Kıvılcımlı anması 2011

Hikmet Kıvılcımlı’nın Düşünce Oğulları ve Kızları, Bedence Aramızdan Ayrılışının 40’ıncı Yıldönümünde Ustalarının mezarı başındaydılar

 (İzmir’deki yapılan açıklama)

Hikmet Kıvılcımlı’nın düşünce oğulları ve kızları bedence aramızdan ayrılışının 40’ıncı yıldönümünde Ustalarının mezarı başındaydılar. Hikmet Kıvılcımlı’yı anlamanın, anlatmanın, savaştırmanın her geçen gün daha da önemli olduğu şu günlerde yapılan anma için Kurtuluş Partililer saat 10.30’dan itibaren Topkapı Mezarlığı’nda toplanmaya başladılar ve “Kızıl Savaş Bayrağı Hikmet Kıvılcımlı”, “Hikmet Kıvılcımlı Ölümsüzdür” sloganlarıyla mezarlığa doğru yürüyüşe geçtiler.

Hikmet Kıvılcımlı’nın Mezarı başında İstanbul İl Yöneticisi Halil Arabulan’ın açış konuşmasıyla Anma Programı başladı; saygı duruşuyla devam etti.

Saygı duruşunun ardından Hikmet Kıvılcımlı’nın öğrencilerinden Av. Ayhan Erkan bir konuşma yaptı.

Erkan hitabında, emperyalizmin ülkemiz ve dünya üzerindeki kirli politikalarını anlatarak, birçok sol grubun bu politikalardan etkilenip savrulduğunu ancak Kurtuluş Partisi’nin Hikmet Kıvılcımlı’nın teori ve pratiğini günümüze uyarlayarak dimdik ayakta durduğunu örnekleriyle anlattı.

Kurtuluş Partisi’nin, Hikmet Kıvılcımlı’nın düşünce oğulları, düşünce kızları olarak devrimle muştulanmış biricik siyaset olduğunu belirten Erkan, “Türkiye’de Demokratik Halk Devrimini ya biz yapacağız! Ya biz yapacağız! Başka şık yok!” diyerek görevlerinin büyüklüğünü göze batırdı.

Ayhan Erkan’ın günümüze ışık tutan; coşkulu, heyecan dolu konuşması sık sık; “Kahrolsun ABD-AB Emperyalizmi”, “Yeni Sevr’e Karşı Yaşasın İkinci Kurtuluş Savaşı’mız”, “Kahrolsun Emperyalizm Yaşasın Sosyalizm”, “Yaşasın Halkların Kardeşliği” sloganlarıyla kesildi.

Hikmet Kıvılcımlı’nın Mezarbaşı Anmasından sonra onun öğrencisi olan ve devrimci sendikal mücadelenin öncülerinden İsmet Demir’in mezarbaşına gidildi.

Saygı duruşunun ardından, Sancaktepe İlçe Sekreteri Deniz Bin, İsmet Demir’in hayatı ve mücadelesini anlatan bir konuşma yaptı.

Buradaki anmanın ardından Kurtuluş Partililer geldikleri gibi sloganlarla mezarlığı terk ettiler.

Anmaya çok sayıda Kurtuluş Partilinin dışında, Halkın Sanatçıları Birliği’nden Fevzi Kurtuluş, Taşkın Aşan, İsmail Aydoğmuş, Hanife Yılman, Süleyman Zaman, Kazım Çağın, Cafer Arat, Arabali Gülşen gibi şair, müzisyen ve yazar da katıldı.

                                                                   Topkapı Mezarlığı  Hikmet Kıvılcımlı Mezarı

Kıvılcımlı Usta anması-İstanbul

 

Kızıl Savaş Bayrağı Hikmet Kıvılcımlı Ankara’da da anıldı

Türkiye Devrimi’nin Teorik ve Pratik Önderi Hikmet Kıvılcımlı, bedence aramızdan ayrılışının 40’ıncı yılında, Ankara’da Sakarya Caddesi’nde, saat: 18.00’da gerçekleştirilen ve Ankara İl Yöneticisi Kubilay Akçay’ın okuduğu bir basın açıklamasıyla anıldı.

Ankara’dan Kurtuluş Partililer


Hikmet Kıvılcımlı Usta İzmir’de de anıldı

Türkiye Devriminin Önderi Hikmet Kıvılcımlı, bedence aramızdan ayrılışının 40’ıncı yılında İzmir’de de anıldı.

İzmir’deki basın açıklaması, Konak YKM önünde yapıldı. Basın açıklamasını İl Başkanı Tacettin Çolak okudu.

İzmir’den Kurtuluş Partililer

 

 

 

Av. Ayhan Erkan’ın Hikmet Kıvılcımlı’nın mezarbaşındaki konuşmasını olduğu gibi yayımlıyoruz:

 

Yoldaşlar!

Usta’mızı mezarbaşında ilk olarak1980’li yıllarda andık. Çünkü 80 öncesi “Devrimci Derlenişçiler” olarak İstanbul’da yok denecek kadar azdık.

80 sonrasının o ilk anmalarında “Devrimci Mücadeleciler” olarak sayımız 20-30 civarlarındaydı.

Giderek 200’e ulaştık, hatta aştık da “Kurtuluş Partililer” olarak.

Bu bir gelişme miydi?

Elbette ki bir gelişmeydi.

Yeterli bir gelişme miydi? Hedeflediğimiz bir gelişme miydi?

Elbette ki hayır. Hedeflediğimiz bir gelişme değildi elbette ki…

Hedeflediğimiz; Proletarya Partisini Yeniden Örgütleyerek Devrim yolunda hızla ilerlemek için Devrimci Derlenişi gerçekleştirmekti. Devrimci Derlenişi başarmak için de Öncü Grup seviyesine yükselmemiz gerekiyordu. İşte bu hedeflerimize hâlâ ulaşabilmiş değiliz. Bu yüzden kaydettiğimiz gelişmeyi yeterli bulmuyoruz.

Ama burjuva-küçükburjuva solları günden güne erirken biz yeterli bulmasak da bir gelişme yakalamış bulunuyoruz Yoldaşlar. Kurtuluş Partililer olarak, Proletarya Sosyalistleri olarak bu gelişmemizi hızlandırmalı, ivmelendirmeli, beşe, ona, hatta yüzlere, binlere katlamalıyız.

Buna mecburuz!

Buna görevliyiz!

Bunu hak ediyoruz!

Çünkü biz, Hikmet Kıvılcımlı’nın düşünce oğulları, düşünce kızları devrimle muştulanmış biricik siyasetiz.

Türkiye’de Demokratik Halk Devrimini ya biz yapacağız! Ya biz yapacağız! Başka şık yok!

Neden?

Çünkü sadece Bizim Teorimiz Türkiye Devrimi’nin Yolunu aydınlatıyor!

Çünkü sadece Bizim Pratiğimiz Türkiye’de Devrime giden Yolu döşüyor!

İşte bu yüzden burjuva-küçükburjuva solları günden güne erirken, biz (asla yeterli bulmasak da), bir gelişme içindeyiz.

Yeterli bulmadığımız bu gelişmemiz Nicelikçe bir gelişmedir.

Ama Nitelikçe yani Teorice ve İdeolojik olarak tam bir gelişim içindeyiz. Burjuva-küçükburjuva sollarıyla kıyaslar isek devasa bir gelişme içindeyiz…

Usta’mız sayesinde, O’nun eşsiz teorik hazinesinin ışığında, günümüzün en çetrefilli sorunlarını bile hemen gün gibi aydınlatıyoruz teorinin gücüyle.

Usta’mızın bedence aramızdan ayrılışı üzerine, O’ndan Bayrağı devraldığımız günden bugüne kadar ister sol içi, ister ülke geneli, ister dünya ölçeğindeki gelişmelerde, en doğru düşünce ve davranışı sergilemeyi başardık hep.

Ama burjuva-küçükburjuva solları, en basit sorun karşısında bile tökezledi. Daha çetrefil sorunlar karşısında ise yerlerde sürünür hale geldi. Zaten köklü bir teorileri olmadığından, eklektik, bütünlüklü olmayan, her gün, her an, her cümlede birbiriyle çelişen düşünce yapıları artık tamamen çökmüş durumda. İdeolojik olarak tam bir iflası yaşıyorlar. Siyaseten emperyalist politikaların yedeğine düşerek acılı ve acınası bir şekilde can çekişiyorlar.

Usta’mız Hikmet Kıvılcımlı’yı zaten hiç anlamadılar. Anlamak için hiç çaba sarf etmediler. Usta’mıza düşmanlık yapmayı, O’nu karalamayı “keskin” devrimcilik sandılar.

Bu yüzden devamcıları olduklarını iddia ettikleri Mahirler’i, Denizler’i de yeteri kadar anlamadılar.

Mahirler’le, Denizler’le, Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı, 27 Mayıs Politik Devrimi, Türk Ordusu, Şeriat Tehlikesi ve Laiklik gibi konularda aynı düşünceleri paylaşıyoruz. Fakat Onlar’ın devamcısı olduklarını iddia edenler bu konularda Onlar’ı reddettiler. Mahirler’in, Denizler’in “Öncü Savaşı” gibi ayrı düştüğümüz noktalardaki düşünce ve davranışlarını da terk ettiler zaten.

Kıvılcımlı’ya düşmanlıkları yetmezmiş gibi Mahirler’den, Denizler’den de koptular. Sadece Onlar’ın kahramanlıklarını riyakârca sömürüyorlar şimdi. Bu da onları bulundukları bataklığın daha da derinliklerine itiyor sadece.

Nitelikçe gösterdiğimiz gelişmelerin başlıcaları şunlardır:

– “İnsan Hakları” Mücadelesinde egemen olan sınıflarüstü (yani Burjuvaca) anlayışa karşı sınıfsal (yani Proleter) anlayışın bayrağını dalgalandırdık yıllarca.

Burjuva-küçükburjuva solları hem teori hem pratikçe, hep bize karşı, burjuvaca bakışın yanında yer aldı, birkaç istisnai ve tekil durumlar dışında.

Sendikal Mücadele alanında Gangster-Sarı Sendikacılığın karşısında Devrimci Sınıf Sendikacılığının bayrağını dalgalandırdık yıllarca ve halen dalgalandırmaya devam ediyoruz.

Türkiye İşçi Sınıfı Tarihine altın harflerle kazınacak onlarca Örgütlenme-İşgal-Grev-Direniş armağan ettik. Bu şanlı İşgal-Grev-Direnişlerimiz slogan oldu alanlarda haykırıldı: “İşgal-Grev-Direniş! Yaşasın Kurtuluş Partimiz!” olarak.

Burjuva-küçükburjuva solları ise bize karşı sarıların koltuk değnekliğini tercih ettiler çoğunlukla. Bazen bizzat sarılaşmayı tercih ettiler, bazen de bizle birlikte davranacakları yerde, küçükburjuva katırlıkları depreşerek, sırf bizi gölgelemek amacıyla, bizden ayrı olarak sarıların karşısına çıkar gibi yaptılar. DİSK’in 1997 genel kurulunda olduğu gibi…

– Biz Proletarya Sosyalistleri, “Sosyalist Kamp’ın” çökmesinden sonra ABD ve AB Emperyalistlerinin dünyayı 1000 devlete bölme planı olan “Project Democracy”yi teşhir ve ona karşı cepheden mücadele bayrağını açarken;

Burjuva-küçükburjuva solları “Project Democracy”nin “azınlık hakları”, “mezhep ve inanç hakları”, “kadın hakları”, “çevre hakları”, “cinsel tercih hakları” gibi dolmalarını yutarak emperyalizmle enternasyonalizmi karıştırdılar.

“Project Demokrasi” ile emperyalizmin eskiden en büyük tehlike olarak gördüğü Komünizm yerine artık “Ulusal Devlet”i geçirmesini, en terörist hareketler olarak da “Ulusal Kurtuluş Mücadeleleri”ni görmesini gafilce paylaşır oldular.

“Dünyayı 1000 devlete” bölmeye yönelik bu emperyalist planının ülkemizin payına düşen en az üç parçaya bölme yönündeki Yeni Sevrci emperyalist girişimlerine “Faşist TC dağılsa kötü mü olur?” solcu palavrasıyla yandaşlık yapar hale geldiler.

“Ergenekon”, “Balyoz” adlı sözde yargılamaların bir CIA operasyonu olduğunu, Yeni Sevrci saldırı karşısında duracak en güçlü direnç noktası olan Ordu Gençliği’ni etkisizleştirmeyi hedeflediğini göremediler. Yargılanan hiçbir darbecinin olmamasına, Kontrgerillacı olarak bilinen bir iki kişinin dışında Antiamerikancı, Yurtsever, Kemalist subayların, aydınların esir edilmelerini sevinç gösterileriyle alkışladılar.

Emperyalistlerin, Fethullahçıların, Tayyipgiller’in “darbeciler yargılanıyor, Kontrgerilla yargılanıyor” korosuna katılmalarını eleştirince bize hakaretler yağdırdılar.

Hrant Dink’in cenazesinde ABD ve AB Emperyalistlerinin arkasında saf tutmalarını eleştirmemize hakaretlerle karşılık verdiler.

Emperyalist çakallar tarafından “umut kaynağı” olarak nitelendirilmekten utanacaklarına;

CIA güdümlü Fethullahçı yargıyı alkışlayarak CIA operasyonuna yandaşlık yapmaktan vazgeçeceklerine;

Bizi “Ulusalcı”, “İP”çi ilan ettiler. Üstelik, dışımızdaki tüm siyasetler 1992 1 Mayısı’nda İP’in (o zamanki SP’nin) kuyruğunda seyretmelerine ve bizim hiçbir koşulda, hiçbir zaman bunlarla bir araya gelmememize rağmen bize bu iftirayı atabiliyorlar.

Bazıları daha da ileri giderek geçmişte ve günümüzde, bulunduğumuz her alanda, antifaşist mücadelede en ön safta savaşmamıza, bu uğurda onlarca şehit vermemize ve bunu bilmelerine rağmen, utanmadan bizleri “faşitlikle, MHP’lilikle” itham ettiler.

– Biz Antika Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfına, onun ideolojisi Şeriata ve şeriatın simgesi olan Türbana karşı mücadele ederken; onlar, türbanı “kıyafet ve inanç özgürlüğü” olarak değerlendirip Tefeci-Bezirgân Sermayenin yedeğine düştüler.

Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfının örgütleri Mazlum-Der, Özgür-Der gibi örgütlerle ortak paneller, eylemler düzenlediler. Sivas Katliamı’nın yıldönümünde düzenlenecek protesto gösterisine onları (yani katliamcıların örgütlerini de) çağırdılar.

Kendilerini eleştirince, Şeriatın bir tehlike olmadığını savunarak, bizi “Kemalistlikle”, demokrasisinin olmazsa olmazlarından olan laiklik bir suçmuş gibi “laiklikle” suçlamaya kalktılar.

Referandum’da “yetmez ama evet”çilikle ve aynı kapıya çıkan “boykot”çulukla, Emniyet, Milli Eğitim, Medyadan sonra Yargının da Ilımlı İslam’ın (yani Şeriatın, yani Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfının) eline geçmesine hizmet ettiler.

Kısacası;

Biz İşçi Sınıfı Sosyalistleri,

Biz Hikmet Kıvılcımlı’nın Düşünce Oğulları-Düşünce Kızları

Üç Temel İlkemizi:

ANTİEMPERYALİZM

ANTİFEODALİZM

ANTİŞOVENİZM İlkelerimizi,

Günümüzdeki Sınıflar Kavgasının aldığı hâle göre biçimlendirirken;

Biz, Antiemperyalizmin, sadece ABD Emperyalizmi değil, Irak, Afganistan, Libya gibi ülkelerde onunla tüm canavarlıklara ortak olan AB Emperyalizmine de, Japon Emperyalizmine de karşı çıkmaktan geçtiğini;

Kürt Sorunu’nda Amerikancı ve AB’ci çözüme karşı çıkmaktan geçtiğini savunurken;

Onların bir kısmı “Emeğin Avrupası” palavrasıyla AB’cilik yapmakta, bir kısmı da Kürt Sorunu’nun Amerikancı ve AB’ci çözümünün yanında yer almaktadır.

Biz, Antifeodalizmin, Tefeci-Bezirgân Sermayeye, onun ideolojisi Ilımlı İslam’a (yani ülkemizi Ortaçağ karanlığına götürecek olan Şeriata) ve onun simgesi Türbana, Mazlum-Der gibi onun tüm örgütlerine karşı mücadele ederek tümünü tasfiye etmekten geçtiğini savunurken;

Onlar “Şeriat diye bir tehlike yoktur, laiklerin abartmasıdır, türban özgür olmalıdır” diyerek Tefeci-Bezirgân Sermeyenin ideolojisine destek olmakta, irtica örgütleriyle eylem birlikleri yapmaktadırlar.

Biz, Antişovenizmin, tam bir eşitlik temelinde Edirne’den Çin Sınırına uzanacak Kürt-Türk Federasyonunu (Halk Cumhuriyeti’ni) savunurken, Kürt Halkının Kendi Kaderini Tayin Hakkına da sonuna kadar saygı duymaktan geçtiğini savunurken;

Onların bir kısmı Kürt düşmanlığı,

Bir kısmı da Emperyalist çözümün yedeğine düşerek Türk ve Arap düşmanlığına, yani bölge halklarının kardeşliği yerine onların boğazlaşmasına çanak tutmuş olmaktadır.

Geçmişte birçok eyleme birlikte imza attığımız, faşizm zindanlarında birlikte direndiğimiz, yeri geldiğinde birlikte ölümü göze aldığımız ve öldüğümüz bu burjuva-küçükburjuva sollarının, Devrimci Derlenişin bu potansiyel bileşenlerinin bugün içinde bulundukları bu batak, bu Sevrci Solculuk bizleri elbette ki derinden yaralamaktadır.

Çünkü bu ideolojik ve pratik çöküşleri, Devrim Cephesini zayıflatıp Karşıdevrim Cephesini güçlendirmektedir ne yazık ki.

Onları bu bataktan kurtarmak için teorinin kurtarıcı ışığını üzerlerine yollarken, ideolojinin acımasız kızgın kılıcıyla da irinleşen yaralarını dağlamaktan başka bir şey elimizden gelmez.

Ama aslolan;

Biz Proleter Sosyalistlerinin, biz Kıvılcımlı’nın Düşünce Oğulları-Düşünce Kızlarının, biz Kurtuluş Partililerin, vazgeçilemez, ertelenemez, kotarılması mutlak bir zorunluluk, bir hayat-memat meselesi olan görevlerimizin üstesinden gelmektir.

Daha çok Örgütlenme!

Daha çok İşgal-Grev-Direniş!

Daha çok Kavga!

Daha çok Örgütlenme!

Daha çok Devrimcilik!

Daha çok Devrimcilik!

Daha çok Devrimcilik!

Proletarya Partisinin Yeniden Örgütlenmesi için Devrimci Derleniş’i sağlayacak Öncü Grup olmak!

Ülkemizde Devrim yapmakla muştulu biricik grup olarak, başta İşçi Sınıfımız gelmek üzere tüm emekçileri, gençliğimizi, kadınlarımızı bu müjdeye göre ordulaştırmak;

Tarihin omuzlarımıza yüklediği Demokratik Halk Devrimini başarmak!..

Kürt’üyle-Türk’üyle tüm çilekeş insanlarımızı sömürünün, yalanın, yoksulluğun, yolsuzluğun, zorbalığın olmadığı, eşit kardeşlerden oluşan Sosyalist bir aileye kavuşturmak…

Ustalarımız Marks-Engels’in, Lenin’in, Kıvılcımlı’nın hayatlarını feda ettikleri Yüce Davayı zafere ulaştırmak için, onların açtığı yoldan yürüyerek onlara layık Devrimciler olmak…

Aslolan işte bu görevlerin üstesinden gelmektir Yoldaşlar!..

Konuşmamı bitirirken, Usta’mızı, bedence aramızdan ayrılan tüm Yoldaşlarımızı en derin ve içten saygıyla anar;

Hepinizi Yoldaşlığın tertemiz, sımsıcak duygularıyla kucaklarım.

Print Friendly, PDF & Email