Koro halinde, “Artık Şeriat ve Saltanat Anayasasına geçmenin zamanı geldi”, diyorlar…

Açıktan ve yekten, “Keşke Yunan Galip Gelseydi”, diyen hain kere hain Fesli Kadir’in çömezleri bunlar!..

Kimi Kuvayimilliye düşmanı, Yunan işbirlikçisi hainler haini İskilipli Atıf’ın mezarını ziyaret eder, medyalarını peşlerine takarak; kimi Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin tümünü bir gecede katledip geçeceklerini söyler; kimi “Laiklik yeni Anayasada yer almamalı”, der; kimi de “Yapacağımız Anayasa yeniden kuruluş anayasası olacak”, der…

Kimi kallavi vatan hainleri Amerikan devşirmeleri de Mustafa Kemal ve İnönü’ye “İki Ayyaş”, der ve de bu kahramanları ihanetle suçlar…

Artık böylesine kara günlere geldik dayandık, Arkadaşlar…

Ülen insan soyunun yüz karası vicdansız izansızlar!

Ülen Şeytanın çocukları!

Bırakın bu yandan çarklı Gauleiter Pavkırmalarını!

Hiç değilse üstadınız, hocanız Fesli Kadir kadar olsun harbi olun!

“Biz de Yunancıyız, İngilizciyiz, Fransızcıyız, Ermeniciyiz, Pontuscuyuz keşke onlar galip gelseydi”“Yaşasın Sevr! Kahrolsun Lozan ve Kuvayimilliyeciler”, deyin çıkın işin içinden…

Noktalayın ihanetinizi ve vatan satıcılığınızı…

Ama nerede sizde o yürek… Hep ikili hatta üçlü oynayacaksınız ve fırsatını bulduğunuz anda da sırtından vuracaksınız Halkımızı.

Akreplerin, yılanların bile iğrenip yüzünüze tükürdüğü yılanlar!..

Saygıdeğer Halkımız!

Birkaç gün önce Tayyipgiller’den bir grup hain, hainlikte öncüleri olan İskilipli Atıf’ın mezarını ziyaret etti, bilindiği gibi…

Kim mi bunlar? İşte suretleri, titrleri ve adları;

“4 Şubat 1926 yılında idam edilen İskilipli Atıf, önceki gün Çorum’un İskilip ilçesindeki mezarı başında Atıf Derneği’nce organize edilen programla anıldı.

“Anmaya Çorum Valisi Mustafa Çiftçi, AKP Çorum Milletvekili Erol Kavuncu, Çorum Belediye Başkanı Halil İbrahim Aşgın, Hitit Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali Osman Öztürk, İskilip Kaymakamı Muharrem Eligül, Atıf Derneği Başkanı Mustafa Lek, Atıf’ın aile yakınları katıldı.” (https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/corum-valisi-ve-akpliler-kuvayi-milliye-dusmaninin-mezarinin-basinda-devlet-erkani-iskilipli-atifi-andi-1811696)

Ziyaretçiler arasında “Atıf Derneği” adlı bir kuruluş var, görüldüğü gibi… İşte bu derneğin temsilcileri:

“Cumhuriyet gazetesi yazarı Işık Kansu, Çorum Valisi Mustafa Çiftçi, Hitit Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali Osman Öztürk’ün İskilipli Atıf’ı anmasını bugün köşesine taşıdı.

“Milli Kurtuluş savaşına karşı İngilizlerle işbirliği yapan İskilipli Atıf’ı anan Vali Çiftçi ve Rektör Öztürk için, Atıf Derneği’nin peşine takıldılar ifadesini kullanan Işık Kansu, Atıf Derneği yöneticilerinin AKP’li geçmişlerini yazdı.

“(…)

“Mustafa Lek: Eski AKP İskilip İlçe Başkanı. “95 senedir sen ve senin zihniyetin benim ceddime hain diyor. Sizlerin elitist, Kemalist zihniyeti bir gün elbet yerle yeksan olacaktır” yönünde açıklamalar yapıyor.

“Muhittin Telli: AKP İskilip İlçe Başkan Yardımcılığı yaptı. Telli’nin kayınbiraderi Prof. Dr. Ahmet Yaramış da tıpkı kendisi gibi İskilipli Atıf övücülerinden. Geçen yıl Saray kararnamesi ile Atatürk’ün kurduğu Türk Tarih Kurumu (TTK) Başkanlığı’na atanmıştı. Yaramış, o görevdeyken bir açıkoturumda 15 Temmuz FETÖ darbe girişimine karışmış olanlara sahip çıkılması, onların topluma kazandırılması gerektiğini söyleyince TTK Başkanlığı’ndan istifa etmek zorunda kalmıştı.

“Erdal Bıyık: AKP İskilip İlçe Başkanlığı yaptı.

“Hasan Çalık: Eski İskilip belediye başkanlarından Mustafa Çalık’ın oğlu. AKP’den belediye başkanlığına aday oldu.

“Mehmet Ali Zontur: AKP İskilip İlçe Yönetim Kurulu üyeliği yaptı.

“Mehmet Kestek: AKP İskilip İlçe Sekterliği yaptı.

“Mehmet Ardoğan: AKP Gençlik Kolları’nda çalıştı. AKP İskilip İlçe Yönetim Kurulu üyeliği yaptı.

“Murat Kaya: AKP İskilip Yönetim Kurulu üyeliği yaptı.

“Hasan Hüseyin Demircan: AKP’den Çorum milletvekilliği ve belediye başkanlığı için aday oldu.

“Mehmet İnanç Ertekin: İskilipgücüspor yönetimindeyken Senegalli futbolcu Muhammed’i AKP’li yapanlardan.” (https://odatv4.com/iskilipli-atif-derneginin-altindan-bakin-kimler-cikti-13022114.html)

Görüldüğü gibi bunların tamamı Tayyipgiller avanesindendir…

Şimdi gelelim bu yeni yetme hainlerin “din mazlumu” diye adlandırdıkları İskilipli Atıf nam hainin ettiği ihanetlere:

***

İskilipli Atıf neden idam edildi? Tarihi yalanlara belgeli cevaplar

Günümüzde dilden dile dolaşan ve gerçek dışı İskilipli Atıf Hoca anlatısının kaynağını incelediğimizde karşımıza yine Necip Fazıl Kısakürek çıkıyor. “Son Devrin Din Mazlumları” adlı kitabında İskilipli Atıf Hoca’nın şapka devrimine kurban gittiğini öne süren Necip Fazıl şunları söylemektedir:

“Fert çerçevesinde, hem zulüm, hem de hak kanununa göre suçsuz ilk din mazlumluğunu, inkılap tarihine göz atar atmaz, İskilipli Atıf Hoca’da görüyoruz. Bu muazzam şehit, hiçbir alakası bulunmayan şapka tepkisinin ruhu kabul edilmek gibi bir anlayışa kurban gitmiştir. Atıf Hoca, yalnız ezberleme bir ilimle değil, o ilmin tefekkür hassası ve en ince hikmetleriyle de doluydu.” [1]

Bu yanlış bilgi kulaktan kulağa yayıldı, nesilden nesle aktarıldı. Sonuçta İskilipli Atıf Hoca’nın şapka giymediği için asıldığı yönünde yaygın bir görüş oluştu. Bu görüşe göre Atatürk’ün İslam karşıtı cumhuriyet yönetimi, sudan sebeplerle din adamlarını idam ediyordu…

İskilipli Atıf Hoca’nın idam edilmesinin gerçek nedeni neydi?

İskilipli Atıf Hoca, 1876 yılında Çorum’un İskilip ilçesinin Toyhane Köyü’nde doğmuştur. Dedesi Hasan Kethüda’nın köydeki çiftliklerinde özel hocalardan ders almıştır. İstanbul’a gelip eğitimini tamamlayarak müderris olmuştur. Fatih Dersiamlığı [2] ve Kabataş Lisesi’nde Arapça öğretmenliği yapmıştır. [3] Bu dönemde Şeyhülislam tarafından Bodrum’a sürgüne gönderilmiştir. Bodrum’dan gizlice Kırım’a kaçan İskilipli Atıf, daha sonra Varşova’ya gitmiş, II. Meşrutiyet’in ilanından bir hafta önce İstanbul’a dönmüştür. [4] Meşrutiyet döneminde ise Mahmut Şevket Paşa’nın katledilmesi meselesinde parmağı olduğu gerekçesiyle önce Sinop’a, daha sonra sırasıyla Çorum, Boğazlıyan ve Sungurlu’ya sürgün edilmiştir. Görülen o ki, İskilipli Atıf hem II. Abdülhamid yönetimi ile hem de İttihatçı hükümetle sorun yaşamıştır. İskilipli Atıf’ın birbirinden tamamen farklı görüşte olan bu iki rejimle de problem yaşamış olması oldukça dikkat çekicidir. Yine anlaşılıyor ki II. Abdülhamid döneminden başlamak üzere devlet, faaliyetlerini zararlı gördüğü İskilipli Atıf’ı gözetim altında tutulmuştur.

Milli mücadele yıllarına gelindiğinde İskilipli Atıf’ı dava arkadaşı Mustafa Sabri ile birlikte Müderrisler Cemiyeti’ni kurarken görüyoruz. 19 Şubat 1919’da Cemiyet-i Müderrisin adıyla kurulan bu yapı, 24 Aralık 1919’da Teali İslam Cemiyeti adını almıştır. Milli mücadele karşıtlığıyla tanınan bu cemiyetin başkanlığına Mustafa Sabri, ikinci başkanlığına İskilipli Atıf getirilmiştir. Mustafa Sabri’nin Şeyhülislam olması üzerine İskilipli Atıf cemiyetin başkanı olmuştur.

Burada Mustafa Sabri’nin kim olduğundan bahsetmek faydalı olacaktır. Mustafa Sabri, Kuvayi Milliyecilerin katledilmesini emreden o meşhur fetvayı yazan kişidir. Dönemin Şeyhülislamı Haydarizade İbrahim Efendi, Mustafa Sabri’nin yazdığı bu ihanet fetvasını imzalamayarak Şeyhülislamlıktan istifa etmiştir. Onun yerine Şeyhülislam olan Dürrizade Abdullah Efendi fetvayı imzalayarak yürürlüğe koymuştur. İhanet fetvası, 11 Nisan 1920’de devletin resmî gazetesi olan Takvim-i Vekâyi’de yayınlanmıştır.[5] Ecnebilere yaranmak için idam edilen milli şehidimiz Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in idam fetvasını hazırlayan kişi de yine Mustafa Sabri’dir. [6]

Teali İslam Cemiyeti, “Ey Anadolu’nun masum ve mazlum ahâlisi!” başlığıyla bir beyanname yayınlamıştır. Yunan uçaklarıyla Anadolu’nun köylerine atılan beyannamede Kuvayi Milliyecilerin İngilizleri kızdırdığı için Yunan ordusunun başımıza musallat olduğu söylenmiş ve savaşta yenilince uslu uslu oturup neticeyi beklemekten başka çare olmadığı ifade edilmiştir. Padişahın Kuvayi Milliyecileri yok etmek için kurulacak bir ordunun başında Anadolu’ya geleceği belirtilmiş ve ahaliden bunun için hazır olmaları istenmiştir. Beyannamede askerlerin Halifenin emri gereği Mustafa Kemal, Ali Fuat ve Bekir Sami gibi isimleri daha fazla yaşatmamakla mükellef oldukları belirtilmiş, bunların vücutlarını ortadan kaldırmanın insanlık ve Müslümanlık adına farz olduğu vurgulanmıştır. [7]

Beyanname, Yunan uçaklarıyla Anadolu’nun çeşitli yerlerine atılıyordu. İskilipli Atıf hayranları bunu kabul etmeseler de arşiv belgeleri konuyu şüpheye yer vermeyecek şekilde aydınlatmaktadır. İsmet Paşa’nın yazdığı bir Genelkurmay raporunda belirtildiğine göre 30 Ağustos 1920’de saat altıdan sonra Bilecik üzerinden Eskişehir’e gelen bir düşman uçağı Teali İslam Cemiyeti’nin beyannamelerini atmıştır. İşte belgesi:

1924 yılında İskilipli Atıf Frenk Mukallitliği ve Şapka adında bir kitapçık yazmış ve şapka giymenin dine aykırı olduğundan bahsetmiştir. Bu kitapçığın yazılmasından yaklaşık bir buçuk yıl sonra, 25 Kasım 1925’te 671 sayılı Şapka Kanunu kabul edilip milletvekillerine ve devlet memurlarına şapka takma zorunluluğu getirilmiştir. [8] Kanunun kabulünden önce İskilipli Atıf’ın Frenk Mukallitliği ve Şapka adlı kitapçığı emniyet birimlerinin dikkatini çekmiş, kitapçığın yurdun çeşitli yerlerine dağıtıldığı İstanbul Polis Müdürlüğü’nün 24 Ağustos 1925 tarihli raporuyla İçişleri Bakanlığı’na bildirilmiştir. İçişleri Bakanlığı’nın 26 Eylül 1925 tarih 4717 sayılı emriyle kitapçığın dağıtılması yasaklanmış ve belli bir miktarına el konulmuştur. 1925 yılı Aralık ayında Şapka Kanunu bahane edilerek Erzurum, Sivas, Kayseri, Maraş gibi illerde hükümet aleyhinde isyanlar çıkmıştır.

Şapka kanununu fırsat bilen gericilerin çıkardığı en büyük isyanlardan birisi Rize’de patlak vermiştir. Muhtar Yakup Ağa ve İmam Şaban, dua okunacağı bahanesiyle civar köy halkını Ulu Cami’ye toplayarak şapka karşıtı propaganda yapmışlardır. Biçeli Mehmet adında bir şahıs Mustafa Kemal Paşa’nın üç yerinden yaralı olduğunu ve İsmet Paşa’nın ortadan kaldırıldığını söylemiş, dindar paşaların yönetimi ele aldığından bahsederek Erzurum gibi Rize’nin de gereğini yapmasını istemiştir. Toplanan kalabalığa Yeni Pazar köyünden Muharrem Hoca’nın şapka aleyhindeki fetvası sık sık tekrar edilmiştir. Olaylar sırasında isyancılar karakolu basıp jandarmayı esir almıştır. Rize’deki isyan bastırılmış ve yapılan yargılama sonucunda İskilipli Atıf’ın Frenk Mukallitliği ve Şapka kitabının isyanda etkili olduğu anlaşılmıştır. [9]

Giresun’daki olaylarda yakalanan birisi de polis sorgusunda İskilipli Atıf’ın “şeriatın şapka giymeye izin vermediğini” belirttiğini ve bu nedenle isyan ettiğini söylemiştir. Bunun üzerine İskilipli Atıf tutuklanarak Giresun İstiklal Mahkemesi’nde yargılanmıştır. 16-18 Aralık 1925 tarihleri arasında yapılan ve İskilipli Atıf ile birlikte 60 kişinin yargılandığı mahkeme sonucunda Şeyh Muharrem ve Abdullah Hoca isimli kişiler halkı isyana teşvik ettikleri gerekçesiyle idama; Şeyh Hüseyin, Dadak Ali ve Çakır Ali on beşer yıl hapse mahkûm edilmiş, diğer sanıklar beraat etmiştir. Beraat edenler arasında İskilipli Atıf’ta vardır. Beraat nedeni Frenk Mukallitliği ve Şapka kitapçığını Şapka Kanunu’ndan önce yazmış olması ve bu nedenle suçlama yapılamayacağıdır. Mahkeme, İskilipli Atıf’ı serbest bırakırken kitapçıkların toplanmasına ve dağıtımının yasaklanmasına karar vermiştir. [10] Bu yasağa rağmen kitapçıkların dağıtılmasına devam edildiği anlaşılınca İskilipli Atıf 1926 yılı Ocak ayında bu sefer Ankara İstiklal Mahkemesinde yargılanmıştır. Kılıç Ali, Ali Çetinkaya, Necip Ali ve Reşid Galip’ten oluşan mahkeme heyeti İskilipli Atıf’ın söz konusu kitapçığının Şapka Kanunu’na karşı çıkan isyanlardaki rolünü sorgulamıştır. Mahkeme tutanakları incelendiğinde mahkeme heyetinin kitapların dağıtılmasının yasaklanmasından sonraki süreçte isyan bölgelerine gönderilip gönderilmediğinin üzerinde titizlikle durduğu görülmektedir. [11] Mahkemede ele alınan bir diğer önemli husus İskilipli Atıf Hoca’nın Teali İslam Cemiyeti Başkanı olduğu dönemde yaptığı milli mücadele karşıtı faaliyetlerdir. Açıklanan karara göre İskilipli Atıf Hoca ile Babaeski eski Müftüsü Ali Rıza Efendi idam cezasına çarptırılmışlardır. (…)

Mahkeme kararının İskilipli Atıf Hoca’yla ilgili bölümü aynen şu şekildedir:

“Bunlardan Hoca Atıf Efendinin Türkiye Cumhuriyeti’nin yenilik ve ilerlemeye doğru attığı adımlara mani olmak ve halkı isyan ve irticaa teşvik etmek kastıyla İstanbul’da 1924 sonlarında Frenk Mukallitliği ve Şapka adlı eseri yayınladığı ve muhtelif vasıtalarla memleketin muhtelif mahallelerine dağıttığı sıralarda İstanbul Polis Müdüriyeti tarafından Birinci Şube raporuyla 24/8/1341 (1925) tarihi ile Dahiliye Vekâleti’ne ihbar edildiği, adı geçen vekâletin 26/9/1341 (1925) ve 4717 numaralı emirleri ile mezkûr risalenin toplatılmasının ve dağıtılmasının yasaklanmasının İstanbul’a bildirildiği ve kitapların bir miktarına el konulduğu hâlde, emrin uygulanışı tarihinden bir müddet sonra adı geçen eserin isyanın çıktığı mıntıkalarda yapılan aramalarda elde edilmesi ve muhakemeleri yapılan maznûnlara yöneltilen suallerden eserin isyandan bir iki ay evvel bahsedilen muhitlere gelerek elden ele gezdirilmek suretiyle gizliden gizliye okunduğu ve Şapka İksâsı Hakkındaki Kanunun kabul edilmesi üzerine muhtelif mahallerde şapka aleyhinde propaganda da bulunan kişilerin tevkifi esnasında yapılan aramalarda bahsedilen esere tesadüf edildiği ve yapılan tahkikatta adı geçen eserin masum halkın fikirlerini iğfal ve irticaa teşvik maksadıyla Anadolu’nun içlerine ve bilhassa doğu vilayetlerine ücretsiz olarak gönderildiği ve eserin basımı ve dağıtımı hükümetçe men edildiği halde basımı ve dağıtımı için gayretler gösterildiği çeşitli bölgelerdeki isyanın çıkışında amil ve en mühim tahrik vâsıtası olduğu ve Atıf Efendi; geçmiş hayatı itibarıyla de 31 Mart irticâ hadisesinde ve Mahmut Şevket Paşa merhumun katledilmesinde de alakadar bulunduğundan çeşitli suçlar ile cezaya çarptırıldığı ve Sinop’a sürüldüğü ve bundan başka Millî Mücadelenin en buhranlı zamanında Anadolu içlerine doğru uzanmış olan işgal ordusuna mukavemet edilmemesi hususunda başkanlığını yaptığı Teâli-i İslâm Cemiyeti adına düzenlediği beyannameleri sonradan aldığı çeşitli inkâr tertiplerine rağmen Yunan tayyareleriyle istiklâli ve hayat hakkı için mücadele eden Anadolu köylerine attırdığı ve yeniliğe ve Cumhuriyete daimî bir düşman vaziyeti almış olan adı geçen kişinin son isyan hadisesi ile maddeten ve mânen alâkadar bulunduğu bir çok delil ile anlaşıldığını ve ortaya çıktığı (…) için hareketinin karşılığı olan Kanun-ı Cezâ-yı Umumînin 45. Maddesinin “Her biri cürmün husûlü maksadıyla ef’âlimiz buradan beri ya bir kaçını icrâ eylerse eşhâs-ı mezkûreye hem fiil denilir ve cümlesi fâil-i müstakil gibi mücâzat olunur.” diyen muharrer fırkası dolayısıyla adı geçen kânunun 55. maddesinin “Türkiye Cumhuriyeti’nin Teşkilatı Esasiye Kanunu’nu tamamen veya kısmen tağyir (…) veya ifâ-yı vazifeden men’ine cebren teşebbüs edenler idam olunur” diyen muharrer fıkrası mucibince” İskilipli Atıf Hoca ve Babaeski Müftüsü Ali Rıza Efendi’nin asılarak idamlarına…”

