Makyavelizmin, ilkesizliğin ve ihanetin dibine vuranlar…

Makyavelizmin, Şovenizmin, her türden siyasi erdemi terk etmenin ve Amerikanofilliğin dibine vuran, Meclisteki sol maskeli siyasi hareket ve bunun önderi, başkanı, eşbaşkanları kimdir?

Aklınıza ne geldi, arkadaşlar?
Anlatalım…

Taksim Gezi İsyanı’mız 10 milyonu aşkın devrimci, ilerici, demokrat insanımızın yer aldığı, Cumhuriyet Tarihinin en kitlesel, yaygın ve etkin halk hareketiydi, değil mi?

Onu aşkın şehit verdik, bu isyanımız sürecinde. Şehitlerimizin bazısını polis kurşunları, bazısını gaz fişekleri, bazısını da zehirli gazlar öldürdü.

20 gün civarında sürdü isyanımız. 15 gün boyunca fethettiğimiz Taksim Gezi Parkı’nda 24 saat Komün kurup Komün hayatı yaşadık, maddi anlamda. Ekmeğimizi, çayımızı, suyumuzu, içenler için sigaramızı paylaştık. Ve hatta okumuş olduğumuz kitapları evimizden alıp gelerek, onları edinememiş olanlar okusun diye yığdık Parkın bir köşesine.

Bir tek ağaç yaprağı koparılmadı. Bir tek çiçek çiğnenmedi. Bir tek kuşun kanadından tüy koparılmadı…

Gönüllü veteriner yoldaşlarımız çadır kurdular, Parkın yine bir köşesinde. Sahipsiz, çaresiz sokak hayvanlarına sağlık hizmeti verdiler, günler geceler boyu… İmkânı olanlar kedi, köpek mamaları getirdi kolilerle, kilolarla. Dağıtıldı onlar hayvanlara ve hayvanseverlere…

İçtenlikli kadın yoldaşlarımız evlerinde özenle yaptıkları el emeği börekleri, pastaları getirip dağıttılar eylemcilere.

Velhasıl; kimse kimseyi incitmeden, herkes birbirine güleryüz göstererek, Cennette yaşar gibi yaşadı eylemciler, 15 gün orada.

“Antikapitalist Müslümanlar” gelip “Yeryüzü Sofraları” kurdular orada, bugünlerde de olduğu gibi. Kimse kimsenin inancına, inanışına, milliyetine bakmadı. Herkes birbirini kardeş gördü, kardeş bildi.

15 Haziran’da ise Kaçak Saraylı Reis, verdiği zalimane bir fermanla zehirli gaza boğdu Meydan’ın her bir noktasını. Nefes alınmaz hale getirdi ortamı. İnsanlar can havliyle kaçıştılar sağa sola. Ve getirip emrindeki polisleri, zırhlı araçları, basınçlı su sıkan araçları; yığdı Meydana ve çevresine. Bununla da yetinmedi; dört bir taraftan kuşattı Taksim’i ve alana kimsenin girmesine imkân bırakmadı.

Bu İsyan’ımızı, Kaçak Saraylı Tayyip, elindeki polis gücünü ve araçlarını en zalimane biçimde kullanarak ezip yenilgiye uğrattı hareketi.

Saygıdeğer arkadaşlar;

Yukarıda adını andığımız sol maskeli, gerçeklikte ise gericiliğin, karşıdevrimciliğin ve ihanetin en üst derecede potansiyeline sahip olan hareket, yani PKK, HDP (O zamanki adıyla BDP); sırtından vurdu İsyan’ımızı kalleşçe, haince…

Kürt illerinin bir tekinde, Dersim’de isyana katılım oldu. O da HDP-PKK inisiyatifi dışında, Mustafa Kemal’ci ve Laik Cumhuriyet taraftarı insanlarımızın katılımıyla gerçekleşti.

Diyarbakır’da da bir tek gün bin kişi kadarcık bir kitle, bir defaya mahsus olmak üzere, harekete katıldı.

Onun dışında kalan Kürt illerinin hiçbirinde yaprak kımıldamadı. Tersine; PKK’nin, HDP’nin ve Kandil’in direktifleriyle İsyana karşı bir tavır geliştirildi. Karşı çıkıldı İsyana…

İsyanın başlangıcında korkup kaçmıştı Tayyip, Kuzey Afrika’ya. Onun yerine Bülent Arınç geçmişti. İsyan sürecindeki bu hainane tutumlarından dolayı teşekkür etti Bülent Arınç, Tayyip adına ve AKP’giller adına HDP Şeflerinden Ahmet Türk’e.

Üstelik de bu ihanetlerini açıkça savunmaktan çekinmedi bu Amerikancı Hareket.

Şimdi yeniden parlatılıp cilalanmaya çalışılan Bağlamacı Selo, bakın nasıl itiraf etti ihanetlerini:

Videonun Tapesi:

“(…) Ama şöylesine bir hareket içerisine de girildi. ‘Bu şekilde hükümeti devirecek, darbeye doğru götürecek bir halk hareketini çıkarabilir miyiz? Ya da bu halk hareketini darbeye kanalize edebilir miyiz?’ Böyle bir arayış oldu. Bunu, biz hem sokaktaki gözlemlerimizle hem de arkadaşlarımızın tespitleriyle rahatlıkla ifade edebiliyoruz. Bu bir spekülasyon değil. Biz bu kısmına şiddetle karşı çıktık. Bu yüzden de bir mesafe koyduk. Buradan bir darbe çıkarmak isteyenlerle birlikte olmayız biz.”

İmralı’daki Öcalan da bu ihanetlerini açıkça, taraftarı olan ziyaretçilerine aynen şöyle açıklar:

“Başbakan seçimlerde beni idam etmekten bahsediyordu ancak ben Gezi olaylarında kendisini kurtardım. Sağduyulu davranmasaydık Başbakan’ı götüreceklerdi. 17 Aralık darbesine de karşı duracağız. Tüm darbelere karşı durduk.” (http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/32173/Ocalan__Erdogan_i_Gezi_de_ben_kurtardim__dedi_mi_.html)

Gördüğümüz gibi, ihanetlerinden asla pişmanlık duymadıkları gibi hiç utanıp sıkılmıyorlar da. Çünkü siyasi bir ilke ve erdem taşımıyorlar. Tamamen menfaatçilik, bu işten benim kazancım ne olur anlayışı, bunlara hâkim olan…

Yine İmralı’daki Öcalan’ın Tayyipgiller yandaşlığına dair şöyle net bir itirafı vardır:

“Sayın Altan bilirsin İslamcıların 40 yıllık rüyasıydı, rüyalarını gerçekleştirdik. Biz AKP’ye iktidarı altın tepside sunduk. Bize bir teşekkür etmedikleri gibi 2’nci Atatürk rolüne soyunup daha çok üstümüze geldiler, ezmeye çalıştılar.” (http://www.hurriyet.com.tr/gundem/akp-ye-iktidari-altin-tepside-sunduk-22712286)

Açıkça görüldüğü gibi, yıllar boyu Kaçak Saraylı Hafız’ın ve onun AKP’giller’inin en büyük destekçisi, yardımcısı olmuştur bu Amerikancı Kürt Hareketi. Şimdi de kalkıyorlar, AKP’giller’den, Tayyip’ten şikayetleniyorlar bir de, utanmadan…

Suriye’de de aynı tutum içindedir bunlar, arkadaşlar…

ABD Emperyalist Çakalı 2011’de Suriye’ye saldırdığında, ziyaretçileri sorarlar İmralı’da Öcalan’a; biz Suriye’de kimi destekleyeceğiz, kimlerle ittifak kuracağız?” diye.

İmralı ziyaretçileri ekibinden Sinemacı Sırrı Süreyya soruyor Öcalan’a:

“Sırrı: Rojava (Suriye’nin Kürt bölgesi) için bir aktarımınız olacak mı?

Verdiği cevap aynen şudur:

“- Öcalan: Suriye’de Kürtler iki tarafla da görüşsünler, kim haklarını verirse onunla çalışsınlar.” (http://www.radikal.com.tr/turkiye/ocalan-bdp-gorusmesinin-zabitlari-ortaya-cikti-1123269/)

Gördüğümüz gibi, tam bir Makyavelizm sergileniyor…

Zaten bir süre sonra da tüm Ortaçağcılarla bir araya gelip bir anlaşma metni imzalayacaklardır. 11 maddelik bu anlaşmada Suriye Yönetiminden koparılacak bölgelerin aralarında nasıl taksim edileceğine dair vardıkları sonuç yer alır.

“Hafta sonu Türkiye’nin olaylı Suriye sınırında iki yerel komutan tarafından imzalanan 11 maddelik bir anlaşma, Suriye’deki iç savaşın geleceğini etkileyecek kritik öneme sahip.

“Haftalardır Ceylanpınar’ın Suriye tarafındaki Resulayn kasabasında (Kürtçe Serikani) çatışmakta olan PYD ve Özgür Suriye Ordusu, 11 maddelik anlaşmayla hem ateşkes hem de bundan sonra Kürtlerin yoğun yaşadığı kentlerde Esad rejimine karşı ortak hareket kararı aldı. Böylece “PKK’nın Suriye kolu” olarak da anılan PYD, ilk kez kendini net bir biçimde Esad rejimine karşı aktif mücadele içinde konuşlandırmış oldu.” (http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/asli-aydintasbas/besar-esad-a-karsi-11-maddelik-ittifak-1670493/)

Biz de Partimizin Üçüncü Olağan Genel Kongre Konuşmamızda, o günlerde gerçekleşen bu olaya ilişkin şöyle bir değerlendirmede bulunmuştuk:

“Şimdi PKK-BDP açıkça, netçe neyi savunuyor?

“AB-D Emperyalistlerinin ve yerli işbirlikçilerinin çıkarları doğrultusunda çözümü savunuyorlar. Bu net yani. Açık. İşte bunun en son örneği olarak mesela Gündem’in 19 Şubat tarihli sayısındaki manşete bakalım: “YPG ve ÖSO anlaştı.” 11 maddelik anlaşma imzalıyorlar, değil mi arkadaşlar?

“Kime karşı?

“Emperyalizme karşı savaşan Beşşar Esad hükümetine karşı, iktidarına karşı. YPG, PYD’nin askeri kolu, Halk Savunma Birlikleri ibaresinin baş harfleri. Şimdi bu 11 maddede Beşşar Esad yönetimine karşı nasıl savaşacakları, nasıl kurtarılmış kentlerdeki yönetimleri oluşturacakları ve Beşşar Esad’ın işini bitirdikten sonra da nasıl bir işbirliği ve paylaşımda bulunacaklarına dair maddeler var.

“Şimdi bu açıkça bize neyi gösterir?

“Artık AB-D Emperyalistleriyle, Tayipgiller’le de, Davidson’la beraber Beşşar Esad yönetimine karşı savaş yürütüyorlar. Zaten açıkça bu yazki ABD ziyaretlerinde söylemediler mi?..

“Gültan Kışanak ne diyordu:

“Suriye’de işin zor olduğunun farkındalar.”

“Kim farkında?

“ABD.

“Beklentiler muhalefetin biraz güçlenmesi yönünde. Kürt muhalefetin dışlanmamasını, sürece dâhil edilmesini beklerdik. Katkı yapmak istediğimizi, rol üstlenebileceğimizi söyledik.” (Nurullah Ankut, Heba Edilen Devrim Yüklü Yıllar, Derleniş Yayınları, s. 41-42)

Yine açıkça gördüğümüz gibi, arkadaşlar, PKK-PYD-YPG, ABD’nin hizmetinde her türlü gerici-Ortaçağcı hareketle birlik olmaya hazırdır.

İşin acıklı tarafı; ABD-AB Emperyalistleri ve yerel gerici diktatörlükler bu hareketi Gezi İsyanı’mızda olduğu gibi devrimci halk hareketlerine karşı, ilerici, demokratik hareketlere karşı, antiemperyalist hareketlere karşı ve antiemperyalist yönetimlere karşı her zaman kullanabileceklerdir ve bunları saldırtabileceklerdir devrimcilere, ilericilere, demokratlara, antiemperyalistlere…

Çünkü bunlarda siyasi erdemin, prensiplerin zerresi yoktur. Bunların bütün kolladığı; biz bu hizmetimiz karşılığında ne alırız, bundan bizim çıkarımız ne olur, meselesidir. Onun dışında hiçbir şey umurlarında olmaz.

Başka bir adlandırmayla bunlar, ABD Emperyalist Haydudunun ve müttefiki AB Emperyalist Devletlerinin kiralık tetikçileri konumunda, durumundadır.

Emperyalizme bağlı yerel diktatörlükler de aynı şekilde bunları kullanabilecek ve devrimci, antiemperyalist hareketlere karşı kışkırtabilecektir.

Bunlarda solculuğun da, ilericiliğin de, demokratlığın da zerresi bulunmaz…

Yine hatırlanacaktır; Öcalan, Hüseyin Velioğlu liderliğindeki, insanları domuz bağıyla bağlayıp diri diri mezarlara gömen ve canavarca katleden bir Ortaçağcı, IŞİD çizgisindeki bir harekete bile ittifak önerilerinde bulunmuştur.

Yine, Pensilvanyalı FETÖ’ye methiyeler düzmüş ve ittifak önerisinde bulunmuştur.

Bağlamacı Selo da, hatırlayacağımız gibi, Said-i Nursi’ye hayranlığını belirtmiştir. 2015’in 2 Temmuz’una ilişkin olarak 8 Temmuz’unda yaptığımız bir konuşmada şöyle demişiz, bu konuya dair:

***

İşte 1 Haziran 2015 Pazartesi günkü Zaman gazetesi… “Liderler buluşmasının konuğu olan Demirtaş” diyerek Demirtaş’ı ağırlıyor gazetesinde. İşte Zaman yöneticileriyle yan yana, yine sahte gülücükle poz veriyor Demirtaş. Uzun bir röportaj birkaç cümle aktaralım.

Demirtaş söylüyor:

“İnsan hakları mücadelesinden geliyorum. Çok uzun yıllar İslami kesimle birlikte insan hakları alanında başörtüsünde eğitim ihlali ile ilgili konularda ortak çalışma yürüttük.”

Yani açık bir şekilde, bu Ortaçağcıların tümüyle birlikte içli dışlı çalışma yürüttük, ortak çalışma yürüttük, diyor.

“Dindar bir ailede büyüdüm. Kız kardeşim başörtülüdür.” diyerek devam ediyor. Yani ben de sizinle aynı kökenden geliyorum, mesajı veriyor. Ve gelelim asıl büyük mesajına:

“Bediüzzaman (Bildiğimiz gibi Said-i Nursi taraftarları öyle derler ona, yani zamanın harikası, zamanın güzeli. – N. Ankut) külliyatını okudum diyememBediüzzamanla ilgiliyim, bir sürü şeyini okudum. (Dikkat edelim yoldaşlar. – N. Ankut) Çok net bir duruşu vardır. Etkileyici bir yaşam tarzı var.” diyerek devam ediyor.

Yani böylesine övgü düzüyor. Said-i Nursi’ye. (https://kurtuluspartisi.org/2017/07/03/yakin/)

***

Görüldüğü gibi, Sorosçu Kemal gibi Bağlamacı Selo da “Zaman” yolcularındandır. Ya da ziyaretçilerindendir, konuklarındandır…

Orada FETÖ’nün Hocası Said-i Nursi’ye böyle övgüde bulunmaktan da kendini alamamaktadır.

Said-i Nursi, bildiğimiz gibi, IŞİD, El Kaide, El Nusra çizgisinde bir Ortaçağcı anlayış sahiptir. Amerikancıdır, Kore Savaşı’nı bile desteklemiştir. Tabiî bu arada Bayar-Menderes Hükümetinin de aktif destekçileri arasındadır.

Bu konuya dair de “Bediuzzaman.org” adlı, Said-i Nursi meczuplarının yayın organı durumundaki bir siteden şu satırları alıntılamıştık, bir başka yazımızda. Aynı bölümü aktaralım, isterseniz buraya da:

***

“Said-i Nursi, ehven-i şer prensibiyle antikomünistlik adına Kore Savaşı’nı desteklemiştir. Peki ama Demokrat Parti hükûmetinin Amerika uşaklığı namına, hiç alakamızın olmadığı uzak bir diyar olan Kore’ye, Türk askerlerini göndermesi haksızlık değil mi?

“Düşmanımın düşmanı; dostumdur.” kaidesince; Türkiye’nin Kore savaşında, İslam’ın en büyük düşmanı olan komünizme karşı, Amerika bloğuna yardım etmesi, gayet yerinde ve makul bir karardır. Komünistler Amerika’yı ne kadar kapitalist blok şeklinde nitelendirse de, Amerika bloğu dinsizliğin sembolü haline gelmiş komünizm ile, ciddi bir rekabet ve mücadele içinde olmuştur. Ve bu esnada İslam ülkelerini de himayesi altına almıştır. Afganistan’ı Rusya’dan koruması buna güzel bir örnektir.

“Biz halihazırdaki konjonktür ile o dönemin Amerika’sını ve politikalarını değerlendirirsek, ciddi bir yanılgıya düşeriz. Şimdilerde Amerika bize hasım gibi gelebilir; ama o dönemde durum böyle değildi. Biz şimdiki hissiyat ile o dönemi yargılıyoruz ve bundan kendimizi tecrit edip hadiselere objektif bakamıyoruz maalesef.

“Kore Savaşı komünist blok ile karşı bloğun savaşıdır ve Türkiye yerini antikomünist bloktan yana kullanmıştır. Demokrat Parti’yi Amerikan uşağı olarak görmek siyasi bir cahilliktir. Zira o dönemin şartları içinde dünya ülkeleri iki sınıfa ayrılmıştır; ya komünist, ya da antikomünist olmak durumundasın. Üçüncü bir seçenek bulunmuyor. O dönemde İslam ülkeleri gayet zayıf ve bitkin bir şekildedir, bu bloklardan birisine iltica etmeleri siyaseten kaçınılmazdır. Sığınılacak en makul blok da; Amerika’nın başını çektiği antikomünist bloktur. Bunları bilmeden emperyalist edebiyatı yapılmamalıdır.

“Hem dine insanları uyuşturan afyon nazarı ile bakan ve ateizmin tesisi için milyonlarca Müslüman ve Hıristiyan’ı kesen bir ideolojiye iltica etmek, herhalde akıl kârı olmasa gerek. Komünistlerin ucuz ve bilindik siyasi jargonlarıyla meseleye bakmamak lazımdır diye düşünüyoruz. Üstad Hazretleri bu hususu şu şekilde özetliyor:

“Hattâ, hadis-i sahihle, âhirzamanda İsevîlerin hakikî dindarları ehl-i Kur’ân ile ittifak edip, müşterek düşmanları olan zındıkaya karşı dayanacakları gibi; şu zamanda dahi ehl-i diyanet ve ehl-i hakikat, değil yalnız dindaşı, meslektaşı, kardeşi olanlarla samimî ittifak etmek, belki Hıristiyanların hakikî dindar ruhanîleriyle dahi, medar-ı ihtilâf noktaları muvakkaten medar-ı münakaşa ve nizâ etmeyerek, müşterek düşmanları olan mütecaviz dinsizlere karşı ittifaka muhtaçtırlar.”(1)

“(1) bk. Lem’alar, Yirminci Lem’a, Haşiye.” (http://goo.gl/6g2wxj)

***

Selo’nun Eşbaşkanlığını yaptığı HDP, Şeyh Said ve Said-i Nursi anmaları da düzenler ve Kürt illerindeki mollaların, şeyhlerin ellerini de öperler.

Yani Ortaçağcılıkla da iç içedirler. Her türden Amerikancılarla da, emperyalistlerle ve bölgedeki tüm antikomünist Muaviye-Yezid Dincisi hareketlerle de ittifak halindedir bunlar.

Daha önce de sözünü ettiğimiz gibi, tüm bu ihanetlerine ve karşıdevrimci ideolojilerine rağmen kendilerini “sol” olarak da pazarlamalarını ister, efendileri ABD bunlardan. Bilindiği gibi biz böyle sollara “CIA Solu” deriz. Yani gerçek solun en ağulu düşmanları arasındadır bunlar.

Bunlara her kim ki solcu der, ilerici der, demokrat der; o şahıs ya gafildir, ya da bunlar gibi ihanet yolunun yolcularındandır…

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

18 Mayıs 2018
Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı

Print Friendly, PDF & Email