Okullarımızda “ öğretmenlere kılık kıyafet özgürlüğü” adı altındaki Ortaçağcı çıkış Eğitim Bir-Sen kuklasının değil Tayyipgiller’in bir hamlesidir.

 

Okullarımızda “ öğretmenlere kılık kıyafet özgürlüğü” adı altındaki Ortaçağcı çıkış

Eğitim Bir-Sen kuklasının değil Tayyipgiller’in bir hamlesidir.

 

Gün geçmiyor ki yeni bir haberle sarsılmayalım. Yaklaşık bir senedir, esasında bir sendika olmayan, kamu emekçilerinin mücadelesini baltalamak ve okullarımızdaki Ortaçağcı gidişte Tayyipgiller’in emir erliğini yapmak üzere faaliyet gösteren Eğitim Bir-Sen Sendikası’nın yürüttüğü bir kampanya vardı: “Özgürlük için 10 milyon imza!”

Bu Ortaçağcıların özgürlükten kast ettikleri şey Türbana özgürlüktür. Doğası gereği onlar da AB-D Emperyalistleri, yerli hainler ve tüm karşıdevrimciler gibi “insan hakları, özgürlük, demokrasi” gibi kavramların içini boşaltarak, daha doğrusu halkımıza bu şekilde yutturarak, ülkemizin Ortaçağ karanlığına gitmesinde önemli bir rol oynuyorlar. Tıpkı ağababaları, sahipleri Tayyipgiller gibi bu işi yaparken de 12 Eylül’den hesap sormak gibi alçakça bir yalana başvuruyorlar.

Biz bu topraklarda uzun bir süredir, doğru devrimci teorimizden güç alarak, Şeriatçılığın bir tehlike olduğunu, çünkü Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfının hâlâ var olduğunu ve şu anda Finans-Kapital zümresi ile kaynaşarak iktidarda hayat bulduğunu, dosta düşmana söylemekteyiz! Laiklik savunusunda yine senelerdir yalnız olduğumuzu üzülerek bilmekte, kendisine devrimciyim diyenlerin türban takıp üniversitelerde “türbana özgürlük eylemleri” yaptığını, Ortaçağcı sivil örümceklerle ortak eylemler ve işbirliği yaptıklarını yine üzülerek seyretmekte ve tarihe not düşmekteyiz. Ayrıca çok iyi biliyoruz ki Tayyipgiller, sabırla, bir halı dokur gibi, hiç vazgeçmeyerek işlediler bu süreci ve bu noktaya getirdiler halklarımızı. Ortaçağcı gidiş tüm azgınlığıyla devam ediyor.

Tayyipgiller, eğitim alanında, 4+4+4 Kesintili Eğitim Sistemi ile özlemini duydukları sistemin tohumlarını attılar. Kılık-Kıyafet Yönetmeliği’ni öğrenciler için değiştirerek, çocukları “özgür” bıraktılar. Yani türbanı ilkokullardan başlayarak serbest bıraktılar ve küçücük beyinleri-ruhları esarete saldılar. Kitaplara sansür koydular. “Evrim Teorisi”ni anlatan öğretmenlere soruşturma açtılar. Eğitimin gericileştirilmesi, Tayyipgiller eliyle hızla devam ederken, yeni bir atak yapmaları tepkiye yol açabilirdi. Ama bunu, güya iktidara muhalefetmiş gibi görünen (ki biz maaş pazarlığında bile göremedik bu muhalefeti) bir “sendika” eliyle yapabilirlerdi. Bu sendikanın adı ise Eğitim Bir-Sen’di.

Tayyipgillerin yalakası ve yanaşması olan bu sendika, hemen harekete geçti ve tereyağından kıl çeker gibi bu görevi halletti. Sendikanın Genel Başkan Yardımcısı Murat Bilgin, “Karanlığa küfrederek değil, karanlığa bir mum yakarak bu günlere geldiklerini” belirtiyor. “Tarihe not düşülecek günler yaşıyoruz.” diyerek, “Artık sivil bir ülkede sivil bir şekilde yaşamak istiyoruz.”, diyor. Bu sivil örümcekler işte bu şekilde darbeden hesap sordukları yalanını yediriyorlar üyelerine ve kamuoyuna. Okullara mescit açılmasını da talep eden bu sendikanın militanları, 18 Mart gününden itibaren okullara kıyafet yönetmeliğine uymayarak serbestçe gireceğiz dediler ve girdiler. İsteyen türbanını taktı, derse girdi; isteyen de kravatını çıkardı.

Sarıklı, cübbeli derse girmenin önünde engel var mı?

Hayır! Çünkü artık “özgürlük” geldi! Ortaçağcı AKP İktidarının emriyle süresiz olarak başlattıkları bu eylem sayesinde, çocuklar öğretmenlerini öyle gördü, sosyal öğrenme yoluyla model aldı ve dediğimiz gibi süresiz olduğu için almaya da devam edecekler. Özellikle ilkokul çocukları için, öğretmen ne yaparsa, ne derse doğrudur; ne giyerse güzeldir. Peki, bütün bu olanlar karşısında ses seda var mı? Ya da duyan var mı? Maalesef yok… Ama oldu da bitti maşallah! Bu yasa da resmi olmayarak böylece geçti. E, artık günümüzde her şeyin resmiyet kazanmasına gerek yok. Amaca hizmet ediyorsa resmidir!

İçerisinde bulunduğumuz ve çalışma yürüttüğümüz sendikamız Eğitim-Sen’den de ne yazık ki yeterli ve yerinde bir açıklama gelmedi. Zaten beklediğimiz gibi bu süreci durdurmaya yönelik bir girişim ve mücadele de maalesef yok. Çünkü ne yazık ki teorik olarak Türban meselesinin özünü tam anlamıyla kavrayamadı Eğitim-Sen. Eğitim-Sen’in tepesini tutanların “özgürlük” konusundaki bakışları son derece tutarsız ve hatalıdır. Son olayda da, sadece “eğitimde bu kadar köklü sorunlar varken, bu eylemlerinde maksat arıyoruz”, denmiş Eğitim-Sen Genel Merkezinden. Yumuşakça, olayı tam anlamıyla ortaya koymayan birkaç eleştiri yani… Yazık…

Biz Kurtuluş Partili Eğitim ve Bilim Emekçileri, sendikamızda sürekli olarak Laikliği savunduk ve savunmaya devam ediyoruz. En kör göze batıncaya kadar da devam edeceğiz. Okullarımızda sayımızın azlığına, düşmanın çokluğuna bakmadan kararlı duruşumuzu sergilemeye, küçücük yavrularımızın, gençlerimizin beyinlerini, Ortaçağ kalıntılarıyla değil bilimle doldurmaya devam edeceğiz. Kurtuluş Partili Eğitim ve Bilim Emekçileri olarak son günlerde karşılaştığımız saldırılar da bizleri engelleyemeyecektir. Artık süreç daha zor, daha çok yorulmamız gerekecek. Ama vazgeçmeden devam edeceğiz. Çünkü biliyoruz ki laiklik yoksa bilim de yoktur, demokrasi de yoktur, özgürlükler de yoktur. Ülkemizdeki tüm laik kurumları ve laikliği savunan unsurları, bir CIA Operasyonu olan “Ergenekon Davası” ile etkisiz hale getirdiğini düşünen Tayyipgiller iktidarı, artık bu ülkenin kendileri için dikensiz bir gül bahçesi olduğunu zannediyor. Ama erken seviniyorlar. Tarih ve biz yazıyoruz her şeyi ve biliyoruz ki, bazen geriye gidişler olsa da, Tarihin tekerleği geriye döndürülemez; hep ileriye gider. Ortaçağ karanlığına karşı laiklik mücadelemizi sürdüreceğiz! 22.03.2013

 

Kurtuluş Partili

Eğitim ve Bilim Emekçileri