“Kaçak Saraylı Tayyip ve TESEV’ci, Sorosçu Kılıçdaroğlu…”

Saygıdeğer Arkadaşlarım,

Türkiye’de son on üç yılın en önde gelen iki figürü kimdir?

Hepimizin bildiği gibi; biri Kaçak Saray’ın Sultanı Tayyip, öbürü de Yeni CHP’nin başındaki TESEV’ci, Sorosçu Kılıçdaroğlu… Her ikisi de Amerikan devşirmesidir. Amerika tarafından getirilip o makamlara, o koltuklara oturtulmuşlardır.

Bunların görevi Türkiye’yi adım adım, santim santim BOP cehennemine sürüklemektir. Biri iktidar rolü oynayacak, öbürü muhalefet rolü. Tek başına bu iş yapılamazdı. O bakımdan birbirine koşum atı gibi uyumlu bu iki figürü devşirip seçti, ABD Emperyalist Haydudu.

Tayyip’in görevi Laik Cumhuriyet’in bütün kurumlarını; Ordu, Yargı, Eğitim, Medya, Diyanet, Kültür, Üniversiteler, Bilim, Ekonomi adına ne varsa çökertmek, bir enkaz yığınına döndürmek Türkiye’yi. ABD Emperyalist Haydudu ona bu görevi vermişti. Gerçekten de şu an baktığımızda, Türkiye coğrafyası, çöl çekirgelerinin bastığı, vurduğu, harap ettiği ekin tarlalarına dönmüş durumdadır. Başka türlü adlandırırsak; “Hazan Bahçeleri”ne döndürülmüştür.

İnsanlarımız kuru ekmeğe, kuru soğana, patatese, domatese, bibere muhtaç hale getirilmiştir. Kanını kurutmuştur insanlarımızın. Satmadık savurmadık hiçbir şey bırakmamıştır. Şimdi de elde kalan son kamu mallarını, son vatan topraklarını pazarlamakla meşgul. İşte gündeme aldığı, birinci planda önüne koyduğu İzmir Alsancak Limanı…

Kılıçdaroğlu’nu ise Antiemperyalist Birinci Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın zaferi üzerine inşa edilen, Mustafa Kemal’lerin, İnönü’lerin CHP’sini çökertmekle görevlendirmişti, ABD. İkisi de başarıyla yerine getirdiler görevlerini, efendilerinin verdiği, kendilerine verdiği görevleri, ne yazık ki.

Sorosçu Kemal de CHP’yi ideolojik hattından, rayından çıkardı. Onu, daha öncede defalarca belirttiğimiz gibi, AKP ile HDP’nin bileşkesi olan bir hatta yerleştirdi. Sonra CHP yönetimini bütünüyle Gerçek CHP’lilerden arındırdı; kendisi gibi Kuvayimilliye, Mustafa Kemal, Laik Cumhuriyet düşmanlarından oluşturduğu kadrolarla doldurdu. Böylece CHP’yi CHP olmaktan çıkarttı, onu ters yüz etti, zıddına çevirdi, içini boşalttı, kuru bir Kabuk haline getirdi.

Bu iki şahsın da o kadar benzerlikleri var ki birbirleriyle…

Her ikisinde de tarla sıçanı kadar yürek yoktur. Gölgelerinden bile korkar bu tipler. Her ikisi de ilk gelişim yıllarında, 3-12 yaş arasını oluşturan yıllarda ağır travmalar yaşamışlardır.

Hani Tayyip’in biyografisini anlatan kitaplarda da hikayesi ortaya konur ya. Babası dövüp dövüp sonra da ayaklarından tavana asıyormuş Tayyip’i. Çocukluk döneminde böyle travmalar yaşayan insanların sağlıklı bir ruh yapısına sahip olmaları zinhar mümkün değildir. Nitekim Tayyip’te de bu açıkça görülmektedir.

Öbürü de aynı şekilde. Bu kritik sürecinin hikâyesini bilmiyoruz ama gençlik yıllarıyla ilgili kendisinin anlattığı bir hikâye var. Burada anlatırsak zamanımızı alır. Koçero’yla öğrencilik yıllarında yaşadıkları olayları ve geçen yıl Koçero’yla helalleşmesini, arama motoruna yazıp aratırsak hikâye karşımıza çıkar. Ben bunları okuyunca inanın bu Kılıçdaroğlu adına o kadar üzüldüm ki… Yani acıma ve tiksinme, iğrenme duyguları oluştu bende. Siz de okursanız sanırım aynı duyguları yaşayacaksınız. Gençliğinde böyle ağır travmalar yaşamış, korkutulmuş, ürkütülmüş insanlar yetişkinliklerinde ellerine fırsat, imkân geçerse, anında kişiliklerinin zıddına sıçrıyorlar.

Her ikisini de Amerika getirip koltuklarına oturttu, onlara büyük bir imkân ve güç bahşetti ya; işte bu andan itibaren her ikisi de Narsisistik Kişilik Bozukluğu mental hastalığına yakalandılar. Bunlarda empati yapma özelliği olmaz. Vicdan, merhamet, acıma, hakkaniyet, demokratik değerlere inanma, ahlâki erdemler taşıma gibi bir şey olmaz bu insanlarda. Dikkat edersek, Tayyip her ağzını açtığında muhalefete, halka hakaretler, küfürler yağdırmaktadır.

Sorosçu Kemal’se tek başına Yeni CHP’yi yönetmektedir.

Biliyorsunuz, bir zamanlar CB adaylığı için partinin bütün organları, istisnasız tamamı, aday olarak kimi belirliyorlar?

Eskişehir Belediye Başkanı Prof. Yılmaz Büyükerşen’i. Ve adayın açıklanması için Eskişehir’de bir toplantı yapıyorlar, akşam. Kılıçdaroğlu da gelecek, CHP’nin başkanı olarak Büyükerşen’in adaylığını açıklayacak. Herkes bu beklenti içinde… Sorosçu Kemal geliyor, bir iki boş kelam ettikten sonra çekilip gidiyor.

Fakat ertesi sabah bir anda Ekmeleddin İhsanoğlu’nun CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı olarak ortaya konduğunu, belirlendiğini açıklıyor.

Bunu kimle birlikte kararlaştırıyor?

Sadece şu an, şu an diyoruz da yıllardan beri Kaçak Saray’ın Arka Bahçeli’si, Arka Bohçalısı Devlet Bahçeli’yle kararlaştırıyor. Partiden hiç kimsenin haberi yok. Hiç kimsenin onayı yok. Tek başına bu kararı alıyor.

Sonra CB adayı olarak Muharrem İnce’yi bir sonraki seçimde belirliyor, açıklıyor, değil mi?

Fakat ardından onun da kuyusunu kazmaya başlıyor. Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Şaban Sevinç’e açtığı bir telefonda “Muharrem İnce’ye fazla yer veriyorsun, fazla haber yapıyorsun bununla ilgili, başımıza bir de Muharrem İnce belasını mı çıkaracaksın?”, diyerek ona ayar çekiyor. Yani ilan ettiği CB adayının kazanmasını istemiyor; yenilmesini istiyor.

Ve gelelim en son seçime. Kazanması yüzde yüz kesin olan Ekrem İmamoğlu’nun adaylığını bloke ediyor. Yapılan bütün anketlerde Ekrem İmamoğlu Tayyip’in birkaç puan önünde. Ve dost düşman herkesin de kabul ettiği gibi, kazanması kesin. Ama bloke ediyor. Onun yerine, yapılan bütün anketlerde en düşük oyu almasına rağmen, puanı almasına rağmen kendi adaylığını öne sürüyor.

Kendi adaylığını kim istiyor hep?

Bir, Tayyip.

İki, onun Kaçak Saray’ının Arkadan Bahçeli’si…

Onların istediğini yapıyor. Ve kazanamayacağını bildiği halde bunu yapıyor.

Niye?

Çünkü kendisinin Cumhuriyet Halk Partisi’nin koltuğuna oturtan efendisi ABD ona bu emri veriyor. Diyor ki, Tayyip’e üçüncü kez, bir kez daha başkanlığı kazandıracağız, sen de ona göre muhalefeti yönlendireceksin, belirleyeceksin, emrin altına alacaksın; beraberce bu sonucu sağlayacağız. Ve bunu yapıyor.

Şimdi de hâlâ çamurlaşıyor. CHP tabanında bir karşılığı kalmadığı halde, CHP yönetiminde amigolaştırdığı taraftarları sayesinde orada tutunmaya çalışıyor.

Ve “Konuşanı partiden atarım”, diyor. Şuraya bakın arkadaşlar ya…

Partinin Disiplin Kurulu ne iş yapıyor o zaman, sen partiden atacaksan?

Hiç takmıyor. Parti organları vs. şu bu, hepsi boş. Dedik ya; bu da gelişim çağındaki Kendilik Değerinin yoksunluğunu, ezilmişliğini, zavallılığını şimdi Amerika tarafından eline güç verilince zıddına atlayıp Narsisistik Kişilik Bozukluğu hastası olarak dengelemeye çalışıyor.

Yine Tayyip’in iki buçuk milyon sahte oyla yani Sandık Kurulu mührü taşımayan zarfların içindeki oylarla, ki bunlar YSK kurallarına, yasalarına göre geçersizdir. Tayyip geçerli saydırıyor, bu da onu kabul ediyor ve iki buçuk milyon sahte oyla Tayyip istediği sonucu elde etmiş oluyor.

Ve bu, ne emri veriyor parti yöneticilerine?

“Bunun geçersizliği konusunda Anayasa Mahkemesine dava açanı partiden atarım.”

Şuraya bakın ya… Yani Tayyip’in istediği sonucu beraber çıkardık, bunu kabul edeceksiniz, diyor.

Yani bunlar ortak… Bunlar işbirliği halinde… Bunların ikisi de Kuvayimilliye’ye, Mustafa Kemal’e, İnönü’ye aynı oranda düşman. Gerçek CHP’ye aynı oranda düşman. Bunların her ikisi de Osmanlı Atalarımızı ve Kuvayimilliyeci Atalarımızı Ermeni, Pontus, Süryani, Ezidi ve Dersim katliamcısı olarak suçlarlar, aynı oranda.

Bunlarınher ikisi de FETÖ’cüdür. Ama Tayyip, Ganimet Paylaşım Savaşına girdiği için FETÖ’yle bildiğimiz gibi 15 Temmuz sonrasında, şu anda hasım görünmektedir FETÖ’yle. Ama Sorosçu Kemal hâlâ öyle bir durumda değildir. FETÖ’nün Ergenekon, Balyoz kumpaslarında Adalet Bakanlığı yapmış olan Sadullah Ergin’i CHP oylarıyla Meclise taşıdı. Hâlâ FETÖ’cülüğü devam ettiriyor.

Peki ABD haydudu Tayyip’e niye başrol verdi de Sorosçu’yu ikinci planda muhalefet rolü vererek bu göreve koştu?

Tayyip de, söylediğimiz gibi, tarla sıçanı kadar yürek taşımaz. Ama o Kasımpaşa’da büyümüştür. Orada köşede bucakta sinerek gerçek delikanlıların nasıl racon kestiklerini, nasıl konuştuklarını, hangi üsluba sahip olduklarını hayranlıkla, imrenerek izlemiş ve beynine nakşetmiştir. Şimdi sahte kabadayıyı oynuyor. Geçmişte öğrendiklerini oynuyor şimdi. Sanki niteliklere sahipmiş gibi kendini pazarlıyor. Tiyatro eğitimi de aldığı için iyi oynuyor rolünü ve cahil, bilinçsiz bir sürü insana da yutturuyor bunu.

Sorosçu’nun öyle bir özelliği yok. Sorosçu ne yaparsa yapsın, tavır olarak Karagöz oyunundaki İbiş’ten farklı bir rol ortaya koyamıyor. Bütün despotizmini, bütün şiddetini parti içinde uyguluyor. ABD için de muhalefette böyle oynayan birinin olması gerekiyordu, o yüzden bunu seçti.

Her ikisi de aynı oranda hain. Her ikisi de aynı oranda vatanımızın, halkımızın düşmanı. Her ikisi de siyasi hayatlarının son demlerini yaşıyorlar. Her ikisi de siyasi hayatlarının sonbaharında. Onun sonu kış, onun sonu bitiş, her ikisi içinde. Ve her ikisi de Tarihin lanetli sayfaları arasında yer alacaklar.

Hep ne diyoruz?

Farklı olan yalnız biziz!

Kuvayimilliyeci Atalarımızın ruhlarını, bilinçlerini, yüreklerini, iradelerini taşıyan yalnız biziz.

Kalın sağlıcakla…

27 Temmuz 2023

Print Friendly, PDF & Email