İğrenç içyüzlerini din maskesiyle görünmez kılmaya çalışıyorlar…

Saygıdeğer arkadaşlar!

Kaçak Saraylı Mücrim ve suç çetesi tuğla tuğla din devleti inşa ediyor. Medyasıyla, RTÜK’üyle, maaşa bağlanmış binlerce trol ve troliçeleriyle, yargısıyla, Hulusi’li ordusuyla, eğitimiyle, Ali Erbaş’lı Diyanetiyle, otuz tarikatı ve bunlara bağlı 400 koluyla, binlerce medresesi ve yurduyla; velhasıl tepeden tırnağa tüm kurum ve kurullarıyla eksiksiz bir din devleti oluşturuyor.

Karanlık, insaf ve merhametten yoksun, haktan ve hukuktan yoksun, akıl ve idrakten yoksun, insan düşmanı Muaviye-Yezid Dini’nin diniyle donatılmış bir Ortaçağ devleti.

Veya Emevi Saltanatına benzer bir Tayyipgiller Saltanatı. Ve de bir Saltanat Dini, Saltanat Dinciliği…

Çalmanın çırpmanın, akla hayale sığmaz bir kamu malı hırsızlığının, insan canına kıyıp insan kanı içmenin meşru sayıldığı; vatan satıcılığının, ABD, AB ve Siyonist İsrail taşeronluğunun en önemli geçer akçe sayıldığı Yarısömürge bir Din Devleti…

Adamlar her geçen gün ve gece hiç ara vermeksizin sinsi sinsi ve adım adım o yolda yürüyor.

Bu hainane gidişi görmemek için kör olmak lazım. Hatta bu da yani körlük de yetmez,  ilaveten gafil ya da hain olmak lazım…

Bu hayâsızca gidişten nemalanıyor olmak, dolayısıyla memnun olmak lazım.

Tayyipgiller bu karanlık ve kanunsuz gidişlerini maskeleyebilmek, çarşaflayabilmek için yine 18 yıldan beri yapageldikleri gibi mağduru oynamaya girişmişlerdir bir kez daha…

Neymiş  efendim; “Havada darbe kokusu varmış, darbeye hazırlananlar ya da darbe hazırlığı içinde olanlar varmış.”

Hadi be!..

Darbeleri hem dünyada hem de Türkiye’de sadece ABD Emperyalistleri ve onların yerli hain işbirlikçileri yapar…

Türkiye’de 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 Faşist Darbelerini yaptıranların bunlar olduğu artık ayan beyan ortaya çıkmıştır.

27 Mayıs Politik Devrimi’nin ve onun ürünü olan 1961 Anayasasının getirdiği kısmi özgürlük ortamında yetişen Devrimci Gençliğin ve Devrimci Kültürün önünü kesmek, hatta onları bir daha oluşmamacasına imha etmek için yaptırmıştır CIA, kendi emrindeki Süper NATO’ya, Kontrgerilla’ya ve Amerikancı-NATO’cu faşist generallere-Evrengiller’e, 12 Mart ve 12 Eylül Faşist Darbelerini.

Ve CIA, Pentagon, Washington; Laik Cumhuriyet’i yıkıp yerine bir din devleti kurdurtmak için 2002’de başlayıp halen sürmekte olan darbeyi yaptırtmıştır, FETÖ’yle kankası Tayyipgiller’e…

Bu aynı yolun yolcusu olan iki hain güç, 18 yılda sinsi sinsi, sessizce, bir yılanın avına süzülerek yaklaşması gibi yürümüşler, çalışmışlar ve dirhem dirhem aşındırarak sonunda yıkmışlardır, Birinci Kuvayimilliye yadigârı, kısmen de olsa, Laik Cumhuriyet’i.

Şimdi onun yerine karanlık, korkunç, cehennem çukurlarını andıran bir din devleti inşa etmektedirler…

Son günlerde ortaya atılan ya da ortada dolaştırılan “Darbe” söylentileri işte bu kapsam içinde kalmaktadır.

Tabiî Tayyipgiller bu söylentilerle gündem saptırması yapmış oluyorlar.

Başarısız, halkı dışlayan Korona tedbirini ve halkımızın işsizlikten, pahalılıktan, açlıktan ve sefaletten, çaresizlikten, bunalmışlıktan kaynaklanan isyan çığlıklarını ve art arda gelen yoksulluk intiharlarını gözden kaçırmaya çabalamaktadır bu Amerikancı Tefeci-Bezirgânlar İktidarı… Tefeci-Bezirgânlıktan Finans-Kapitalistliğe sıçramış vurgun ve soygun iktidarı… AKP’giller İktidarı…

İşte bu bapta geçen günlerde yandaş, besleme Ülke TV’de bir program yayınlanıyor. Orada iki Ortaçağcı kadın arasında geçen şu diyaloğa bakın bir:

***

Videonun Tapesi:

Sevda Noyan: Dün gece de aynı şeyleri söyledim, ya bak, 15 Temmuz kursağımızda kaldı. Vallahi, yapamadık istediklerimizi. Öyle birazcık şeye denk geldik, boş bulunduk…

Bir de ben şey yapmayayım, yanlış anlaşılmasın, doğru anlaşılsın. Bizim aile şöyle 50 kişiyi götürür. Onu söyleyeyim yani. Biz çok donanımlıyız bu konuda, maddi ve manevi olarak…

Biz liderimizin yanındayız ve asla yedirmeyiz bu ülkede, onu söyleyeyim bir kere. Onun için ayaklarını denk alsınlar. Bizim hâlâ sitede böyle 3-5 var, benim listem hazır.

Esra Elönü:  Sitede…

Sevda Noyan: Tabiî tabiî. Hâlâ var… Maalesef…

Esra Elönü:  O zaman ben de şöyle söyleyeyim; Ayak az kalır bence, 4 ayaklarını denk alsınlar.

Sevda Noyan: Her ayaklarını denk alsınlar…

***

Gördüğümüz gibi kadın; “Benim ölüm listem hazır Bizim sitede de 3-4 kişi var bu listenin içinde”, diyor.

Bir de hayıflanması var; “15 Temmuz’da gafil bulunduk, yeterince adam kesemedik. Bu nedenle hevesimiz kursağımızda kaldı”, diyor.

Yani tipik bir IŞİD insanı bu insan görünümlü yaratık.

Hatırlarsak; Cezayir’de bile “Silahlı İslami Grup-GIA” denen Ortaçağcı canavarlar, başları açık diye kaçırdıkları ortaokul-lise öğrencisi genç kızları yatırıp koyun boğazlar gibi boğazlarken, büyük bir haz içinde gülüyorlar, birbirlerine şakalar yapıyorlardı. Sanki fide diker ya da ürün hasat eder gibi…

Muaviye-Yezid Dini, insanda vicdanı yani insanlığı yok eder. İnsanı bir canavara dönüştürür…

IŞİD’in onlarca çeşit işkenceli, insanın kanını donduran infazları da internet ortamında hâlâ dolaşımdadır.

İki askerimizi de yakarak infaz etmişlerdi hatırlayacağımız gibi…

Peki kimmiş bu 15 Temmuz’da doya doya insan kesemediği için üzülen ve; “hevesimiz kursağımızda kaldı”, diyen yaratık?

İşte onu da yazıyor burjuva yazarları:

“Bir televizyonda bir kadın çıkmış.

“Ölüm listeleri hazırlamaktan, onu bunu öldürmekten, site komşularından üç beşini öldürmeye kararlı olmaktan bahsediyor.

“Millet de RTÜK ne yapacak diye soruyor.

“RTÜK ne yapacak bilemem ama ben asıl savcıların ve ölüm tehlikesi altındaki komşuların ne yapacağını merak ediyorum.

“Bazıları da ‘Kim bu kadın’ diyor.

“Onu da biraz anlatayım.

“Engin Noyan adında eski marjinal bir şarkıcının eşi.

“Engin Noyan 1990’ların sonunda birdenbire Fetullah Gülen etkisine girmiş, bir marjinallikten, bir başka marjinalliğe savrulmuş yıllarca FETÖ kanalı Samanyolu TV’de program yapmış, Fetullah Gülen’e övgüler düzmüş bir adam.

“Şimdilerde neci bilmiyorum ama FETÖ’cü darbe başarılı olmuş olsaydı şimdi TRT’de program yapıyor olacağından eminim.

“Konu komşuyu öldürmek için listeler hazırlayan Sevda Noyan ise bu beyin 2. eşi.

“Engin Noyan geçmişte Eser Noyan ile evliydi ve sahneye Noyan and Noyan adıyla çıkarlardı.

“Sonra Engin Noyan FETÖ’cü oldu.

“Ardından 2000’lerin başında Eser Noyan, Engin Noyan’ın bir metresi olduğu iddiasıyla ortalığı birbirine kattı.

“Engin Noyan haliyle bu iddiaları yalanladı.

“Eser Noyan ise kocasının bir televizyon kanalında çalışan bir makyözle birlikte olduğunu iddia etti.

“Makyözün adı Sevda Reggio idi. Eski kocasının soyadını kullanmaya devam ediyordu. O da İzmir sosyetesinin gülüyken, boşanmış ve kendini dine adamıştı.

“Engin Bey daha sonra Eser Noyan’dan boşandı ve ilişkisinin olmadığını iddia ettiği Sevda Reggio ile evlendi.

“İşte bu liste hazırlayıp katliama hazırlanan kadın o kadın. Eski Reggio, şimdi Noyan.

“Yani ortada seyirlik süper bir film var.

“Senaryo diye yazıp oynatsanız absürd komedi diye epey bir izlenir sanki!

“Ama bu kadar saçmalığın gerçek olacağına kimse inanmaz o ayrı…” (Fatih Altaylı, 9 Mayıs 2020 https://www.haberturk.com/yazarlar/fatih-altayli-1001/2673151-rtuk-ne-yapar-bilmem-ama-siki-bir-rezil-komedi)

Görüldüğü gibi, katliam heveskârı yaratık her kaba girebilen biri. Yani cukka, poz, ün neredeyse oraya dönen biri. Özetçesi; sadece Para Tanrısı’na tapınan tipik bir Yezid Müslümanı…

Ülke TV programcısı Ortaçağcı vatandaş da, görüldüğü gibi bu fırıldağın bir benzeri ve katliam heveskârlığı konusunda öbürüyle yarış halinde. Ve de Holivut korku filmi figürü gibi. Yani oynadığı role uygun bir bedene sahip… Tabiî ruha da… Neticede yüze vuran, ruhun kötücüllüğüdür…

Tayyipgiller medyasında ve meczupları arasında böylesi bir kişiliğe sahip binlerce yaratık bulunabilir…

Bunlar, hep söylediğimiz gibi, 1950 sonrası uygulamaya konulan ABD’nin “Yeşil Kuşak Projesi”nin yetiştirdiği zehirli ürünlerdir. Suretleri insandır ama içlerinde insan yoktur. Kabuk insandır bunlar…

Alın size bir örnek daha. Bu katliam özentili yayına ilişkin RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin’in açıklaması ya da tutumu:

“RTÜK Başkanı Şahin’den Sevda Noyan açıklaması: Çok büyütülecek bir konu değil

“RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, yazar Sevda Noyan’ın sarf ettiği sözlerle ilgili ‘Darbeyi övenlerin karşısında söylenenleri biz cezalandırmak gibi bir pozisyonda değiliz. Çok büyütülecek bir konu değil’ dedi.

“RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin’den, Sevda Noyan’ın ‘15 Temmuz kursağımızda kaldı, istediklerimizi yapamadık. Bizim aile 50 kişiyi götürür. Ayaklarını denk alsınlar. Bizim sitede hâlâ 3-5 var, benim listem hazır’ sözlerini sarf ettiği Ülke TV’ye ilişkin bir açıklama geldi.

“Bir internet kanalının canlı yayınına katılan Şahin, Ülke TV ile ilgili raporun Üst Kurul’a geleceğini ve değerlendirileceğini belirterek şunları söyledi:

“(…)

“Darbeyi övenlerin karşısında söylenenleri biz cezalandırmak gibi bir pozisyonda değiliz. Bizim görevimiz milli ve manevi değerler, komşularla ilgili söylenenler veya yayın ilkeleriyle ilgili bir aykırılık varsa bunu Üst Kurul’a getireceğiz. Daha önce yaptığımız gibi vicdanlarımızda, oturup bunu değerlendireceğiz, karar vereceğiz ve kamuoyuna duyuracağız. Çok büyütülecek, RTÜK’ü töhmet altında bırakılacak bir konu değil. Bundan önce verdiğimiz kararlar ne kadar önemliyse bu TV kanalıyla ilgili karar da o kadar önemli.” (https://tr.sputniknews.com/turkiye/202005151042048524-rtuk-baskani-sahinden-sevda-noyan-aciklamasi-cok-buyutulecek-bir-konu-degil/)

Açıkça görüldüğü gibi bu da aynı kafada. “Adam ne olmuş ki”, diyor. “Biz burada büyütecek bir şey görmüyoruz.”

Bu katliam planları, listeleri, arzuları belli ki hoşuna gidiyor RTÜK Başkanının.

Ve ekliyor:

“Biz milli ve manevi değerlere uygun bir yayın ortamının oluşmasını savunuyoruz.”

Bunların “milli ve manevi”den anladığı, Muaviye-Yezid Dinciliğidir.

Anlaşılıyor ki bu vatandaş boşuna getirilmemiş o makama Tayyipgiller tarafından. E, adam da kendinden isteneni-bekleneni yapıyor…

Tıpkı YSK gibi burayı da Tayyipgiller’in Kaçak Saray’a bağlı bir kurumuna dönüştürmüşler. Bunlar sadece sahiplerine yani Kaçak Saray erbabına hizmet eder. Ve öyle de ediyorlar.

Kaçak Saray, Yargıyı da bütünüyle kendine bağlamıştır. En alt düzeyinden en yükseğine kadar…

Katliam listesi hazırlayanlara sessiz kalırlar. Fakat Grup Yorum üyesi İbrahim Gökçek’in hayatını kaybetmesi üzerine “Ölüm adın kalleş olsun” dizesini paylaşan vicdan sahibi bir Hâkime Hanım için hemen soruşturma başlatırlar. Hâkime Hanım Ayşe Sarısu Pehlivan da diyor: “Ben ölüm oruçlarına karşıyım ama bir gencin, mesleğinin-sanatının engellenmesini protesto etmek için hayatını ortaya koymasına üzüntümü belirttim sadece.”

Biz de “ölüm oruçları”na karşıyız. Bu tür eylemlerin devrimci bir mücadele tarzı olduğunu kabul etmiyoruz. Devrimci, haklarını aramak için mücadele eder, savaşır. Bedenini ölüme yatırmaz.

Ayrıca bu eylemlerin Mahir’in “Öncü Savaşı-Politikleştirilmiş Askeri Savaş” teziyle de zerre ilgisi yoktur. “Ölüm orucu” eylemi, Avrupa’daki Dursun Karataş’ın (kendisi şu anda hayatta değildir, 2008 yılında Hollanda’da vefat etmiştir) uygulattığı bir yanlış eylem türüdür.

Ancak böyle olmakla birlikte, biz bu eyleme girişen gençlerin inancına, cesaretine, fedakârlığına ve kararlılığına saygı duyarız. O gençleri takdir ederiz… Ölümleri karşısında da derin üzüntü duyarız içtenlikle…

Yine bilindiği gibi Tayyipgiller elinde bir sopa ya da silaha dönüşen hukuksuz ve kanunsuz yargı; Barışlar’la Hülya Kılınç ve Murat Ağırel’i bebelerin bile kanmayacağı, inanmayacağı suçlamalarla içeride tutmaktadır aylardan beri.

Bu kanunsuz tutumlarının -ki bunu yapmakla suç işlemektedir Kaçak Saray Yargısı- gerçek sebebi, bu değerli genç araştırmacı gazetecilerin yazdıkları kitaplardır.

Barışlar’ın “Mezastaz”ı, Murat Ağırel’in “Sarmal”ı…

Bu kitaplar Tayyipgiller’in ve kankası FETÖ’nün içyüzünü bütün açıklığıyla ortaya koymaktadır, somut belgeleriyle…

Bu kitaplar, bizim altmışlı yıllardan beri yani devrimciliğe adımımızı attığımız günlerden beri Ortaçağcı hareketler ve örgütlenmeler hakkında ortaya koyduğumuz tezlerin maddi delilleriyle gözler önüne serilmesini oluşturmaktadır…

Hem de tam bizim tespit ettiğimiz gibi bu gerici hareketlerin CIA’yla, MOSSAD’la iç içe olduğunu, bu yabancı istihbarat örgütleri tarafından oynatıldıklarını, yönetildiklerini belgelemektedir.

Devletle, Koç Holding’e varıncaya kadar Parababalarıyla kaynaşık olduklarını ve onlar tarafından beslendiklerini belgelemektedir.

Bunların insan düşmanı içyüzlerini ve Kamu Malı yemekten asla geri durmadıklarını göstermektedir yine kanıtlarıyla…

Bunların ABD’ye, AB’ye ve İsrail’e dost, gerçek yurtseverlere, antiemperyalistlere, laiklere ve Sol’un her çeşidine en azgın biçimde düşman olduklarını belirtmektedir…

Tayyipgiller Yargısı, bu namuslu genç aydınları zindanlara atarak korkutmak, sindirmek, terörize etmek istemektedir.

Biz yıllar önce 2013’te FETÖ kumpasları çökünce şu uyarıda bulunmuştuk:

“Tayyipgiller Yargısı, FETÖ Yargısından asla daha adil olmayacaktır.”

Öngörümüz, acıdır ki birebir gerçekleşmiş bulunmaktadır. Çünkü bunların hem sınıf yapıları aynıdır hem de stratejik hedefleri.

Böyle olunca da değişen sadece adlar olacaktır. Nitekim öyle de olmuştur…

Bu değerli gazetecilerin kitaplarında FETÖ ve Tayyipgiller’in sınıf yapıları yoktur, görüleceği üzere.

Ne yazık ki Türkiye aydınının en ölümcül zaafıdır bu. Türkiye’nin sınıf yapısını bilmezler. Politikayı sosyal sınıflara göre tahlil etmezler. Yani Sınıf Bilinci yoktur aydınlarımızda. İşte burada görüldüğü gibi en dürüst ve çalışkan olanlarında bile…

Neyse, bu işin başka yönü ve bu derin mevzu…

Ortaçağcı gericiliğin sosyal ve siyasi hareketlerin yapıları, sınıf temeli, Antika Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfıdır.

Bu sınıf, Tarihte ortaya çıkan ilk egemen ve sömürgen sınıftır. Asalaktır, insan düşmanıdır, kamu malı aşırıcısıdır ve tapınak ulularıyla yani dinle, diyanetle iç içedir. Tam altı bin yıldan beri…

“Tayyipgiller Kökeni ve Sınıf Yapısı” adlı kitabımızda bu konuyu ayrıntılıca işlemiştik, 2005’te…

Bu sınıfın iktidarının yani Tayyipgiller iktidarının ihanet ve vurgunlarının, bir sol görünüm altında savunuculuğunu yapan insan sefaletleri vardır, bilindiği gibi.

Bunlar, bizim siyasi karakterlerine en uygun düşecek biçimde “Bin Kalıplılar” olarak adlandırdığımız Doğu Perinçek ve avanesidir. Onun İP’idir ve de tekkesinde yetiştirdiği çömezleridir.

Perinçek ve avanesi ne diyor?

“Yargı bu dönemde altın çağını yaşıyor.”

Ustamız Hikmet Kıvılcımlı bu hareketin tâ 1970’te ruhunu okumuş ve onun alnına “CIA Sosyalizmi” damgasını vurmuştu. Kıvılcımlı’nın böyle yapmakla ne denli gerçekçi bir tespitte bulunmuş olduğunu aradan geçen elli yılın olayları tekrar tekrar göstermiştir, ispatlamıştır.

Onlarca da kallavi dönek yetiştirmiştir bu “Bin Kalıplılar” Tekkesi. Özetçesi; “Bin Kalıplılar” gelinen noktada siyasi kaderlerini Tayyipgiller’le birleştirmişlerdir… Onlarla eklemlenmişlerdir. “Bin Kalıplılar”dan namuslu bir tutum almalarını beklemek saflık olur. Onlar artık iflah olmazlar…

Yine “Bin Kalıplılar” dergâhından yetişme çömezler vardır Tayyipgiller Çetesi’nin “Büyük Reisi” Tayyip’i yandan çarklı savunan…

Bu Perinçek yetiştirmeleri de bazen “Erdoğan antiemperyalist bir tavır alıyor”, “Erdoğan yanıltılıyor, kandırılıyor”, “Erdoğan bunu bilmiyor” gibisinden gerekçelerle Tayyipgiller Çetesi’nin tek karar alıcısını savunagelmektedir, özellikle de 15 Temmuz 2016’dan beri. Böyle davranmakla da Tayyip’e masumiyet ve samimiyet kaftanı giydirmiş olmaktadırlar. Onu özünde aklamakta, savunmaktadırlar. Katılmadıkları uygulamalarını da bilmezlikten ve yanıltılmaktan gelen yanlışlar olarak göstermektedirler…

Oysa ne kuvvetler ayrılığı kaldı, ne meclis iradesi kaldı, ne de bağımsız yargı…

Artık Kaçak Saraylı Hafız’ın iki dudağı arasından çıkan her söz, tartışmasız en kesin buyruktur, yasadır. Yani resmen saltanat kurmuştur Kaçak Saraylı Caligula…

Bunun en somut örneğini yukarıda sözünü ettiğimiz Sevda Noyan rezaleti ile ilgili açıklamasında RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, en açık biçimde şöyle dile getirmektedir:

“RTÜK talimatla iş yapmaz”

“RTÜK’te kararların oy çokluğuyla alındığına işaret eden Şahin, ‘Bu bakımdan açık yüreklilikle ifade etmeliyim ki RTÜK talimatla iş yapmaz. Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından bir telkin ve talimat olmadı ama olursa devletimizin başıdır, onun talimat ve telkinleri devletimizin bütün organlarını ilgilendirir, emir telakki eder başımızın üstende deriz ama o ayrı bir şey. Rahatlıkla söyleyebilirim ki böyle bir talimat olmadı.’ dedi.” (https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/rtuk-baskani-sahin-ust-kurul-talimatla-is-yapmaz/1842330)

Tabiî ona bu saltanatı kuruveren devşiricisi ve yapımcısı ABD Emperyalist Haydududur. O da efendisine sadakatte kusur işlememektedir. Bazen aralarında görülen hırgür işin raconu gereğidir, saf bilinçsiz insanları kandırmaya yöneliktir. Özellikle de Tayyipgiller “hülooğğ”cularını-meczuplarını.

Tayyipgiller eğitimi de her biri Ortaçağ din derebeyliği olan tarikatlara teslim etmiştir. İşte namuslu bir bilim insanımızın ekibiyle birlikte yaptığı çalışma sonucu ortaya çıkardığı acı gerçekler:

“Eğitim politikası uzmanı Prof. Dr. Esergül Balcı’nın 2018’de hazırladığı rapora göre, Türkiye’de 2,6 milyondan fazla kişinin bir tarikat ya da cemaatle organik bağı bulunuyor. Bir tarikat ya da cemaatin mensubu olduğunu ifade edenlerin yüzde dokuzu, “ılımlı İslam” tabirini reddediyor ve İslam’ın özünün cihat olduğuna inanıyor.

“Balcı’nın saha çalışmasına göre, Türkiye’de belli başlı 30 tarikat ve onlara bağlı 400 kol bulunuyor. Sadece İstanbul’da açıktan faaliyet yürüten tekke sayısı 445.

“Siirt, Diyarbakır, Mardin, Adıyaman, Batman, Van, Hakkari, Şırnak, Ağrı, Muş, Bitlis, Gaziantep ve Şanlıurfa’da ise cemaat ve tarikatlara ait 800’ün üzerinde faal medrese bulunuyor. Araştırmada ayrıca, İstanbul’da “apartman medresesi” olarak kullanılan yer sayısının bilinmediği belirtiliyor.

“Rapor, AKP’nin iktidara gelmesiyle birlikte şehir merkezlerindeki medreselerin sayısının hızla arttığına, özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde Kuran kurslarının artık dernek çatısı altında faaliyetlerini sürdürdüğüne dikkat çekiyor.

“10 bin özel okulun üçte biri tarikatlarla ilişkili”

“Tarikat ve cemaatlerin örgütlenme ya da taraftar kazanmak için kullandığı yöntemlerden biri eğitim kurumları açmak. Gülen yapılanması da lise, üniversite ve dershaneleriyle kendisine pek çok taraftar bulmuş, sonrasında bu öğrencileri bürokrasinin içine yerleştirmişti.

“Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’de 10 bin 53 özel öğretim kurumu bulunuyor. Balcı’nın raporuna göre, bu kurumların üçte biri bir tarikat ya da cemaat ile bağlantılı. Tarikat ve cemaatlerle bağı olan okullarda öğrenim gören öğrenci sayısıysa 210 binin üzerinde.

“AKP hükümeti 2014 yılında kanun değişikliği yaparak özel okullarda öğrenim gören öğrencilere eğitim desteği vermeye başlamıştı. Buna göre 2 bin 500 ile 3 bin lira arasında destek alacak öğrenci sayısının her yıl Milli Eğitim Bakanlığı’nca belirlenmesine karar verildi.

“Kanun değişikliğinin yapıldığı ilk yıl destek verilecek öğrenci sayısı 250 bin olarak belirlenmişti. Balcı’nın raporuna göre tarikat ve cemaatlere ait özel okullarda okuyan öğrenciler için devlet 898 milyon 800 bin lira ödedi.

“Yine rapora göre Türkiye’deki dört binin üzerindeki özel öğrenci yurdunun 2 bin 480’i de bir tarikat ya da cemaat ile bağlantılı.” (https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/10-bin-ozel-okulun-ucte-biri-tarikatlarla-iliskili-1519650)

Görüldüğü gibi tüm okulları Pakistan Peşaver Medreselerine dönüştürme uğraşı içindedirler. Amaçları Taliban, El Kaide, El Nusra, IŞİD militanları ve meczupları yetiştirmektir. Böylece Kaçak Saray Saltanatını sağlamlaştırmayı, güçlendirmeyi amaçlamaktadır Tayyip nam Hafız…

Bildiğimiz gibi Aydınlık Düşünen, Sorgulayan, Araştırıp İnceleyen Akıl, Tayyipgiller’in en korktuğu şeydir. Bu sebeple de onlar, en azılıcasına düşmanıdırlar özgür aklın ve bilimin…

Laik, demokratik ve bilimsel eğitim dediğimiz anda tüyleri diken diken olur bunların. Ölümlerini ya da sonlarını görmüşçesine korkarlar böylesi bir eğitimden. O eğitimle donanmış gençlerden…

İşte durumlar böylesine acı ve endişe vericidir, arkadaşlar. Tayyipgiller’in, onların beslemelerinin, trollerinin, meczuplarının müdür, amir ve sözde aydınlarının, akademisyenlerinin ve her soydan ve boydan avanelerinin yukarıda anlatıldığı gibi vicdan, merhamet, akıl ve bilim dışı sözlerini, tutum ve davranışlarını görünce şaşırmamak gerekir. Onlar özel olarak yetiştirilmişlerdir, ABD ve onun casus örgütleri tarafından, onun “Yeşil Kuşak Projesi” tarafından…

Bunların tamamının ortak hedefi Türkiye’de bir Ortaçağ Din Devleti kurmaktır.

Ve bunların davranışları yerel, bireysel işler değildir. Sistematik bir bütünlüğü vardır bunların. Türkiye adım adım işte böyle bir karanlık uçuruma sürüklenmektedir. Bu hainane gidişin ana karargâhı da Kaçak Saray’dır. Şefi de Kaçak Saraylı Hafız’dır.

Fakat ne yaparlarsa yapsınlar, sonunda yine biz yeneceğiz. Birinci Kuvayimilliye’de olduğu gibi bu ABD, AB ve İsrail işbirlikçisi hainler güruhu yine yenilecek… Bu Anayasa ve Kanunlar dışına düşmüş vatan satıcısı halk düşmanları, ABD taşeronları, Tarafsız ve Bağımsız Mahkemeler karşısında bulacaklar kendilerini.

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

18 Mayıs 2020

Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı