Kamu Emekçileri Yine Satışa Getirildi

Kamu Emekçileri Yine Satışa Getirildi

Yine Açlık, Yine Yoksulluk, Yine Sefalet

 1 Ağustos 2017’de başlayıp 21 Ağustos 2017’de sonuçlanan 4. Dönem Toplu Sözleşme görüşmeleri yaklaşık 3 milyon çalışan ve 2 milyon emekli kamu emekçisini kapsıyor. Aileleri ile birlikte hesapladığımızda yaklaşık 20 milyon insanı ilgilendiriyor yapılan satış sözleşmesi; bu rakam ise 80 milyona dayanan Türkiye nüfusunun ¼’üne karşılık geliyor.

Bu anlaşma/satış sözleşmesi bugün sabah 11.00’da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Jülide Sarıeroğlu ile Memur-Sen Başkanı Ali Yalçın tarafından imzalandı. Buna göre;

“ Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, 2018 ve 2019 yıllarını kapsayan 4. Dönem Toplu Sözleşme görüşmeleri kapsamında Kamu İşveren Heyeti ve Kamu Görevlileri Sendikaları Heyeti arasında yapılan müzakerelerde mutabakatın sağlandığı bildirildi. Buna göre; 2018 yılı ilk 6 ay için yüzde 4, ikinci 6 ay için yüzde 3 buçuk, 2019 yılı ilk 6 ay için yüzde 4, ikinci 6 ay için yüzde 5 oranında zam yapılması hususunda anlaşmaya varıldı.” (CnnTürk 22.08.2017)

Tabii burada yapılan bu toplu sözleşme gerçek anlamda bir toplu sözleşme değildir. Oynanan oyun Türkiye’ye özgü uyduruk, sadece ismi toplu sözleşme, ama gerçekte bir kandırmaca olan bir tiyatrodur. Bilindiği gibi Türkiye’de kamu çalışanları ile hükümet arasında yapılan görüşmelerde anlaşma sağlanamazsa Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna gidiliyor. Bu kurul 6 Hükümet 5 sendika temsilcisi olmak üzere 11 kişiden oluşuyor. Bu kurulun kararları kesindir, kurul kararları üç gün içerisinde taraflara bildirilir ve resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girer. Dolayısıyla hükümet yani işveren son sözü söyleyendir.  Doğal olarak görüşme süreci de kamu emekçilerini ve Türkiye halkını kandırmayı amaçlayan bir tiyatrodan başka bir şey değildir. Gerçek toplu sözleşmeden söz edebilmemiz için tarafların ve silahların eşitliği evrensel kuralı geçerli olmalıdır. Yani bu süreç Grev gibi çalışanların en meşru, en haklı silahını içermelidir. Dolayısıyla Grev silahının olmadığı bir Toplu İş Sözleşmesi işverenlerin-hükümetlerin emekçileri kandırması sürecinden başka bir şey değildir.

En son yapılan Haziran 2017 enflasyon rakamları TÜİK tarafından şöyle açıklanmıştır:

“Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) haziranda yüzde 0,27 azalırken, Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi (Yİ-ÜFE) yüzde 0,07 arttı. Yıllık enflasyon tüketici fiyatlarında yüzde 10,90, yurt içi üretici fiyatlarında yüzde 14,87 oldu.” (Hürriyet 3Temmuz 2017)

Kamu emekçilerine reva görülen ücret artışı hükümetin açıkladığı enflasyon rakamının çok altındadır. Kaldı ki hükümetin enflasyon hesaplamaları yaparken enflasyon sepeti ile oynadığı ve istatistik oyunları yaptığı artık bilinmektedir. Halkımızın yaşadığı gerçek enflasyon hükümetin bu enflasyon oyununun en az iki-üç katı yüksek olarak gerçekleşmektedir.

Kamu emekçilerinin ve emeklilerimizin yaşadığı yoksulluk, açlık ve sefalete bir de açlık ve yoksulluk rakamları üzerinden bakalım:

 “Dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 1.528,67 TL,  

Gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı ise (yoksulluk sınırı) 4.979,38 TL oldu. Bekâr bir çalışanın aylık yaşama maliyeti ise 1.910,89 TL olarak gerçekleşti.” (http://www.turkis.org.tr/MAYIS-2017)

Kamu emekçilerine karşı yapılan bu tiyatro saygıdeğer şairimiz Yusuf HAYALOĞLU’nun çok yerinde söylediği gibi “Nerden baksan tutarsızlık, Nerden baksan ahmakça!”

Birkaç cümle ile bu tiyatroda kamu emekçilerini temsil rolünü oynayan sarı gangster sendika Memur-Sen’e değinelim;

Sınıflar mücadelesi tarihi bize bu konuda birçok deneyler bırakmıştır. İşçi sınıfı Parababalarının azgın sömürü ve soygun düzenine karşı ilk örgütlenmeye başladığı andan itibaren; sendikaların ilk ortaya çıkış sürecinden başlayarak birçok baskı ve tehditle onları engellemeye, kapatmaya ve yok etmeye çalışmıştır. Ancak bunu başaramayınca yeni yöntem ve teknikler geliştirerek işçi ve emekçi sınıfların hak alma mücadelesini bastırmaya, yok etmeye çalışmıştır. İşte bu süreçte işçiler içerisinden zayıf karakterli, sınıfını satabilecek yapıdaki sınıf düşmanlarını tespit ederek onları satın alıp sendikalara yerleştirmiş ya da doğrudan bu hainlere sendika kurdurmuştur. Bu sınıfına ihanet eden sarı gangster sendikacıların amacı sahipleri olan parababalarına ve onların hükümetlerine uşaklık ederek işçi ve emekçi sınıfların sınıf mücadelesini baltalamak, onları işverenlere satmak olmuştur.

Bugün Türkiye’de de kelimenin tam anlamıyla bir sendikalar faciası yaşanmaktadır. Türkiye nüfusu yaklaşık 80 milyon; çalışan sayısı 30 milyon’u aşmışken sendikalı işçi sayısı 700-800 bin civarındadır. Kamu emekçilerinde ise 1 milyon 640 bin sendika üyesi vardır, bu üyelerin 997 bin’i yani yaklaşık 1/3 sarı gangster Memur-Sen’e aittir. Tüm iş kollarındaki toplu görüşmelere de bu sendika katılmaktadır. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi kamu çalışanları sendikaları gerçek anlamda bir sendika tanımı içine girmemektedir. Çünkü kamu emekçileri grev ve gerçek anlamda TİS gibi en önemli silahlarından yoksundurlar. Buna ek olarak AKP’giller son 15 yılda pervasız bir şekilde tüm kamu kurum ve kuruluşlarında kadrolaşmış ve nasıl dindar ve kindar bir nesil oluşturma hevesiyle yanıyorlarsa aynı şekilde kendine biat eden bir memur tipi oluşturmuştur. Gerici ortaçağcı AKP’gillerin son vuruşu da 15 Temmuz yani iki ortaçağcı gücün ganimet paylaşımı sürecinden sonra gelmiştir. Çıkarılan OHAL kanunlarıyla Pensilvanyalı İmamın cemaati bahane edilerek yaklaşık 100 bin kamu çalışanı ihraç edildi ve 30 bin kamu çalışanı da açığa alındı. Dolayısıyla iş güvencesi tehlikeye giren kamu emekçileri işsizlik-pahalılık cehennemine atılma korkusuyla korkutulup sindirilerek sarı gangster Memur-Sen’e yönlendirildi.

Türkiye işçi ve emekçilerinin bu sendikalar faciasından çıkışın biricik yolu devrimci sınıf sendikacılığıdır. Gelecekte parababalarının azgın soygun ve sömürü düzenine karşı örgütlü, devrimci bir sendikal mücadele yürütmekten başka çıkış yolu yoktur.

O halde görev büyük!

Görev biz halkçı kamu emekçilerinin omuzlarındadır!

İşsizliğe, Pahalılığa, Zama, Zulme Son!

Kahrolsun Sarı Gangster Sendikacılık!

Yaşasın Devrimci Sendikal Mücadelemiz!  22.08.2017

Halkçı Kamu Emekçileri

 

Print Friendly, PDF & Email