Kıvılcımlı

BAŞEĞMEZ BİR DEVRİM SAVAŞÇISIDIR

HİKMET KIVILCIMLI

 

Bir devrimcinin, şartlar ne kadar olumsuz olursa olsun, görevi değişmez. Onun görevi yine devrim yapmaktır. Her şartta, her yerde ve her zaman; bıkmadan, usanmadan, taviz vermeden devrim için çalışmaktır devrimcinin görevi. Şartlar yalnızca devrimci davranışın biçimini etkiler, özüne dokunamaz. İşte bunun böyle olduğunun en canlı örneği olan HİKMET KIVILCIMLI, 1971’de bedence aramızdan ayrıldı. Bedence aramızdan ayrıldı diyoruz, çünkü kendini insanlığın kurtuluş davasına adamış insanlar ölmezler. Onların düşünceleri ve pratikleriyle yarattıkları gelenek, bir sonraki kuşağa ve sonrasında kuşaktan kuşağa kesintisiz bir biçimde aktarılır. Ve bu süreç, insanlık, bu son hayvanlık konağından kurtuluncaya; insan, sınıfsız toplum konağında gerçek insan olana dek sürecektir.

Peki kimdir Hikmet Kıvılcımlı?

Hikmet Kıvılcımlı, doğumundan (1902), bedence aramızdan ayrıldığı (11 Ekim 1971) güne kadar geçen 69 ya da düz bir söyleyişle 70 yıl bu yaşlı dünyamızda yaşadı. Eserleriyle karşılaştırılacak olursa çok kısa denebilecek bu ömre; kendini bildiği günden başlayarak, tek bir saniye nöbet yerini terk etmemecesine sürdürdüğü büyük bir savaş sığdırdı.

O, “devrimci teori olmadan devrimci pratik olamaz” prensibini yaşam biçimine dönüştürmüş bir önderdir. O aynı zamanda devrimci pratik olmadan, yapılacak devrimci teorinin, gerçekten devrimci teori olamayacağını; olsa olsa kürsü ötülgenliği olabileceğini unutmamış, ömür boyu bu tür hastalıklardan sakınabilmiş bir ustadır.

Henüz 17 yaşında çiçeği burnunda bir delikanlı iken gelip çatan, Osmanlı İmparatorluğunun Birinci Emperyalist Evren savaşındaki yenilgisi O’nu tâ yüreğinden yaralamıştır. Bu acıyla Kuvayimilliye’nin ilk kıvılcımlarını oluşturan hareketlerin içine atıldı. Yörük Ali Efe Çetesine katılarak, Mustafa Kemal henüz Samsun’a çıkmadan işgalci Yunan ordusuna karşı silaha sarılarak, “Aydın Cephesinde” Ulusal Kurtuluş Savaşında yerini aldı. Cesareti, yiğitliği ve önder kişiliğiyle bileğinin hakkıyla Köyceğiz Kuvayimilliye Askeri Komutanlığı’na tayin edildi.

Genç yaşında gözünü kırpmadan içine atıldığı Sosyal Savaş, O’nun ömür boyu fani bedeninin ruhunu oluşturacaktır. Kurtuluş Savaşıyla şekillenmeye başlayan sosyal bilinci, O’nu daha Kurtuluş savaşı yıllarında Sosyalizme ulaştırır. Elde silah katıldığı ve Köyceğiz Kuvayimilliye Komutanı olduğu Birinci Kurtuluş Savaşından sonra kurulan Cumhuriyet idaresinin Tek Partili hükümetlerince, onlarca yıl cezalara çarptırıldığı yetmezmiş gibi, Çok Partili döneme geçildikten sonra da işkenceli kovuşturmalara ve gün yüzü görmeksizin kaldığı hücreli mahpusluklara uğradı. En son 12 Mart Faşizmince idam cezasıyla arandı. Yarıderebeyi Türkiye’nin zindanlarında toplam olarak 22,5 yıl hapis yattı. Bu işin sadece bir yanı ve düzenden geldiği için de “hoş geldi sefa geldi” denerek karşılanan yanıydı. Öbür yanı ise, Marks Usta’ya yapılanlara taş çıkartırcasına (çünkü bu topraklar Firavunlar, Nemrutlar diyarıdır. 6 bin yıllık sınıflı toplumun bütün rezillikleri olağandır bu topraklarda) yapılanlardı. “Solcu”larca da iftiralara boğuldu.  En hafifi; “susuş kumkuması” idi. Ama Hikmet Kıvılcımlı, inançsızlığa, yılgınlığa, yenilgiye, kaçaklığa, kaçkınlığa hiçbir zaman prim vermedi. İnsanlığa, insanlığın kurtuluşu demek olan sosyalizme inancını, ne işkencehanelerde, ne de umutsuz yenilgi yıllarında bir an olsun kaybetmedi. Tıpkı her türlü gericilik şartlarında en ufak inanç kaybı göstermeyen Marks-Engels-Lenin Ustalar, Stalin, Dimitrov, Ho Şi Minh Yoldaşlar gibi.

Hâkim sınıflar Hikmet Kıvılcımlı’yı hapislere atmakla, ondan kurtulduklarını sanmışlardır. Fakat yanılmışlardır. Çünkü O, en az dövüşteki atılganlığı kadar, teorik araştırmada sabırlı olmayı da bilmiştir. Zindan şartlarında bile, idmanlı bedeninin kendisine sunduğu ruh sağlığıyla, Marksizm-Leninizmi ve Türkiye’nin orijinalitesini incelemiştir. Engin dehasıyla Marksizm-Leninizmi yaratıcı bir şekilde kavramış; Diyalektik metotla Marksizm-Leninizmi geliştirmiştir.

Hikmet Kıvılcımlı, araştırmak için nereye elini atsa -ki araştırma alanları pek çoktu- o alanlara üstünkörü dokunmakla yetinmezdi. “İlkel Sosyalizmden Kapitalizme ilk Geçiş: İngiltere”, “İlkel Sosyalizmden Kapitalizme Son Geçiş: Japonya”, “Toplum Biçimlerinin Gelişimi”, “Osmanlı Tarihinin Maddesi” eserleriyle Antika Tarihin ve Antika Toplumların açılımlarını yapmış, Sınıf tanımıyla Marks-Engels-Lenin’in yarım bıraktıklarını tamamlamış, “Diyalektik Materyalizm Nedir?”, “Metafizik Sosyolojiler”, “Bergsonizm” vb. eserleriyle Diyalektik ve Tarihsel Materyalizm konusunu açmış ve geliştirmiş, “Devrim Nedir?” anıt eseriyle, Ustaların çok büyük önem verdikleri Devrim konusunu her işçi ve köylünün anlayabileceği bir biçimde didaktik bir hale getirerek, en özlü ve tam bir biçimde anlatmış, “Yol” adlı 7 ciltlik anıt eseriyle, Merkez Komitesinde yer aldığı gerçek TKP’nin ilk on yıllık tarihini ve içinde yaşadığı Toplumun ekonomisini-politikasını, sınıflarını, o sınıfların ilişki ve çelişkilerini, Türkiye’nin en önemli sorunlarından birisi olan Ulusal Sorunu, yani Kürt Sorununu, bugün hala aşılamamış bir biçimde çözmüş, Gençliğin ve özellikle Ordu Gençliğinin, daha genel söyleyişle Jön Türklüğün Devrimci Geleneğinin nereden kaynaklandığını ortaya çıkarmış, “Türkçenin Üreme Yolları ve Dil Devrimciliğimiz” adlı

eseriyle Türkçe konusunda orijinal çalışmalar yapmıştı. Ve Hikmet Kıvılcımlı, İşçi Sınıfının devrimci niteliğine öylesine inanırdı ki, söze; “başta İşçi Sınıfımız gelmek üzere” diye başlamadan edemezdi.

Dövüş, O’nun yapıtaşıydı. Hikmet Kıvılcımlı seyrek görülmüş bir hırsla, azimle ve başarı ile dövüştü. 1921 yılından itibaren, kimi zaman değişik isimlerle; Kurtuluş Gazetesine, Aydınlık Dergisine, Bursalı Yoldaş’a, Vazife’ye, 1950’li yıllarda Her Ay Dergisine, Yeni İstanbul Gazetesine, Vatandaş Gazetesine, 1960’lı yıllarda İmece, Çaltı, Türk Solu, Aydınlık Dergilerine,  Sahibi ve Başyazarı olduğu Sosyalist Gazetesine yazdığı yazılar, “Marksizm Kalpazanları Kimlerdir?”, “Bay Tyonbee Tarih Bilimini Altüst Ediyor”, “Atma Avcıoğlu Din Kardeşiyiz” “Uyarmak İçin Uyanmalı, Uyanmak İçin Uyarmalı”, “Devrim Zorlaması Demokratik Zortlama” adlı polemikleri ve daha adını sayamadığımız onlarca, kimisi orijinal anıt eser ve bu eserlerinin hepsinin pratiğinin yapıldığı, Türkiye Komünist Partisi’nin ilk “Gençlik Komitesi Başkanlığı”, Merkez Komite Üyeliği, Vatan Partisi Kuruculuğu ve Başkanlığı, İPSD Kuruculuğu…

Kendi ülkesini, Türkiye’yi, anlama ve değiştirme isteği O’nu bugünkü Türkiye’nin içinden çıktığı, daha doğrusu bir türlü çıkamadığı Osmanlı Toplumunu incelemeye götürmüştür. Osmanlıyı inceleyince de O’nun Bizans ve İslam Medeniyetlerinde bir Rönesans olduğunu görmüş, böylece İslam ve Bizans Medeniyetlerini ve onların benzeri Antika Medeniyetleri incelemiş Tarih bilimine yepyeni çığırlar açmıştır. Kendisinin “Tarih Tezi” adını verdiği bu teziyle (“Tarih Devrim Sosyalizm”, “İlkel Sosyalizmden Kapitalizme İlk Geçiş İngiltere”, “Toplum Biçimlerinin Gelişimi” adlı kitaplarında, sağlığında yayınlanmıştır.) Mezopotamya’da ilk medeniyetin doğuşundan, Modern Çağa dek insanlığın başından geçenlerin kanunlarını bulmuştur. Bu teziyle hem Marksizm-Leninizm’e katkıda bulunmuş hem de başlangıç noktası olan Türkiye’nin sorunlarına bilimin aydınlığını düşürmüş, çözüm yollarını koymuştur.

O’nun, Türkiye orijinalitesine yönelik en önemli tespitlerinden biri de, Türk Ordusunun ve Gençliğinin Devrimci Geleneğidir. Türk Ordusu ve Türk Gençliği, Türkiye’nin ilerici gidişinin, devrimlerinin hep motoru, vurucu gücü olmuşlardır. Bu özelliğin nereden geldiği sorusuna cevap bulunmalıdır. Hikmet Kıvılcımlı, bu sorunu tahlil eder ve sonuca bağlar. Osmanlı Devletini kuranlar 400 Aslandan oluşan “Kayı Boyuydu”. Kayı Boyu ise henüz göçebelik konağında yaşayan Sınıfsız Toplum (Orta Barbar) idi. İşte bu birbirini kardeş bilen, yalan nedir, korku nedir tanımayan insanlar, İslâm ve Bizans Medeniyetlerinin kördüğüm ettiği toprak ilişkilerini halk lehine çözerek, toprağın esiri olmuş serfleri ve köleleri toprağa kavuşturuyor, bu medeniyetleri rönesansa uğratıyordu. Malda mülkte gözü olmayan Kayı Boyu Gazileri, İlbleri ise sadece toprağın işleyişini düzenleyen ve denetleyen Dirlikçiler oldular. Savaş zamanı atlarının sırtında cepheden cepheye koşan özel mülkiyetten tiksinen Ülkücü savaşçılardı.

Ama tarih hükmünü sürdürdü. Dirlik Düzeni önce Kesim Düzenine, daha sonra da Malikâneler ve bu gibi biçimlerle özel mülkiyete kardırıldı. Ama Türk Ordusunda ve Gençliğinde tâ Dirlik Düzeninden gelme Halkçı öz, Halk için davranma ülkücülüğü öldürülemedi. O gelenekle davranan Ordu Gençliği ve Aydın Gençlik, Tanzimat’tan beri her ilerici hareketin motoru, vurucu gücü oldular. Onlar, günümüzün Gazileri, İlbleri idiler. Hikmet Kıvılcımlı el attığı en karmaşık konuları bile böylesine duruca teorileştirerek bilinçlerimize çıkmasını sağlamış, eşsiz teorik hazineleri ve 50 yıllık pratiğiyle, Türkiye ve Dünya Halklarına ömrünü feda etmiş bir dava adamıdır. O Türkiye toprağının yetiştirdiği en büyük devrimci, Dünya Halklarının rehberidir. Yolumuzu aydınlatan bir projektördür. Türkiye Devrimi’nin Ustasıdır Hikmet Kıvılcımlı.

İnsanlığın alınyazısını; dününü, bugününü, yarınını bilimsel olarak çözümleyen Usta’ların öğrencileri olarak, Marks-Engels-Lenin’den sonra, 1924’ten bu yana, Marksizm-Leninizmin Dünyadaki dördüncü geliştiricisi Hikmet Kıvılcımlı’nın; savunucuları-devamcıları-geliştiricileri olarak, Tarihin omuzlarımıza yüklediği büyük bir görevle karşı karşıyayız. Marks-Engels Usta’nın yükselttiği Bilimsel Sosyalizm bayrağını devralan, bayrağı hep daha yükseklere taşıyan, o bayrağı dünyanın ilk muzaffer Proleter Devrimini gerçekleştirerek, Sovyetler Devletinin burçlarına diken Lenin Usta’nın bedence aramızdan ayrıldığı 1924’ten itibaren o bayrağı devralan ve hep yükseklerde tutan Hikmet Kıvılcımlı’dan sonra, o bayrak bizim ellerimizde, bayrak Halkın Kurtuluş Partisi’nde, bayrak Kurtuluş Partililerde…

Nerede bir Kurtuluş Partili varsa; köyde, şehirde, fabrikada, tarlada, okulda; Marks-Engels-Lenin-Hikmet Kıvılcımlı’nın bayrağı, insanlığın kurtuluşu bayrağı orada; Yükseklerde, Savaşıyor, Dalgalanıyor demektir…

Bizim öncelikli olarak kavramamız ve ona uygun davranmamız gereken nokta burasıdır. Sosyalist Kamp’ın çöküşüyle birlikte esen gerici fırtınanın sonucu olarak hızla gerileyen, sağa savrulan, hiçbir bilimsel inancı kalmamış siyasi akımların at koşturduğu ülkemizde, Devrimi yapmak, Devrimi gerçekleştirmek, Tarihen bizlerin omuzlarına yüklenmiş bulunmaktadır. Çünkü dışımızdaki siyasi akımların hiçbirisinin önderi, teorik ve pratik olarak ayakta kalamamıştır. Onların önderlerinin sözde teorileri ve pratikleri, yaşam karşısında sınanmış ve yenilmiştir. Tuzla buz olmuştur. Oysa Usta’mız Hikmet Kıvılcımlı’nın 1920 yılından itibaren söylediği her söz, binlerce-milyonlarca kez kanıtlanmıştır, yaşam tarafından. Ve O’nun devamcıları olan biz Kurtuluş Partililerin geliştirdikleri teori ve pratik de bunu bir kez, bir kez, bir kez daha kanıtlamıştır.

Bir siyasi hareket olarak, bilinçli ve iradi olarak İşçi Sınıfı içerisinde gerçekleştirdiğimiz eylemler; İşgal-Grev-Direnişler bunun en canlı ve somut örnekleridir. Gerçekleştirdiğimiz eylemler, sıradan eylemler değil; 12 Eylül Faşizminin karanlığını yırtan-parçalayan Aras Kargo İşgali gibi, “bu şartlarda İşçi Sınıfı örgütlenemez” dendiği bir dönemde gerçekleştirilen İzelman Örgütlenmesi gibi, 6 bin işçiyle 12 Eylül’den sonraki en büyük örgütlenme olan,  eylemlerdir. Coca-Cola Direnişi-İşgali, Koç/Migros-Tansaş Direnişi ve; adını bile sayamayacağımız daha onlarca örgütlenme, bunun yadsınamaz kanıtlarıdır. Ve şimdi, yeni mücadele alanımız, önümüzü bir güneş gibi açarak, bunu bir kez daha kanıtlayacaktır. Ve biz, buradan aldığımız hızla, Proletarya Partisini Yeniden Örgütleyip, Halk Kurtuluş Cephesini kurarak, Tarihin bize yüklediği görevi başaracağız. Türkiye Devrimini gerçekleştireceğiz!

Böylece, bu zalim, bu vahşi düzenin insanlarımıza çektirdiği acılar sona erecek, insanlarımız; insanın insanı ezmediği ve sömürmediği, herkesin eşit ve kardeş olduğu sosyalist bir aile olarak yaşayacaklardır. Buna bizim inancımız tam olduğu gibi, tarihimiz bu görevi başaracağımızın kanıtıdır.

“İnsanlıktan bütün bir baş eksildi, bugüne değin gelmiş geçmiş başların en dehalılarından birisi eksildi.”

“Öyle olsun bakalım!”

Engels Usta; Marks Usta (ve yüzyıl öncesinden) Usta’mız için şöyle haykırıyordu:

“Haydi! Dişlerimizi sıkalım, analarımız bizi bugün için doğurmadı mı? “Bu kayıp dahi, bize cesaretimizi yitirtmeyecektir!”

Şan Olsun: Bilimsel Sosyalizmin Kurucuları ve Geliştiricileri: Marks-Engels-Lenin- Kıvılcımlı’ya!

And Olsun: Onların Adları ve Eseri Yüzyıllar Boyunca Yaşayacaktır!

http://www.hikmetkivilcimli.org/

Print Friendly, PDF & Email