ÖĞRETMENLER İŞSİZ, OKULLAR ÖĞRETMENSİZ KALMAYACAK
Parababaları hükümetlerinin, durumu saklamaya yönelik bin bir çabasına karşın, ülkemizin kanayan en büyük yarası işsizlik ve pahalılıktır. Bu yara toplumumuzun bütün kesimlerinde giderek kangrenleşmektedir. Yaygın olarak kullanılan tabirle işsizler ordusu gün be gün büyümektedir. Bu işsizler ordusu içerisinde en büyük dramı ise diplomalı işsizler yaşamaktadır. Eğitim gibi hayati bir kurumun, soygun ve sömürü düzeni demek olan kapitalizmin piyasa kurallarına terk edildiği, yozlaştırıldığı, halk çocuklarına üniversite kapılarının yavaş yavaş kapatıldığı günümüzde bin bir türlü engellere, güçlüklere göğüs gererek yüksek öğrenimini tamamlamış insanlarımız işsizlik cehennemine mahkûm edilmektedir.
Söz konusu diplomalı işsizler içerisinde en büyük kitleyi ise ataması yapılmayan öğretmenler oluşturmaktadır. Bugünkü eğitim süreçlerinden yola çıkarak küçük bir hesap yaparsak, bir kişinin öğretmen olabilmesi için harcaması gereken süre minimum on altı yıldır. Günümüz koşullarında bu on altı yıllık kahır dolu süreci geride bırakıp öğretmenlik yapmaya hak kazanan mezunları iş hayatında (ya da biz ona işsizlik hayatı diyelim) acı bir sürpriz beklemektedir: KPSS. Öğretmenlerimizin karşısına KPSS gibi hiçbir seçiciliği ve geçerliliği olmayan ucube bir sınav çıkarılmaktadır. Bu sınavda hükümetin belirlediği atama sayısı kadar insanın gerisinde kalan öğretmenlerimiz (biz öğretmen adayı demiyoruz zira öğretmenlerimiz fakülteden mezun olunduğu anda öğretmenlik liyakatine kavuşmaktadırlar) işsizlikle yüz yüze kalmaktadırlar.
Bu noktada bir şok yaşayan ataması yapılmayan öğretmenlerimizin önünde iki seçenek vardır: Ya binlerce lirayı ödeyerek, hayata dair bütün planlarını erteleyerek var gücüyle bu adaletsiz sınava tekrar hazırlanacaklardır ya da kadrolu meslektaşlarıyla aynı işi yapmalarına rağmen onların maaşlarının dörtte birine razı olarak geçici – ücretli kölelik yapacaklardır. Tabi Milli Eğitim Müdürlüklerinde dönen, adam kayırma dolaplarından sıyrılıp ücretli öğretmenlik için seçilebilirlerse… Türkiye’de ataması yapılmayan öğretmenlerimizin sayısı yaklaşık 370 bin civarındadır. Peki, mezun olan öğretmenlerimiz neden atanmamaktadır? Acaba okullarımızda bu kadar fazla öğretmene ihtiyaç yok mudur? Bu sorularının cevabını MEB’in kendi güncel itiraflarından, rakamların diliyle verelim. 2010 Mayıs ayı içerisinde MEB norm kadro bazında boş olan kadroları açıkladı. Rakamlar son derece çarpıcı:
Bölgeler |
Öğretmen Açığı |
1. Bölge |
85818 |
2. Bölge |
41237 |
3. Bölge |
14238 |
Toplam |
141293 |
Bu sayı sadece norm kadrolar için geçerlidir. MEB’in açıkladığı bu sayıları doğru kabul edip buna bir de sözleşmeli olarak çalışan 70 bin öğretmenimizi de eklersek toplam resmi öğretmen açığı yaklaşık 210 bin civarındadır.
Bize göre; tekli eğitim biçimine geçiş ve birkaç etkeni daha işin içine dâhil edersek, toplam öğretmen açığı 400 bin civarındadır. Ancak MEB’in 2010 yılı için almayı planladığı öğretmen sayısı 40 bindir. Ne var ki bu 40 bin sayısı da gerçekçi değildir. Çünkü MEB yıllardır sözleşmeli öğretmenlerin bir kısmını kadroya alarak sanki yeni bir atama yapıyormuş gibi bir izlenim yaratıp kamuoyunu yanıltmaktadır. Ayrıca her yıl 25 bin öğretmen emekli olmakta ve ortaöğretimdeki öğrenci sayısı da belli bir oranda artmaktadır. Kısacası nereden bakılırsa bakılsın bu kadar öğretmen açığı için 40 bin atama, ihtiyacı karşılamaktan uzak, gülünç bir rakamdır.
Kardeşler, kamu emekçileri, ataması yapılmayan öğretmenler;
Hz. Muhammed’in söylediği gibi “İşsizlik bütün kötülüklerin anasıdır.” Halkın Kurtuluş Partisi de bu sözü “İşsizlik “ÜMMÜLHABÂİS=KÖTÜLÜKLERİN ANASI”dır” şeklinde Program maddesi yapmış ve “İşsizlik insanlarımızı can evinden vuran birinci derdimizdir hâlâ…” diyerek “vatanımızın can düşmanı işsizliğe karşı KUTSAL SAVAŞ ilân etmek boynumuza borçtur” şeklinde ona karşı savaşma sözü vermiştir. İşsizlik heyulasının kollarına bırakılan insanlarımız, yaşadıkları ağır bunalıma dayanamayarak kendi canlarına bile kıymaktadırlar. Bu güne kadar ataması yapılmayan on iki öğretmenimiz canına kıymıştır. Bunun vebali; başta Tayyipgiller olmak üzere bu kadar öğretmen açığı varken öğretmenlerimizin atamalarını yapmayan, ama diğer taraftan kendileri zevk-ü sefa içinde sırça köşklerde yaşayan, oğulları Amerikalarda, AB Ülkelerinde okuyup “gemicik” satın alan Parababaları Hükümetleri ve onların uyguladığı politikalardır.Oysa öğretmenlerimizi bunca acıdan kurtaracak çare çok kolayca uygulanabilecektir istenirse. Nasıl mı?
“Hak arayan adliye gibi, GERÇEĞİ arayan ve gerçeği arayan İNSANI YARATAN öğretim, eğitim ve bilim kurumlarımız da, ülkemizde gerçekten KEŞİF ve İCAT ruhunu beslemek için tam bağımsızlığa kavuşacak. Bütün eğitmen, öğretmen ve profesörler; kendi KÜLTÜR SENDİKALARI’nda kişiliklerini ve menfaatlerini (çıkarlarını) koruyacaklar.” (Halkın Kurtuluş Partisi Proğramı)
Yeter ki bir avuç azlık olan asalak yerli-yabancı parababasına değil, yoksul ama çalışkan ve onurlu halka hizmet etmek birinci görev bilinsin… Hal böyle iken kaderimize razı olup ne idüğü belirsiz KPSS sınavına mahkûm mu olacağız? Atama yapılmaması yüzünden öğretmenlerimiz intihar etmeye devam mı edecek? Okullar öğretmensiz, öğretmenler işsiz kalmaya devam mı edecek? Bu hayâsızca gidişe bileğimizin ve aklımızın gücüyle dur demeyecek miyiz?
Elbette ki hayır. Ama nasıl? Tek sözcükle: ÖRGÜT GÜCÜYLE. Çünkü Yılmaz Devrim Savaşçısı, İşçi Sınıfı Bilimini eşsiz teorik ve pratik katkılarıyla geliştiren Türkiye Devriminin önderi Hikmet Kıvılcımlı Usta’nın dediği gibi “ÖRGÜTSÜZ HALK KÖLE HALKTIR! ÖRGÜTLÜ HALK YENİLMEZ!”
Biz Kurtuluş Partili Kamu Emekçileri olarak bu zulmün ortadan kalkması için örgütlü mücadelemizi bu alanda da geliştirerek sürdüreceğiz. Bu mücadelemize, başta ataması yapılmayan öğretmenler olmak üzere, tüm güvencesiz çalışan insanlarımızı, tüm emekçi kitlelerimizi çağırıyoruz. Gün birlikte mücadele etme, gün örgütlenme, gün derlenme günüdür.
Koşulsuz, sınavsız tüm öğretmenler atansın!
KPSS kaldırılsın!
Diplomalı işsiz olmayacağız!
Yaşasın örgütlü mücadelemiz!
Kurtuluş Partili Kamu Emekçileri