İmkânsızdı, yoktu, zordu… Mustafa Kemal ve Birinci Kuvayimilliyeciler imkânsızı istediler, yoktan var ettiler ve zoru başardılar!

Ey Mustafa Kemal’e ve onun silah arkadaşlarına hakareti marifet sayan, o insanlara küfür etmeyi siyasi ikballerinin gereği sayan hainler,

Ey Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’mızın Önderi Mustafa Kemal’e ve Lozan Kahramanı İsmet İnönü’ye “İki Ayyaş”“Ölmüş İnek” diyerek onları halkın gözünden düşürmeye çalışan işbirlikçiler,

Ey Kurtuluş Savaşı’mızın Antiemperyalist yönünü görmeyen, emperyalistlere tarihlerinde ilk olarak yenilgiyi yaşatan bu savaşı, “Türk-Yunan Savaşı’ydı” diyerek küçümseyen gafiller,

Bakın elin Almanları nasıl değerlendiriyorlar Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’mızı ve Önderi Mustafa Kemal’i:

“Türkiye bağımsız bir devlet olarak varlığını yitirmişti. Her türlü parti akımlarıyla parçalanmış halk bütünüyle olaylar karşısında küt ve duyarsızdı, öte yandan ulus silahsızlandırılmıştı, kendisinin bir silah sanayii yoktu, maliye perişan olmuştu, ordu kaos içinde, ülke düşman işgali altındaydı.

“Üzerinde ulusla bir yeniden doğuşun gerçekleşebileceği zemin, buna göre, salt uygunsuzdu.

“Ama ne iyi ki, bu anda halkı içinde bulunduğu ölüm uykusundan birden kaldıran bir olay meydana geldi. Ezeli düşman, Yunan, kendisine Sevr Barış Antlaşması ile verilmiş bölgeleri işgal için harekete geçti. İzmir’de karaya çıkmaları bütün hızıyla sürüyordu. Aslında çoktan beklenen, çoktan çekinilen bu olay halkı birden dip dalgalarıyla çalkaladı. Birçok kentte ulusal savunma komiteleri kuruldu, ülke çağrılar ve bildirilerle doldu, bunlar halkı, aşağılık ve nefret edilen düşmanı defetmeye çağırıyordu.

“Zemin hazırlanmıştı ve kader ülkeye en büyük zaruret halinde, ‘zaruret içindeki her halkın’ kaderden isteme hakkına sahip olduğu adamı verdi: Mustafa Kemal!

“Mustafa Kemal öne çıktı ve demir bilekle kavrayarak, ulusal dalgaya yol ve hedef gösterdi.

“Az sayıda sadık ve aynı düşüncedeki arkadaşıyla birlikte sıkı sıkı denetlenen İstanbul’u gizlice terk etti, bir kongreyle verilecek kurtuluş savaşının ilkelerini belirlemek için, bütün yurtsever kişilerin çağrıldığı Sivas’a geçti. Hemen bütün kentler temsilcilerini gönderdiler ve bu kongre, daha sonra sürekli çalışan Millet Meclisi’nin beşiği oldu.

“Görev muazzamdı; adeta üç cephede birden savaşmak gerekiyordu: Gerideki düşmana, Ermenilere karşı; içerideki düşmana, bozgunculara, barış gevezelerine ve bilgiçlik taslayanlara karşı ve nihayet dış düşmana, Yunan’a, Fransızlara, İngilizlere ve İtalyanlara karşı” (Hans Tröbst, Mustafa Kemal’in Ordusunda Bir Alman Yüzbaşı, s. 81-82)

Mustafa Kemal, “Tarihsel bir kişilik olabildi ve böylece kişiliğiyle tarihin çarkını ileriye doğru çevirmeyi başardı, çünkü Türk halkının emperyalist egemenlikten kurtuluş, feodal-mutlakiyetçi padişahlık rejiminden kurtuluş yolundaki çabasına kendini verme gereğini duydu. Halkın bu çabasını bir program olarak ortaya koydu ve emperyalizmin Doğu politikasına karşı direnmeyi örgütledi. Askerlik alanındaki üstün yetenekleri, silahlı bir kurtuluş savaşında itilaf devletlerinin çok iyi silahlandırılmış Yunanlı yardım birliklerine karşı Türk halkını zafere götürmesini kolaylaştırdı. Bununla, emperyalizme karşı askeri bir çıkışta bulunmanın kural olarak başarıya götüremeyeceğini kabul eden ve yalnızca zora başvurmaksızın direnme yolunu tutan bütün ulusal kurtuluş teorilerini de yalanlamış oldu.” (Johannes Glasneck, Kemal Atatürk ve Çağdaş Türkiye, s. 307-308)

“Genç general Mustafa Kemal Paşa, birçok üstün yeteneklere ve karakter özelliklerine sahipti. Ancak nesnel toplumsal gereklilikler böyle bir kişiliği istemeseydi, onun bu yetenekleri ve özellikleri hiç bir zaman günışığına çıkmayacak ve yeni Türkiye’nin tarihine asla onun bireysel damgasını vuramayacaktı. İtilaf devletlerinin haince bölüşme ve boyunduruk altına alma planlarına karşı ortaya çıkan Türk halk hareketi, bir önder ve örgütleyici gereksiyordu. Bu örnekte de Friedrich Engels’in yazdığı gibi oldu: ‘Gerekliliği ortaya çıkar çıkmaz, adam da hemen bulunmuştur.’ Bu adamın da Mustafa Kemal olması, aynı yeri alabilme olanağına gerçekten sahip bulunan birçok başka kişilerden daha güçlü isteği ve daha büyük bir uzak görüşlülüğü kendinde toplamasından ileri geldi.” (agy, s. 309)

Ey İşbirlikçiler, ey hainler, ey gafiller; bakın nasıl görüyor elin Almanı daha 1921’den bugünleri:

 “(…) Zavallı Türkiye! Dininizi modernleştirin, Anadolu’da da kadınlarınıza özgürlük tanıyın, o zaman yeniden canlanması için ulusal yaşamınızın önündeki ana engel ortadan kalkacaktır ve o zaman sizin de zamanla ilerleyeceğinize dair en azından umudunuz olacaktır. “Şimdiye kadar kazandığınız bütün başarılar, baştaki doğru adam artık başta olmayınca, eninde sonunda çaresiz kendiliğinden körelecektir.” (Hans Tröbst, Mustafa Kemal’in Ordusunda Bir Alman Yüzbaşı, s. 276)

Ne acıdır ki, doğru adamlar tarafından yönetilmiyor artık Türkiye.

Ne acıdır ki, o yiğit insanların, cesaret vatanını terk etmeyen kahramanların, vatan söz konusu olduğunda geriye kalan her şeyi teferruat olarak gören vatanseverlerin, halkın çektiği acıları ortadan kaldırmak için Emperyalist Yedi Düvele kafa tutan savaşçıların kurduğu Laik Cumhuriyet’i ortadan kaldırmaya yeminli işbirlikçiler tarafından yönetiliyor bugün Türkiye.

Ne acıdır ki, onların kan dökerek, can vererek, direnerek, çarpışarak, savaşarak, kendi gemilerine bindirip gönderdiği Emperyalist Yedi Düvel, AB-D Emperyalistleri olarak yeniden ülkemizi işgal etmiş durumda.

Ne acıdır ki, Kuvayimilliyeci atalarımızın yırtıp paçavraya çevirdiği Sevr, AB-D Emperyalistleri tarafından Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) adı altında Yeni Sevr olarak yeniden dayatılıyor.

Ne acıdır ki, Yeni Sevr’in Eşbaşkanlığı AB-D Emperyalistleri tarafından iktidara taşınan işbirlikçiler tarafından üstlenilmiş durumda.

Ne acıdır ki, Birinci Kuvayimilliyecilerin mücadele etmek zorunda kaldığı, Emperyalist Yedi Düvele yandaşlık, işbirlikçilik yapan Vahdettin’ler, Damat Ferit’ler, Nemrut Mustafa Paşa’lar, Ali Kemal’ler, 2019 Türkiye’sinde sayılarını çok arttırmış durumdalar.

Ve ne acıdır ki, o insanların imkânsızı isteyerek, yoktan var ederek, zoru başararak bıraktıkları ülkeyi bugün, AB-D Emperyalistlerine hizmeti her şeyin önüne koyan işbirlikçiler “yönetiyor”. Ruhlarını AB-D Emperyalistlerine satan bu işbirlikçiler, aynı zamanda ulusal onur için de savaşan Mustafa Kemal’e ve Birinci Kuvayimilliyecilere durmadan yemek yer, su içer gibi hakaret ediyorlar, hiç utanmadan, hiç sıkılmadan. Çünkü onların, kendilerini iktidara taşıyan AB-D Emperyalistlerine sözü var, Mustafa Kemal’in ve Yoldaşlarının mirasını yok edeceklerine dair. Sözleri var bu işbirlikçilerin, Emperyalistlere yenilgiyi tattıran yurtseverlerin izini tozunu yok edeceklerine dair.

Ama ne AB-D Emperyalistleri, ne de sayıları artan işbirlikçiler başaramayacaklar.

Bu halk unutmaz, imkânsızı isteyen, yoktan bir ülkeyi var eden, zoru başaran bu kahramanları.

Bu halk unutmaz, Birinci Kuvayimilliyeci atalarının bağımsızlık ve özgürlük için kendilerini feda edişlerini.

Bu halk unutmaz, bu toprakların, bu topraklar üzerinde yaşayan halkların ayaklarına geçirilmeye çalışılan Sevr prangasını parçalayan kahramanları.

Bu halk nasıl baş tacı ettiyse, nasıl kendisine önder kabul etmişse Mustafa Kemal’i ve Birinci Kuvayimilliyecileri; İkinci bir Kurtuluş Savaşı’yla bu toprakları nihai kurtuluşa ulaştıracak İkinci Kuvayimilliyecileri de baş tacı edecek, onları da önder olarak kabul edecektir.

Antiemperyalist Birinci Kurtuluş Savaşçılarının mücadelesinin bayrağını, çok daha yükseklere taşıyacaklardır İkinci Kurtuluş Savaşçıları.

Bu bayrak; “Alevin Kalbine kendini at”an Gerçek Kahramanların elinde burçların en yükseğine dikilecek.

Bir daha yere düşmemek üzere…

10.11.2019
Halkın Kurtuluş Partisi
Genel Merkezi