Kan dondurucu cinayeti yağma sofrasına dönüştürenler

Cemal Kaşıkçı Cinayeti, ABD Emperyalist Haydut Devleti için Süleyman Sofrası kadar zengin bir ziyafet sofrası oluşturdu.

E, tabiî cinayetin örtbas edilmesinde yaptığı yardımlardan dolayı Tayyipgiller’e de o sofradan kırıntılar babında bir şeyler düşer belki…

Suudi Arabistan İstanbul Başkonsolosluğunda işlenen hunharca cinayet, ki medyaya yansıyan bölümünden anlaşılacağı üzere insanın tüylerini diken diken eden, tam da IŞİD’e özgü bir canavarlıkla işlenen cinayet, doğaldır ki Suudi Arabistan’ı tüm dünya kamuoyu önünde, bütün alçaklığıyla, iğrençliğiyle, hak hukuk tanımazlığıyla, vicdandan ve namustan yoksunluğuyla ortaya koyuverdi, helvacı kabağı gibi.

Aslında dünyada namuslu sesler çıkabilse, Birleşmiş Milletler’de bu katliamın görüşülüp ele alınması ve Suudilere yönelik ağır yaptırımların uygulanması gerekir.

Hatta öyle ki; kendi halkına karşı böylesine canavarca katliamları günlük olaylar düzeyine getirmiş bulunan Suudi Arabistan yönetiminin devrilmesi için dünya ülkelerinin elbirliğiyle davranışa geçmesi gerekir.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde, mesela, bu konuda bir teklif ortaya atsa bir üye, sanırız ABD’nin ve yandaşı durumundaki emperyalist devletlerin dışında Suudi Arabistan’ı savunan çıkmaz.

Yani demek istediğimiz şu ki:

ABD Çakalı, cinayet sonrasında 15 gün davranışa geçmedi. Tıpkı Tayyipgiller gibi; “ya bu işin iyi araştırılıp Cemal Kaşıkçı’nın akibetinin ortaya çıkartılması gerekir.”, türünden, bir anlamda boş laflar edip durdu.

Sonrasında ise, CIA Eski Başkanı ve Trump’ın şu anki Dışişleri Bakanı, işkenceci Mike Pompeo’yu Riyad’a gönderdi. Pompeo, Kral Salman’la ve Veliaht Prens Muhammed bin Salman’la görüştü.

Eminiz ki Pompeo şunları söyledi, bu zalim insan sefaletlerine:

Bakın, yaptığınız bu katliam tüm dünya kamuoyu tarafından lanetlenmektedir. Bu suçunuzdan dolayı iktidardan alaşağı edilmeniz bizim için işten bile değildir. Çakacağımız bir işaret, sizin anında sonunuzu getirebilir.

Ama biz sizi devirmek istemiyoruz. Tarihi, köklü ilişkilerimiz var sizinle. Bu sebeple de bizden, hani geçen bir anlaşma yapmıştık ya sizinle, 86 milyar dolar tutarında silah almanıza ilişkin; işte onun birkaç katı daha silah almanız gerekmektedir bu şartlarda, sizi düştüğünüz bu bataklıktan kurtarabilmemiz için.

Biliyorsunuz, biz güçlüyüz. İstersek bu olay zamana yayılır, giderek üstü küllenir, en sonunda da unutulup gider. Bize dünyada hiç kimse karşı koyamaz.

Tamam mı?

Suudi canavarlar ise dört elle sarıldılar bu teklife:

Biz bildiğiniz gibi, zaten 1945’ten bu yana ABD’nin Ortadoğu’daki en sadık müttefikiyiz. Sizi üzecek hiçbir davranışımız olmamıştır bugüne dek. Ne dediyseniz harfiyen yerine getirdik. Her emrinize uyduk. Buna da seve seve uyacağız.

Sizin karşınızda boynumuz kıldan ince…

Pompeo, “Açılış babından bir 100 milyon dolar atın bakalım bizim hesaba. Biliyorsunuz işte, Ortadoğu’da sizin gibi bize sadık müttefik olacak bir Amerikancı Kürt Devleti inşa ediyoruz. Biz de bu 100 milyon doları, o inşa işine harcarız peyderpey. Yani bunu bize vermiş olmuyorsunuz ha; PYD’ye, YPG’ye vermiş oluyorsunuz. Bizimle aranızdaki hesaba dahil değil bu. Daha PYD’ye bağışlarda bulunmanız gerekecek ileride. Bunu da bilmiş olun.”, demiştir.

Suudilerse; “Siz emrettikten sonra seve seve sayın Bakanımız.”, diye karşılık vermişlerdir (Para anında Amerika’nın bir hesabına yatırılır).

Pompeo da “afferrinnn”, dedi… “Bayağı anlayışlısınız siz.”

Ve anlayışlarından dolayı da ne yaptı biliyor musunuz, arkadaşlar?

Onu da aynen medyadan aktaralım isterseniz:

“ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo dün sabah Suudi Arabistan’a giderek Kral Selman bin Abdulaziz ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman ile kayıp gazeteci Cemal Kaşıkçı konusu üzerine bir görüşme gerçekleştirdi.

“Görüşmeyle ilgili açıklama yapan ABD Dışişleri Sözcüsü Heather Nauert, Pompeo’nun gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan İstanbul Başkonsolosluğu’nda kaybolmasıyla ilgili Washington’ın endişelerini Suudi Kralı’na ilettiğini duyurdu. Nauert, ABD’li bakanın Selman’a Kaşıkçı vakasıyla ilgili tam teşekküllü şeffaf soruşturma taahhüdü için teşekkür ettiğini belirtti.” (http://www.milliyet.com.tr/pompeo-prens-selman-la-gorustu-dunya-2761435/)

Tabiî teşekkürün esas sebebi, Suudilerin bir kez daha dize gelip; “Emriniz başımız üstüne. Derhal yerine getirilecektir.”, demeleridir. Yani bir kez daha tam teslimiyet sergilemeleridir.

Yoksa, şeffaf bir şekilde Kaşıkçı Cinayetinin araştırılması için Suudiler çaba harcayacakmış filan, şeklindeki sözler tamamen ciladır ve dünya kamuoyunu yanıltmaya, aldatmaya yöneliktir.

Yoksa, cinayetin hangi saatte, hangi şekilde ve kimler tarafından işlendiğini, CIA başta gelmek üzere ABD ajan örgütleri, sanki o an oradaymışçasına bilmektedirler.

Almanya gibi, CIA’yı kuran ajanları yetiştiren, bir ülkenin Şansölyesi yani Başbakanı Merkel’i bile dinleyebilen CIA’nın, Suudi İstanbul Konsolosluğunda işlenen cinayetten mi haberi olmayacak?

Halk deyişiyle, böyle bir varsayıma kargalar bile güler…

Belki de Pompeo, katliam anındaki konuşma kayıtlarını dinletiverdi Suudi Kralı’na ve oğlu Veliaht Prensi’ne.

Dolayısıyla da, dün de söylediğimiz gibi ABD Emperyalist Haydudu bayram havasındadır bu katliam sebebiyle. Suudileri artık istersem yüz milyarlarca dolar soyabilirim. Bu fırsat elime geçti bir kez daha, diye.

Gelelim işin Tayyipgiller cephesine…

Katliam sonrası, Tayyipgiller de tam 15 gün boyunca kıllarını kıpırdatmadılar. Bu arada katliamın bütün izlerinin silinip ortadan kaldırılması için yeterli süreyi vermiş oldular Suudi canavarlara. Medyadan öğreniyoruz ki, bu süre içinde cinayet mahallini içeren bölgelerin boya badanası bile yeniden yapılmış.

Ha, bu arada, Suudi Başkonsolos da uçağına atlayıp kaçıp gitti Riyad’a.

Tayyipgiller ve her türden bakanları; “E, diplomatik dokunulmazlığı vardı, engelleyemezdik. Yani kal diyemezdik.”, şeklinde gerçekle ilgisi olmayan açıklamalarda ya da savunmalarda bulundular.

Oysa, bakın, ünlü ve kıdemli hukukçular bu konuda neler demektedir:

“Gazeteci Cemal Kaşıkçı olayında hükümet yetkilileri, konsolosun dokunulmazlığı olduğu gerekçesiyle gidişine izin verildiğini öne sürerken, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu işlemlerdeki gecikmeleri arama için izinlerin geç verilmesine bağladı. Ancak hukukçular, hükümet cephesinden gelen yorumlara karşı çıktı.

“-Uluslararası Hukuk Uzmanı, Emekli Büyükelçi Prof. Dr. Hüseyin Pazarcı: Diplomasi ilişkisinde başkonsolosluklar ile büyükelçilik mensupları arasında bir fark gözetilir. Viyana Sözleşmesi, kuvvetli deliller varsa konsolosluklara girilebileceğini söyler. Ama bir kayıt koyar. İşlevsel olan bölümlere, yani arşiv ile resmi işlemlerin yapıldığı alanlara girilemez der. Hakkında kuvvetli delil varsa konsolosu da mahkeme kararıyla sorguya çekebilir, işlem yapabilirsiniz. Yurt dışına da bırakmayabilirsiniz. Ağır cezalık suça sokabilmek için birtakım işlemler gerekiyor. Diğer türlü, delil yoksa gitme diyemezseniz.

“-Ceza hukukçusu Prof. Dr. Ersan Şen: Konsolosun üzerinde şüphe varsa dokunulmazlık kapsamında açıklanamaz. Viyana Sözleşmesi’ne göre ağır cezalık işlerde başkonsolosun dokunulmazlığı yok. Ancak elçilik görevlilerinin var. Başkonsolos noter gibidir. Başkonosolun evinin dokunulmazlığı da yok. Başkonsolosun ağır cezalık işlerde dokunulmazlığı yok. Başkonsolosun dokunulmazlığı olduğu bahisle ülke terki mümkün değil, şüpheli ise gidemez. “Dokunulmazlığı var nasıl engelleyebiliriz” diyemezler… Diğer yandan rezidansta arama yapılması için mutabakata da gerek yok. Arama şartları varsa rezidansa girilmeli. Diplomatik gereklilikler, nezaket benim işim değil. Hukuk neyi gerektiriyorsa yapılmalı.

“-Eski Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü hâkimi Ruşen Gültekin: Gerek Dışişleri Bakanlığı gerekse Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü, ‘konsolosun diplomatik dokunulmazlığı var, cezai bağışıklığı var, seyahat özgürlüğü var’ dedi. Son derece yanlış bilgiler. Açıkçası bir numaralı cinayet zanlısı Suudi Konsolos aslında ilk gün gözaltına alınıp sorgulanmalı. Kimse konsolosluktan çıkmamalıydı. Viyana Sözleşmesi’nin 41. maddesine göre konsolosluk memurları gözaltı işlemine ve yargılamaya tabi olabiliyorlar. Buna göre Kaşıkçı’yla ilgili öne sürülen iddialar ‘insan öldürme suçu’ olduğundan ağır cezalık suç kapsamına girer.” (http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/1114486/Gozalti_ve_sorgu_olmaliydi.html)

Açıkça görüldüğü üzere, Tayyipgiller, cinayetin üzerinin örtülmesi konusunda Suudilere ellerinden gelen yardımı yapıyorlar. Eee, Suudiler de eşek değil ya; bunun karşılığında bir sakal atarlar herhalde, Kaçak Saraylı Hafız’a ve avanesine. Size bu kadarı yeter, bununla idare edin bakalım, diyerek…

Canavar Suudi yönetimine yaptığı bu yardımdan dolayı arayıp teşekkür ediyor Kral Salman, Tayyip’e.

Az buz yardım değil, Tayyipgiller’in bu alçaklara bu konuda ettikleri yardım. Eğer aynı gün girilseydi Konsolosluğa, cinayetin bütün izleri birebir ortaya çıkmış olurdu.

Ayrıca da, Başkonsolos Uteybi çekilseydi Türk Polisi tarafından sorguya, bizce bülbül gibi öterdi. Onu konuşturmak çok kolay olurdu polis için. Zaten de o yüzden topuklayıp gitti.

Medyada çıkan haberlere göre, cinayet, Konsolosun karşı çıkmasına rağmen Konsolosluğun içinde işleniyor.

Bu konuda medyada çıkan haberler şu şekildedir:

“2 Ekim’de Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’na gittikten sonra kaybolan gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın durumu tartışılmaya devam ediliyor.

“Yeni Şafak’ın ulaştığı bilgilere göre ise, Türkiye’nin elinde Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’ndaki vahşi cinayetle ilgili birden çok ses kaydı bulunuyor. Kayıtların birinde, dün apar topar Riyad’a kaçan başkonsolos Muhammed Uteybi infazın konsolosluğun dışında yapılmasını istiyor. Cevap olarak ise, ”Yaşamak istiyorsan sus” denildiği ileri sürüldü.

“ÖNCE İŞKENCE SONRA İNFAZ

“Veliaht Prens Selman, muhalif gazeteci Kaşıkçı’nın infazı için aralarında Adli Tıp Kurumu Başkanı El Tubaigy’nin de bulunduğu 15 kişiyi İstanbul’a göndermişti. Konsolosluğa belge için gelen Kaşıkçı’ya önce korkunç işkenceler yapıldığı iddia edildi. Sorgu sırasında ise önce parmakları koparıldığı, ardından kafası kesilerek öldürüldüğü ileri sürüldü. İddiaya göre; Başkonsolos Uteybi’nin, işkence sırasında “Bu olayı dışarıda yapın. Benim başımı belaya sokacaksınız” diye itiraz ettiği duyuluyor. Bir başka ses kaydında ise Uteybi’nin, “Arabistan’a geldiğinde yaşamak istiyorsan sus!” diye uyarıldığı ileri sürüldü.

“Öte yandan, ilgili ses kayıtlarına “Haber Merkezi” imzası atan Yeni Şafak’ın yazarları arasında, Cemal Kaşıkçı’nın kaybolduğunu ilk haber alan isimlerden olan AKP’li Yasin Aktay da var…

“Uluslararası haber ajansları da Türk güvenlik kaynaklarına dayanarak ardı ardına iddialarda bulundu. Amerikan haber ajansı AP, başkonsoloslukta yapılan aramada Kaşıkçı’nın öldürülmesiyle ilgili kanıt bulunduğunu duyurdu. CNN International da Kaşıkçı’nın öldürüldüğünü ve cansız bedeninin parçalara ayrıldığını belirtti. Amerikan haber kanalı, parçalara ayrılan cesedin ne yapıldığına ilişkin yorum yapılmadığını bildirdi.

“7 DAKİKADA PARÇALANDI

“Katar merkezli El Cezire kanalı cinayet anına ilişkin detaylar verdi. İddiaya göre, Cemal Kaşıkçı konsolosun odasında öldürüldü ve cesedi 7 dakikada burada parçalara ayrıldı. Cesedi parçalama işlemini ise Suudi otopsi uzmanı Salah Mohammed al-Tubaigy’i gerçekleştirdi. Suudi otopsi uzmanı bu kan donduran işlemi gerçekleştirirken yanında bulunan diğer Suudilere müzik dinlemeleri tavsiyesinde bulundu.” (https://odatv.com/yeni-safak-cinayetin-ses-kaydini-yayimladi-17101822.html)

Medyada çıkan, daha önce aktardığımız haberlere göre, Cemal Kaşıkçı Mısır orijinli Müslüman Kardeşler’e yakınlık duyuyormuş. Suudi Vahabi anlayışa karşıymış.

Bildiğimiz gibi, Kaçak Saraylı Tayyip de “İhvan”cıdır. Yani Müslüman Kardeşler yanlısıdır, Muhammed Mursi dostudur, hâlâ kürsülerde, meydanlarda, ekranlarda Rabia işareti yapmayı sürdürmektedir.

Fakat buna rağmen, kendisi gibi İhvancı olan Cemal Kaşıkçı’yı satıp geçti, tanık olduğumuz gibi…

Yine medyadan öğrendiğimize göre Cemal Kaşıkçı, İhvancılık ortak paydasında bulundukları için Tayyipgiller’e pek yakınmış. Tayyip’in adamı Yasin Aktay da yakın dostuymuş, Kaşıkçı’nın.

Zaten Konsolosluğa girerken de, kendisini dışarıda bekleyen nişanlısına; “Eğer gecikirsem ya da çıkamazsam Yasin Aktay’ı ara!”, demiş.

Muhakkak ki aradı, nişanlısı da. Fakat Yasin Aktay, Kaçak Saraylı Hafız’dan izin almadan herhangi bir tavır koyamaz ki…

Besbelli ki Kaçak Saraylı, Suudi canavarlarla ilişkilerini bozmamak için; “Karışmayın bu olaya!”, diye talimat verdi Yasin Aktay’a ve avanesine.

Dolayısıyla da, İhvancı kardeşini satıp geçti…

Satar o…

Yeter ki beş paralık çıkarı olsun…

Kimleri satmadı ki bugüne kadar…

İlk sattığı da, bilindiği gibi, “Velinimet”i, “Hoca”sı Molla Necmettin Erbakan oldu…

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

19 Ekim 2018

Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı

Print Friendly, PDF & Email