KADAK Başkanı diyor ki; “25 kişilik ekibimizle 450’den fazla insan kurtardık.” Tayyip’in Hulusi’si diyor ki; “TSK 327 insan kurtardı. Tüm imkân ve kabiliyetleri bu kadarına yetti.”

Saygıdeğer arkadaşlar;

Bu FETÖ ve Tayyipgiller avanesi, koca Türk Ordusu’nu ne hallere düşürmüş, bir bakar mısınız?..

Tayyipgiller avanesinin önde gelen kodamanlarından Hulusi’nin hiç sıkılmadan şu anlatımını bir dinleyin:

***

Videonun Tapesi

Hulusi Akar: Önemli hususumuz, Türk Silahlı Kuvvetleri İnsani Yardım Tugayımız var. Bu Tugayda efendim doğal afet arama kurtarma Timlerimiz var, 34 Timimiz var. Bu Timle beraber, onların da köpekleri var, eğitimli köpekleri var. Onları biz süratle bölgeye sevk ettik.

Ayrıca bunların hani depremin büyüklüğü nedeniyle ilave güç olması bakımından da İstihkâm Taburlarımızla bu işe yatkın olan efendim unsurlarımızla yine toplam 23 İstihkâm Kurtarma Timini de bölgeye sevk ettik. Bununla da yetinmeyip bizim Hava Kuvvetlerimizin İnşaat Taburları var. Onları da herhangi bir şekilde bu pist konusunda olduğu gibi diğer konularda da bu taşımada, efendim arama kurtarmada yardımcı olabilirler düşüncesiyle onları da bölgeye sevk ettik.

Yani şunu demek istiyorum; Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde, Bakanlık bünyesinde arama kurtarmayla alakalı, depremle mücadeleyle alakalı kimler varsa bunları ilk andan itibaren seferber ettik. Hani gözden kaçmasın, Türk Silahlı Kuvvetleri İnsani Yardım Tugayına saat 04.30’da alarm verildi. Ve dolayısıyla 04.30’dan itibaren arkadaşlarımız duruma vaziyet etmeleri için gayretlerini sürdürdüler ve en kısa zamanda bölgeye ulaşmak için çalıştılar.

Ve bu çalışmayla birlikte bunları da yeterli görmedik biz, ihtiyaç devam ediyordu. Dolayısıyla biz bütün imkânlarımızı seferber etmek manasında fabrikalarımızdaki teknik personelden ve işçilerden de 80 Tim oluşturduk, arama kurtarma timi oluşturduk. Onları da bölgeye sevk ettik.

Ve sonuç olarak bu arkadaşlarımızın yaptığı çalışmalarla 2 bin 784 yani 2 bin 800 kadar vatandaşımıza ulaşmak mümkün oldu. Bunların 327’si sağ, yaralı ve sağ olarak…

Muhabir: Enkazlardaki vatandaşlardan bahsediyorsunuz.

Hulusi Akar: Evet. Bunlar çıkarıldı fakat maalesef 2 bin 457 vatandaşımızın da cenazelerine ulaşmak mümkün oldu.

Dolayısıyla bizim oradaki faaliyetlerimizi bu şekilde görmek lazım efendim. Burada Türk Silahlı Kuvvetlerinin, arama kurtarmayla ilgili, depremle mücadeleyle ilgili ne kadar imkân ve kabiliyeti varsa bunların hepsi seferber edildi, Kıbrıs dahil.

***

Hulusi başta yalan söylüyor tabiî; “Depremin ilk anından itibaren Ordu sahaya indi”, diyerek. Oysa yok böyle bir şey. Dünya âlem bilmektedir ki Psikozlu Tayyip 48 saat boyunca Ordunun kışladan çıkmasına izin vermemiştir. Çıkan az miktarda birliğin de derhal kışlalarına dönmelerini emretmiştir Hulusi’ye, Süleyman’a ve M. N. Ersoy’a verdiği komutla. Komut diyoruz da, hakaretler yüklü komut.

Ve ne diyor Hulusi, arkadaşlar?

“Silahlı Kuvvetler ancak 327 insanı sağ olarak kurtarabilmiştir enkazdan. Onun imkân ve kabiliyeti bu kadardır.”

Ayıp be!

İnsanda utanma olur, zerre miktarda da olsa…

Oysa daha önceki paylaşımlarımızda da söz ettik. 1999 17 Ağustos Gölcük Depremi’nde henüz FETÖ ve Tayyipgiller tarafından CIA yönetimindeki bir saldırı operasyonuna uğramamış, dolayısıyla da kolu kanadı kırılmamış olan Türk Ordusu, tamı tamına 10 bin 528 insanı sağ olarak kurtarmıştı. Hem de 24 sene önce yani çeyrek asır öncenin teknolojik imkânlarıyla. Her alanda olduğu gibi arama kurtarma alanında da teknoloji gelişti, daha verimli sonuç almayı sağlayan cihazlar, araç gereçler imal edildi.

Kaldı ki Gölcük Depremi sınırlı bölgede tahribat yaratmıştı. Eğer aynı ordu 2023’ün 6 Şubat Depremi sonrası ve aynı şartlar altında sahaya sürülseydi, belki de 100 bin civarında insanımızı sağ olarak kurtaracaktık.

Saygıdeğer arkadaşlar;

Bir de hiçbir yerden yardım ve destek almayan, içtenlikli unsurlarının fedakârlıklarıyla zar zor ayakta durabilen “KADAK” (Kanyon ve Doğa Sporları Arama Kurtarma Derneği) adlı bir arama kurtarma derneğinin yaptıklarına bakalım, 6 Şubat Deprem faciası sonrasında. Derneğin başkanı Haydar Daştan konuşuyor bu konuda. Okuyalım:

***

KADAK Başkanı Haydar Daştan anlattı! ‘Abi ben öldüm mü?’

Haydar Daştan, Kanyoning Türkiye Arama Kurtarma Derneği (KADAK) Başkanı. Depremi duyar duymaz 25 kişilik ekibini topladı ve ilk saatlerde İstanbul’dan Hatay’a ulaştı. Gördüğü yıkımla dehşete kapıldı. Ses duyduğu her enkaza daldı. Ekip olarak 450 kişiyi enkazdan sağ çıkardılar. Kurtardıkları her canın bir hikâyesi var. Ama depremin 100’üncü saatinde kurtardığı 16 yaşındaki Ali’nin enkazdan çıkınca sorduğu “Abi ben öldüm mü?” sorusunu hiç unutamıyor.

Nasıl organize oldunuz?

Çantamız her zaman hazırdır, hemen alır çıkarız. Ekip arkadaşlarıma gruptan yazdım. Zorlu bir yolculuktan sonra ulaştık Hatay’a. Şehirde ilerlerken dehşete kapıldık. Bütün kent çığlıklarla inliyordu. Her yer çökmüş, tek bir sağlam bina yok… Bu kadar profesyonel olmamıza rağmen hepimiz dağıldık.

Çalışmalara nasıl başladınız?

İnsanlar bizi görünce yardım istiyordu. Bir baba, “Oğlum enkazda, çıkarabilir misin?” deyince koyulduk işe. Kiriş sıkıştırmış, makas görevi görmüş ve çocuğun bedeni ikiye bölünmüş. Baba bana diyor ki; “Belki kurtulma şansı vardır…” Çünkü o psikolojiyle çocuğunun öldüğünü kabul edemiyor.

ENKAZ BAŞINDAN AYRILMAMAK İÇİN ALTIMA İŞEDİM

Can verenler öylece kalıyor muydu enkazda?

Ekibim minnacıktı, yani gücümüz yoktu. Dolayısıyla biz başka can kurtarmaya gidiyoruz. Üçüncü gün 2 yaşındaki bir bebeği çıkardık. Ardından bir ses daha duyduk. Hayatta tutmak için ona ulaşana kadar sohbet ediyoruz. Bize, “Muhabbetin yeri değil hadi hadi kurtarsanıza” diyordu.

Ne tür zorluklar çektiniz?

İnsanlar ölen yakınlarını enkazdan çıkaralım diye canlı olduklarını söylüyordu. Ama ne yazık ki canlı olanların yaşam hakkı elinden alınıyordu. Tabiî enkaz başından ayrılamadığımız için yaşadıklarımız da var. Mesela depremin üzerinden 100 saat geçmiş, enkazdayız, içeride bir canlı var. Tuvalete gitmem lazım ama her saniye önemli. Mecburen altıma işemek zorunda kaldım. Küçücük bir deliğe kadar geldik ve tam pes etme noktası. Oraya alet girmiyor. Ama içerideki, “Buradayım” diye cılız bir sesle sesleniyor. Tam 18 saat uğraştık ve 16 yaşındaki Ali’yi çıkardık. Hilti öyle bir basmışım ki kemiklerim ağrıyor hâlâ. Bu ağrı geçer. Ama can ağrısı geçmez. Ali dedi ki, “Abi ben öldüm mü?” Cevap verdim, “Yaşıyorsun” dedim.

ARTÇI OLDU ULAŞTIĞIM KİŞİNİN SAÇI ELİMDE KALDI

Kurtardığınız kişiler size nasıl tepki veriyordu?

Bir binanın enkazında bir tutam saç gördüm. Enkazı biraz açtım, bir ses gelmeye başladı. Biraz daha ilerledim, saça dokunmaya başladım. O an yine büyük bir artçı oldu. Saç elimde kaldı, deriden kopmuş. Artçılar kesilince, kazmaya devam ettik. Ulaştığımda ilk olarak, “Abi neredeyiz?” diye sordu ve susadığını söyledi. Sonra, “Babam, kardeşim iyi mi? Abime ulaştınız mı?” sorularını sıraladı. Adı Zeren, 16 yaşında. Kafasında kırıklar vardı ama ambulansa yetiştirdik, şimdi çok iyi. Ben o an ağlıyordum ama sevinçten mi, üzüntüden mi bilemiyordum. Çünkü Zeren’in kardeşi içeride cansız.

BÜTÜN VARIMI YOĞUMU VERİRİM ENKAZDAN CANLARIMI ÇIKAR

Kurtarma çalışması yapacağınız enkazları nasıl tespit ettiniz?

Üzerimizde ekip kıyafeti olduğu için herkes bizi bir enkaza götürmek istiyordu. Para, ev teklif eden, “Tüm varımı yoğumu veririm enkazdan canlarımı çıkar” diyenler vardı… Ben karşılık almak için gitmedim ki oraya… Mecburen dedim ki, “Söz veriyorum, bütün evlere gireceğim ama sırayla…” Hangi evden ses geliyorsa o eve girmek zorundaydık. Üstüne bir de o kadar çok artçı deprem oluyordu ki binalara da yaklaşamıyorduk.

KİRASINI ÖDEYEMİYORUZ DERNEĞİMİZİ KAPATABİLİRİZ

Kaç insan kurtardınız?

450’nin üzerinde insan kurtardık ama binlerce de ceset çıkardık. Beni en çok üzen şey, bazılarının hiltileri alıp enkaz başında poz vermesi oldu. Kurtardığım bir kişi gelip beni öptüğünde bir TV kanalının muhabiri, “Beş dakika ayırabilir misiniz? Röportaj yapalım” dedi. “Beş dakika bir insan hayatını etkiliyor” dedim. Biliyor musunuz, depremden üç gün evvel derneği kapatma kararı almıştık, çünkü kirayı ödeyemiyorduk. Ne acı değil mi? Bizim herhangi bir desteğimiz yok, bağışlarla ayakta duruyoruz. Bize öyle çok da bağış gelmez. Çünkü reklam yapmayız, can kurtarırız sadece.[1]

***

Düşünebiliyor musunuz, arkadaşlar; maddi imkânsızlıktan dolayı dernek binasının kirasını bile ödeyemedikleri için derneklerini kapatmayı düşünen ve eleman sayısı 25 kişi olan bir arama kurtarma ekibi 450’nin üzerinde insanımızı sağ olarak enkazdan çıkarmayı, ölümün kollarından çekip almayı başarabiliyor. 2 binin üzerinde de hayatını kaybetmiş insanlarımızı çıkardıklarını söylüyor, KADAK Başkanı.

Hulusi ne diyor?

Türk Ordusu ancak 327 insanı sağ olarak kurtarabildi enkazdan. Bütün imkân ve kabiliyeti buydu, diyor…

Ne denebilir ki böyle insanlara…

Hani halkımız böyle durumlarda der ya; “Sizi Allah’a havale ediyorum, bildiği gibi yapsın”, diye. İşte öyle bir haldir bunlarınki.

Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün kurumlarını bu hale getirdiniz ülen! Felç ettiniz hepsini. Yakıp yıkıp enkaza döndürdünüz. Ne Türk Hava Kurumu bıraktınız ne Hıfzıssıhha Enstitüsü. Uçmaya hazır Türk Hava Kurumu uçaklarını uçurtmadınız. Ormanlarımız cayır cayır yandı Ege ve Akdeniz sahillerimizde günler boyu. Ve sizin hiç umurunuzda olmadı. 8 insanımız, ağaçlarımızla birlikte oralarda yaşayan canlı hayvanlarımızı da yakıp kömüre çevirdiniz. Başta Tayyip gelmek üzere ihaneti babadan miras alan Pakdemirli Bekir nam liyakatsiz vatandaş bu ihanette başrollerin oyuncuları oldular.

Hıfzıssıhha’yı kapattığınız için 90-100 sene önce aşı üretip dünyanın dört bir ucuna ihraç eden enstitümüz viraneye döndü. Ve Kovid salgınında yerli aşı üretilemedi tabiî ki. Siz Tayyipgiller avanesi olarak ilk elden 250 bin Pfizzer-Biontech aşısı ithal ettiniz Almanya’dan, tüm avaneniz hep birlikte aşılandınız. Hatta yalayıcılarınızdan, Bin Kalıplılar Tekkesi’nin Şeyhi Doğu Perinçek ve avanesini de aşılattınız, kendinizle birlikte. Fakat halkımız aylar boyu aşısız bırakıldı. Ve bu arada 10 binlerce insanımız yok yere ölümün kollarına uçup gitti. Baktınız ki iş korkunç boyutlara ulaşıyor, geç de olsa Çin’den Sinovac ithal edip halkımızın aşılanmasına başladınız.

Ordunun askeri okullarını kapattınız. Açtığınız sözüm ona Silahlı Kuvvetler Akademisinin başına askerlikle zerrece ilgisi olmayan, Ortaçağcı Erhan Afyoncu’yu getirdiniz. Bu Erhan Afyoncu ki “Haber Türk”te Fatih Altaylı’nın sunduğu “Tarihin Arka Odası” adlı programda keser kaçığı Murat Bardakçı’nın şamar oğlanlığını yaptı uzun süre. İşte böyle bir adamın yönetiminde sözüm ona asker yetiştirilecek, savaşçı yetiştirilecek…

Ordunun hastanelerini kapattınız. Dünyada askeri hastanesi olmayan tek ordu haline düşürdünüz TSK’yi. Yargıyı çürüttünüz Kaçak Saray’a bağlayarak, onun bir aparatına dönüştürerek, bir operasyon enstrümanına dönüştürerek. Eğitimi çürüttünüz İmam Hatipleştirerek, medreseleştirerek, dincileştirerek.

Ahlâkı çürüttünüz ya…

Hırsızlığı, yolsuzluğu, vurgunculuğu, soygunculuğu, trilyonlarca dolar tutarındaki kamu malı hırsızlığını “yükselen değerler” haline getirdiniz ya…

Her şeyi tersyüz ettiniz yani…

İşin sonunda da sizin yüzünüzden on binlerce insanımız 6 Şubat Deprem Faciası sonrasında pekâlâ canlı olarak kurtarılabilecekken öldü; daha doğrusu öldürüldü. Ve insanlarımız kuru ekmeğe, kuru soğana muhtaç hale geldi. Gariban, çaresiz, acılı sokak hayvanları gibi yani kediler, köpekler gibi çöp konteynırlarından karnını doyurabilecek gıda bulabilmek için birbirleriyle yarışır hale geldi. Her konteynırın başında birkaç kişi… Hem de ihtiyarlardan filan oluşmuyor hepsi; en az yarısı orta yaşlı insanlarımızdan oluşuyor.

En tepenizdeki Tayyip nam Kriminal Psikopat Hafız ise Kaçak Saray’ında, dünyadan kopuk vaziyette manda yoğurdu, kestane balı, Medine hurması muhabbeti yapıyor. Bunlar aklını yitirmiş, çıldırmış. Sapık tarikat şeyhleri gibi ne yaparsak yapalım, bir iki Allah, Kitap, Din İman soslu nutuk attık mıydı (bakara makara çektik miydi) bu millet yine kanar, peşimize takılmaya devam eder, seçim günü de sandıklara yine bizden yana oy yağdırır…

Binlerce İmam Hatip, İlahiyat Fakültesi, on binlerce tarikat ve 145 bin kişilik Diyanet İşleri nasılsa boş durmuyorlar. Hep birden çalışıyorlar. Ve diyorlar ki halkımıza; “Bu dünya geçici. Hiç kafanı takma nasıl yaşadığına; yokluğa, kıtlığa vs. Kalıcı olan öbür taraf. Sen ona bak, onun için hazırlık yap. Onun için de namaz kılan, Allah diyen kişileri ve onların liderlerini iktidarda tut. Bak, onlardan başkalarına oy verirsen hem bu dünyada hem öbür dünyada vebal altına girersin ha…”

Hikâyenin özeti, saygıdeğer arkadaşlar; din bunlar için bir maske. O maskeyi takındılar mıydı bunların bütün hırsızlıkları, bütün vurgunları, bütün soygunları, bütün ihanetleri gizlenmiş, görünmez hale gelmiş oluyor.

Ve biz hep diyoruz ya; insanları sürekli dini bir ruh durumunda tuttunuz muydu, onu yarı narkozlu bir halde tutmuş olursunuz. Ne doğa olaylarını ne toplum olaylarını doğru görebilir, doğru anlayabilir, doğru yorumlayabilir, doğru çözümleyebilir böyle insanlar. Yarı narkozlu ya da kör kütük sarhoşluktan hafif ayılma durumunda yaşamaya devam ederler.

İşte böyle insanları kandırmak da bebeleri kandırmak kadar kolay olur. Üstelik de elinizde bugünkü gibi bir iletişim çağında yüzlerce televizyon, gazete oldu muydu, işiniz çok daha kolaylaşmış olur.

İşte ABD yapımı, mafyatik, çıkar amaçlı bir suç örgütünden başka hiçbir şey olmayan Tayyipgiller iktidarı, bu sebeple 21 yıldır ülkemizin başına çöktürülmüş bulunmaktadır, ABD Haydut Emperyalist Çakalı tarafından.

Fakat her şeyin bir sonu var bir başlangıcı olduğu gibi, değil mi arkadaşlar?

İşte bu Tayyipgiller adlı Amerikan yapımı hırsızlık şebekesi de yolun sonuna geldi. Ne yaparlarsa yapsınlar, artık yırtık, dikiş tutmuyor. Takındıkları din maskesi bunların suçlarını gizlemeye, örtmeye yetmiyor…

Tekerlenecekler gümbür gümbür koltuklarından. Hiç yolu yok. Ve Çelik Bilezikle de tanışacaklar.

Şimdiden savcıları, yargıçları uyarırız: Bunlar tekerlenir tekerlenmez iktidardan, kaçacaklar. Zaten aşırdıkları trilyonlarca dolarlık kamu malını büyük ölçüde naklettiler yurtdışındaki zulalarına. Oralara gidecekler uçaklarıyla, helikopterleriyle, yatlarıyla.

Hukukçu Yoldaşlarımız, seçim günü bunların yurtdışına kaçışlarını engellemek için hukuki yollardan ne yapılması gerektiğine dair bir kafa yorsunlar bakalım.

Bunlar kaçırdılar trilyonlarca dolarlık kamu malını yurtdışına da, kaçabilseler bile oralarda da rahatça bu servetleri yiyebileceklerini pek sanmıyoruz biz. ABD Çakalı bunların hangi ülkenin hangi köşesine ne kadar dolar, avro, altın, gümüş istiflediğini çok iyi bilmektedir. Ve el koyacaktır bunlara. Hatırlanacaktır; Filipinler Diktatörü Ferdinand Marcos’un da ülkesi dışına aynı bizim Tayyipgiller avanesi gibi kaçırdığı 30 milyar dolarına el koymuştu. Bunlar için de öyle bir hareket koyacaktır ABD. Çünkü dünyanın en büyük mafyatik suç örgütü, en büyük çakalı odur.

Halkımız en sonunda kurtuluşa ulaşacak. Büyük bedeller ödenecek, büyük acılar çekilecek…

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

16 Mart 2023

Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı

[1]https://www.posta.com.tr/gundem/kadak-baskani-haydar-dastan-anlatti-abi-ben-oldum-mu-2613259

Print Friendly, PDF & Email