NEMRUT MUSTAFA PAŞA DİVANI ve DİN BEZİRGÂNI FETOCULARA DOKUNAN YANIYOR

NEMRUT MUSTAFA PAŞA DİVANI ve DİN BEZİRGÂNI FETOCULARA DOKUNAN YANIYOR

“Ergenekon” adlı CIA Operasyonu yeni dalgalarla sürdürülüyor. Artık kaçıncı dalga olduğunu takip etmek bile güçleşti. Beşiktaş’taki Nemrut Mustafa Paşa Divanı’nın yüzlerine “hukukçu” maskesi takmış tetikçileri yine işbaşında. İlkin, artık işi bitmiş birkaç gerçek Kontrgerilla elamanını da dahil ederek, toplumda bir kafa karışıklığı yaratıyorlardı.

Daha sonraki dalgalarla İlhan Selçuk gibi ömür merdiveninin sonuna gelmiş insanları “Ergenekon’un üst düzey yöneticisi” yapmaya; Yurtsever, Laik,

Mustafa Kemalci rektörleri öğretim üyelerini, gazetecileri, yazarları, aydınları tutuklamaya başlayınca, hele hele Türkan Saylan gibi ömrü fakir halka-öğrencilere hizmetle geçmiş, cüzam hastalığını Türkiye’de bir sorun olmaktan çıkarmış bir İyilik Meleğini ölüm döşeğindeyken bu operasyona dâhil edince gerçek yüzleri sıradan insanlarımızca bile görülmeye başlandı.

 

İlk günkünden farklı olarak, “artık bu kadarı da olmaz” diyenlerin sayısı giderek çoğalmaya başladı. Operasyonlarda ortaya atılan büyük yalanların birçoğu kof çıkınca ya da suç kanıtı diye dosyaya koydukları birçok “belge”nin sahteliği veya sonradan üretildiği kanıtlanınca iyice inandırıcılıkları kalmadı.Yine, bizdeki bu “Ergenekon” maskeli CIA planının, Ukrayna, Gürcistan vb. Sorosçu zerzavat devrimlerinin tezgâhlandığı ülkelerde de başka adlarla aynen uygulamaya konduğu kanıtlarıyla ortaya çıkınca artık mızrak çuvala sığmaz oldu.

Dahası uzayan yargılama süreçleri… Hükümlülüğe dönüşen tutuklamalar… Yargılamalarda somut bir yol alınamaması ipliklerini iyice pazara çıkardı.Bunların gerçek yüzleri ve niyetleri iyice açığa çıkmaya başlayınca, medya içindeki Ortaçağcı akıl hocalarının da yönlendirmesiyle gemi iyice azıya aldılar. Artık kapsama alanına başta bunları deşifre eden gazeteciler olmak üzere, Tayyipgiller’e muhalif tüm kesimleri almaya başladılar. Bugün (03/03/2011) gerçekleşen son dalganın hedefi yine gazeteciler oldu. Bunlardan Ahmet Şık; Fethullahçı Alper Görmüş’ün yönettiği Nokta Dergisi’nde “Darbe Günlükleri”ni yayımlayan bir gazetecidir. (Alper Görmüş şimdi CIA’nın Taraf’ında yazmaktadır.) Yani bu gazeteci de başlangıçta, bu CIA Operasyonu’nu olduğu gibi göremiyordu. Son günlerde bu gazeteci de bu planın içyüzünü anlamaya başlamış; polis içindeki Fethullahçı örgütlenmeyi anlatan ve “İmamın Ordusu” adını vermeyi düşündüğü kitabını yayımlamaya hazırlamış ve işte bu yüzden susturulmak istenmiştir. Zaten A. Şık’ın kendisi de bu durumun bilincinde olduğu için, gözaltına alınıp polis aracına bindirilirken; “dokunan yanar” diye bağırmıştır.

Yine bugün gözaltına alınanların bir kısmı da ODATV’de hükümeti eleştiren yazılar yazan yazarlardır. Yani muhalif yazılar yazmak “Ergenekoncu” olmaya yeter görülmeye başlandı. Artık “darbe ya da darbe planı yapmak” gibisinden uyduruk gerekçelere de ihtiyaç duymaz oldular. Kendilerine muhalif olan tüm kesimleri susturmaya ve gözdağı vermeye başladılar.Bu operasyonların kararını veren Beşiktaş’takilerin “hukukçu” değil “tetikçi” olduklarını kanıtlayan olgulardan bir tanesi daha bu operasyonda yaşanmıştır. İkinci “Ergenekon” dalgasına dâhil edip tutukladıkları ve daha sonra serbest bıraktıkları Yalçın Küçük’ü, bir kez daha bu dalgaya dâhil ettiler. İstanbul ve Ankara’daki evlerinde arama kararları verdiler. Y. Küçük’ün 20 yıl önce ayrıldığı ve avukat olan eşinin Ankara’daki evini de ararken, namuslu, yurtsever Ankara Barosu Başkanı Metin Feyzioğlu, bizzat arama yerine giderek bu arama kararlarındaki keyfilikleri ve hukuk dışılıkları deşifre etti ve bir süreliğine de olsa aramayı durdurmayı başardı.

Ankara Barosu Başkanı “Artık Yeter” diyerek arama yapılan binanın önünde yaptığı Basın Açıklaması’nda; “Aramaların gerekçe gösterilmeden yapıldığını ileri sürdü ve aramalar, Türk hukuk tarihinde kendine özgü anlamlı bir yer edinecektir, arama kararları hukuka aykırıdır. Arama kararında mutlaka bir fiil tanımı yapılması gerekir. Örgüt üyesi olma iddiası bir fiil olamaz, kişinin neyle suçlandığının yazılması gerekir. Fiil somutlaştırılması yapılmadan arama kararı çıkartılmıştır. Bundan böyle hiç kimsenin mesken özgürlüğü yoktur. Böyle bir kararın alınması iki dudak arasındadır” diyerek, bu Nemrut Mustafa Paşa Divanı’nın tetikçilerinin ipliklerini pazara çıkarmıştır. Kendisini kutluyoruz.

Fakat tek başına Baro Başkanı’nın bu tepkisi bu saldırıları geriletmeye yetmez. AB-D Emperyalistleri, yerli işbirlikçileri eliyle kendilerine direnç noktası olabilecek kesimleri birer birer etkisizleştirmektedir. İlk direnç noktası Ordu; ilkin “Ergenekon” dalgalarıyla silkelenmiş, “Balyoz” Operasyonu ve içindeki Kuvvet Komutanlarının da bulunduğu son tutuklamalarıyla sırtı yere getirilmiştir. 28 Şubat’ın yıldönümünde de özür anlamına gelmek üzere, ömrü Laikliği, Cumhuriyet’in değerlerini ortadan kaldırma, toplumu Ortaçağın karanlığına geri döndürme uğraşıyla geçmiş, N. Erbakan’ın cenazesine 1. Ordu Komutanı düzeyinde katılarak, Genelkurmay Başkanlığı düzeyinde başsağlığı mesajı yayımlayarak ve TSK adına çelenk göndererek, komuta kademesi olarak iyice teslim olunmuş, daha doğrusu AB-D Emperyalistleri tarafından yürütülen operasyonlarla teslim alınmıştır.

Tayyipgiller, son 12 Eylül Referandumu ile Anayasa Mahkemesinin ve Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısını değiştirdiler. Ve bu değişikliklere dayanarak da Yargıtay ve Danıştaya atamalar yaptılar. Adalet Bakanlığı bürokratı Ortaçağcı kadroları buralara doldurdular. Böylece Yargıyı iyice ele geçirmiş oldular. Artık bu hale getirilmiş Yüksek Yargıdan Tayyipgiller aleyhine bir tek karar beklemek ölü gözünden yaş ummakla eş anlamlı olacaktır.İçinde yaşadığımız bugünler; AB-D Emperyalizmi ve yerli işbirlikçileri Ortaçağcı irticacılar açısından cennet, emekçi-üretken halkımız, gerçek devrimciler, yurtseverler ve laikler açısında ise cehenneme çevrilmiştir. AB-D Emperyalistleri ve Yerli Satılmışlar Cephesi nerede kendisini eleştiren, teşhir eden, yalan ve yanlış yönlendirmelerine itiraz eden bir kişi ve kurum varsa hemen gözaltı ve tutuklamalarla susturmaktadır, susturmak istemektedir. Bu son operasyon da bunun bir parçasıdır.Ancak ne yapsalar boşuna…

Bu Halk, Kürt’üyle, Türk’üyle Çanakkale’yi geçilmez kılarak, tüm mazlum milletlerin Emperyalistlere karşı ilk zaferini elde etmiş bir halktır. Yine Dünyanın ilk başarılı Kurtuluş Savaşı’nı vererek, Dünya Ulusal Kurtuluş Mücadelelerinin öncülüğünü yapmış ve ülkemizin parçalanması anlaşması olan Sevr’i tarihin çöplüğüne atmış bir halktır. Emperyalistlerin bu Yeni Sevr emelleri kursaklarında kalacak, kazanan emekçi halklarımız olacaktır. 03/03/2011

Halkın Kurtuluş Partisi

Genel Merkezi