölümünün 57. yılında Hasan Ali Yücel’i saygıyla anıyoruz…
BEN HAYATTA EN ÇOK BABAMI SEVDİM…
Hayatta ben en çok babamı sevdim
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim
Bilmezdi ki oturduğumuz semti
Geldi mi de gidici-hep, hep acele işi!
Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi
Atlastan bakardım nereye gitti
Öyle öyle ezberledim gurbeti
Sevinçten uçardım hasta oldum mu
40’ı geçerse ateş, çağırırlar İstanbul’a
Bir helalleşmek ister elbet, diğmi, oğluyla!
Tifoyken başardım bu aşk oyununu
Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu
En son teftişine çıkana değin
Koştururken ardından o uçmaktaki devin
Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için
Açıldı nefesim, fikrim, canevim
Hayatta ben en çok babamı sevdim…
Can Yücel
Ünlü şair Can Yücel’in yukarıdaki dizelerinde sevgi ve özlemle bahsettiği kişi; “İnsan olarak yaşayabilmek için hava, su gibi doğal koşullar arasında eğitim öğretim ve kültür de bulunacak!” şiarıyla bir döneme damgasını vuran eski Milli Eğitim Bakanımız Hasan Ali Yücel’dir. Bugün aramızdan bedence ayrılışının 57. yıldönümü.
Cumhuriyet Döneminin seksenden fazla görev yapmış mili eğitim bakanından Yücel’i farklı kılan nedir?
Öncelikle O, felsefe eğitimi almış bir kişiydi. Diyeceksiniz ki bu neden önemli?
Böyle bir eğitim, o dönem için bir insanın olaylara eleştirel, bütüncül, tutarlı ve sistematik bakmasını sağlamıştır.
Ama her şeyden önemlisi O, bir öğretmendi. Bakanlığın başına meslekten birinin, okulu- öğrencileri-sınıfı bilen birinin, yani eğitim camiasından birinin gelmesi öğretmenlerin hep özlemini çektiği bir durumdu. Tebeşir tozu yutmuş, teoriyi bildiği kadar, okulların, öğretmenlerin ve eğitim hayatının sorunlarını da bilen, onları anlayan birinin Milli Eğitim Bakanı olması büyük bir olaydır.
26 yaşında henüz çiçeği burnunda bir öğretmenken, 2 Şubat 1923’te Atatürk’ün yaptığı bir toplantıya katılır ve O’na sorar:
“Bir yanda modern eğitim, bir yanda medreseler, ikili eğitim ne kadar sürecek?”
Yıllar su gibi akar geçer. Kendisi 33 yaşında bir eğitim müfettişidir. Atatürk, yurt gezisinde eğitimle ilgili araştırmalar yapacak bir kişi ister. Bakanlık O’nu verir. Genci gören Atatürk, İzmir’de kendisine eğitimdeki iki başlılığı soran kişiyi tanır. O kişi Hasan Ali Yücel’dir.
Atatürk’ün ölümünden hemen sonra Mili Eğitim Bakanı olur.
Yücel, İsmail Hakkı Tonguç ile birlikte Köy Enstitülerinin mimarlarından olma şerefine nail olan unutulmaz Milli Eğitim Bakanıdır. 1 Aralık 1897’de dünyaya gelip 26 Şubat 1961’de bu dünyadan bedence göçmüştür.
28.12.1938 ve 05.08.1946 yılları arasında 7 yıl, 7 ay, 7 gün bakanlık görevinde bulunmuştur. Yaşadığı yıllar boyunca, Kurtuluş Savaşı’ndan yeni çıkmış bir ulusun; eğitim ve kültür alanındaki gelişiminde devrim niteliğinde yenilikler yapmıştır. Hiç şüphesiz en büyük eseri Köy Enstitüleri olmuştur. Bu kurumların kuruluşlarını ve çalışmalarını bizzat kendisi yakından takip etmiştir. İşte birkaç canlı tanıklık.
Kepirtepe Köy Enstitüsü 1945 yılı mezunu Rüştü Güvenç anlatıyor:
“1944 yılı, sınıf arkadaşım Hasan Türkel ile birlikte sınıflarımızın süpürgeliklerinin üstüne, çiçek motifleri yapıyoruz. Gündüz derslikler dolu olduğu için gece çalışıyoruz. Saat 02.00 sıraları. Herkes uykuda. Arkamızdan “kolay gelsin” diye tok bir ses duyuyoruz. Başımızı çevirdiğimizde karşımızda Hasan Ali Yücel’le İsmail Hakkı Tonguç’u görüyoruz. Gelişlerinden kimsenin haberi yok. Köylerimizi, köyümüzden okulda kız öğrenci olup olmadığını, yaptığımız işi soruyorlar ve bir süre bizimle sohbet ediyorlar. Nöbetçi öğretmene haber veriyoruz.”
Diğer bir anı da Hasanoğlan Köy Enstitüsü öğrencisi Ali Çuhadır’dan:
“Okula gelişimin ilk yılı. Okul basımevinde nöbetçiyim. Sabahları erken kalkıp sobayı yakmam gerekiyor. Köyde tezek sobası çok yaktık ama kömür sobası kullanmadık. Öğretmenim nasıl yakılacağını anlattı ama yakmakta zorlanıyorum. Gazetelerle tutuşturmaya çalışıyorum. Elimdeki kibritler bitmek üzere. Arkamdan bir ses duydum. Başımı kaldırdım. Karşımda bir amca duruyor. Ve beni izliyor. Sobayı yakamadın, birlikte yakalım mı? diyor. Sobadaki kömürleri birlikte boşaltıyoruz. Köşede duran tahta parçalarından getirmemi istiyor. Altına tahtaları koyarak sobayı tekrar birlikte dolduruyoruz. Gazete ile tutuşturuyor. Biraz bekliyoruz soba yanmaya başlıyor. Nereli olduğumu, okulumuzda kız öğrenci olup olmadığını soruyor. Yok, diyorum. Bu sırada nöbetçi öğretmenim geliyor. Amcayı görünce önünü ilikliyor. Saygıyla “Hoş geldiniz!” diyor. Yanımdan ayrılıyorlar. Öğretmenimin eteğini tutarak “Amca kim?” diyorum. “Mili Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel diye cevap veriyor. Şaşırıp kalıyorum.” (Nedim Menekşe -Sahife)
İşte yukarıdaki şiirde Can Yücel’in “hep gidici” dediği Hasan Ali Yücel. Kendisi sadece bir eğitimci değil aynı zamanda bir şair, yazar, düşünür ve siyasetçidir de. Bakanlık dönemindeki diğer çalışmalarına da bir göz atalım.
* Ankara Tıp Fakültesi, İstanbul Teknik ve Ankara Üniversitelerinin kurulması,
* İlk Neşriyat Kongresinin toplanması. Burada Tercüme ve Ansiklopedi Büroları oluşturuldu. Tercüme Bürosu’nun çalışmaları sonucu 1946 yılı itibariyle toplam 496 eser çevrilmiştir. Bunlar Klasik Yunanca, Fransızca, Almanca, İngilizce, Rusçadan çevrilmiş eserlerdir. Bazı İslam ve Şark Klasikleri de çevrilmiştir.
* Opera, bale, tiyatro ve güzel sanatların gelişimi filizlendi. 29 Ekimlerde resim heykel sergilerinin açılmasını gelenek haline getirdi.
* Bugün de benimsediğimiz 7 coğrafi bölgenin tanımlandığı Birinci Coğrafya Kongresi’nin mimarıdır.
* Anayasa dilinin Türkçeleştirilmesi çalışmaları…
Ne yazık ki Cumhuriyet Dönemi başta olmak üzere yeni kurulan ülkemizin eğitim tarihinde böylesine çok önemli yeri olan gerçek bir vatansever ve halksever olan Yücel, yaptığı bunca hizmetlere rağmen büyük haksızlıklara uğramış ve büyük acılar çekmiştir. Fakir Baykurt’un da belirttiği gibi, “Tüm bunları yaşarken de kendi partisi (o zamanki CHP y.n.) kendisini yalnız bırakmıştır.”
Devam edelim Fakir Baykurt’u dinlemeye:
“Neymiş; Köy Enstitüleri ve klasikler yoluyla, hazırlattığı ansiklopediler, desteklediği antolojilerle, Türkiye’de komünistliği getirmek istemiş! Aslı faslı olmayan kampanyalar sonucu açılan davada Kenan Öner gibi bir demagogun eline bırakıldı, yeniden aday listesine alınmadı, partisince milletvekili seçilmesi engellendi. Emin Soysal gibi fırsat düşkünleri Meclis kürsüsünden O’na ve Hakkı Tonguç’a ve Köy Enstitülerine saldırırken, saldırı görenler savunulmadığı gibi, onların kendilerini savunmasına olanak da verilmedi. Ama Yücel yılmadı. Ulus gazetesinde yazma olanağı elinden alınınca Cumhuriyet’te yazdı, ölünceye kadar oradan ışık saçtı.” (Devrimin Seher Yıldızları-Eğitimde Aydınlanmanın Öncüleri ADK kitabında Fakir Baykurt’un 12 Nisan 1997’de Antalya Kültür Merkezi’nde yapılan Hasan Ali Yücel’i Anma Toplantısı’na Duisburg’dan 25 Mart 1997’de gönderdiği metin)
Halkçı Kamu Emekçileri olarak Ortaçağcı gericiliğin Kuvayimilliye önderlerimize ve Kuvayimilliye yadigarı kurumlarımıza pervasızca saldırılarının yoğunlaştığı bir dönemde Birinci Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’mız sonrasında büyük bir özveri ve heyecanla eğitim ve kültür alanında ülkemizin kalkınmasında emeği geçen değerlerimizden Hasan Ali Yücel’i saygıyla anıyoruz. 26.02.2018
Halkçı Kamu Emekçileri