Toparlayacak olursak;

İskilipli Atıf şapka giymediği için asılmamıştır, çünkü Şapka Kanuna göre yalnızca milletvekilleri ve memurların şapka giyme zorunluluğu vardır. İskilipli Atıf’ın şapka giymesi kanunen zorunlu değildir.

İskilipli Atıf şapka karşıtı kitapçık yazdığı için de asılmamıştır. Çünkü Frenk Mukallitliği ve Şapka isimli kitapçığı Şapka Kanunu’ndan önce yazmıştır.

Mahkeme tutanaklarında açıkça görüldüğü üzere İskilipli Atıf, yazmış olduğu Frenk Mukallitliği ve Şapka adlı kitapçığın çıkan isyanlarda kışkırtıcı rol oynadığının ve söz konusu kitapçığın dağıtılmasının yasaklandığı tarihten sonra bile isyan bölgelerine gönderdiğinin tespit edilmesi üzerine Genel Ceza Kanunu’nun 55. Maddesi uyarınca “Türkiye Cumhuriyeti Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nu kısmen ya da tamamen değiştirmek veya görev yapmasını engellemeye cebren teşebbüs” suçundan idam edilmiştir. Teali İslam Cemiyeti çatısı altında yaptığı zararlı faaliyetler mahkeme heyetinde İskilipli Atıf’ın öteden beri cumhuriyet rejimine düşman olduğu yönünde bir izlenim yaratmıştır.

Eminim bu yazıya, İskilipli Atıf Hoca Yunan uçaklarından atılan beyannameyi basında tekzip etti diye itiraz edenler olacaktır. Peşinen açıklayalım. Öncelikle tekzip eden İskilipli Atıf Hoca değil, Teali İslam Cemiyeti olduğunu belirtelim. Tekzip, Vakit gazetesinin iki sayı önceki nüshasında çıkan “Teali-i İslam Cemiyetinin Bildirileri” başlıklı haber için yapılıyor. Tekzip metni aynen şöyledir:

“Vakit gazetesinin 1032 sayılı nüshasında ‘Teâlî-i İslâm Cemiyeti’nin bildirileri’ başlıklı bir yazı gördük. Cemiyetin kuruluşundan beri yapılan yayınların resmi mühürle mühürlenmesi kararlaştırılmış usulden olduğu için resmî mühürle mühürlenmiş olmayan yayınların Teâlî-i İslâm Cemiyeti’yle ilgisi bulunmadığı ve

Cemiyet’in İstanbul gazetelerinde yayımlanmış bildirilerinden başka risale şeklinde ve diğer şekillerde hiçbir bildiri yayınlamamış olduğu beyan olunur.”

Bu tekzip metnini görenler gerçekten Teali İslam Cemiyetinin Yunan uçaklarından atılan ihanet beyannameleri ile ilgili olmadığını düşünebilir. Böyle düşünenlere şu hatırlatmayı yapmak istiyorum.

İhanet beyannamenin yazıldığı tarih 26 Eylül 1919. Tekzip metninin yayınlandığı tarih 25 Ekim 1920. Cemiyet Yunan uçaklarından kendi adına beyanname atılmasından rahatsız olsaydı bunu dile getirmek için elbette bir yıl beklemezdi. Karşı propaganda yapar, daha erken tekzip yayınlar, beyannamenin kendilerine ait olmadığını ispat etmek için her yolu denerdi. Aradan geçen bir yıllık süre içinde tekzip yayınlamayan Teali İslam Cemiyeti neden 25 Ekim 1920’de tekzip yayınlamıştı?

Çok basit. Teali İslam Cemiyetinin tekzip yayınlamasından yaklaşık bir ay önce, 18 Eylül 1920’de İstiklal Mahkemeleri kurulmuştu.

Şimdi anladınız mı bir yıl sonra gelen pişmanlığın nedenini?

NOT: Bu uçaklardan atılan beyanname orijinal nüshasının görseli.  Genelkurmay Ataşe Arşivi

[1] Necip Fazıl Kısakürek, Son Devrin Din Mazlumları, İstanbul 2012, s. 85.

[2] Medreselerde ders verme yetkisine sahip olan müderris.

[3] Ethem Erkoç, İskilipli M. Atıf Hoca Hayatı Düşünceleri ve İdamı, Çorum 2016, s. 11-15.

[4] Sinan Meydan, El-Cevap, İstanbul 2014, s. 580.

[5] Takvim-i Vekâyi, 11 Nisan 1920.

[6] Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri II, Çev. Cemal Köprülü, Mayıs 2001, s. 122.

[7] Zekâi Güner- Orhan Kabataş, Milli Mücadele Dönemi Beyannameleri ve Basını, Ankara 1990, s.218-223.

[8] TBMM, Düstur, Üçüncü Tertip, Cilt:7, s. 108.

[9] Ergün Aybars, İstiklal Mahkemeleri, Ankara 2009, s. 322.

[10] Aybars, a.g.e. , s.322-324.

[11] Ankara İstiklal Mahkemesi Zabıtları 1926, Haz. Ahmed Nedim, İstanbul 1993, s.109-114. (Ümit Doğan, https://www.aykiri.com.tr/yazarlar/umit-dogan/iskilipli-atif-neden-idam-edildi-tarihi-yalanlara-belgeli-cevaplar/327/)

***

İskilipli Atıf Hoca, sadece cumhuriyete değil, 1908 devrimine de karşıdır. Mahmut Şevket Paşanın katli nedeniyle suçlanarak Sinop’a sürülmüştür. Sonra, Kuvvayı Milliye karşıtıdır. Teali İslam Cemiyeti’nin kurucusu ve yöneticisidir.

Teali İslam Cemiyeti Milli Mücadele’ye ve Mustafa Kemal’e kesin olarak karşıdır. İslamcılığı, Batı ile sentezleyen bakış açılarına göre, İngilizler ve Yunanlılar iyidir. Çünkü onların galibiyetlerinin arkasında Kuvvayı Milliye gibi “cahilce bir cesaret” değil uygarlık zekâsı vardır. En önemli ihtiyaçları ise İslamiyetle o “dehayı” birleştirmektir, hatta bu bir ödevdir.”

MUSTAFA KEMAL’E EŞKİYA DEDİ

Bugün onun mağduriyet makamına oturtulmaya çalışılmasının nedenini daha iyi anlatabilmek için İskilipli Atıf Efendinin Teali İslam Cemiyeti Başkanı (Reisi Evvel) olarak yayınladığı bildiriden birkaç satır aktaralım:

“Mustafa Kemal ve Kuvvayı Milliye maskaraları Yunan askerlerinin önünden kaçıyor. Zavallı saf ve gafil halktan topladıkları askerlere ‘siz burada onlarla savaşın, biz de arkalarını çevirelim’ diyerek sıvışıyorlar. Yazık ki halkımız Talât, Enver, Cemal, Mustafa Kemal gibi beş on eşkıyanın vücudunu ortadan kaldırmak için gereken fedakârlığı yapmıyor. İngilizleri kızdırdınız, üzerimize Yunanlıları musallat ettiler. Şimdi usulca oturup yenilginin sonuçlarına katlanmak yerine Yunanlılarla harbe tutuşuyorlar. Bu eşkıyaları ve asileri en kısa zamanda bertaraf etmek hepimize farzdır.

Harp yıllarında sizleri cephe cephe sürükleyen ve din kardeşlerinizin suçsuz yere ölmelerine sebep olanlar arasında Mustafa Kemal, Ali Fuat, Bekir Sami gibi zalimler de vardı. Siz bu zalimlerin cinayetlerine daha ne kadar göz yumacaksınız?

Elinize aldığınız bu fetva Allah’ın emridir, Padişah fermanıdır. Sizler bu katil canavarları daha fazla yaşatmamakla mükellef ve görevlisiniz. Bunların vücudlarını külliyen ortadan kaldırmak Müslümanlık için farz olmuştur.” (https://www.turkishnews.com/tr/content/2012/06/25/iskilipli-atif-hoca-mustafa-kemal-eskiyadir-oldxurulmesi-farzdir/)

***

Görüldüğü gibi bu Atıf adlı hain, en ufak bir kuşkuya yer bırakmayacak ölçüde haindir, namussuzdur, vatan millet düşmanıdır ve İngiliz, Fransız, Yunan taraftarıdır.

Bu hainin dinle imanla zerre alakası yoktur… Din, şimdikiler gibi onun yüzüne taktığı, ardına gizlendiği bir maskedir…

Bu belgeli haini “din mazlumu” diye pazarlayan, kendisi de Laik Cumhuriyet, Kuvayimilliye ve Mustafa Kemal düşmanı, alkolik ve kumarbaz, Menderes’in Örtülü Ödenek beslemesi Necip Fazıl Kısakürek’tir.

Bu hainin de kim olduğunu işlemiştik bir konuşmamızda, Cazim Gürbüz’ün “İslam’dan Deizme” adlı kitabından aktarmalar yaparak. Onu da görüverelim isterseniz…

***

AKP’giller’in ikinci idolü Necip Fazıl Kısakürek kimdir peki?

Ondan sonraki idolleri kim Cumhuriyet döneminde?

Bir Yoldaş: Necip Fazıl.

Nurullah Ankut Yoldaş: Necip Fazıl değil mi? Necip Fazıl…

Bir Yoldaş: Sarhoş.

Nurullah Ankut Yoldaş: Sarhoş ve müflis kumarbaz. Şimdi de onun kim olduğunu görelim. Ki Tayyipgiller’den ve onlara hayırhah gözle bakanlardan sık sık bu isimleri duyacaksınız. Duyduğunuz zaman gerekli müdahaleyi ve tepkiyi ortaya koyun diye bunları okuyoruz biz. Yoksa bu yorgunluğun üzerine zaman dolsun diye okumuyoruz.

Bir Yoldaş: Abdülhamit, aynı zamanda Osmanlı’nın en fazla toprak kaybeden padişahıdır.

Nurullah Ankut Yoldaş: Onun döneminde Osmanlı en çok toprağını kaybetmiştir. Özellikle tüm Balkanlar’ı ve Rumeli’yi kaybetmiştir.

Bir Yoldaş: Adalar.

Nurullah Ankut Yoldaş: Adalar, tabiî.

Bir Yoldaş: 1 milyon 400 bin metre kare.

Nurullah Ankut Yoldaş: Evet. Adalar Balkan Savaşı, Trablusgarp Savaşı sırasında kaybedildi. 12 Ada’yı İtalyanlar gelip işgal ettiler.

Evet arkadaşlar. Burada da yeniden Volkan Yoldaş’ımızdan rica edelim.

“GERİ ARAPLAR, İLERİ YAHUDİLER VE KÖLE RUHLU NFK”

Nurullah Ankut Yoldaş: Köle ruhlu NFK derken Necip Fazıl Kısakürek’in adını, baş harfleriyle kısaltmış oluyor, arkadaşlar. Böyle ibareler geçecek, onu Necip Fazıl şeklinde anlayalım. Hayır, siz öyle okuyacaksınız da, arkadaşlar öyle anlasın.

“Necip Fazıl usulü ibret dersi,

“Kumar, sövgüler ve karşı tepkiler…

“İki anekdot aktaracağım, rahmetli gazeteci Metin Ören’den dinlemiştim bunları ve 1996 yılında Edebiyat Güncesi adlı dergide kısmen yayımlamıştım. Aradan çok zaman geçti, o derginin etki alanı ve okur kitlesi sınırlı idi, bu nedenle Yeniçağ’da yeniden yayımlamanın ilginç ve yararlı olacağını düşündüm.

“Metin Ören’i ben 1969 yılında tanıdım. MHP’den Kars Milletvekili adayı idi. O seçimde Adana’dan milletvekili seçilen Alpaslan Türkeş’ten sonra 9 bin küsur oyla en yüksek oyu o almıştı Türkiye genelinde. Erzurum Hemşin Pastanesi’nde bir sohbetinde anlatmıştı bunları.

“Metin Ören, Demokrat Parti devrinde, o günkü Milli Emniyet tarafından Necip Fazıl’ın yanına Büyük Doğu Dergisine yerleştirilir.”

Nurullah Ankut Yoldaş: Bir dakika Volkan. Şimdi arkadaşlar, biz MHP’yi nasıl tanımlıyoruz? Kontrgerilla’nın, CIA yönetimindeki özel örgütü olarak, paramiliter özel örgütü olarak tanımlıyoruz. Bakın Türkeş’ten sonra en büyük oyu alan MİT’te görevli bir Kontrgerilla elemanı. Aslında CIA’nın hizmetinde. O da böylece bir kez daha açığa çıkmış oluyor. Tabiî Türkeş de Kontrgerilla’nın dünyada ilk eğitiminden geçirdiği kişilerden birisidir. Evet, Volkan Yoldaş.

Görevini fazlasıyla yapar “Üstad”ı zor durumlara da düşürür fakat onun kalemine hayranlık duymadan da kendini alamaz.

“Başlayalım ilk anekdottan: Metin Ören ve dergide görevli arkadaşı Necip Fazıl’ın Büyük Doğu Dergisi’ndeki odasına girerler, görürler ki “Üstad”ın kucağında bir kadın oturmaktadır. Şaşırır ve sorarlar hışımla:

“- Üstad bu ne hal böyle, ayıptır ayıp!

“İstifini bozmaz Kısakürek ve yanıtlar onları:

“- Aptallar… Güzel bir kadından ilham, çirkin bir kadından ise ibret alınır…

“Metin Ağabeyi dayanamaz, yine sorar:

“- Peki Üstad, bu hatun hangi gruba giriyor?

“- Hah hah ha! Kör müsün ulan. Bu ibret, hem de ibret-i müessire… (Yani etkin ibret alınacak bir… Örnek alınacak bir ibretlik durum diyor yani. Kadını da o denli çirkin buluyor, kucağına aldığı kadını da arkadaşlar. Ahlâki seviye de bu yani. Evet. – N. Ankut Yoldaş.)

“Bir de kumar anısı vardır Metin Ören’in. Bir gece NFK, Metin Ören ve arkadaşını Beyazıt Meydanı’ndaki Marmara Kıraathanesi’ne götürür. Birer kahve içerler. O günün en büyük parası olan bir mor 500’lük uzatır garsona Kısakürek. (Bir dakika Volkan. 50’li yıllarda arkadaşlar, bir inşaat işçisinin günlük ücreti 5 liradır. 500 lira bir inşaat işçisinin 100 günlük ücretine denk düşer. Bu parayı nereden aldı? Örtülü ödenekten. Örtülü ödenek beslemesi, Menderes’in. Metin Ören’i de niye yerleştiriyor? Bizim verdiğimiz paraları acaba, Büyük Doğu Dergisi’ni çıkararak insanları afyonlamak için mi kullanıyor yoksa kumarda, içkide yiyor mu? Onu denetlemek için, yani yiyeceğini biliyor da, ne kadarını kumara ve içkiye verecek, ne kadarını halkı afyonlasın diye dergiye harcayacak onu öğrenmek istiyor. Yani o bakımdan bu MİT’çiyi yanına yerleştiriyor. Evet 500 lirayı uzatır. – N. Ankut Yoldaş.) Garson “Bozuk yok efendim” dese de, “Git bozdur” diye azarlar. Garson gider ve uzun bir süre sonra bozuk paralarla gelir. Sinemaya gitmek üzere kalkarlar ama arkadaşı Metin Ören’in kulağına eğilerek, “Üstad bu gece kumar oynayacak, o parayı onun için bozdurdu” der. Giderler sinemaya filmin yarısında NFK, “Çocuklar benim bir randevum vardı, unutmuşum, siz seyrededurun, ben çıkıyorum.” der, az sonra bunlar da çıkıp ardına düşerler. Necip Fazıl gider, bunlar izler, sonunda Beyoğlu’nda bir apartmanın bilmem kaçıncı katında ünlü bir kumarhaneye girdiğini görürler.

“Metin Ören’e iş düşmüştür, ilgili yerlere rapor eder, o kumarhane o gece güvenlik güçlerince basılır tüm gazetelerin foto muhabirleri eşliğinde ve ertesi gün bütün gazetelerde haber yayınlanır: “İslamcı şair Necip Fazıl, kumarhanede basıldı” diye.

“Savcılık, mahkeme derken, NFK serbest bırakılır, birkaç gün sonra… Dergiye gelir,” (Cazim Gürbüz, İslam’dan Deizme, Berfin Yayınları, s. 141-142)

Nurullah Ankut Yoldaş: Yeter, Volkan Yoldaş. Yeter o kadar. Zaman sınırlı. Şimdi, “Üstad” derler ya Necip Fazıl’ı anarlarken, işte üstatlarının ciğeri de bu, arkadaşlar. Ruhu da bu üstatlarının. Gerçi şurada bir tane daha etkili bir bölüm olacaktı. Yoldaş bir de şuradan, evet. Tamam. Yine Necip Fazıl, bakın arkadaşlar bakın:

“Necip Fazıl’ı yağlayanlar ne derler bu fıkraya?

“Necip Fazıl’ın ölüm yıldönümü bugünlerde. Gene yağlamalar başladı malum odaklar tarafından… Necip Fazıl’ın pisliklerini anlatan çok yazılar yazdım. Ama tınmıyorlar herifçioğulları… Onlar klinik vak’a onlardan umut yok da, gençleri ayartmasınlar diye biz yazmaya devam edeceğiz. (Cazim Gürbüz, diyor. Bu kitabı yazan diyor yani. – N. Ankut Yoldaş.)

“İsmet Bozdağ ve Paris günlerinden dostu Namdar Rahmi Karatay’a anlattığı bir “keramet” fıkrasını aktaracağım bu yazımda. (Kaynağımı merak eden ya da daha fazla ayrıntı isteyenler Bozdağ’ın “Yıldızların Arkası” adlı kitabına bakabilirler.)

“CHP’nin tek parti devrinde, Ankara’da karşılaşırlar, bu üç isim. Namdar sorar:

“- Necip ne arıyorsun Ankara’da?

“- Nafakamı Namdarcım!… Biliyorsun, “Ağaç”ı çıkarıyordum, kapattılar. Şükrü Saraçoğlu, “gelsin görüşelim” demiş. Ben de kalktım geldim.

Şükrü Saraçoğlu, o devrin Başbakanı. (Bir dakika. Demek ki yoldaşlar, İsmet Paşa da 45 sonrası dümeni gericiliğe kırınca Necip Fazıl’ı örtülü ödenekten mamalamaya başlamış. – N. Ankut Yoldaş.) Türkçü Başbakan. Hani şimdi bazı dinci ve Kürtçüler adını Fenerbahçe stadından silmek istiyorlar ya işte o.

“Namdar anlar ki, NFK el etek öpüp, para sızdıracak Başbakandan. Uyarma gereği duyar:

“- Yahu Necip sen ne zaman adam olacaksın?

“Necip Fazıl “Bak sana bir hikâye anlatayım” der ve şunları anlatır: (Dikkatinizi çekerim, arkadaşlar, özellikle uyuklayan arkadaşlar için uyarıyorum. – N. Ankut Yoldaş.)

“Hani tekke şeyhlerinin birçok müridi olur, sonra bu müritlere sonra zamanı geldiğinde şeyh bir keramet gösterip el sunar ve o müritler de şeyh olup başka bir yerde tekke kurarlar.

“İşte böyle bir tekkede, bir mürit, artık vaktinin geldiğini kanaat getirerek:

“- Ya Şeyh, keramet buyur! der.

“Şeyh, bakar anlamlı anlamlı yüzüne, karısını o gece kendisine yollamasını söyler. Kadın yollanır, gelir, çok kötü şeyler anlatır ağlayarak, fakat mürit “gavat” ruhludur, kötüye yormaz. Varır şeyhine birkaç gün sonra, yine keramet diler. Şeyh bu sefer de kızının eve yollanmasını ister. Kıza da olanlar olur. Olur ya, ne şeyh uçkuruna sahip olabilmektedir ne de bu müritte icazet alma tutkusu bitmektedir. Şeyh oğlu da ister, “vardır bir hikmeti” deyip oğlunu da yollar ırzı kırık mürit. Oğlan gelir ya oğlanda da hal kalmamış, mürit hırsla gidip sarılır şeyhinin yakasına:

“- Keramet dedim ya şeyh keramet! Artık sabrım kalmadı. Göster kerameti de gidip bir bucağa yerleşeyim!

“Şeyh, yakasını müridin elinden çekip kaşlarını çatar der ki:

“- Yahu ne kalın kafalı adammışsın, bunca günahımla hâlâ ayakta duruyorum, bundan büyük keramet olur mu?

“Necip Fazıl fıkrayı bitirdikten sonra ne demiş biliyor musunuz? Üstadın izinde olanlar iyi dinlesinler bunu:

“Hangi adam olmaktan bahsediyorsun Namdar? Bunca günahımla ayakta duruyorum; gittiğim yerde hoplayıp önümde ayağa kalkıyorlar! Başbakan “Gelsin görüşelim” diyor! Bundan iyi adamlık mı olur günümüzde? Keramet gösteriyorum, keramet!” (agy, s. 148-149)

Nurullah Ankut Yoldaş: Teşekkürler Yoldaş.

Evet, arkadaşlar, üstat Necip Fazıl’larının da ruhiyatı ve içyüzü işte bu. Geriz değil mi bunlar? O yüzden bunları üstat belliyorlar. Çünkü doğada olsun, toplumda olsun, herkes, her canlı kendi benzerini bulur, onun yanına gider. (Nurullah Ankut, Hüzün Kongreleri, Derleniş Yayınları, s.  41-46)

***

İşte Tayyipgiller’in “Üstad” diye niteledikleri N. F. Kısakürek’in kimliği de budur, arkadaşlar…

Bunlar zaten doğru dürüst bir adama sarılamazlar. Peşlerinden gittikleri, örnek belledikleri insanların tamamı böyledir. Ta Muaviye ve Yezid’den itibaren…

Saltanat dinciliğidir bunlarınki…

Firavunların sarayları, saltanatları bile çok sade ve tutumlu kalır bunlarınkinin yanında… Dünyaya tapınırlar aslında bunlar… Dünya malına yani…

Bir Laik Cumhuriyet ve Kuvayi Milliye düşmanı ve IŞİD zihniyetli ne diyor ?

Boğaziçili öğrencilerin tamamını bir gecede kazıyıp geçelim. Sabahında da hiçbir şey olmamış gibi işimize gidelim. Trakya Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde Profmuş bu vicdan, merhamet, insanlık yoksulu Cevdet Kılıç nam Ortaçağcı Tayyipçi…

İşte bunların dini; hırsızlık, yolsuzluk, yalan, düzen, riyâ, vatan satıcılık ve Amerikan uşaklığıdır.

Bunlar her türden kötülüğü edecekler, suçu işleyecekler; kendilerine “ne yapıyorsunuz?” diyenleri de kazıyıp geçecekler… Bunlarda vicdanın, merhametin, insancıllığın zerresini bulamazsınız… Cehennemin İfritleri yarışabilir acımasızlıkta ancak bunlarla… Tarihsellik planında da Muaviye-Yezid…

Aslında Tayyipgiller’in tamamının ruh yapısı aynıdır. Tayyip’in hakaretler saçan sözleri, kin, nefret ve öfke fışkıran yüz ve göz ifadesi bunun en nesnel kanıtıdır.

Güçleri yetse bunlar, halkın kendilerinden olmayan yüzde altmışlık çoğunluğunu, inanın hiç acımaksızın kesip öldürürler. Yaptıklarından da zerre pişmanlık duymazlar.

Daha önce de söylediğimiz gibi bunların IŞİD’den tek farkları korkaklıkları ve mal mülk düşkünlükleridir…

Ayasofya Tiyatrosu sonrası Tayyip’in oraya Başimam olarak atadığı yine güya Prof. olan Mehmet Boynukalın nam Ortaçağcı ne diyor?

“Yeni Anayasa’da Laiklik yer almamalı.”

Hep deriz ya; bunlar evvel ezel Laikliğe ve Kuvayimilliye’ye düşmandır diye… İşte bir canlı örnek daha…

Bilindiği gibi Tayyip de, “Abisi”, Kanlı Pazar cellatlarından Meclis eski Başkanı İsmail Kahraman da açıklamışlardı Laiklik karşıtı olduklarını.

Tayyipgiller’in tamamı karşıdır bizce Laikliğe ve Kuvayimilliye’ye; Mustafa Kemal, İnönü ve silah arkadaşlarına… Bunların hepsi, başta belirttiğimiz gibi, Yunancıdır, İngilizcidir, Fransızcıdır, Amerikancıdır…

Laikliğin ortadan kalktığı gün bunlar sadece Laikleri, devrimci, demokratları değil; birbirlerini de kırıp geçirmeye, katletmeye girişirler…

Malum; şu Türkiye’de serbestçe faaliyet yürüten otuz tarikat ve bunlara bağlı yüze yakın kol hep birbirini dinsizlikle suçlar. En bilinen örneği FETÖ’yle Tayyipgiller arasındaki süreçtir.

Pakistan, Afganistan ve Irak, Suriye’deki Ortaçağcı hareketler de birbirlerinin dinden çıktıklarını, dolayısıyla da öldürülmelerinin dince meşru olduğunu savunurlar…

Bir önceki Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez ne demişti?

“Her gün bin Müslüman, Müslümanlar tarafından öldürülüyor İslam Âleminde.”

Neden?

İslam Dünyasında Laikliğin düşmanı ilan edilmesinden dolayı… Kafalar hep Ortaçağ’ın karanlıkları içinde gömülü duruyor.

Aydınlık düşünme yok.

Bu kafalarla nereye gidilir?

Tabiî ki 1400 yıl önceye… Bilim de, demokrasi de, özgür düşünce de buhar olmuştur artık…

Bu Kokmuş Karanlıktan kurtulması gerekir ülkemizin öncelikle… Tabii “İslam Ülkeleri”nin de…

Hep söyleyegeldiğimiz gibi, ABD Emperyalist Çakalı sarmıştır bu Ortaçağcılığı İslam Ülkelerinin başına… Aydınlık düşünemesinler, Antiemperyalist, Yurtsever, Bağımsızlıkçı olamasınlar, Sosyalizme asla ulaşamasınlar diye…

Hep Amerikan Uşağı, İngiliz, Fransız, Alman uşağı ve Siyonist İsrail yandaşı olarak kalsınlar diye… Vatanlarını ve halklarını onlara satsın diye… İslam Ülkelerinin tamamı bu emperyalist canavarların yarısömürgesi olarak kalsın diye… Ekonomileri bütünüyle emperyalist haydutların elinde olsun diye…

Ne yazık ki bu emperyalist saldırganlar bu alçakça planlarında başarılı olmuşlardır…

Şu an hepsi de Amerikan uşağı durumundadırlar.

Kaçak Saraylı Caligula’nın Rize Belediye Başkanı Reşat Kasap ne diyor?

“Bizi Atatürk kurtarmadı.”

Sen rahatsızsın çünkü, Türkiye’yi Mustafa Kemal ve Silah Arkadaşlarının önderliğindeki Birinci Kurtuluş Savaşçılarının zaferinden. Sen de Fesli Kadir’in amigolarından, çömezlerinden birisin…

Zikir çeker gibi “Keşke Yunan galip gelseydi” çekersin, tüm AKP avanesi gibi. Eğer “Yunan galip gelseydi”, sizin için kurtuluş o zaman olmuş olacaktı, değil mi hain!

“AKP Grup Başkanvekili ve AKP Sözcüsü” Cahit Özkan nam eski kaşar FETÖ’cü ne diyor?

“Yapacağımız Anayasa Yeniden Kuruluş Anayasası olacaktır.”

Neyin “Kuruluş Anayasası?”

“Tayyipgiller Din Devleti”nin…

Diyor ki bu ABD yapımı Yunancılar; Birinci Kuvayimilliye’nin zaferi üzerine inşa edilmiş olan Mustafa Kemalci Laik Cumhuriyet’in izini tozunu sildik. Yalnız yıkmakla kalmadık, ondan eser bırakmadık… Özetçesi, onun işini bitirdik. Artık önümüze bakmalıyız. Fiiliyatta kurmuş olduğumuz Tayyipgiller Din Devleti’ni yasal bir kılıf içine sokmalıyız. Pratikte kurduk bunu. Şimdi bunun Anayasasını yapmalıyız. Böyle yapalım ki yaptığımız yık yap işi yasal bir kılıfa bürünsün…

Böylece de kendimiz, Laik Cumhuriyet yıkıcılığından, Anayasayı ortadan kaldırma fiilinden suçlanamasın.

Yapacağımız yeni Anayasa hem Din Devleti’nin iskeletini oluştursun, hem onun devamlılığını sağlasın, hem de bizi ilerde yargılanmaktan-suçlanmaktan korusun, diyorlar kendi akıllarınca. Bunun hazırlığı içindeler… Ufak ufak da dillendiriyorlar artık…

Ey hainler, ey ABD devşirmeleri ve uşaklar, ey vatan satıcılar, ey halk düşmanları; yanılıyorsunuz! Hem de fena halde…

Biz bu namussuzca hesabınızı bozacağız… Bu ihanet oyunu bozulacak. Bu senaryosu CIA tarafından yazılan ihanet tiyatrosu sonlandırılacak!..

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

19 Şubat 2021

Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı

Print Friendly, PDF & Email