Millet can derdinde, bunlar “sabır ve dua”dan dem vuruyor…

Ey hainler haini AKP’giller İktidarı!

Bu Korona belasının ilk ortaya çıktığı tarih olan 10 Aralık 2019’dan 5 Mart 2020’ye kadar hemen hiçbir tedbir almadan bekledin.

Daha doğrusu, gâh “Zalim Esed iktidardan düşürülmelidir” diyerek efendin ABD Emperyalist Çakalı’nın sana verdiği buyruk doğrultusunda Türk Ordusu’nu delilerin bile yapmayacağı şekilde hava desteğinden mahrum olarak İdlib’de savaşa sürdün. 60’ı aşkın vatan evladımızı kırdırdın, Suriye ve Rus uçaklarının bombaları altında.

Orada artık iş tümüyle Putin’in anlayışına kalmıştı. Bereket ki Putin, uzun vadeli emperyalist çıkarlarını düşünerek ülkesinin, Türkiye Halkını kendine tümden düşmanlaştırmak istemedi. Bu sebeple de kendince işi ölçülü tuttu.

Yoksa isteseydi, oraya sürdüğün binlerce evladımızın tümünü sağ bırakmayacak şekilde kırıp geçirebilirdi.

Gâh, içeride Yeni CHP’nin, “Bay Kemal” diye adlandırdığın Sorosdaroğlu Kemal Efendi’siyle uğraştın. Ona “hain, alçak, şerefsiz, namussuz, adi” gibi, yalnızca sinkaf içermeyen bildiğin bilumum küfürleri saydırdın.

Tabiî bu arada bir de Moskova’da Putin’in huzuruna çıkıp elinde teslim bayrağıyla diz çöktün. Kabul odasının kapısında 1 dakika 54 saniye bekletti seni ve avaneni Putin. Sonra da içeri alıp önüne sunduğu mutbakat metnini, isteklerinin bir tekini bile geri çekmeden imzalattı sana.

Sen bu arada en iyi bildiğin işi, yani din alıp satmayı asla ertelememek için Çin’de, Güney Kore’de, İtalya’da, İngiltere’de, İsviçre’de ve daha pek çok ülkede Koronavirüs kırıp geçirirken insanları; 21 bin 500 Umreciyi gönderdin Suudi Arabistan’a.

Oysa yine deliler bile bilirdi ki oraya başta İslam ülkeleri olmak üzere dünyanın pek çok ülkesinden insanlar gelir hacı olmaya ve taşıdıkları hastalıkları birbirlerine bulaştırırlar. Sonra da ülkelerine dönünce bunlar, birer canlı bomba misali bedenlerine kuşanmış oldukları hastalıkları salıverirler etraflarına.

İşte aynen de öyle oldu…

21 bin 500 Umrecinin sadece 3 binini, öğrenci yurtlarından çocukları gecenin saat 4’ünde sokağa atarak Konya, Kayseri gibi illerimizde, yerleştirdin oralara. Geri kalanlarıysa; “Evlerinizden 14 gün çıkmayın”, uyarısıyla salıverdin ülkenin dört bir yanına.

Belki onlar evlerinden çıkmadılar ama halkımızın geleneği gereği onların evlerine girip çıkmayan mahalle ya da köy halkı kalmadı neredeyse.

2011’den bu yana sınır diye bir şey bırakmadın ülkede. Yolgeçen Hanına çevirdin memleketi. Çin’den, Türkistan’dan, Pakistan’dan, Afganistan’dan, Irak’tan, İran’dan, Libya’dan, Cezayir’den, Filistin’den, Suriye’den isteyen herkes serbestçe girdi ülkeye.

Başta İstanbul, Ankara, Gaziantep gibi büyük şehirlerimiz gelmek üzere güney sınır şehirlerimizi ve neredeyse ülkenin her yanını istila ettirdin bu yeni ülkelerde gelecek arayan insanlara.

Avrupa’dan da uçak seferleri kesintisiz biçimde, eskiden nasılsa yine öylece sürüp gitti. İngiltere gibi Koronavirüs salgınının en yaygın görüldüğü ve can aldığı Avrupa ülkelerinden biri olan ülkeyle bile 16 Mart’ta durdurdun havayoluyla Türkiye’ye girişleri.

Bu arada da hızla yayıldı ülkemize Koronavirüs belası…

Başta tedbir almadın hiçbir biçimde. İzmir gibi Türkiye’nin üçüncü büyük şehrinde bile şu anda test kiti yok hiçbir hastanede. Gaziantep gibi Güneydoğu’nun gelişkinlik açısından en önde gelen şehirlerimizden birine bile (Gaziantep Üniversitesi Hastanesi’ne) daha bir hafta önce geldi test kiti. Onun bile tedarikini yapıp ona göre düzenlemedin.

Zaten ülkenin en köklü hastanelerini; İstanbul Aksaray’daki 500 yıllık tarihe sahip Haseki Hastanesi gibi hastanelerin bile kazıdın kökünü, attın şehir dışına onları.

Sebep ne?

O hastanelerin altın değerindeki arsalarını, yandaşlarınla birlikte, aslan payı sana düşmek üzere iç edeceksiniz değil mi?

Aklınız fikriniz, dininiz imanınız vurgun, talan, kamu malı aşırmak be!

Tüm bu ihanetleriniz yetmiyormuş gibi şimdi de bu Covid-19 denen lanet halkası virüsle enfekte olmuş insanlarımızın sayısını gizliyorsunuz. Yalan, hile, numara, dubara en sevdiğiniz, en başarılı olduğunuz işlerden biri.

Bakın Ankara Üniversitesi İbn-i Sina Hastanesinin namuslu bilim kadınlarından birisi ne diyor ekibini hazırlarken ve onları bu hastalığa karşı savaş düzenine getirirken:

***

Videonun Tapesi:

“Kendinizi nasıl güvende hissedecekseniz öyle davranın ama malzemeyi de çok dikkatli kullanmamız lazım çünkü görünüşe göre kötü başladık, nasıl gideceğini bilmiyoruz.

“İtalya olmamayı umuyoruz. Aslında bayağı kontrollü gidiyordu. Umre, işi mahvetti. Şu an artık binlerle konuşabiliriz, vaka sayısı olarak. Binleri bulmaya başladı vakalar. Söylendiği gibi böyle yüzlerde filan değiliz artık, toplumda da dolaşıyor.

Ve İstanbul çok fena, Ankara da fena başladı. Doğuda da var, Van’da da var. Kayseri’de var, üç tanesi entübe, Umreden gelme. Zekai Tahir doldu, orada da Umreden gelenler var, yurtdışından gelenler var. Her neyse…

Önce kendimizi koruyacağız. Servislerde çalışanlar için söylüyorum, servislerde çalışanların N 95 maske takmasına gerek yok. Ancak ne zaman ki hasta, olur da areste olur, ona entübasyon gerekir, aspirasyon gerekir…

***

Ne diyor namuslu bilim kadınımız Dr. Güle Çınar?

“İtalya olmamayı umuyoruz. Aslında bayağı kontrollü gidiyordu. Umre, işi mahvetti. Şu an artık binlerle konuşabiliriz vaka sayısı olarak. Binleri bulmaya başladı vakalar. Söylendiği gibi böyle yüzlerde filan değiliz artık.”

Bak, yaptığınız ihanet neye yol açmış?

İşi mahvetmeye…

Hiçbir önlem almadığınız ve vatandaşın sağlığının zerre umurunuzda olmadığı bilinmesin diye gizliyorsunuz gerçeği, değil mi?

Bak, bu da bir ihanete yol açmaktadır. Sizden gelecek bir fayda yok halkımıza. Bari gerçekleri gizlemeyin de halkımız kendince başının çaresine baksın. Kendi imkânları çerçevesinde alabileceği önlemleri alsın.

Çıplak gerçekle yüz yüze gelirse insanlarımız; belki başlangıçta biraz panik havasına girerler. Ama sonradan akılları ağır basar ve hastalığa yakalanmamak için güçleri ve imkânları oranında yapabileceklerini belirlerler, onun yöntem ve biçimini bulmaya çabalarlar, bulurlar da büyük ölçüde.

Ama siz gerçekleri gizlerseniz; “Bir şey yok ya, öyle korkmaya gerek yok, abartılıyor mesele”, havasında giderseniz, cahil ve bilinçsiz insanlarımız bundan etkilenir. Onlar da boş verir. Böylece felaketin boyutları gittikçe derinleşir, genişler. Ülkemiz İtalya’ya döner…

Siz, gerçeği açıklamayı bırakalım, onu dile getiren bilim kadınımıza bile saldırıyorsunuz, ona söylediklerini inkâr ettirmeye çalışıyorsunuz.

Fakat o eli öpülesi, saygıdeğer bilim kadınımız sizin bütün tehdit ve baskılarınıza rağmen geri adım atmıyor, söylediklerinden asla vazgeçmiyor.

Sizin bu zulmünüz sonucunda şöyle bir açıklama yapıyor Dr. Güle Çınar Hanım:

“Uyum eğitimlerinin birinde durumun önemini daha iyi anlatabilmek ve eğitime katılanları bu zorlu süreç için hazırlayabilmek için bazı yurt dışından gelen vakalarla ilgili örnekler verdim, olumsuz bir senaryo üzerine konuşma yaptım. Amacım, hastanede malzeme eksiklikleri de dahil olmak üzere yaşayabileceğimiz zorlu süreci daha iyi ifade edebilmek ve hastane personelinin süreci daha iyi sahiplenmesini sağlayabilmekti. Siyasi ya da infial amaçlı bir söylemim yoktur, asla da olamaz. Maalesef, gizli kaydedilen konuşmamın kasıtlı olarak sadece küçük bir kısmı sosyal medyada paylaşılmıştır. Konuşmamın tamamı kaydedilip paylaşılabilseydi olumsuzluk yaratma amacım olmadığı anlaşılabilirdi.” (https://www.ensonhaber.com/korona-vakalarinin-arttigini-soyleyen-doktora-sorusturma.html)

Yapılan tüm bu tehdit ve zulme rağmen, bilim kadınımız görüldüğü gibi Korona salgınıyla ilgili söylediklerinin tamamının arkasında duruyor.

Ayrıca, Tayyipgiller’in Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın sahibi olduğu Medipol Üniversitesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Muhammet Emin Akkoyunlu, açıklanan sayının yaklaşık 400 katı kadar vakanın toplu biçimde var olduğunu söyledi. İşte Habertürk Televizyonunun canlı yayınında bu Göğüs Hastalıkları uzmanının söylediği sözler:

‘ŞU AN 145 BİNLERDEYİZ’

Salgın yeni başlıyor diyen Akkoyunlu, “Bir tane vaka tespit ettiyseniz bunun arkasında toplumda tespit edemediğiniz 400 vaka var demektir. Her ölüm vakası toplumda tespit edemediğiniz 1000 vaka var demektir” dedi. Baki’nin bu oran üzerine hesap yaparak “Şu anda 145.000’lerdeyiz ” demesi üzerine Akkoyunlu, “Aynen öyle” ifadelerini kullanması dikkat çekti.

Akkoyunlu programda ayrıca, tespit edilen rakamlar bakımından 100 bin vakanın geçileceğini düşündüğünü söyledi. (https://tele1.com.tr/bakan-kocanin-hastanesindeki-uzman-doktor-gercek-vaka-sayisi-145-binlerde-143381/)

İşte halk düşmanlığınız ve umursamazlığınız yüzünden Türkiye Halkını içine sürüklediğiniz cehennemcil durumun tablosu budur, Tayyip!

İhanetinizi katmerlendirerek sürdürmeye devam etmeyin, ABD yapımı, ABD taşeronu iktidar!

Açıklayın ki halkımız gerçek durumla yüz yüze gelsin. Merak etmeyin o sizin gibi korkak değildir.

Ne diyor AKP’giller’in Şefi Kaçak Saraylı Tayyip, yedi günün sonunda Korona korkusuyla saklanmış olduğu Kaçak Saray’ının dehlizlerinden cesaret toplayıp çıkabildiği ekran karşısında?

“Üretimde alternatif denince de ilk akla gelen yerlerden biri Türkiye olmaktadır. Ayrıca virüs salgını ve petrol fiyatlarının düşüşüyle bağlantılı olarak da fiyat alanındaki gelişmeler de ülkemize ilave avantajlar sağlayacaktır.” (https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/kritik-corona-virusu-toplantisi-oncesi-erdogandan-onemli-aciklamalar-5686666/)

Görüldüğü gibi, arkadaşlar, halkımız can derdinde, bu ise rant derdinde…

Nasıl olsa kendisi güvenceye alınmış durumda: Kimseyle tokalaşmıyor, kimsenin yanına 3 metreden daha az bir mesafeden yaklaşmasına izin vermiyor. Zaten pek de görüşmüyor kimseyle. Avanesi de benzer tutum içinde.

Öyle olunca da halk umurlarında olur mu bunların hiç?

Ne diyor Tayyip bir de bu açıklamasının sonunda?

“Burada bir taraftan sabır diğer taraftan dua ile biz bu süreci aşacağımıza inanıyorum.” (agy)

Madem sabır ve dua ile aşılacak; sen niye onları yapmıyorsun Hafız? Kimseyi yanına yaklaştırmıyorsun, kimseyle tokalaşmıyorsun, Kaçak Saray’ın karanlık yuvalarında inzivadasın?

Gördüğümüz gibi, arkadaşlar, adam illa ki din alıp satacak. Onu yapmadan duramaz. Çünkü iktidarda kalması ona bağlı…

Oysa Emperyalist Almanya’nın kadın Şansölyesi ne diyor, yani Angela Merkel, ulusa sesleniş konuşmasında?

“Lütfen siz de bu durumun ciddiyetini kavrayınız. İki Almanya’nın birleşmesinden bu yana, hayır, İkinci Dünya Savaşı’ndan beri -Almanya olarak- bu kadar birlikte olmamızı gerektirecek büyük bir meydan okumayla karşılaşmamıştık. Size aktüel olarak epideminin yani salgının neresinde bulunduğumuzu ve Almanya’nın bu tehlikeden nasıl birlik olarak kurtulmaya ve ekonomik, sosyal ve kültürel zararları mümkün mertebe en asgari noktaya indirmeye gayret ettiğini açıklamak istiyorum. Fakat bunun yanı sıra bu konuda niçin size de ihtiyaç duyduğumuzu anlatmak istiyorum. Epidemiye karşı verilen savaşta tek tek fertlerin bile ne kadar önem arz ettiğinden bahsetmek isterim” (https://www.birgun.net/haber/merkel-2-dunya-savasi-ndan-bu-yana-en-buyuk-krizle-karsi-karsiyayiz-292351)

Görüldüğü gibi Merkel, durumun vehametini ya da ciddiyetini net biçimde ortaya koyuyor. Tek tek bireylerin bile neler yapması gerektiğini de belirtiyor bu süreçte.

Yani Tayyip gibi işi sabra ve duaya ısmarlamıyor…

Bu fark nereden kaynaklanıyor arkadaşlar?

Temsilcisi oldukları sınıfların karakteristiğinden…

Tayyipgiller, daha önce de defalarca belirttiğimiz gibi 6 bin yıldan bu yana var olan Antika Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfının yani Tarihte görülen ilk egemen sınıfın, insanlık düşmanı, üretimden kopuk, asalak, vurgun, soygun, kâr, faiz ve rantla geçinen sınıfın temsilcisidir.

Elbette onun kitleleri kandırmada kullandığı en büyük silah, insanları Allah’la aldatmak olacaktır.

Angela Merkel ise emperyalizm aşamasına ulaşmış Alman Kapitalizminin temsilcisidir. Yani modern bir sömürgen sınıfın temsilcisidir Angela Merkel. O sebeple de din iman, Allah kitap umrunda değildir. Böyle durumlarda da kitleleri safında tutabilmek için gerçekleri onlara anlatmak zorunda olduğunu bilmektedir.

Saygıdeğer Halkımız;

İşte içinde yaşadığımız bu katmerli felaket günlerinin halleri böyledir…

Bu Antika Sınıfın temsilcilerinden bize bir fayda gelmez. Bu sebeple de başımızın çaresine bakacağız. Bu Koronavirüs belasını kendimizden uzak tutmaya çalışacağız.

Bunun için de yapmamız gereken, namuslu bilim insanlarımızın yani hekimlerimizin önerilerini, uyarılarını dikkatlice anlayıp kavrayıp günlük yaşamımızda uygulamaktır. Yani yaşayışımızı o öneriler doğrultusunda düzenlemektir.

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

20 Mart 2020

Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı