Kaçak Saraylı Reis’in, ABD, AB ve İsrail tarafından devşirilip, onlarla ihanet mutabakatında bulunuşunun bir canlı şahidi daha:
Tayyip’in 17 sene yardımcılığını yapan, bugünse Milli Gazete Yazarı Ekrem Şama…
Anlatıyor, lütfen okuyalım, dikkatlice. Virgülüne dokunmadan, aynen aktarıyoruz:
“Erdoğan’ın eski yol arkadaşı: Başbakan olması için fon toplandı, hapse girmesi düzmeceydi, Arınç ve Gül ettiğini buluyor
“Türk ordusu İsrailli komutanın emrine girecek”
“Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 1984 yılından, Refah Partisi’nin 1998 yılında kapatılmasına kadar yardımcılığını yapan Saadet Partisi İdare Kurulu üyesi ve Milli Gazete yazarı Ekrem Şama, Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı döneminde Başbakan olması için fon toplandığını söyledi. Erdoğan’ın hapse girmesinin ‘düzmece’ olduğuna değinen Şama, Bülent Arınç ve Abdullah Gül için ise, “Ettiklerini buluyorlar” ifadelerini kullandı.
“Özgür Düşünce gazetesinden Hüseyin Keleş’in sorularını yanıtlayan Ekrem Şama’nın sözleri şöyle:
-İsrail’le anlaşma epeyce ses getirdi. Genelde o ses geçmişteki sözlere bakılarak olumsuz oldu. Şaşırdınız mı böyle bir mutabakata?
“Hayır şaşırmadım. Çünkü Milli Görüş’ü bölmek istedikleri zaman, bunu bölebilecek bir adam aradılar. Aradıkları adam Tayyip Erdoğan’dır. Görüşmeler oldu, anlaşmalar oldu kendi aralarında. Sonrasında cesaret madalyaları, ABD’ye gitmeler, Yahudi Lobisi ile içli dışlı olmalar… Yani bir mutabakata varıldı. 3 maddesi vardı. Bunlar, ‘İsrail’in menfaatinin önündeki engellerin kaldırılması, ABD’nin Ortadoğu’da yapacağı operasyonlara yardımcı olmak ve İslam’ı, sivri yönlerini törpüleyerek yeniden yorumlamak.’ Bu 3 madde üzerine 14 yıldır çalışılıyor. Tabii ki arada Yahudi’ye, Siyonist’e, BM’ye vuracak ama arkada hiçbir zaman onların menfaatine aykırı bir şey yapmayacak. Artık bir yere bağlamak lazımdı bunu ve gittiler anlaşmayı yaptılar. Bu anlaşmayı da Filistinlileri alet ederek yaptılar. Neydi alet ettikleri şey. Bir santral kurulacak bir hastane yapılacak birkaç gemi de malzeme gönderecek, hepsi bundan ibaret. Arkada derin menfaatler var.
“One minute’i kapıda tamir etti”
“-14 yıllık bir süreçten bahsettiniz. Bu süreçteki One Minute’i nasıl değerlendirmek lazım?
“Ben Tayyip Erdoğan’ı en iyi tanıyan insanım. 17 yıl bizzat yardımcılığını yaptım, mali işlerini yürüttüm. Çok fevri hareketleri olabilecek bir insan. Orada da sinirlerine hâkim olamayarak ani bir çıkış yaptı. Ama hemen kapıya çıkar çıkmaz, ‘Sözlerim sadece moderatöredir’ dedi. Zaten çıkarken ona dediler ki, ‘Ne yaptın, bunu tamir etmen lazım.’ O da onu tamir etti ama yandaş medya bunu kamufle ederek, One Minute’i büyük bir kahramanlık olarak sundular.
“16-17 yıl yardımcılığını yaptım”
“-Erdoğan’ı en iyi tanıyan benim’ dediniz. Hangi yıllar arasında beraber çalıştınız?
“1984’te İstanbul il teşkilatı kurulmasından itibaren onun mali işler yardımcısı oldum. Refah Partisi kapatılana kadar… 16-17 senedir. Bu süreçte hem belediyede hem teşkilatta beraber çalıştık.
“-İsrail’le anlaşmanın ekonomiye getirisinin büyük olacağı söyleniyor?
“60 küsur İslam ülkesi var. Bunlarla ekonomi konunda irtibatların geliştirildiğini düşünün; D8’nin D16, D32 olduğunu düşünün… Oradaki ekonomik menfaatlerin yanında İsrail’inki devede kulak kalır. Bu, tamamen İsrail’le ilişkileri normalleştirme ve geliştirmenin bir perdesi ve kandırmacasıdır.
“Acaba İHH için derin bağlantı mı kuruldu?”
“-İHH’ya ‘Bana mı sordunuz’ dedi Erdoğan. Bunu nasıl okumak gerek?
“Acaba alttan derin bir bağlantı mı kuruldu? Bülent Yıldırım daha sonra bir özür diledi çünkü. Şüphelerim var, alttan bir bağlantıyla al gülüm ver gülüm mü yapıldı? İHH olarak söylüyorum, Bülent’in kendisine böyle bir şey yükleyemem.
“-Erdoğan 3 yıl önce ‘Biz izin verdik’ demişti Mavi Marmara için?
“En iyi ben tanıdığıma göre, bu kurgulanmamış, ani bir refleksti. Büyük bir gaf yaptı. Şimdi de bunu kamufle etmenin yıllarını arayacaktır. Tıpkı İsrail’e One Minute dediğindeki gibi…
“AK Parti 14 yıldır İsrail meselesinde ikili oynuyor”
“-Vekillerin son anda inmesi meselesi var?
“O gemide çok yakın tanıdıklarım, hatta akrabalarım da vardı. Abdurrahman Dilipak da bunu söyledi zaten, gemide bulunanların listesinin İsrail’e verilmiş olduğu sonradan ortaya çıktı. AK Parti milletvekillerinin gemiye binmişken indikleri ifade edildi. AK Parti ikili oynadı. Gemiye çok önem veriyormuş gibi göründü ama arkadan da istihbaratını öbür tarafa sağladı. Zaten 14 yıldır ikili oynuyor. Millete kendini İsrail düşmanı olarak lanse ediyor ama arkadan İsrail’le ilişkilerin gelişmesi için, İsrail’in dünya üzerindeki, milletler arasındaki, platforma çıkabilmesi kapıları açtı; daha da açacak.
“Türk ordusu, İsrailli komutanın emrine girecek”
“Hep beraber göreceğiz, İsrail NATO’ya tam üye olacak. Üyelikten sonra bir İsrailli NATO’ya genel sekreter olacak. Türk ordusu da NATO’ya bağlı bir ordu olduğuna göre İsrailli komutanın emrine girmiş olacak. Bütün bunlar sürpriz değil Erbakan Hocamız söyledi zaten.
“-Erbakan sağlığında AK Parti’yi İsrail meselesinden dolayı çok sert eleştirdi. Haklı mı çıktı?
“Elbette haklı çıktı. Olayları çok iyi bir şekilde tahmin ediyordu. ‘AK Parti’ye verilen oylar İsrail’e verilmiş sayılır’ demişti.
“Erdoğan 28 Şubat’tan birkaç gün sonra Hoca’nın aleyhinde konuşmaya başladı”
“-Hoca ile Erdoğan arasındaki ilk kırılma ne zaman yaşandı?
“Bizzat gördüğüm bir olay var. 28 Şubat’tan birkaç gün sonra o kırılmanın olduğunu dehşetle gördüm. Erdoğan başladı Erbakan’ın aleyhine konuşmaya. ‘MGK’da önüne konulan belgeleri imzaladı ve imam hatip okullarının kapatılmasını imzaladı’ diye feveran etmeye başladı. Hâlbuki o zaman 18 madde daha açıklanmamış ve neyin ne olduğu belli değildi. Ben de o anda anladım ki, kazan kaldıracak ve ayrılık hareketine başlayacak.
“Zenginler, emekli askerler ve yabancı plakalar tarafından kuşatıldı”
“-Kim haberdar etti peki bu maddelerden?
“Ben İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde Erdoğan’la beraber görev yapıyordum. Plan Bütçe Komisyonu’nda belediyenin bütçesini yöneten kişiydim. Orada Tayyip Erdoğan’ın gittikçe değiştiğini gözlemledim. Etrafında hep Milli Görüşçüler, İstanbul il teşkilatı, Ankara’dan gelen teşkilat üyeleri olurdu. Ama yavaş yavaş bunları ayıklamaya başladığını, etrafının önce zenginler tarafından, arkasından şöhretliler tarafından, arkasından emekli askerler tarafından, arkasından yabancı plakalı şahıslar tarafından kuşatılmış olduğunu gördük. Bunlar 28 Şubat öncesidir. Demek ki birtakım temaslar oldu ve mutabakatlar yapıldı ki, 28 Şubat’ın hemen arkasından demin dediğim tablo ortaya çıkmaya başladı.
“Her an yanında olan bizler randevuyla görüşür olduk”
“-Uyarılarda bulunmadınız mı?
“Bizim o zamanlar Tayyip Bey’le görüşmelerimiz ancak randevu ile oluyordu. Her an görüştüğümüz Tayyip Bey’le ancak randevu ile görüşebiliyorduk. Görüşmeleri de çok kısa tutuyordu. Bizi uzaklaştırdı ve bu yüzden kendisini ikaz etme şansımız kalmadı.
“Cezaevi süreci düzmeceydi”
“-Peki, Erdoğan’ın, MGK kararları üzerinden Erbakan’a yaptığı eleştirilerin haklılık payı yok muydu?
“18 madde henüz açıklanmamıştı. Tayyip Bey nereden biliyordu bilemiyorum. Tayyip Bey o zaman MKYK üyesiydi. Ne demek bu? Ankara’da Refah Partisi’ni yöneten kuruldadır. Erbakan Hoca o kurulda ‘Böyle bir şey yok’ diye anlatmasına rağmen, o toplantıdan çıktıktan sonra sağda solda ‘Erbakan bunu imzaladı’ diye konuşmalar yapmak bir art niyetin göstergesiydi. Daha sonra açıklandı ki, Erbakan Hoca böyle bir şeye imza atmamış. Ben bir toplantıda şahit oldum. 28 Şubat’ın üzerinden 15 gün falan geçmişti. Balat’ta bir toplantıda Erdoğan, Erbakan’a atmaya başladı. Ben de seyirciler arasındaydım ve ayağa fırladım. ‘Başkan, başkan Erbakan Hoca aleyhine neden atıyorsun’ dedim. O da ‘Sen bilmiyorsun Ekrem Bey, neler oldu neler oldu’ diye cevap verdi. Ben de sinirlendim, kapıyı vurarak çıktım. Ondan sonra her toplantıda Erbakan Hoca’nın aleyhinde ata ata, parti kapatıldı, öncesinde cezaevine girdi. O cezaevinin de düzmece olduğu ortaya çıktı.
“-Nasıl yani, neden düzmece olsun ki?
“Ben gittim ziyaretine. Orada krallar gibiydi. Görüşme odası ayrı, kabul odası ayrı, istirahat odası ayrı… Hapishanede böyle bir şey olabilir mi?
“Ziyarette ABD temsilcileri vardı”
“-Neler konuştunuz ziyaretinizde?
“Balat’taki o toplantıdan sonra toplantılarına gitmediğim için bize biraz asık surat davrandı. Pek özel bir şey konuşmadık. Halbuki uzun uzun konuştuğu ziyaretçilerinin olduğunu sonradan duyduk ki, ABD’nin temsilcilerinin bunlardan birisidir. Neler konuşuldu, neler planlandı?
“Hoca Tayyip Bey’i aday yapmamak için çok direndi”
“-2 sene önceki bir yazınızda, 1993’te dönemin Sultanbeyli Belediye Başkanı Ali Nabi Koçak’ın Erdoğan’la yaşadığı diyaloğu köşenize taşıdınız. O diyaloğa göre Erdoğan Koçak’a “Erbakan Hoca seni dinliyor, söyle de hoca bu işi yapamıyor, bana bıraksın!” diyor. Peki Erbakan bu niyeti bilmesine rağmen neden Erdoğan’ı 1994’te aday gösterdi?
“O adaylık sürecinde çok sorunlar yaşandı. Biz, İstanbul ve bütün Türkiye teşkilatları olarak Tayyip Bey’in üstünde ısrar ettik. Bilmiyorduk biz altyapıyı; hoca biliyormuş. Çok ısrar ettik. Hatta otobüslerle genel merkeze gittik baskı yapmak için. Hoca ısrarla ‘Tayyip Bey’i yapmayacağım’ dedi. Bir bildiği varmış ama biz o zaman ‘Herhalde bu adam bunadı, İstanbul’u kazanacak adamı reddediyor’ diyorduk. Hâlbuki, o partiyi ve Milli Görüş’ü kurtarmaya çalışıyormuş. Baskılardan bunaldı sonunda ve ‘Tamam olsun’ dedi. Belki düzelir diye düşünmüş olabilir. Biz pişman olduk Tayyip Bey üzerinde ısrar ettiğimiz için.
“Hoca, AK Parti kurulmadan önce Erdoğan’a 3 saat nasihat etti”
“-AK Parti kurulurken Erbakan’la hiç konuşuldu mu?
“AK Parti ile ayrılık hareketine girildiği zaman, Erbakan Hoca, Tayyip Erdoğan’a, tam 3 saat nasihat etmiştir. Bu işin ayrılık ve tefrika olduğunu anlatmıştır. Osman Nuri Önügören diyor ki, ‘Ağzını açıp bir kez dahi cevap vermedi.’ Bu toplantıda Emin Saraç Hoca da bulunmuş. Ayrıca, Erbakan, bu ayrılığa karar verdiği zaman Tayyip Erdoğan’a birçok hocayı, ilim adamı gönderdi. ‘Siyonistlerin çok uzun planları olduğunu ve bu planlar içinde kendisine yazık edeceğini. İki dünyasının kararacağını’ hep nasihat etti. Ama bu nasihatler hiç dinlenmedi ve AK Parti kuruldu.
“Kurtulmuş neyin aleyhine konuştuysa, o konu kendisine bağlandı”
“-Numan Kurtulmuş’u da yakından tanırsınız. Erbakan’ın yanındayken HAS Parti’yi kurdu sonra AK Parti’ye geçti. Neler söylemek istersiniz?
“Numan Kurtulmuş ‘Ben AK Parti’ye gireceğim, partiyi ele geçireceğim ve Tayyip Erdoğan’dan sonra nöbet bana geçecek’ diye düşünerek partiye girdi. Elbette birtakım cazibeler ortaya konulmuştu. Numan Kurtulmuş’un ne kadar aleyhte konuştuğu konu varsa, o konuları ona bağladılar hükümet içinde. Mesela medeniyetler ittifakı ve ılımlı İslam üzerine çok şeyler söylemişti. Ama AK Parti’ye girince medeniyetler ittifakının yürütülmesini ona verdiler. ‘Leşi öldürene sürükletirler’ derler ya.
“-AK Parti ile Milli Görüş arasında bir bağ var mı?
“Bizim tespit ettiğimiz bir bağ yok. Ancak bunların ‘Biz de Erbakan’ın yolundayız, biz de Milli Görüşçüyüz’ demelerinin dışında bir bağ yok. Bu da bağ sayılmaz. Çünkü Erbakan’ın yolunda olduklarını söylüyorlar ama yönleri hep İsrail’e…
“Gül ve Arınç ettiklerini buluyor”
“-Abdullah Gül ve Bülent Arınç önce sizden koptu sonra da AK Parti’den dışlandı. Nasıl bakıyorsunuz iki isimle ilgili bu sürece?
“Men Dakka Dukka yani, kim ne yapıyorsa kendisine de aynı şey yapılır. Milli Görüş’ü bölme ve Erbakan Hoca’nın önünü kesme konusunda Arınç ve Gül başroldeydi. Ne oldu, Dakka yaptılar, duka çıktı. Menfaat çatışması vardı. ‘Ben yöneteceğim, sen yöneteceksin’ çatışması vardı. Dolaysıyla sadece Arınç ya da Gül değil, bugün etrafında kim varsa, düzen devam ettikçe onlar da bir gün kapıya konulacaktır.
“Bizim de yanlışlarımız vardır”
“-Milli Görüş’ün hiç mi yanlışı yok son 20-25 yıl içinde?
“Elbette hatalarımız olmuştur, elbette dil sürçmelerimiz olmuştur, yapmamamız gereken şeyler yapmışızdır. Ama çok bariz bir hatamızı da göremiyoruz. HAS Parti ayırımı, arkasından mali kaynaklarımızın ele geçirilmesi, arkasından başka hususları öne çıkararak bizi bölmeye çalışmaları bizi gittikçe küçülmüş göstermektedir ama bugün Türkiye’de hatta dünyada en güçlü siyasi hareket Milli Görüş’tür.
“Geleceğin başbakanına fon oluşturuyoruz’ denerek bağış toplandı”
“-Bu belediyelerdeki ihale ve ihaleden alınan komisyonlar hep konuşuldu. Birçok iddia ortaya atıldı. Sizin şahit olduğunuz şeyler var mı?
“O dönemde, yani Erdoğan’ın belediye başkanlığı döneminde, belediye içinde birkaç arkadaşımız ‘Geleceğin başbakanına fon oluşturuyoruz’ diye bağış toplandıklarını bizzat kulaklarımla duydum. Gönüllü müdür, zorunlu mudur bilmiyorum. Bunu söylerken isimler de var aklımda. Ama nasıl uyguladılar ve nelerden fon oluşturdular bilemiyorum.” (http://t24.com.tr/haber/erdoganin-eski-yol-arkadasi-basbakan-olmasi-icin-fon-toplandi-hapse-girmesi-duzmeceydi-arinc-ve-gul-ettiklerini-buluyor,349408)
Saygıdeğer arkadaşlar;
Açıkça görüldüğü gibi, Büyük Patron’u da dahil olmak üzere AKP’giller, tümüyle bir ABD, AB ve İsrail projesidir. İktidara geldikleri ilk günden bu yana da hep onlara çalışmaktadırlar. Onlarla yapmış oldukları ihanet mutabakatına sadakatle bağlılıklarını sürdürüyorlar.
İşte bu sebepten, ülkemiz Suriyeleşmeye başlamıştır. Dost ve kardeş Irak, Libya, Suriye ise ölüm tarlalarına döndürülmüştür, ABD, AB Emperyalist Çakalları ve Siyonist İsrail tarafından.
Tayyip ve AKP’giller de bu İslam düşmanı emperyalist Haçlı saldırılarının hep yerel güçleri arasında yer almışlardır, onlarla suç ortaklığı etmişlerdir. Dolayısıyla da, 10 milyon civarındaki masum Müslüman Halkın kanlarına bulanmıştır bunların elleri de.
İşte geçmişteki en yakın arkadaşlarından biri anlatıyor bunu. Birebir yaşayarak, tanık olduklarını anlatıyor.
Kaldı ki, aynı ihanet gerçeğini daha önce de Merkez Parti Başkanı Abdurrahim Karslı anlatmıştı, tüm ayrıntılarıyla. Aktarmıştık defalarca o anlatımı.
Geçmiş Bakanlardan Namık Kemal Zeybek anlatmıştı.
Şu anki Milletvekili Barış Yarkadaş anlatmıştı.
Ve tüm bunlara ilaveten, şu an Tayyip yandaşlığı yapan Abdurrahman Dilipak anlatmıştı.
Ayrıca kitaplar da yazıldı bu konuda. Soner Yalçın yazdı, “Kayıp Sicil-Erdoğan’ın Çalınan Dosyası” adıyla.
Daha sonra Tayyip’in danışmanlarından olan Nasuhi Güngör yazdı, “Yenilikçi Hareket” adıyla.
Merdan Yanardağ yazdı, “Bir ABD Projesi Olarak AKP” adıyla.
Demek ki, yukarıda Ekrem Şama’nın anlattıkları birebir gerçeğin ortaya konmasıdır.
Ekrem Şama, tabiî şu anki konumundan kaynaklı olarak, Necmettin Erbakan’ı ve onun partilerini savunma pozisyonunda kalıyor.
Oysa, bunca ABD işbirlikçisini, İngiltere ve Siyonist İsrail işbirlikçisini devşirip, örgütleyip, kurduğu partilere doldurup, Belediye Başkanlıklarına, Meclislere taşıyan Erbakan’dır.
Ha, bunlar, işbirlikçilikte ve ihanette boynuzun kulağı geçmesi gibi Erbakan’ı fersah fersah geçmişlerdir. Bunların şu an gelmiş olduğu durumu Erbakan da onaylamazdı, kuşkusuz. Yani, ülkemizi Yeni Sevr Cehenneminin kenarına getirişlerini olumlu bulmazdı.
Fakat, daha 2010’daki Anayasa Referandumu’nda bile, Tayyipgiller’le beraber Erbakan ve Saadet Partisi de “Evet” oyu kullandı.
Çünkü, ikisinin de stratejik hedefi Ortaçağcı Din Devletidir.
Her ikisi de Mustafa Kemal, Kuvayimilliye ve Laik Cumhuriyet düşmanıdır.
Her ikisi de Mustafa Kemal gelenekli Ordu düşmanıdır.
Her ikisi de eğitimin Medrese eğitimine dönüştürülmesini amaçlar.
İşte bütün bu ortaklıklar, bunların on yıllarca bir arada Laik Cumhuriyet’e karşı mücadele arkadaşlığı etmelerini sağlamıştır.
Fakat, ihanet potansiyeli çok derin olan AKP’giller ekibini, başta CIA Şefi, ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Morton Abromowitz görüp keşfetmiş ve bunları devşirip örgütlemiştir.
Bunları değişik zamanlarda ABD’ye götürüp orada emperyalist sözcülerle tanıştırmış, hatta Tayyip’i Beyaz Saray’a kadar taşımıştır.
Sonrasındaysa, CIA, Pentagon ve Washington, bunların önündeki engelleri bir bir ortadan kaldırmıştır, yollarını açmıştır. İktidara taşımıştır ve 15 yıldan bu yana da orada tutmaktadır. Bunlar da, yukarıda da belirttiğimiz gibi, “hizmette sınır yoktur” anlayışıyla ve büyük bir sadakatle görev yapmaktadırlar.
Ne yazık ki, ülkemizin BOP çerçevesinde, başka türlü ifade edersek, Yeni Sevr Haritası çerçevesinde parçalanmasına da yol açacaklardır. Gidiş ne yazık ki öyle görünüyor…
Dikkat edersek; ülkemiz günbegün daha da karanlıklara gömülüyor, daha da felaketli günlere taşınıyor. Gün günden kara geliyor…
Önce de söylediğimiz gibi, büyük felaketler ve büyük acılar bekliyor bizi; milletimizi, halklarımızı…
Bu ihanet bataklığından kurtulmak için ikinci bir Antiemperyalist Ulusal Kurtuluş Savaşı vermek mecburiyetinde kalacağız. Bunun başka yolu yok.
Hani, Usta’mız da demişti ya, on yıllar öncesinden bugünleri görüp, okuyup, değerlendirerek:
“İnsanlığın önünde iki rahmetten biri var: ya bilesiye, tüm bilinçli, kıyasıya, öldüresiye ve ölesiye Milli Kurtuluş Savaşı göze alınır yahut sürünesiye, sömürülesiye, çürüyesiye, geberesiye, kullaşılır, köleleşilir. Ya Kurtuluş Savaşı ya da en soysuzca köleleşmenin mezar taşı.”
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!
22 Haziran 2017
Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı