Hukukla, kanunla, adaletle zerre ilgisi olmayan Tayyip ve FETÖ tarikatlarının yargısı

Yargının Kaçak Saraylı Hafız ve avanesi tarafından yerle bir edildiğinin, alın size bir örneği daha…

İsterseniz, doğrudan olaya girelim.

Hani daha önce Cumhurbaşkanlığı makamını bir dönem işgal etmiş bulunan Kraliçe’nin Gül’ü vardı ya; işte onun da “Basın Danışmanı” adı altında bir Gül’ü varmış. Yani bu vatandaş, Kraliçe’nin Gül’ünün Gül’ü. Adı Ahmet Sever…

Gül’e güllük ettiği yıllara ilişkin anılarını içeren bir kitap yayımladı, kısa süre önce. Kitabına verdiği ad şu: “Kapalı Kapılar Ardındaki Siyasi Sırlar – İçimde Kalmasın – Tanıklığımdır”.

İşte o kitaptan bir bölüm aktaracağız size:

***

“GÜL VE DAVUTOĞLU’NU HAPSE ATARIZ” DİYEN AKP’Lİ KİM?

İngiliz Financial Times gazetesinin dış politika editörü Daved Gardner 2017 Nisan’ında yapılan referandum kampanyasının izlemek üzere Türkiye’deydi. Ankara ve İstanbul’da bir hafta boyunca “nabız” tuttuktan sonra Londra’ya döndü ve gazetesinde 12 Nisan’da uzun bir yazı yayımladı.

Makalede, “Bu gerçek olamaz. Bu kadarı da mümkün değil” dedirten bir bölüm vardı ve aynen şöyle yazıyordu:

“Hükümetin kampanya stratejistlerinden birine, Gül ve Davutoğlu veya Erdoğan tarafından kenara itilen eski AKP ağır toplarının rakip bir parti kurması halinde ne olacağını sorduğumda, gözünü kırpmadan yanıt verdi:

“Tek bir hamle yaparlarsa, Gülenci olarak damgalanır ve hapse atılırlar.”

İngiliz gazeteci, Ankara’da gördükleri ve duyduklarından sonra yazısında şu tespiti yapıyordu:

FFETÖ suçlaması, eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Erdoğan’ın geçen yıl kovduğu eski Başbakan Ahmet Davutoğlu gibi tartışmalı ve sesleri bastırılmış potansiyel muhalifleri tehdit etmek için güçlü bir sopaya dönüşmüş artık.”

Bu yazıdan sonra, normal şartlarda, o beğenilmeyen eski Türkiye’de yer yerinden oynar ve tüm basın “Kim bu AKP’li?” manşeti atar ve kim olduğunu öğrenmek için her yolu derendi. Öğrendikten sonra da Cumhurbaşkanı Erdoğan’a aynı görüşte olup olmadığını sorardı. Ama, bu akıl almaz tehdit ne yazık ki doğru dürüst haber bile olmadı.

Oysa bu örnek AKP içindeki çılgınlık ve kendini kaybetme halini yansıtan çok çarpıcı bir kanıt ve işaretti.

Bunu söyleme cesaretini kim kendinde bulmuş olabilirdi?

Gardner, yazısında bu tehdit edenin ismini yazmamıştı. Belli ki, kaynağı, isminin yazılmaması kaydıyla bunları dile getirmişti.

Bunu kimin söylediğini öğrenmem gerekiyordu. Daved Gardner’in çok yakın bir arkadaşı benim de dostumdu. Onun bir bilgisi olduğunu tahmin ettiğimden kendisini aradım, bir kahve içmek üzere buluştuk.

Konuyu kendisine açtığımda, “Biliyorum, haberim var” dedi ve anlattı:

“Daved, Ankara’dan İstanbul’a geldiğinde beni kahvaltıya davet etti. Çok şaşkındı, duyduklarına inanamamıştı. O sözleri söyleyen kişinin AKP’nin önde gelen isimlerinden Mustafa Şentop olduğunu bana ifade etti.”

Bu, çok vahim bir durumdu. Her şeyden önce Mustafa Şentop parti içinde sıradan bir isim değildi. TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı, MKYK üyesi ve Erdoğan’a en yakın isimlerden biri. Bu yüzden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bilgisi, onayı ve desteği olmadan bir İngiliz gazetecisine, üstelik aynı partiden bir eski cumhurbaşkanı ve bir eski başbakan için, “Tek bir hamle yaparlarsa, Gülenci olarak damgalanır ve hapse atılırlar” diyebilmesi mümkün müydü?

Belli ki bu ihtimal aralarında konuşulmuş, tartışılmış, Gül veya Davutoğlu’nun böyle bir yola yönelmeleri halinde, “FETÖ’cü olarak suçlanıp, tutuklanmalarına karar verilmişti bile.

Nasıl bir ruh haliydi bu?

“Susar ve hiçbir şey yapmazlarsa Gülenci olmazlar. Tek bir hamle yaparlarsa Gülenci olarak damgalanırlar.”

Kim damgalar?

Siyasi iktidar.

Hangi mahkeme, neye dayanarak bir önceki cumhurbaşkanını ve başbakanı hapse atabilir?

Bu sorunun cevabı basitti:

“Yargıya talimat veririz. Tutuklanırlar. Yargı sonradan bir kılıfını bulur!” (Ahmet Sever, Kapalı Kapılar Ardında Siyasi Sırlar-İÇİMDE KALMASIN-Tanıklığımdır, Destek Yayınları, s. 208-209-210)

***

Bu bölümü okuduktan sonra hâlâ “Türkiye’de hukuka ve kanunlara uygun bir şekilde çalışan bağımsız yargı var”, diyen olursa; biz ona; “Yazık senin insanlığına!”, deriz. “Sende vicdanın da, ahlâkın da, insanlığın da dirhemi kalmamış”, deriz.

FETÖ’nün savcı, yargıç ve polis maskeleri ardındaki militanlarının ortalığı kasıp kavurdukları günlerde, yani CIA’yla el ele vererek Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, Odatv, Askeri Casusluk vb. adlar altındaki kumpas davalarını bu milletin başına kâbus gibi çökerttikleri günlerde şunları söylemiş ve yazmıştık biz:

“FETÖ’nün yargısı, muhakkak ki şeytani bir yargıdır. Bir CIA operasyonudur, o yargının açtığı davaların her biri. Bunların hukukla da, kanunla da zerrece olsun ilgileri yoktur.

“Fakat şu aldanışa gelinmesin ki, yarın, Tayyipgiller tek başına bu memleketin başına çöktükleri zaman da, onların emri-buyruğu altındaki yargı da FETÖ’nün yargısından zerrece farklı olmayacaktır. FETÖ’nün yargısından zerrece daha adaletli olmayacaktır. FETÖ’nün yargısından zerre miktarda da olsa daha fazla hukuka, kanuna bağlı olmayacaktır.

“FETÖ’nün yargısı neyse, Tayyipgiller’in yargısı da aynen o olacaktır…

“Çünkü bunların her biri birer Ortaçağcı Din Derebeyliğidir. Birer tarikattır, birer mezheptir, birer tekkedir.

“Birinin şeyhi Pensilvanyalı Feto’dur; öbürünün şeyhiyse Kaçak Saraylı Tayyip’tir.

“Bunların stratejik odakları aynıdır: Ortaçağcı bir Din Devleti inşa etmek. Bir Sultanlık kurmak.

“Farkları mı?

“Sadece tekkelerin şeyhlerinin farklı oluşundan ibarettir. Onun dışında hiçbir farkları da yoktur.

“Bu bakımdan, bunlar için hukukmuş, kanunmuş, hakmış, adaletmiş; hepsi hikâyedir.

“Ha, bunlar kendi yargılarını kullanırlar. Ama hasımlarını bertaraf etmek için bir sopa, bir silah olarak kullanırlar. Onlar için yargının tek anlamı budur. Kim ki kendilerine karşıdır, biat etmemektedir; onların kafasına anında yargı sopasını indirirler.”

Saygıdeğer arkadaşlar;

İşte tüm bu sebeplerden dolayı, nasıl ki FETÖ Tarikatı mensuplarının yargıç, savcı cüppelerine bürünerek oluşturdukları yapıya gerçek anlamda “yargı” diyemezsek; Tayyipgiller Tarikatının mensuplarınca oluşturulan kurumlara da “yargı” diyemeyiz…

İşte Tayyipgiller’in en yetkililerinden birinin, onların yargı anlayışına ilişkin itirafı, yukarıda net biçimde ortaya konmuştur.

Kimmiş o itirafı yapan?

Mustafa Şentop

Bu şahıs, Tayyipgiller’in partisinin MKYK’sindeymiş. Üstelik de bir kara mizah oluşturacak biçimde, “Anayasa Komisyonu” üyesiymiş.

Hey yavrum hey…

Ne güzel anayasa bunların anayasası yahu…

O anayasanın birinci ve sonuncu maddesi; “Tayyip ne buyurursa kanun odur. Kim ki ona uymaz, onu tanımaz; o en ağır suç işlemiştir. Bitti…”

Çok şen bir anayasadır bu onlarca. Ne âlâ, değil mi?

Salçasından da koy…

İşte memleketi böylesine çürüttü bunlar. Tabiî memleketle birlikte insanı da çürüttüler, insani değerleri de çürüttüler, insancıl olan ne varsa hepsini düşman ilan edip yerle bir ettiler.

Tarih yazacaktır ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin bugüne kadar başına getirilmiş olan en ölümcül musibet bunlar olmuştur.

Daha önce de söylediğimiz gibi; bütün kanunsuzlar gibi, bütün despotik yapılanmalar gibi, bütün mafyatik yapılanmalar gibi bunlar da er veya geç hazin sonlarıyla karşılaşacaklardır!

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

6 Eylül 2018

Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı