HKP’den, Vatan Toprakları Olan Ege Denizi’ndeki Adalarımızı Peşkeş Çeken İzmir, Aydın ve Muğla İllerinin Valileri Hakkında Suç Duyurusu;

HKP’den, Vatan Toprakları Olan Ege Denizi’ndeki Adalarımızı Peşkeş Çeken İzmir, Aydın ve Muğla İllerinin Valileri Hakkında Suç Duyurusu;

          Lozan Antlaşması’nın 12’nci maddesine göre; “İmroz (Gökçeada), Bozcaada ve Tavşan Adaları ile birlikte Asya kıyısından üç milden az uzaklıkta bulunan Adalar, Türkiye’nin egemenliğine” bırakılmıştır. Böylece Türkiye; Asya kıyısına 3 milden daha yakın olan bölgede adı açıkça bildirilmeyen; 153 toprak parçasından oluşan ada ve adacıklara sahip olmuştur. Öyle ki, bu adaların bazıları; Marmara Denizi’ndeki Büyükada’nın bile en az üç katı büyüklüğüne sahip kara parçalarıdır.

               Ege’de bulunan, mülkiyeti Türkiye Cumhuriyeti’ne ait olan ve İzmir, Aydın, Muğla İllerimizin sınırları içinde kalan 18 ada ve bir kayalık 2004’den bu yana Yunanistan tarafından fiilen işgal edilmiştir.

            Bu ihlal, işgal ve ilhaklar karşısında mülki amirler, siyasi ve askeri yetkililer sessiz kalmaktadır.

Siyasiler böyle de Valiler farklı mı?

Yunanistan’ın 2004 yılından bu yana işgal ve ilhak ettiği adaların dahil olduğu İzmir, Aydın ve Muğla İllerinin Mülki Amirleri olan Valiler de ne yazık ki 13 yıldır bu işgale seyirce kalmışlardır. Bu nedenle; 2014 yılından bu yana bu üç ilde görev yapmış olan valilerin de cezai sorumlulukları bulunmaktadır. Bu nedenle Valilerin bu fiilleri/eylemsizlikleri TCK’nun 302’nci maddesinde tanımlanan suç kapsamındadır.

            Dahası, bu işgali görmezden gelerek Vatana İhanet suçunun yanında TCK m. 257’de tanımlanan “Görevi Kötüye Kullanma” ve TCK m. 262’de öngörülen “Kamu Görevinin Usulsüz Olarak Üstlenilmesi” suçlarını da işlemişlerdir.

            “Bize Sevr’i gösterip Lozan’a razı ettiler”, “Şöyle bağırsan sesimizin duyulacağı adalarımızı verdiler” diyerek Cumhuriyetimizin kurucularına iftira atanlar da Yunanistan Devleti tarafından yapılan bu açık saldırılar karşısında ölü numarası yapmaktadır.

HKP, Ege’deki Adalarımızın Yunanistan tarafından işgal edilmesine sessiz kalan siyasi, askeri ve idari yöneticiler hakkında şimdiye kadar defalarca (Çeşme’de, Didim’de, Bodrum’da) suç duyurularında bulunmuştur.

Ege Adalarının Yunanistan tarafından işgal edilmesini, Halkımıza anlatmak ve Adalarımıza sahip çıkmak için HKP olarak, İzmir ve çevre İl ve İlçelerinde haftalar süren Afiş, pankart ve el ilanlarını dağıtarak 23 Eylül 2017 Tarihinde İzmir Fuar Gençlik Tiyatrosunda Emekli Kurmay Albay Ümit YALIM, Av.Ömer Faruk EMİNAĞAOĞLU ve Av. Tacettin ÇOLAK’ın katılımı ile “LOZAN’DAN GÜNÜMÜZE EGE ADALARI” konulu bir PANEL düzenledik. Ege Adalarının Hukuki, Siyasi ve Askeri sonuçlarını ve çözüm önerilerini tartışıldığı Panelde de ifade edildiği gibi bugün İzmir, Aydın ve Muğla İllerinin Mülki Amirleri olan Valiler hakkında, İçişleri Bakanlığına ve İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına Suç Duyurumuzu yapmış bulunmaktayız.

Ege Denizi’nde Adalarımızın işgaline karşı sessiz kalmakla işledikleri suçlardan soruşturma açılarak yargılanmalarını istiyoruz.

Ülkemizin en Vatansever, en Halksever gerçek muhalefet partisi olan Halkın Kurtuluş Partisi; Ülkemizin Egemenlik Haklarının ayaklar altına alındığı, işgal edilen vatan topraklarımızda askerimizin işgalci askerleri koruma ve kollama durumuna düşürüldüğü bu acıklı duruma itiraz ediyoruz ve sorumluların hesap vermesini istiyoruz. 25.09.2017

 Kahrolsun Emperyalistler ve Yerli İşbirlikçileri                                     HKP Genel Merkezi

SUÇ DUYURUSU DİLEKÇESİ;

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI’NA
                                                        ANKARA

 

SUÇ DUYURUSUNDA

BULUNAN………………:Halkın Kurtuluş Partisi Genel Başkanlığı

Karanfil Sokak No:24/15 Kızılay/ANKARA

V E K İ L L E R İ……….: Av. Orhan ÖZER, Av. Metin BAYYAR, Av. F.Ayhan ERKAN,Av. Ali Serdar ÇINGI, Av. Tacettin ÇOLAK, Av. Sait KIRAN, Av. Ferit CÖHCE, Av. Azime Ayça OKUR, Av. Halil AĞIRGÖL, Av. Pınar AKBİNA, Av. Doğan ERKAN,

Ortak adres: Halit Ziya Bulvarı No: 33 Kat: 2/203 Konak/İZMİR

ŞÜPHELİLER……………:

  • Erol AYYILDIZ (İzmir Valisi) ve 2004 yılından beri İzmir’de görev yapmış olan Valiler.
  • Yavuz Selim KÖŞGER (Aydın Valisi)ve 2004 yılından beri Aydın’da görev yapmış olan Valiler.
  • Esengül CİVELEK (Muğla Valisi) ve 2004 yılından beri Muğla’da görev yapmış olan Valiler.
  • Suçun İşlenmesine Yardımcı Olan ve Bugüne Kadar Göz Yuman Diğer İlgililer

SUÇ………………….…..: 1- “Devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir

devletin egemenliği altına koymaya veya devletin bağımsızlığını zayıflatmaya veya birliğini bozmaya veya devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya yönelik fiiller”(TCK 302)

2- “Görevi Kötüye Kullanma” (TCK 257)

 SUÇ TARİHİ………………..: Ekim 2004 ve sonrası

İLGİLİ MEVZUAT……..:1913 tarihli Londra Antlaşması, 1923 tarihli Lozan Antlaşmasının

  1. ve 15. maddeleri,

Lozan Antlaşmasının Eki olan 2 Nolu Haritası, 1947 Tarihli Paris Antlaşması,

Birleşmiş Milletler Antlaşması,

Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi,

Anayasa’nın 90 maddesi,

TCK. 257 ve 302 maddeleri,

5442 sayılı İl İdaresi Kanunu

2692 sayılı Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanunu,

Sahil Güvenlik Komutanlığının İdari ve Adli Görevlerine İlişkin Tüzük,

Sahil Güvenlik Komutanlığı Teşkilat, Görev ve Yetkileri Yönetmeliği ve sair ulusal/uluslararası mevzuat.

AÇIKLAMALAR…………:

1- Bilindiği gibi,1923 Lozan Barış Antlaşması’nın 12’nci maddesine göre; “İmroz (Gökçeada), Bozcaada ve Tavşan Adaları ile birlikte Asya kıyısından üç milden az uzaklıkta bulunan Adalar, Türkiye’nin egemenliğine” bırakılmıştır. Böylece Türkiye; Asya kıyısına 3 milden daha yakın olan bölgede adı açıkça bildirilmeyen; 153 toprak parçasından oluşan ada ve adacıklara sahip olmuştur. Öyle ki, bu adaların bazıları; Marmara Denizi’ndeki Büyükada’nın en az üç katı büyüklüğüne sahip kara parçalarıdır. Bu durum 1943 tarihli İngiliz, 1951 tarihli Amerikan Haritalarında da gösterilmektedir. (EK-1)

2- Hemen belirtelim ki, Türkiye’nin taraf olmadığı 1947 Paris Barış Konferansı’nın 14’üncü maddesi ile de Osmanlı döneminde fiilen Türkiye’nin elinden alınmış olan on iki ada SİLAHSIZLANDIRILMASI koşulu ile Yunanistan’a bırakılmıştı. Ancak bu 12 ada dışında kalan ada ve adacıklarda, “Asya kıyısından 3 milden az bir uzaklıkta bulunan adalar, TÜRK EGEMENLİĞİ ALTINDA KALACAKTIRşeklindeki Lozan Antlaşması’nın yukarıda belirtilen 12. maddesi uygulanmak zorundadır.

Lozan Antlaşması’nın taraflarından biri olan İngiltere’nin 1939 yılında bastığı haritada, 1912 Uşi Antlaşması ve 1932 Türk-İtalyan Sözleşmesi esas alınarak, 12 ada deniz sınırları ile Meis Adası’nın sınırları kesik çizgi ile gösterilmiştir. Anılan haritanın notlar bölümünde, çizgi dışında kalan bölgelerin Türk bölgesi olduğu belirtilmiştir. Haritada, Marathi Adası’nın, 12 Ada deniz sınırının dışında ve Türkiye’ye ait olduğu açıkça gösterilmiştir.

3- Öyle ki, 05 Aralık 2016 tarihinde Sözcü Gazetesi’nde “Yunan’a kaptırdığımız adanın tapusu çıktı”başlığıyla yayımlanan ve içeriği Milli Savunma Bakanlığı Eski Genel Sekreteri Emekli Kurmay Albay Ümit Yalım’dan alınan bilgilere dayanan manşet haberde;

“Didim İlçemiz sınırları içinde bulunan Marathi Adası’nın 30 Ekim 1918 tarihinde işgal altında olmadığı ve bu nedenle Misâk-ı Milli sınırları içinde bulunduğu, 4 Ocak 1932’de Türk-İtalyan Sözleşmesinin imzalandığı, Sözleşmenin onay süreci devam ederken Türkiye’nin 1932’de Milletler Cemiyeti’ne üye olduğu, Türk-İtalyan Sözleşmesinin 14 Ocak 1933’de TBMM tarafından kabul edilerek 25 Ocak 1933 tarihli Resmi Gazete’de yayımlandığı, anılan bu sözleşmenin 1’inci maddesinde Marathi Adası’nın Türkiye’nin Egemenliği altında olduğunun belirtildiği, yine bu sözleşmenin 24 Mayıs 1933 tarihinde Milletler Cemiyeti Sekreterliği’ne 3191 seri numarası ile tescil ettirilerek genel sekreterin imzasını taşıyan tescil belgesinin düzenlendiği ve bu tescil belgesinin de BM Cenevre Ofisi’ndeki arşivde bulunduğu” bilgilerine yer verilmişti.

Gazete’de yayımlanan Türk-İtalyan Sözleşmesi’nin TBMM tarafından kabulü ile ilgili Resmi Gazete örneğini ve anılan tescil belgesinin İngilizce orijinalinin fotokopisini ekte sunuyoruz. (EK-2, 3)

4- Bugün ise, Ege’de bulunan, mülkiyeti Türkiye Cumhuriyeti’ne ait olan İzmir, Aydın, Muğla İllerimizin sınırları içinde kalan 18 ada ve bir kayalık 2004’den bu yana Yunanistan tarafından fiilen işgal edilmiş durumdadır.

Halen işgalin sürdüğü ve Yunanistan Devletinin askeri üsler kurduğu, tatbikatlar icra ettiği, turizm tesisleri yaptığı, kuzu çevirdiği adalardan isimleri öne çıkan ve basından öğrenebildiklerimizden Koyun Adası; İZMİR, Bulamaç, Kalolimnoz ve Keçi Adaları; MUĞLA, Marathi ve Eşek Adaları; AYDIN İl sınırlarına ait kara topraklarımızdır. Milli Emlak Müdürlüğü kayıtları da bunu doğrulamaktadır.

5- Yunanistan, işgalin başlangıcında bu adalara bayrak dikti, Cumhurbaşkanı ve bakanları ile ziyaretler, askeri törenler yaptı, denetlemelerde bulundu. Yine AB ülkelerinden gelen bakanları ağırladı. (EK-4)

Maalesef o tarihten bu yana görev yapan her düzeyden siyasi, askeri ve mülki amir vb. yönetimindeki Türkiye tarafından bu işgale ses çıkartılmayınca, Yunanistan devleti giderek pervasızlaşmış, işgal ettiği adalarımızı SİLAHLANDIRMIŞ ve Askeri Tatbikatlar yapmaya, Turizm Tesisleri açmaya, maden aramaya ve bulduğu madenleri taşımaya başlamıştır. Dahası bu adalarda kuzu çevirme partileri verir hale gelmiştir. Yunanistan, 1947 Paris Antlaşmasına aykırı olarak on iki adaya da askeri tesisler kurarak ağır savaş silahları yerleştirmiştir. Buralarda Kara, Hava ve Deniz tatbikatları yapmaktadır. (EK- 5)

             6- Yunanistan, işgalini silahlı saldırganlığa, deniz haydutluğuna çevirmiştir. Sahil Güvenlik elemanları tarafından, Türk Vatandaşlarına kendi karasularımızda ateş edilmiş, öldürülmüş, tutuklanmıştır.

Örneğin;

* 14 Nisan 2014 tarihinde Bodrum bölgesinde, “insan kaçakçılığı yapılıyor” gerekçesiyle Yunan Sahil Güvenlik Botundan açılan uçaksavar ateşi ile Türk Kaptan Mustafa Ateş öldürüldü. Ancak teknede mülteci bulunamadı.

* 28 Mayıs 2014’te, Bodrum Turgutreis Çatal Adası yakınlarında balık avlayan Türk vatandaşlarının içinde bulunduğu tekneye,Yunan Sahil Güvenlik Botundan ateş açıldı. Teknede bulunan 4 Türk vatandaşı İstanköy Adası’na silah zoru ile götürülerek tutuklandı. Vatandaşlarımızdan üçü serbest bırakıldı ancak tekne kaptanı Kaan Camuzoğlu, tutuklandı ve Pire kentindeki Koridalos Cezaevine konuldu. Kaan Camuzoğlu, mahkemeye çıkarılmadan Pire kentindeki hapishanede aylarca hapis yattı. Bu süre içinde kanser hastalığı ilerleyen Camuzoğlu 13 ay hapis yattıktan sonra ölmek üzereyken mahkemeye çıkarıldı ve serbest bırakıldı. Camuzoğlu; Türkiye’ye döndükten sonra 05 Eylül 2015’te hayatını kaybetti.

          7- Yunanistan’ın son pervasızlığı daha doğrusu meydan okuması ise; işgal ettiği bu adaların bazılarına Yunan Bayrağının yanında Bizans Bayrağı da çekmesidir.

          İşgal altındaki Türk topraklarını sık sık ziyaret eden Yunan Kara Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Alkiviadis Stefanis, 05 Ağustos 2017’de Bulamaç, 06 Ağustos 2017’de Kalolimnoz Adalarına yaptığı ziyarette, Adada inşa edilen kilisede dikili bulunan Bizans bayrağının altında askerlerle birlikte fotoğraf çektirmiştir. Aynı komutan 13 Nisan 2017’de de Muğla Kalolimnoz Adasına gelerek adada konuşlu Yunan Askeri Üssündeki birlikleri denetlemiş ve o zaman da Bizans bayrağının altında işgalci Yunan askerleri ile birlikte fotoğraf çektirmişti. (EK-6)

          Yine, Yunanistan Cumhurbaşkanı Pavlopoulos, 07 Mart 2017’de, Muğla’nın Keçi Adası’nda dolaşırken buradaki kilisenin çatısında da Bizans bayrağının dalgalandığı görülmektedir. Yani Yunanistan’ın en üst makamında bulunan (“Başkomutan”) Pavlopoulos tarafından, Türk topraklarında Bizans Devletinin kurulduğu mesajı verilmektedir.(EK-7)

          Yine, Yunanistan Savunma Bakanı Kammenos’un 16 Nisan 2017’de, Aydın Eşek Adası’nda çektirdiği fotoğrafta da Bizans bayraklarının dalgalandığı açıkça görülüyor.(EK-8)

          8- Yunanistan Devlet Yöneticileri ve Askeri Komutanlar bunları yaparken bizimkiler ise (Geçmişin Ulaştırma Bakanı, bugünün Başbakanı Binali Yıldırım); kendi topraklarımızda tatile giderken teknelerindeki Türk Bayrağını kapatıp Yunan Bayrağı çekmekte, tabi karaya ayak basınca da pasaport kontrolünden geçmekteler. (EK-9)

Yine, eski Başbakan ve AKP Milletvekili Davutoğlu, geçtiğimiz yılın Ağustos ayı başında, tatile çıktığı Ege Denizi’nde Marathi Adası’nı ziyaret etti. Oysa Marathi Adası da 2004 yılından beri fiilen Yunanistan’ın işgali altındaki adalardan birisidir ve Davutoğlu, Marathi Adası’nı ziyaret ederek bu işgale meşruiyet kazandırmıştır. (EK-10)

          Daha da vahimi; Yunanistan Savunma Bakanı Panos Kammenos’u taşıyan helikopter 16 Nisan 2017 günü  Didim’in karşısındaki Eşek adasına yaklaştığında Türk kontrolör telsizden “Türk hava sahasında uçuyorsunuz. Uçuş planı verin” demiş, Kammenos bizzat “Yunan hava sahasındayız. Ben de Yunan Savunma Bakanıyım” diye cevap vermiş. Türk  kontrolör  ısrar edince, Kammenos; “Bre hasiktir”  karşılığını vermiştir.

http://www.hurriyet.com.tr/yunan-bakandan-turkce-kufur-iddiasi-40432281

Bu küfrün karşılığında ise Avrupa Birliği Bakanı Ömer Çelik değerlendirmelerde bulunmuş ve; “bu kişinin ciddiye alınacak biri olmadığını, oraya giderek Türkiye’nin egemenlik hakkını ihlal etmesi ya da Türk toprağı olan bir yeri Türkiye’nin elinden alması gibi bir şeyin söz konusu olmadığını dile getirerek, gereken cevabın Türkiye’nin belirleyeceği bir zamanda verileceğini sözlerine eklemişti.”

(http://www.hurriyet.com.tr/turkiyenin-esek-adasi-tepkisine-yunanistantan-cevap-40440285)

Görüldüğü gibi Bakan; olayı ve faili ciddiye almıyorum diyerek işi geçiştirmeye, basitleştirmeye çalışmakta ise de aslında aczini göstermiştir. Bu olay karşısında sadece AB Bakanı değil Milli Savunma Bakanı Fikri Işık da benzer acziyet içine girerek şu açıklamayı yapmıştır:

         “Milli Savunma Bakanı Fikri Işık da konuya ilişkin olarak “Yunan Savunma Bakanı şov yapıyor. Onların şovuna alet olacak bir tutum içerisinde olmayacağız ama Türkiye’nin hiçbir şekilde emrivakiye boyun eğmeyeceğini de başta Yunan Savunma Bakanı olmak üzere hepsi çok iyi biliyor.” demişti. (agy)

Bu ifadeleriyle Fikri Işık, diğerinin aksine, dolaylı bir ifadeyle de olsa, Yunanistan’ın adalarımızı işgal ve ilhak ettiğini kabullenmektedir.

Adamlar gelmişler, 18 Adamızı işgal etmişler, oraları yerleşime açmışlar, silahlandırmışlar, belediyeler kurmuşlar, kilise yapmışlar, sonra da; işgalin, ilhakın keyfini çıkarmaya geliyorlar. Kuzu çevirip Uzo çekiyorlar. Karasularımızda uçakları, helikopterleriyle dolaşıyorlar, buna müdahale etmek isteyen Türk görevliye, hem de Türkçe olarak “bre siktir” çekiyorlar. Bunlarla bitmiyor felaket. Karasularımızda avlanan bir balıkçımızı, makinelilerle tarayıp öldürüyorlar. Bazı balıkçılarımızı da mahkemelerinde tutuklayıp yargılıyorlar. Ülkemizin Bakanlık koltuklarını işgal eden kişiler ise yaptıkları açıklamalarla teslimiyetçi bir tavır sergiliyorlar.

9- Yunanistan karşısında teslimiyet ve aciz durumda bulunan siyasilere rağmen, bu işgale tepki gösteren Sahil Güvenlik Komutanlığı’nda görevli subaylarımızın bulunduğunu da belirtmeliyiz. Fakat Sözcü Gazetesinin Milli Savunma Bakanlığı eski Genel Sekreteri Ümit Yalım’la yaptığı röportajdan öğreniyoruz ki; bu işgalden alabildiğine rahatsız olan ve adalarla ilgili her gelişmeyi Birleştirilmiş Hava Harekât Merkezi’ne anında rapor eden Sahil Güvenlik Komutanlığındaki subaylara, ‘İşgal altındaki adalara yaklaşmayın’ talimatı verilmiş,Subayların da ‘Burası bizim devriye alanımız. Eğer gitmemizi istemiyorsanız yazılı emir verin’ dediklerinde, Sahil Güvenlik Komutanı ve kurmay başkanı da yazılı emir verememiştir.

 (Bkz. http://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/saygi-ozturk/askere-yaklasmayin-talimati-var-1840840/) (http://www.kronos.news/tr/yunan-askerleri-adalari-isgal-etti-tskya-karismayin-talimati-verildi/)

 Aynı söyleşide Sayın Yalım;

 “Ben, adalarımızın işgalini ilk kez 31 Aralık 2008’de öğrenmiştim. Yunan Kara Kuvvetleri Komutanı ile Genelkurmay Başkanı Aydın’a bağlı Bulamaç Adası’na gitti. Hava Kuvvetleri, ‘hava sahası ihlali’ verdi. ‘Bunların hava sahamızda ne işi var?’ diye araştırınca olay ortaya çıktı. Bu olaydan sonra 6 Ocak 2009’da Yunan Cumhurbaşkanı Papulyas Aydın’ın Eşek Adası’na gitti.

   “Bunun üzerine Dışişleri Bakanlığı’ndaki diplomatları Genelkurmay’a davet ettik, müşterek bir toplantı yaptık. Bu toplantıda Genelkurmay yetkilileri adaların boşaltılmasını talep etti. Hükümet kanadı ise bu konuda ayak sürüdü. Verilen arada önemli bir isim ‘bu adaların AKP hükümetinin bilgisi dahilinde işgal edildiğini’ itiraf etti. Bugün işgal edilen ada sayısı 18’e ulaştı.” demiştir. (EK-11)

 Sayın Yalım’ın bu beyanında geçen; “adaların AKP hükümetinin bilgisi dahilinde işgal edildiğini” itiraf eden “önemli isim” kimdir? Araştırılmalı ve bilgisine başvurulmalıdır. Zira bunun doğru olması halinde “adalarımızın işgalinde bilgisi olan AKP’lilerin” tamamı TCK’nun 302. maddesinde tanımlanan; Devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymaya veya devletin bağımsızlığını zayıflatmaya veya birliğini bozmaya veya devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya yönelik fiiller” kapsamındadır. Bunun da yaptırımı AĞIRLAŞTIRILMIŞ MÜEBBET hapis cezasıdır.

Ayrıca Sayın Yalım’ın iddiasında geçen Sahil Güvenlik Komutanlığı Subaylarına; “Adalara Yaklaşmayın” talimatını kim ya da kimler vermiştir? Bu kişi ya da kişilerin araştırılarak ortaya çıkartılması gerekmektedir. Zira bu kişiler; Sahil Güvenlik Komutanlığı Subaylarının görev rutinleri gereğince devriyeye çıkmalarını engellemekle TCK’nun 257’nci maddesindeki suçu da işlemişlerdir.

10- Oysa askerin egemenlik haklarımızı, vatan topraklarımızı koruma ve kollama görevini düzenleyen mevzuat hükümleri bulunmaktadır. Şöyle ki;

2692 Sayılı Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanunu’nun 23’üncü maddesiyle; (Değişik: 25/7/2016-KHK-668/32 md.; Aynen kabul: 8/11/2016-6755/32 md.) (1) Bu Kanunla münhasıran yönetmelik çıkarılması öngörülen hususların yanı sıra Sahil Güvenlik Komutanlığının görev, yetki ve sorumlulukları, diğer makamlarla ilişkileri, birlikte çalışma ve işbirliği esasları dahil komuta ve kontrol ilişkileri ile Sahil Güvenlik (…) (1) personelinin terfi işleri, disiplin amirleri ve kurulları, ödül, değerlendirme, kılık ve kıyafet ve bu Kanunun uygulanmasına ilişkin diğer hususlar, İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanarak Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe konulan yönetmelikle düzenleneceği” hükme bağlanmıştır.

Anılan madde uyarınca İçişleri Bakanlığı’nca çıkartılan; “Sahil Güvenlik Komutanlığı Teşkilat, Görev ve Yetkileri Yönetmeliği”nin Sahil Güvenliğin Mülki Görevlerini düzenleyen İkinci Bölümünde;

  1. maddede “Görev ve Sorumluluk Alanı”nı,
  2. maddede “Deniz güvenliği ve deniz emniyetine ilişkin görevler”i,
  3. maddede “Uluslararası suçla mücadeleye ilişkin görevler”i,
  4. maddede “Denizde Can ve Mal Koruma Hakkında Kanuna ilişkin görevler”i,
  5. maddede “Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununa ilişkin görevler”i,
  6. maddede “Hak ve hürriyetlerin korunmasına ilişkin görevler”i tanımlanmıştır.

Diğer yandan yönetmeliğin Dördüncü Bölümünde Askeri Görevleri, Beşinci Bölümünde de Yetkileri tanımlanmıştır. Özellikle Yönetmeliğin Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın “Deniz Güvenliği ve Deniz Emniyetine İlişkin Görevler”inin sayıldığı 12’nci maddesinin;

1/b maddesinde;

Deniz güvenliğinin ve deniz emniyetinin sağlanmasına yönelik olarak izleme, gözetleme, takip ve kontrol imkân ve kabiliyetlerini geliştirmek ve gerekli diğer tedbirleri almak.

 1/ç maddesinde;

Deniz güvenliği kapsamında denizlerde hükümranlık haklarının kullanıldığı deniz alanlarının sınırlarında ve deniz yan hudutlarında kontrolün sağlanmasına yönelik ekonomik devriye görevleri icra etmek.

1/d maddesinde;

Yabancı askeri gemilerin ve devlet gemilerinin faaliyetlerini izlemek, gözetlemek, yabancı ülkelere ait askeri gemiler ve devlet gemileri tarafından Türk Bayraklı gemilere yapılan tacizler ile milli menfaatler aleyhine yapılan ihlallere angajman kuralları çerçevesinde müdahale etmek.

 1/g maddesinde;

  1. g) Aidiyeti tartışmalı ada, adacık, kaya, deniz yapıları ve deniz alanlarında ulusal menfaatlere ve ülke politikasına uygun görevler icra etmek.” Sahil Güvenliğin görevleri arasında sayılmıştır.

Görüldüğü gibi, “Aidiyeti tartışmalı ada, adacık, kaya, deniz yapıları ve deniz alanlarında ulusal menfaatlere ve ülke politikasına uygun görevler icra etmek.” Sahil Güvenliğin başlıca görevlerindendir. Öte yandan,Sahil Güvenlik Komutanlığının İdari ve Adli Görevlerine İlişkin Tüzük’ün 4. maddesinde de;

A – Bu Tüzüğün 2 inci ve 3 üncü maddelerinde belirtilen görev ve hizmetlerin yerine getirilmesi sırasında yasalarda suç sayılan eylemlere rastlanılması halinde bunlarla ilgili olarak, tutanak tutmak, delilleri saptamak, toplamak ve saklamak, sanıkları gözaltına almak, sanıkları ve suç araçlarını yetkili makamlara teslim etmek, suçun denizde başlayıp karada devam etmesi ya da suçluların karaya geçmesi hallerinde, yetkili güvenlik kuvvet olaya el koyuncaya kadar, suç delillerinin kaybolmasını ve suçluların kaçmasını önlemek amacıyla karada da bu yetkileri kullanmak ve durumu en kısa sürede yerel mülkiye amirliğine bildirmek;

 “B – Yetki alanları içinde, genel güvenlik kuvvetlerince kovuşturulması gereken suça rastlanılması veya böyle bir suç ihbarı alınması ya da bu suçların karada başlayıp denizde devam etmesi hallerinde, suçun kovuşturulmasında ve suçluların yakalanmasında diğer güvenlik kuvvetlerine yardım etmek, gerektiğinde bu suçlara el koymak, suçluları yakalayıp yetkili makamlara teslim etmek.”  Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın Adli Görevleri arasında sayılmıştır.

Esasen “Komuta Merkezi” ve İdari Makamlar tarafından engellenen ve “yazılı emir” isteyen Subayların da yapmak istedikleri bu görevlerinin ifasından başka bir şey değildir.

11- Sayın Yalım’ın beyanlarına göre Sahil Güvenlik Komutanlığı’nda görevli duyarlı Subaylar işte bu mevzuat hükümlerine göre ve ülkenin egemenlik haklarının toprak bütünlüğünün korunması amacıyla görev ifa etmekteler. Bu nedenle adalar çevresinde devriyeye çıkmaktalar. Ancak emir komuta merkezindeki şüpheliler ise yazılı emir vermekten kaçınmakla birlikte; Ulusal onurumuzu, Vatan toprağımızı korumak isteyen subaylarımıza, “Adalara Yaklaşmayın” talimatları vererek yönetmeliğin yukarıda altı çizili fıkralarında tanımlanan görevlerini yerine getirmelerine engel olmaktadırlar. Bu emri bizzat kimin verdiğinin bir önemi yoktur. Kaldı ki, soruşturma aşamasında bu da açığa çıkacaktır. Bu suçların cezasız kalmaması gerekir.

12- En son olarak da; Yunanistan Genelkurmay Başkanlığı resmi internet sitesinde Yunanistan’ın icra ettiği Türkiye hedefli sanal hava taarruzu ile ilgili haberler yayımlanmıştır. Bilgilere göre Yunanistan Genelkurmay Başkanı Oramiral Evangelos Apostolakis, Yunan Hava Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Christos Christodoulou ile birlikte 31 Ağustos 2017 günü, Souda/Girit’te konuşlu 115. Hava Filo Komutanlığını ziyaret etti. (EK-12)

Apostolakis, Kerpe, Rodos ve Meis adaları bölgesinde alçak irtifa uçuşu yaparak hava ve yer hedeflerine sanal olarak taarruz etmiş. Anılan hedefler ise TSK’ya ait hava ve yer hedefleri. Yani Türk toprakları ve Türk hava sahasındaki hedefler. Apostolakis’in uçuş ve sanal taarruz faaliyetlerine Yunan Hava Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Christodoulou da başka bir F-16 uçağı ile eşlik etmiş.

Oysa Lozan Antlaşması’nın 12.Maddesine göre Girit Adası’nın etrafındaki ada, adacık ve kayalıklar Türk egemenliğinde kalan kara parçaları. Ayrıca Girit Adası üzerinde 4 ülkenin paylı mülkiyet hakkı var. Yani Girit Adası’nın sadece dörtte biri Yunanistan’a ait.Girit Adası’nın etrafındaki ada, adacık ve kayalıklar Türk toprağı ve üzerindeki hava sahası da Türk hava sahası olduğu için Girit Adası’ndan havalanan Yunanistan Genelkurmay Başkanı ve Hava Kuvvetleri Komutanı, Türk hava sahasını ihlal etmiştir.Ayrıca Kerpe, Rodos ve Meis adaları gayri askeri statüdedir. Yunan askeri uçakları anılan adaların 6 millik hava sahası içinde uçamaz. Dolayısıyla Yunanistan uçakları Meis Adası bölgesinde de Türk hava sahasını ihlal etmiştir. Kaldı ki, Yunanistan Genelkurmay Başkanı Apostolakis, 20 Nisan 2016’da da Aydın Eşek Adası ve Aydın Bulamaç Adası’nın üzerinden uçarak Türk hava sahasını ihlal etmişti.

13- Belirtilen bu ihlal, işgal ve ilhaklar karşısında mülki amirler, siyasi ve askeri yetkililer sessiz kalmaktadır. Sesini çıkartanlar ise yukarıdaki bakanların örneğinde olduğu gibi, (bırakalım fiili bir engellemeyi) tamamen ulusal onurdan yoksun, cesaretsiz ve teslimiyet içeren ifadeler kullanmaktan öteye geçememektedirler.

Siyasiler böyle de Valiler farklı mı? Maalesef hayır…

Yunanistan’ın 2004 yılından bu yana işgal ve ilhak ettiği adaların dahil olduğu İzmir, Aydın ve Muğla İllerinin Mülki Amirleri olan Valiler de ne yazık ki 13 yıldır bu işgale seyirci kalmışlardır. Bu nedenle; 2014 yılından bu yana bu üç ilde görev yapmış olan valilerin de cezai sorumlulukları bulunmaktadır. Onlar da yargılanmalılar.

14- Bilindiği gibi, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu da, il ve ilçe sınırları içerisinde kamu düzeni ve güveninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi konusunda mahallin en büyük mülki amirine görev ve sorumluluk yüklemiştir.

Anılan yasaya göre; Vali ve kaymakam, il ve ilçe sınırları içerisinde suç işlenmesini önlemek, kamu düzen ve güvenini korumak için gereken tedbirleri alır, bu maksatla Devletin genel ve özel kolluk kuvvetlerini istihdam eder, bu teşkilat amir ve memurları vali ve kaymakam tarafından verilen emirleri derhal yerine getirmekle yükümlüdür.

İl ve ilçe sınırları içinde huzur ve güvenliğin, kişi dokunulmazlığının, tasarruf emniyetinin, kamu esenliğinin sağlanması ve önleyici kolluk yetkisi vali ve kaymakamın ödev ve görevlerindendir. Bunları sağlamak için gereken karar ve tedbirleri alır. Ülkenin sınır ve kıyı emniyetini, sınır ve kıyı emniyetiyle ilgili bütün işleri, yürürlükte bulunan hükümlere göre sağlar ve yürütür.

Valiler, ilde çıkabilecek veya çıkan olayların, emrindeki kuvvetlerle önlenmesini mümkün görmedikleri veya önleyemedikleri; aldıkları tedbirlerin bu kuvvetlerle uygulanmasını mümkün görmedikleri veya uygulayamadıkları takdirde, diğer illerin kolluk kuvvetleriyle bu iş için tahsis edilen diğer kuvvetlerden yararlanmak amacıyla İçişleri Bakanlığından ve gerekirse Jandarma Genel Komutanlığının ve Kara Kuvvetleri Komutanlığının sınır birlikleri dahil olmak üzere en yakın kara, deniz ve hava birlik komutanlığından mümkün olan en hızlı vasıtalar ile müracaat ederek yardım isterler. Valinin yardım istemi geciktirilmeksizin yerine getirilir.

Aynı yasaya göre ayrıca, olayların sınır illerinde veya bu illere mücavir bölgelerde cereyan etmesi ve eylemcilerin eylemlerini müteakip komşu ülke topraklarına sığındıklarının tespit edilmesi durumunda valinin talebi üzerine ilgili komutan eylemcileri ele geçirmek veya tesirsiz hale getirmek maksadı ile, her defasında Genelkurmay Başkanlığı kanalı ile Hükümetin müsaadesi ile, ihtiyaca göre kara, hava, deniz kuvvetleri ve Jandarma Genel Komutanlığı unsurları ile komşu ülkelerin mutabakatı alınmak suretiyle mahdut hedefli sınır ötesi harekat planlayıp icra edebilir.

Görüldüğü gibi, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu hükümlerine göre Valilere çok geniş yetkiler verildiği gibi, devletin genel ve özel bütün kolluk kuvvetleri emirlerine verilmiş ve gerektiğinde askeri kuvvetlerin de yardımcı olacakları düzenlenmiştir.

Öyle ki, İçişleri Bakanlığı’nın bir genelgesinde; “Türk idari ve yasal sisteminde vali ve kaymakamlar yerel düzeyde dikey gözetimin en önemli aktörleridirler… Yürürlükteki mevzuatta vali ve kaymakamlar tüm iç güvenlik kuvvetlerinin yerel düzeyde gözetiminin temel taşıdırlar. Diğer hiçbir yerel kamu yetkilisinin bu ölçüde görev ve yetkileri yoktur.” Türkiye’de valiler devletin ve hükümetin, kaymakamlar ise hükümetin temsilcisi sıfatıyla, iç güvenlik kuvvetlerinin sivil gözetimine etkin olarak katkıda bulunmakla görevlidir” (İçişleri Bakanlığı, 2010:5)denilmektedir.

Yine, Emniyet ve Asayiş İşlerinde İl, İlçe ve Bucaklardaki Jandarma ve Emniyet Ödevlerinin Yapılması ve Yetkilerinin Kullanılması Suretini ve Aralarındaki Münasebetleri Gösterir Yönetmeliğin 4. maddesine göre; “Türkiye genelinde her gün saat (11.00) emniyet ve asayiş saatidir. Yönetmelik kolluk amirlerinin söz konusu asayiş saatinde belirli bir iş olmasına bağlı olmaksızın mülki idare amirlerinin yanına gideceklerini hüküm almıştır. Kolluk amirleri, son (24) saat içerisinde kendi görev ve sorumluluk alanlarında meydana gelen bütün olayları ve elde ettikleri duyumları ve bunlara karşı alınması gerekli olan tedbirleri, kişisel önerilerini ve görevde kullanabilecekleri kuvvet miktarını mülki amire bildirirler. Mülki amir, gerekli bilgileri aldıktan sonra, sözlü olarak talimatlarını kolluk amirlerine iletir. Mülki amirin talimatlarına, kolluk amirleri tarafından itiraz söz konusu olursa son karar mülki idare amirine aittir. Verilen emir mülki idare amirinin sorumluluğunda yerine getirilir” denilmektedir.

Bu kadar geniş yetki ve sorumluluklarla donatılan İl Valileri, yani İzmir, Aydın ve Muğla’da 13 yıldır görevler yapan ve yapmakta olan Valiler, aynen siyasiler gibi, Ege Adalarında giderek boyutlanan işgal ve ilhak karşısında sessiz kalmaktadırlar. Yetki ve sorumluluklarını kullanmamaktadırlar. Bu nedenle Valilerin bu fiilleri/eylemsizlikleri TCK’nun 302’nci maddesinde tanımlanan suç kapsamındadır.

15- Yukarıda da belirttik, Uluslararası sözleşmelere göre;  “Asya kıyısından 3 milden az bir uzaklıkta bulunan adalar, TÜRK EGEMENLİĞİ ALTINDA KALACAKTIR” şeklindeki anlaşma hükmü uygulanmak zorundadır. Yunanistan devleti, bu maddeyi açıkça ihlal ederek Uluslararası bir suç işlemektedir. Roma Statüsü’ne göre bunun adı “İşgal” suçudur.

Komuta merkezindeki sivil, askeri ve idari görevliler bu işgali görmezden gelerek Vatana İhanet suçunun yanında TCK m. 257’de tanımlanan “Görevi Kötüye Kullanma” suçunu da işlemişlerdir.

16- Oysa Yunanistan’ın 31 Mayıs 1995’te aldığı bir kararla kara sularını 6 milden 12 mile çıkarmasını Türkiye; 8 Haziran 1995’te CASUS BELLİ (SAVAŞ NEDENİ) saymıştı.

Yine 1996 yılı Ocak ayında Figen ATAK adlı Türk gemisi Kardak Kayalıkları’nda karaya oturunca Yunanistan kazanın karasularında olduğunu iddia edip Kardak’a bayrak dikmiş Türkiye ile savaşın eşiğine gelmişti. Türkiye ise 2 gün içinde Türk Bayrağı’nı kayalıklara dikmişti.

Fakat bugün görevde olan Türkiye Genelkurmay Başkanı; yanındaki Kuvvet Komutanlarıyla birlikte içinde bulundukları savaş gemisi ile29 Ocak 2017 günü aynı Kardak Kayalıklarına yaklaşmak isteyince Yunanistan hücumbotlarının tacizi karşısında tornistan ederek Bodruma geri dönmek zorunda kalmışlardır.

17- Yani, Yunanistan Devleti Ege Denizi’ni kendisine ait bir göl gibi görerek Kardak ve çevresindeki adalarımızı açıktan işgal ve ilhak ederken bizdeki siyasiler ve askerler seyretmektedirler. İşgal edilen topraklara savaş için gitmesi gerekenler, “turistik gezi” dahi yapamadan dönmektedirler.

“Bize Sevr’i gösterip Lozan’a razı ettiler”, “Şöyle bağırsan sesimizin duyulacağı adalarımızı verdiler” diyerek Cumhuriyetimizin kurucularına iftira atanlar da Yunanistan Devleti tarafından yapılan bu açık saldırılar karşısında sessiz kalmaktadırlar. Bir nota dahi verememektedirler.

18- Müvekkil parti, Ege’deki Adalarımızın Yunanistan tarafından işgal edilmesine sessiz kalan siyasi, askeri ve idari yöneticiler hakkında şimdiye kadar defalarca (Çeşme’de, Didim’de, Bodrum’da) suç duyurularında bulunmuştur.

Öte yandan, Yunanistan’ın Ege Denizindeki adalarımızı işgal etmesi,balıkçılarımızı katletmesi ve tutuklaması Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM)’nin kuruluşunu öngören Roma Statüsünün“Divanın Yargı Yetkisine Giren Suçlar”ı düzenleyen 5’inci maddesinde öngörülen “Savaş Suçları” ve “Saldırı Suçu” kapsamına girdiğinden Roma Statüsünü imzalayan Yunanistan Devleti hakkında Statü’nün “Yargı Yetkisinin Kullanılmasına İlişkin Önşartlar” başlıklı 12. maddesi uyarınca müvekkil Parti tarafından Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM)’ne başvuru da yapılmıştır.

19- Sonuç olarak; ülkemizin en Vatansever, en Halksever gerçek muhalefet partisi olan müvekkil Halkın Kurtuluş Partisi; Ülkemizin Egemenlik Haklarının ayaklar altına alındığı, işgal edilen vatan topraklarımızda askerimizin işgalci askerleri koruma ve kollama durumuna düşürüldüğü bu acıklı duruma itiraz etmektedir. Sorumluların hesap vermesini istemektedir.

Haklarında Suç Duyurusunda bulunduğumuz İzmir, Aydın ve Muğla illerinde 2004 yılından bu yana görev yapan Valiler de 5442 sayılı İl İdaresi Kanunun kendilerine verdiği yetki ve sorumluluğun gereğini yerine getirmemişlerdir. Bu Valiler de; Ege Denizi’nde görev yaptıkları ilin sınırları içinde bulunan Adalarımızın işgaline karşı sessiz kalmakla işledikleri suçlardan soruşturma açılarak yargılanmaları gerekmektedir. Bu nedenle, yapılacak soruşturma ve kovuşturmada Ege’deki Adalarımızın işgaline dair somut bilgi ve belgeleri elinde bulunduran Milli Savunma Bakanlığı Eski Genel Sekreteri Kurmay Albay Ümit YALIM’ın tanık sıfatıyla bilgisine başvurulmasını talep etmekteyiz.

SONUÇ VE İSTEM….: Sunulan ve Soruşturma aşamasında re’sen görülecek diğer nedenlerle;

Şüpheli Valilerin atılı suçlardan cezalandırılmalarının sağlanması için haklarında soruşturma yürütülerek kamu davası açılmasının sağlanmasını, yasal haklarımızı kullanabilmemiz için sonuçtan tarafımıza bilgi verilmesini müvekkil parti adına arz ve talep ederiz. 25/09/2017

SUÇ DUYURUSUNDA BULUNAN       

HALKIN KURTULUŞ PARTİSİ VEKİLLERİ

Av. Tacettin ÇOLAK          Av. Ferit CÖHCE

Print Friendly, PDF & Email