Milli Eğitim diye bir şey bırakmadınız…

Milli Eğitim diye bir şey bırakmadınız, bre Ortaçağcı Amerikan işbirlikçileri! Tüm okulları Taliban yuvası Peşaver Medreselerine döndürdünüz

Bildiğimiz gibi, IŞİD’in de, El Nusra’nın da, ÖSO’nun da kökeni El Kaide’dir. Onun da aslı Taliban’dır.

1979 Afgan Devrimi’yle birlikte CIA harekete geçti. İslam Dünyasında gerçekleşen bu biricik insancıl düzeni yok etmek için, bunun bir örnek oluşturup başka İslam ülkelerinde benzerlerinin ortaya çıkmasını engellemek için… Yani Sosyalizmin İslam Dünyasında yayılmasının bıçakla keser gibi önünün kesilmesi ve bu nüvenin ortadan kaldırılması için…

Ne yaptı?

1950 sonrası yürürlüğe koyduğu “Yeşil Kuşak Projesi”nin ürünü olan ne kadar kafadan gayrimüsellah (silahsızlandırılmış) Muaviye-Yezid Dincisi meczup var ise, İslam ülkelerinden bunların tamamını derleyip toplayarak Pakistan’ın Afganistan sınırındaki Peşaver şehrine götürdü. Orada, yine İslam Dünyasından devşirilmiş Ortaçağcı Mollaların yönetiminde 10 bin ila 20 bin arasında değişen bir yekün tutacak büyüklükte Medreseler açtı.

İslam Dünyasından derleyip oralara götürdüğü meczupları bir kez daha CIA-Pentagon Diniyle afyonlayarak iyice insanlıktan çıkarttı, birer canavara dönüştürttü.

Tabiî bu iş büyük meblalarda para gerektiriyordu. Bu para da yine Suudii Krallığı ve diğer Arap Krallıkları başta gelmek üzere Ortaçağcı İslam Devletlerinden ve İslam ülkelerinin din afyonuyla uyutulmuş kesimlerinden toplanan bağışlarla sağlandı. Yüz binlerce Ortaçağcı Cihatçı buralarda beslendi, doktrine edildi, sonra da silahlandırılıp askeri eğitimden geçirildi, CIA ve Pentagon uzmanları tarafından.

Silahlar yine parası karşılığı ve az miktarı da hibe olmak üzere, başını ABD’nin çektiği NATO ülkelerinden sağlandı.

ABD, 40 yıllık NATO müttefiki Türkiye’ye bile vermediği Stinger füzelerini bu Ortaçağcı Cihatçılara bol miktarda verdi. Böylelikle, Afgansitan’daki Sosyalist İktidarın Hava Kuvvetlerini etkisiz hale getirdi.

Yıllarca savaştı bu Ortaçağcı Cihatçılar, Afganistan’ın devrimci ordusuyla. Tabiî bu Cihatçıları Afgansitan’daki derebeyileşmiş aşiretçilik dediğimiz antika sınıf yapısına sahip gerici yerel güçler de tam anlamıyla destekledi. Yani kaynaştı bu iki Ortaçağcı güç. Biri yereldi, öbürü devşirilmiş yabancılardan oluşuyordu. Ama her ikisinin de temsil ettikleri dünya görüşü aynıydı: Ortaçağ’ın Ümmetçiliği.

Tüm emperyalist ve onların uydusu konumundaki, Kapitalizmce geri Türkiye gibi devletler, her yönden desteklediler bu gerici savaşı. Çünkü Sosyalizm, tümünün ortak düşmanıydı. Sınıf çıkarları gereği öyle davranmak durumundaydılar.

İşin garibi, o yıllarda “Sovyet Sosyal Emperyalizmi” zırva teziyle kafayı sıyırmış Çin Komünist Partisi (ÇKP) de gericiler safında yer aldı.

Bizim bugün “Sevrci Soytarı Sahte Sol” dediğimiz sözde sol da, bir teki hariç (o da İ. Bilen liderliğindeki Eski Sahte TKP’dir), Afgan Devrimci İktidarına karşı savaş veren uluslararası emperyalizmin kuklası bu Ortaçağcıları desteklemekten geri kalmadı.

Hep söylediğimiz gibi, bu Sevr’ci Soytarı Sahte Sol, ne geçmişinde ne de günümüzde; ne dünyanın ne de Türkiye’nin güncel yakıcı meseleleri konusunda doğru bir tutum sergilememiştir. Çünkü onlar da küçükburjuva sınıf eğilimlerinden kaynaklanan tutarsızlık ve güce tapıcılık şeklinde tanımlayabileceğimiz özelliklerinden dolayı hep savrulmuşlardır. Son tahlilde de sömürücü egemen sınıfların çıkarına hizmet etmişlerdir.

1991 sonrası, Sovyetler Birliği’nin ve Sosyalist Kamp’ın çökmesiyle birlikte, Afgan Devrimci İktidarı bir başına savaşmak zorunda kalmıştır, bu gerici güruha karşı. Ve iki yıl boyunca da yiğitçe direnmiştir, Muhammed Necibullah liderliğindeki Sosyalist İktidar ve onun askeri güçleri.

Ama, tüm emperyalist ve kapitalist dünyanın her türden desteğine sahip bu gerici güruh karşısında, tek başına daha ne kadar direnebilirdi?

Ekonomik ve askeri gücü tükendi sonunda ve yenildi. Ama asla boyun eğmedi, Muhammed Necibullah, kardeşi ve Devrimin diğer önde gelen liderleri. Yiğitçe göğüslediler ölümü. Ülkelerini ve savaş mevzilerini terk etmeleri konusundaki teklifleri, duraksamadan her seferinde reddettiler. Yiğitlikleri, ölüm karşısındaki fedakârlıkları, devrime, halklarına ve vatanlarına bağlılıkları örnek olacaktır dünya devrimcilerine.

Afganistan’daki Devrimci İktidar yenilip yıkıldıktan sonra, o ülkede kurdukları gerici-cihatçı tarikatlardan oluşan Burhaneddin Rabbani liderliğinde bir koalisyon hükümeti kurdular. Sonra bu koalisyonu oluşturan cihatçı gruplar anlaşamayıp birbirine düştü. Bundan sonrasında ise Talibanlardan (medrese öğrencilerinden) oluşan Taliban iktidarı kuruldu Afganistan’da, tabiî ABD’nin yönlendirmesiyle. Bunların bir bölümü de Usame Bin Laden önderliğinde El Kaide’yi oluşturdu.  Böylece Afganistan, merkezi oldu Ortaçağcı Cihatçıların. Pakistan’daki Medreselerden de devamlı yeni meczuplar yetiştirilip gönderildi, pratik eğitimlerini tamamlamaları, tatbikatlarını yapmaları için, Afganistan’a. Teorik ve pratik eğitimleri tamamlandıktan sonra, ABD ve AB Emperyalistleri bunları Yugoslavya’da savaştırdı, Irak’ta savaştırdı, Libya’da savaştırdı, şimdi de Suriye’de savaştırıyor ve en son da Türkiye’de savaştırmaktadır.

Bugün onlarca parçaya ayrılmıştır bu Cihatçılar. Hepsinin ayrı adları vardır, örgütleri vardır, şehyleri, mollaları vardır, yapıları vardır, hiyerarşileri vardır. Ama hedefleri hep aynıdır. Yani tümü amaçta birdir. Katı bir din devletidir, şeriat düzenidir kurmak istedikleri. IŞİD’in bugün egemenliği altında bulunan Irak ve Suriye topraklarında kurduğu şeriat düzeninin birebir aynısıdır, hepsinin gönlünden geçen, aklında yatan. Parçalanmışlıklarına yol açansa, sadece mollalarının başka başka oluşudur. Her birinin başındaki molla, “Din benden sorulur” havasındadır, inanışındadır. Yani, biçimce, örgütçe farklı görünür bu Cihatçılar. Ama özce, ideolojice bir tektirler.

Kaçak Saraylı Reis’in AKP’gilleri de, 15 yıllık iktidarları boyunca, dirhem dirhem aşındırarak Laik Cumhuriyet’in tüm kurumlarını olduğu gibi Eğitim kurumunu da ortadan kaldırdılar. Ve onun yerine Pakistan’daki Taliban üreten, El Kaide, El Nusra, IŞİD Cihatçısı üreten Medreseler inşa ettiler. Bunların adı Pakistan’daki gibi “Medrese” olmadı. Yine, İlköğretim Okulu, Ortaokul, Meslek Lisesi, İmam Hatip, bilmem şu fakültesi bu fakültesi gibi okullar oldu. Ama sadece adları okul kaldı bunların. Özleri, eğitim müfredatları, bütünüyle değişti, dönüştü. Ortaçağ’ın Medrese ders kitaplarında anlatılanlara döndü.

Sonuç olarak, Laik ve bilimsel eğitim, kökü kazınırcasına kaldırıldı ortadan. Tüm okullarımız birer Medresedir, Kur’an Kursudur, tarikat yuvasıdır artık.

Gençlerimiz ve eğitim emekçisi arkadaşlarımız her gün yaşayıp tanık olmaktadırlar bu duruma zaten. Okullarımızın tüm salonları, meydanları, koridorları; bu tarikatların, bu Cihat örgütlerinin, bu Ortaçağcı sözde siyasi partilerin ve vakıfların duyurularıyla, çağrılarıyla, ilanlarıyla, afişleriyle doludur artık. Okullarımız, tümünün merkezi örgütlenme alanlarıdır artık. Hepsi de sözde Milli Eğitim Bakanlığı ve Müdürlükleriyle yaptıkları anlaşmalar, sözleşmeler gereği, gönüllerince at oynatmaktadırlar okullarımızda. Gencecik yavrularımızı Muaviye-Yezid, CIA-Pentagon Dininin zehirli dogmalarıyla zehirmelemektedirler. Zihinlerini uyuşturmaktadırlar. Zihin harabiyetine uğratmaktadırlar.

İşte birkaç gün önce medyada yer alan bir haber:

“İLKOKULDA SKANDAL! ÇOCUKLARI CİHATÇILARA EMANET ETMİŞLER

“Milli Eğitim Müdürlükleri ile protokol imzalayarak okullarda etkinlik düzenleyen Anadolu Gençlik Derneği sohbetlerinde cihat propagandası yapıyor.

“Saadet Partisi’ne yakınlığıyla bilinen Anadolu Gençlik Derneği (AGD), Milli Eğitim Müdürlükleri ile imzaladıkları protokolle uzun bir süredir ilkokul ve liselerde dini propaganda gerçekleştiriyor. Okul binalarında stantlar açıyor, bildiri dağıtıyor, dini yarışmalar düzenliyor.

“Evrensel’den Eylem Nazlıer’in haberine göre derneğin internet sitelerinde yayınlanan görsellere dikkat çekildi. Görsellerde küçük yaşta çocukların olduğu dini etkinlikte duvarda “Hayat, iman ve cihat” pankartının asıldığını görülüyor.

“Başka bir görselde ise 8-9 yaşındaki çocukların ellerine “Hayat, iman ve cihattır”, “Müslüman noel kutlamaz”, “Unutma noel baba kendi çocuklarına gökten oyuncak, müslüman çocuklarına gökten bomba yağdırır”, “Zil çalınca okula koşan çocuklara, ezan  okununca camiye koşmayı nasip eyle ya Rabb”, “Allah ile olduktan sonra ölüm de ömür de hoştur” yazılı dövizler veriliyor.

“Anadolu Gençlik Derneği gibi derneklerin okullarda faaliyet yürütmesine ise veliler ve uzmanlar tepki gösteriyor. İsmini vermek istemeyen bir veli, dini vakıfların okullarda faaliyet yürütmesinin laik ve bilimsel eğitime aykırı olduğunu söyledi.

“FAALİYETLERİNE SON VERİLMELİ’

“Okulların Anadolu Gençlik Derneği gibi, dinsel faaliyet yürüten vakıflara tahsis edildiğini dile getiren veli, Bu gibi derneklerin okullarda faaliyet yürütmesinin, laiklik ve bilimsel eğitime aykırı olduğunu vurguladı. Veli, “Yeni bir insan tipi yaratmak istiyorlar. Kindar ve dindar. Bu vakıfların okullardaki faaliyetlerine derhal son verilmeli” dedi.

“ÖLÜM SİYASETİ İÇİN NEFERLER ÜRETİLİYOR’

“AGD’nin okullardaki faaliyetleri ile ilgili gazetemize konuşan Prof. Dr. Serdar Değirmencioğlu, Anadolu Gençlik Derneği’nin uzun süredir AKP’nin gençlik kolları gibi çalıştığını belirtti. Değirmencioğlu, “Dernek çalışmalarının içeriğini ve hedefini anlamak için dikkatli bir inceleme yeterli olacaktır. AGD ve temsil ettiği siyasi İslam çizgisi, uzun süredir bir iman zaferi efsanesi yaratmak için uğraşmaktadır. Bunun için Çanakkale Zaferi ve Mehmet Akif Ersoy bir araç olarak seçilmiştir. Bu yeni ve güçlü efsane ile şu an rejimi sürdürdüğü ‘ölüm siyaseti’ için neferler üretilmek istenmektedir” dedi.” (http://m.abcgazetesi.com/ilkokulda-skandal-cocuklari-cihatcilara-emanet-etmisler-39735h.htm)

Sadece Anadolu Gençlik Derneği adlı, Molla Necmettin’in Saadet Partisi ve Tayyipgiller’in AKP’sinin gençlik kolları gibi çalışan Ortaçağcı örgüt yok okullarda. Tüm tarikatlar ve din alıp satan siyasi partiler, serbestçe çalışmalarını ve örgütlenmelerini yapmaktadır, devlet okullarında. Bunların önündeki bütün engeller kaldırılıp yok edilmiştir artık.

Bugün laikliği savunmak suçtur okullarda. Herhangi bir grup ya da örgüt laikliği savunmaya kalktığı anda derhal terör propagandası yapmaktan, devlete, hükümete hakaret etmekten gözaltına alınmakta, ev baskınlarına uğratılmakta, hapislere atılmaktadır.

Bugün laikliği anlamış görünen Evrensel Gazetesi de, onun gerisindeki siyasi parti EMEP de geçmişte on yıllar boyu bu Ortaçağcı Cihatçı örgütlerin okullarımızdaki, Beyazıt Meydanı benzeri meydanlardaki “Türban Özgürlüğü” maskesi altında gizledikleri Cihatçı çalışmalarına az destek vermemiştir. Bu zavallılar, türbanı, sarığı, cübbeyi, kara çarşafı birer özgürlük sembolü sanıp savunmuşlardır o simgeleri, tüm Ortaçağcılarla birlikte, Kaçak Saraylı Reis ve Abdurrahman Dilipak vb’leriyle birlikte. Şimdi artık bu Ortaçağcılar, maskelerini bir tarafa atıp, açıktan Cihatçı olduklarını ve bir Din Devleti kurmak istediklerini pervasızca dile getirip ve onun pratiğine de girişince, her sıradan laik insanımız gibi bu küçükburjuva sol gruplar da anlamıştır hem laikliğin önemini hem de on yıllar boyu destek verdikleri gericilerin amacının Din Devleti kurmak olduğunu. Onun üzerine böyle yazılar yayımlayabiliyorlar artık.

Yine son günlerin sıcak haberlerinden biriydi:

“Ensar Vakfı’nın Dudullu’daki anaokulunda, yaşları 4 ila 6 arasında değişen küçük çocuklara, Kabe maketi etrafında tavaf yaptırıldı. Yapılan “tavaf”ın, “değerler eğitimi” kapsamında olduğu belirtildi.

“Küçük çocuklara maket Kabe etrafında yaptırılan tavaf tartışma konusu oldu. İstanbul’da Dudullu Ensar Anaokulunda, 4-6 yaş arasındaki çocuklara hac kıyafetleri giydirildi, maket Kabe tavaf ettirildi.

“Görüntüleri Twitter adresinden paylaşan Ensar Vakfı Ümraniye şubesi, “Anaokulu öğrencilerimiz Değerler Eğitimi Dersinde Hac Konusunu tatbikli öğreniyorlar.” diye yazdı. Twitter’da yapılan paylaşımda Ümraniye Belediye Başkanı Hasan Can’ın da etiketlenmesi dikkat çekti.” (http://odatv.com/ensardan-tartisma-yaratan-video-1001171200.html)

Evet, arkadaşlar. Ensarcılar bunlar. O afyon yuvalarında küçücük bebelerimize, yavrularımıza, evlatlarımıza hem tacizlerde bulunurlar, tecavüzler ederler; hem de onların zihnini Muaviye-Yezid Dininin, CIA-Pentagon İslamı’nın yani Sahte İslam’ın dogmalarıyla, sembolleriyle, ritüelleriyle, Cihatçılığıyla doldururlar. Böylece de mantıklı düşünmekten, gerçekleri görmekten yoksun bırakılmış bir zihin oluştururlar yavrularımızda. Öyle yetiştirilmiş gençleri de kendi aşağılık amaçları için kullanırlar istedikleri gibi.

Bunların anaokulları böyle, temel eğitim okulları böyle, ortaokulları, liseleri böyle ve hatta üniversiteleri böyledir artık. Hepsi birer tarikat yuvası, birer Taliban Medresesidir.

Yine son günlerin bir haberi daha:

“Diyanet İşleri Başkanlığı, FETÖ ve DEAŞ gibi terör örgütlerine karşı uyarmak için 30 kadar cemaat ve tarikatla ön görüşme yaptı. Görüşmeler sonrasında 5 ilke belirlendi. Ön görüşmelerin ardından Diyanet, “Cemaat ve Tarikatlar Buluşması” düzenleyecek.

“Yeni Şafak’ın haberine göre, Diyanet İşleri Başkanlığı, Cumhuriyet tarihinde ilk defa “Cemaatler ve Tarikatlar Buluşması” düzenleyecek. Toplantı öncesinde Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Ekrem Keleş, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Hasan Kamil Yılmaz ve İSAM Başkanı Raşit Küçük’ten oluşan 3 kişilik ekip, FETÖ ve DEAŞ gibi terör örgütlerine karşı uyarmak için cemaat ve tarikat liderleriyle ön görüşmeler gerçekleştirdi.

“26 grupla görüşüldü

“Diyanet’in şimdiye kadar görüştüğü tarikat ve gruplar şöyle:

“Risale-i Nur Cemati: Yazıcılar Grubu (Hayrat Vakfı), Nesil Grubu, ‘Okuyucular’ olarak bilinen Kurdoğlu Grubu, Hizmet Vakfı Grubu, Meşveret Grubu, Med-Zehra Grubu, Zehra Grubu, İhlas Nur Grubu, Arslanbey Eğitim ve Kültür Vakfı, S. Hilmi Tunahan Cemaati, Mustazaflar Cemiyeti, İhvan Cemaati, Medrese Alimleri Vakfı (MEDAV), Cerrahi Tekkesi ve Kubbealtı Grubu; Nakşibendi Tarikatı: İskender Paşa Cemaati, İsmailağa Cemaati, Menzil Cemaati, Norşin’de Şeyh Nurettin Mutlu, Şeyh Abdülkerim Çevik ile Şeyh Alamuddin, Şanlıurfa’da Şeyh İzettin Aksan, Erzincan’da Şeyh Muhammed Nayır; Süleyman Efendi cemaati.”

“5 ilke belirlendi

“Gerçekleştirilen buluşmalarda Diyanet’in Cemaat ve Tarikatlardan istediği, olmazsa olmaz 5 ilke belirlendi. Belirlenen ilkeler şöyle:

“1. Tekfir etmeyeceksin

“Sadece kendini hak bilip, kendin gibi inanmayan, kendin gibi düşünmeyen ve kendin gibi yaşamayanları dinden çıkmakla suçlamayacaksın.

“2. Ötekileştirmeyeceksin

“Kendin gibi inanmayanı ve yaşamayanı ötekileştirmeyeceksin, azınlığa düşürmeyeceksin.

“3. İslam’dan ayrılmayacaksın

“İslam ilminden ayrılmayacaksın, İslam’ı kendine göre yorumlamayacaksın.

“4. Şahısçı olmayacaksın

“Şahısları hakikatin yerine ikame edemezsiniz, baki hakikatleri fani şahsiyetler üzerine bina edemezsiniz. Biz irademizi bir faniye teslim edemeyiz.

“5. Şiddete karşı duracaksın

“Kim olursa olsun şiddete başvurduğu zaman, toplum olarak, millet olarak hepimizi karşısında bulmalı.” (http://www.cnnturk.com/turkiye/diyanet-30-tarikatlarla-gorustu-cemaatler-ve-tarikatlar-bulusmasi-duzenleyecek)

Gördüğümüz gibi, arkadaşlar, artık kağıt üzerinde kanunen yasak sayılan tüm tarikatlar ve cemaatler, devletin Diyanet İşleri Başkanlığı nezninde legal birer örgütmüş gibi kabul görüyor ve onlarla toplantılar düzenleniyor.

Ne deniyor, işin özü olarak?

Feto gibi, IŞİD gibi sadece kendinizi doğru sayıp diğerlerine savaş açmayın. Kardeş kardeş birlikte malı götürelim. Türkiye’yi tam bir Ortaçağ devletine, şeriat düzeniyle yönetilen bir devlete dönüştürelim. Ama bunu, kendi aramızda kavgasız gürültüsüz yapalım.

Bir de hepsi birer kuru gürültüden ibaret “ilkeler” koyuyor, Diyanet İşleri.

Neymiş?

“İslam ilminden ayrılmayacaksın, İslam’ı kendine göre yorumlamayacaksın.”

Bu Muaviye-Yezid Dininin tüm tarikat mollaları, zaten herkese aynı senin bu dediğini diyor. Onların her birine göre, İslam’ın biricik doğru yorumu kendilerininki. Diğerleri İslam’dan ayrılmış. İslam’ı kendine göre yorumlamış, yanlış yorumlamış. Demek ki, senin ve diğerlerinin dediği aynı şey.

Sen kime göre yorumluyorsun İslam’ı ve onun temel kitabı Kur’an’ı?

Kendine göre, temsilcisi olduğun asalak ve sömürgen Parababalarının sınıf çıkarlarına göre.

Kur’an’ın gerçek anlamda sosyal eşitliği savunan bir tek ayetini savunabiliyor musun?

Hayır.

Örnekleyelim:

“(…)Ve sana neyi infak edeceklerini de soruyorlar. De ki: “Helal kazancınızın size ve bakmakla yükümlü olduklarınıza yeterli olanından artanını verin.” İşte Allah, ayetleri size böyle açıklar ki, derin derin düşünebilesiniz.” (Bakara Suresi, 219. Ayet, Yaşar Nuri Öztürk Meali)

Gerçek İslam’ın ekonomi anlayışının en özet anlatımıdır bu ayette ortaya konan düşünce.

Hadi savun bakalım, Mehmet Görmez efendi…

Savunamazsın, değil mi?..

Savunamazsın…

Ondan sonra da kalkarsın kendini İslam’ın, Kur’an’ın doğru yorumcusu diye satmaya çalışırsın. Milyonluk zırhlı Mercedes’le gezersin, trilyonlarca dolarlık kamu malını aşırıp, hırsızlayıp, ailesi ve yandaşlarıyla beraber zimmetine geçirip yiyen Kaçak Saraylı Reis’i ve avanesini savunursun, ondan sonra da Müslüman din adamı geçinirsin. Geç bunları geç… Masal anlatma bize.

Senin bugün yandaşlığını ettiğin, amigoluğunu yaptığın Kaçak Saraylı Reis ve avanesi için ne diyor, namuslu ilahiyatçı rahmetli Yaşar Nuri Öztürk Hoca?

“On küsur yıllık icraatı gulûl (kamu malı hırsızlığı) suçlarıyla dolu olan AKP iktidarının bu gulûl siyasetlerini kotaran kodaman kadrolarının hiçbirinin cenaze namazı ‘Müslüman’ sıfatıyla kılınmaz. Hatta onların katıldığı saflarda, girdikleri camilerde namaz kılınamaz.” (http://www.kurtulusyolu.org/bunlarin-yalanlarina-kanma-peslerine-dusme/)

Gördün mü gerçek din adamını, Mehmet Görmez Hafız?..

Senin yaptığın yahut sizin yaptığınız, Tayyip yandaşlığından başka hiç bir şey değil. Diyorsun ki, IŞİD’in ve Feto’nun yanında olmayın, Tayyip Reis’in yanında olun. Beraberce onun reisliğinde kuralım din devletimizi. İşinizin esası bundan ibarettir.

Geçen günlerde de yazmıştık, arkadaşlar. Sadece okullar, devlet kurumları değil; artık meydanlar, toplu ulaşım araçları, her yer, bu Ortaçağcı Cihatçı örgütlerin propaganda ve örgütlenme materyalleriyle doludur. Bunlar, şu an kendilerine inanıp peşlerine düşen “yüzde elli”yi bile az görmektedirler, yetersiz bulmaktadırlar, kendi vurgun düzenleri için, onu sürdürebilmek için. Öyle bir “dindar ve kindar nesil” yetiştirelim ki gelecek kuşakların tamamı bizden olsun, bizim hülooğğ’cularımız olsun, derdindeler. Onun çalışmasını yapıyorlar, durup dinlenmeden, her yerde, her metot ve biçim ile ve her aracı kullanarak.

Yani hep söylediğimiz gibi bir an önce Tayyibistan Faşist Din Devleti’ni bir daha yıkılmayacak biçimde inşa edelim, bu inşayı da en kısa sürede tamamlayalım, derdindeler, telaşındalar, çalışmasındalar.

Bunların tamamının da IŞİD’den, El Nusra’dan farkları, ki buna fark denirse tabiî, bir sigara kağıdı kalınlığından daha fazla değildir. Çünkü, Muaviye-Yezid İslamı’nda, CIA-Pentagon İslamı’nda; IŞİD’in, El Nusra’nın savunduğu bütün tezlere kaynaklık edecek temel vardır. Daha önce de söz etmiştik bu temelden. O, İslamiyet’in doğduğu çağın toplumsal, felsefi, kültürel, töresel ve askeri şartlarından, kurallarından oluşan, İslam’ın Kabuğudur, biçimidir, dış yüzeyidir, ritüelleridir.

Hz. Muhammed’in ve Kur’an’ın bunları görmezlikten gelmesi, Kur’an’a almaması olasılık dışıydı. Çünkü İslamiyet, sosyal bir olaydır, Tarihsel bir Devrimdir. Her sosyal olay gibi de, içinde doğduğu toplumun ve çağın damgasını taşır.

Cihat var mıdır?

Vardır.

Hem de İslam’ı tüm yeryüzüne hakim kılıncaya kadar.

Demek ki her Müslüman, o sonuca ulaşıncaya kadar Cihat etmekle yükümlüdür. IŞİD de kendine göre onu gerçekleştirmek istiyor. Ben Cihat yapıyorum, diyor. Fakat işi, geçenlerde de belirttiğimiz gibi, uca götürüyor, aşırıya vardırıyor.

Mesela, Cihat sırasında şu emredilir:

“Allah ve resulüyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuk yapmaya çalışanların cezası şudur: Öldürülürler yahut asılırlar yahut elleriyle ayakları çaprazlamasına kesilir yahut bulundukları yerden sürülürler. Bu onlar için dünyada bir rezilliktir. Âhirette de onlara büyük bir azap vardır.” (Maide Suresi, 33’üncü Ayet, Yaşar Nuri Öztürk Meali)

Cihat da İslam yeryüzüne hakim oluncaya kadar bu şekilde sürdürülmelidir, denir:

“Fitnenin kökü kazınıp Allah’ın dini kesinlikle egemen oluncaya kadar onlarla savaşınız. Eğer yaptıklarından vazgeçerlerse, hiç şüphesiz Allah onların ne yaptıklarını görür.” (Enfal Suresi, 39’uncu Ayet, Seyyid Kutub Meali)

İslam’ın ruhunu yok sayıp da, Kabuğuna takılıp kaldınız mı; Cihattan kurtulamazsınız. Onu atlayamazsınız. Nitekim, siz de zaten atlayamıyorsunuz. İşte yukarıda aktardığımız haberde bu apaçık görünmektedir.

Ne diyorsunuz?

“Cihatçı gençler olacaksınız.”

Bu Cihat IŞİD’in yaptığnıdan farklı bir şey değildir.

Daha önce de söyledik ya; sizin, Kaçak Saraylı Reis ve AKP’giller’in ve Diyanet İşleri’nin salonlarında topladığın tüm tarikatların IŞİD’den farkı korkaklıkları, riyakârlıkları ve hırsızlıklarıdır. Başkaca hiç bir farkınız yok. Dünya görüşünüz de aynı, varmak istediğiniz hedef de aynı; velhasıl her şeyiniz aynıdır.

Eğer dediğinizi başaracak, yani gelecek kuşakları Ortaçağcı Cihatçılar olarak yetiştirecek imkâna ve zamana sahip olursanız, şunu adınız gibi bilmiş olun ki; Türkiye, Ortaçağ’ın din ve mezhep savaşları batağına boylu boyunca gömülür. Tüm Ortaçağ, böyle bir bataklıktır zaten.

Hz. Muhammed sonrası İslam Tarihi, din ve mezhep savaşları tarihinden ibarettir, bir anlamıyla. Her birinin savunduğu İslam ve onun şeriatı ayrıdır, ötekilerden. Dolayısıyla da, bir değil, yüzlerce şeriat vardır ortada. Bunların her bir savunucusu da, kendinden gayrısını dinden sapmış, dinden çıkmış sayar. Katlini vacip sayar.

Bugün de aynısı değil mi?

Evet. Tüm Tarih boyunca olduğu gibi bugün de aynı durum söz konusudur.

IŞİD ne diyor, Kaçak Saraylı Reis ve AKP’giller için?

“Tağut”.

Yani:

1- İnsanları Allah’a (C.C.) karşı isyana sevkeden. İsyankâr.

2- Her bâtıl mâbud.

3- Şeytan.

4- İslâmiyetten önce Kâbe’deki putlardan birinin ismi.

Peki, siz ne diyorsunuz IŞİD için?

“Terörist”.

Feto için de aynı durum söz konusu değil mi aranızda?..

Siz onun için haşhaşi, bilmem neci, diyorsunuz; o da size benzeri hakaretler savuruyor.

İşte tüm bu sebeplerden dolayı, İslami Düzen yani şeriat düzeni kuralım, dediniz mi Mehmet Görmez Efendi; ortaya birbirinden ayrı en az yüz tane şeriat düzeni koyan molla çıkar, şeyh çıkar, reis çıkar. Hepsi, sadece benimki doğru, diğerleri sapkın görüş, der. Ve sapkınlığı ortadan kaldırmak için de savaşa, kendi dinince Cihata girişir. Bundan sakınmak mümkün olmaz.

O zaman nedir yapılması gereken?

Laik ve bilimsel eğitimi tüm eğitim ve öğretim kurumlarında geçerli kılmak, egemen kılmak. Devleti de; aklın, bilimin ve insani değerlerin kuralları doğrultusunda oluşturmak. Ve öyle işlevlendirmek.

Dini ise, insanların özel dünyalarına, özel hayatlarına ait bir konu haline getirmek. Her insan kendi özel hayatında nasıl inanıyorsa inanacak ve o doğrultuda davranacak. İbadetini yapacak. Ona ne kişi karışacak ne de devlet. Ama din sadece insanların özel hayatlarına ait, o hayatı ilgilendiren bir konu olacak. Kamu yönetimi ve kamusal hizmet alanı tümüyle aklın, bilimin ve evrensel değerlerin emrettiği şekilde düzenlenecek-organize edilecek, işlevselleştirilecek.

Biz, işte bu sebepten dinin-İslam’ın Kabuğunu değil, sadece sosyal eşitlikçi ruhunu benimsiyoruz ve onu savunuyoruz. O da işte yukarıda söylediğimiz gibi, en özet haliyle Bakara 219’da ortaya konmuştur.

Biz, burada ortaya konan anlayışa bugün “Sosyalizm” diyoruz. Bilimcil Sosyalizmin teorisinin ışığında da ülkemizde bu sosyalizmi kurmanın mücadelesini veriyoruz.

Hz. Muhammed’in Kur’an’da anlattığı Cennet’i bu dünyada kurmaktır bu. O bakımdan biz, Hz. Muhmmed’in de, Kur’an’ın da temel gerçeğinin yani ruhunun biricik doğru ve meşru mirasçısıyız, savunucusuyuz.

Saygıdeğer Arkadaşlar;

Kaçak Saraylı Reis, onun AKP’giller’i ve Mehmet Görmez’leri ise İslam’ın ruhunu tümüyle reddetmekte, sadece Kabuğuna sarılmaktadır ki, o da IŞİD ideolojisinden sadece sigara kağıdı kalınlığında bir farklılık taşır. Yani, AKP’giller de, tüm tarikat ve cemaatler de, Taliban, El Kaide, El Nusra, IŞİD ve ÖSO da Kabuk İslamcısıdır, sahte dincidir, CIA-Pentagon İslamcısıdır. Ne yazık ki ABD Emperyalistlerinin 1950 sonrası İslam ülkelerinde uygulamaya koyduğu Yeşil Kuşak Projesi’nin zehirli ürünleridir bunlar. İnsan düşmanı, hayvan düşmanı, bitki ve doğa düşmanı, vicdandan, merhametten yoksun, canavarlaştırılmış acayip yaratıklardır bunlar.

Tarihte gördüğümüz bütün zulümkârlar gibi, bütün düzenbazlar gibi bunların da sonu gelecektir. İslam Dünyası er ya da geç kurtulacaktır bunlardan.

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

12 Ocak 2017

Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı

 

 

 

 

Print Friendly, PDF & Email