ULUSLARARASI CEZA MAHKEMESİ SAVCISI’NA
(TO THE PROSECUTOR OF INTERNATIONAL CRIMINAL COURT)
SAVAŞ SUÇU İHBARINDA BULUNAN (THE INSTITUTION
REPORTING THE WAR CRIME): Halkın Kurtuluş Partisi Genel Başkanlığı
Karanfil Sokak No:24/15 Kızılay/ANKARA
V E K İ L L E R İ : Av. Metin Bayar, Av. Sait Kıran, Av.Doğan Erkan
Necatibey Cad. Sezenler Sokak. No: 4/15Sıhhıye/ANKARA
İHBAR EDİLENLER
(SUSPICIOUS PERSONS) : 1- Recep Tayyip ERDOĞAN (President of The State of Turkish Rupublic)
2- Ahmet DAVUTOĞLU (Prime Minister of Turkey)
3- Efkan ALA (The Former Interior Minister of Turkey)
4- Hakan FİDAN ( Head of National Intelligence Organization)
İHBARA KONU OLAYLAR
(THE CIRMINAL COMPLAINTS ARE BASED ON THE FACTS):
Hürriyet gazetesinde, OdaTv haber sitesine atıf yapılarak yapılan bir habere göre:
“AK Parti Siirt milletvekili adayı ve AK Parti Dış İlişkiler’den Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı YASİN AKTAY, Adana ve Hatay’da durdurulan MİT TIR’larının Özgür Suriye Ordusu’na (ÖSO) gittiğini söyledi.
“Odatv internet sitesinde yer alan görüntülü habere göre, Siirt’te seçim çalışmalarını sürdüren Aktay, esnaf ziyaretinde tepkiyle karşılaştı. Görüntülere göre Aktay, bu tepkiler üzerine Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan‘ın Kobani ile ilgili geçmişteki açıklamasına ilişkin açıklamalarda bulunuyor.
“Bunun ardından bir vatandaşın “Oraya giden TIR’lar nerede? O TIR’lardan ne çıktı? Silahlar. IŞİD’e giden silahlar” demesi üzerine ise AKTAY’IN, “ÖZGÜR SURİYE ORDUSU’NA GİDİYORDU” DEDİĞİ DUYULUYOR.” (http://www.hurriyet.com.tr/gundem/29036154.asp)
Bu gelişmenin hemen ardından “CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, MİT TIR’larındaki bombaların görüntülerini izlediğini söyledi. Yasin Aktay’ın ”O TIR’lar ÖSO’ya gidiyordu” sözlerini doğrulayan Kılıçdaroğlu, ”Dolayısıyla bunların gizlenecek bir yanı yok. Onun söylemesiyle de insani yardım olmadığı çıkıyor ortaya” ifadelerini kullandı.
“CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Genel Başkan Başdanışmanı Erdoğan Toprak ile birlikte Hürriyet’i ziyaret etti. Kılıçdaroğlu, Hürriyet Ankara Temsilcisi Deniz Zeyrek, Temsilci Yardımcısı Şükrü Küçükşahin ve Uğur Ergan, Haber Müdürü Saffet Korkmaz, CHP muhabiri Okan Konuralp’in sorularını yanıtladı.
“TIR’LARDAKİ SİLAHLARI SEYRETTİM
“Kılıçdaroğlu MİT TIR’ları ile ilgili şunları söyledi:
“Yasadışı yollardan sınır geçişlerine izin vermeyeceğiz. MİT TIR’ları da gidip gelmeyecek. Silah taşımayacaklar. Yani Yasin Aktay doğruyu söylüyor. Filmleri var, kamyonlardaki kasaların nasıl açıldığının, bombaların görüntüleri var. Ben de seyrettim. Dolayısıyla bunların gizlenecek bir yanı yok. Onun söylemesiyle de insani yardım olmadığı çıkıyor ortaya.” (http://odatv.com/n.php?n=o-goruntuleri-ben-de-izledim-2005151200)
29 Mayıs 2015 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde bahse konu tırlarda ele geçirilen ağır silah ve mühimmatın listesi ve görüntüleri yayımlanmıştır. Bu görüntüler ihbar ettiğimiz şüpheliler tarafından yalanlanmazken bu haberleri yapan gazeteciler en ağır dille şüpheliler tarafından açıkça tehdit edilmişlerdir.
Ayrıca bu konuda soruşturma yapan Cumhuriyet savcıları ve Jandarma görevlileri de şu anda tutuklanarak hapse atılmışlardır.
Sonuç olarak, şüphelilerin emir ve talimatlarıyla tırlar dolusu ağır silah ve mühimmatın açık savaş ilanı olmadan başka bir komşu ülkeye gönderildiği artık aşikardır. Bu silahların IŞID, El-Nusra gibi uluslararası alanda da terörist grup sayılan ulaştırıldığı ve masum sivil komşu ülke halkının bu silahlarla öldürüldüğü tüm uluslararası kamuoyunca artık bilinmektedir. Bu suçların soruşturulmasını sağlayacak iç hukuk mekanizmaları da şüpheli kişiler tarafından devlet gücü kullanılarak ortadan kaldırılmıştır.
HUKUKSAL DEĞERLENDİRME:
1– 24 Ekim 1970 tarihinde toplanan 1883. BM Genel Kurulu’nda kabul edilen ”BM Antlaşması Doğrultusunda Devletler Arasında Dostça İlişkiler ve İşbirliğine İlişkin Uluslararası Hukuk İlkeleri Konusunda Bildirge” Ekinde belirtilen;
“Her devlet uluslararası ilişkilerinde herhangi bir Devletin ülke bütünlüğü ya da siyasi bağımsızlığına karşı güç kullanma tehdidinde bulunma ya da güç kullanmaktan ya da Birleşmiş Milletler’in amaçlarıyla ters düşen herhangi bir biçimde davranmaktan kaçınmak yükümlülüğündedir. Böyle bir güç tehdidi ya da güç kullanımı uluslararası hukukun ve Birleşmiş Milletler Antlaşmasının ihlali anlamına gelir ve hiçbir zaman uluslararası sorunların çözümünde bir araç olarak kullanılmamalıdır.
“Saldırıdan kaynaklanan bir savaş, uluslararası hukuka göre sorumluluğu olan, barışa karşı işlenmiş bir suçtur.
“Birleşmiş Milletler’in amaç ve ilkeleri uyarınca Devletlerin, saldırıdan kaynaklanan savaş lehinde propaganda yapmaktan kaçınma yükümlülüğü vardır.
“Her Devletin, başka bir Devletin var olan uluslararası sınırlarını ihlal etmek amacı ile ya da toprak anlaşmazlıkları ve Devletlerin sınırları ile ilgili sorunlar dahil olmak üzere uluslararası anlaşmazlıkların çözümünde araç olarak güç tehdidi ya da güç kullanımından kaçınma yükümlülüğü vardır.
“Her Devletin, kendisinin taraf olduğu ya da başka bir şekilde saygılı olmak durumunda olduğu uluslararası bir antlaşma ile oluşturulmuş ya da bu antlaşma gereğince ortaya çıkmış ateşkes sınırları gibi uluslararası sınır tayinlerini ihlal etmek amacı ile güç tehdidi ya da güç kullanmaktan kaçınma yükümlülüğü vardır. Yukarıda belirtilenlerin hiçbiri, kendi özel rejimleri altındaki bu gibi sınırların mevcut durum ve etkileri açısından tarafların konumlarına zarar verecek ya da geçici niteliklerini etkileyecek şekilde yorumlanamaz.
“Devletlerin güç kullanımını içeren misilleme hareketlerinden kaçınma konusunda bir yükümlülükleri vardır.
“Her Devlet, eşit haklar ve kendi geleceğini tayin etme ilkelerinin işlenmesi sırasında sözü edilen halkları, kendi geleceklerini tayin etme, özgürlük ve bağımsızlık haklarından yoksun bırakan herhangi bir zora dayalı eylemden kaçınma yükümlülüğüne sahiptir.
“Her Devletin, başka bir Devletin toprağına saldırı amacını taşıyan, ücretli askerler de dahil olmak üzere, düzensiz güçler ya da silahlı grupları örgütlemek veya örgütlenmelerini teşvik etmekten kaçınma yükümlülüğü vardır.
“Her Devlet, bir başka Devletin içindeki sivil mücadele hareketleri ya da terörist hareketleri örgütlemek, kışkırtmak, bunlara yardımda bulunmak ya da bunların içinde yer almaktan ya da bu tür hareketlerin yürütülmesine yönelik olarak kendi toprakları içinde yürütülen örgütlü etkinliklere rıza göstermekten, bu paragrafta sözü edilen hareketler güç tehdidi ya da güç kullanımı içerdiği zaman, kaçınmakla yükümlüdür.
“Bir Devletin toprağı, Antlaşmanın hükümlerine aykırı bir biçimde güç kullanılmasından kaynaklanan askeri işgalin hedefi olmamalıdır. Bir Devletin toprağı, güç tehdidi ya da güç kullanılması sonucunda, bir başka devletin ele geçirme hedefi olmamalıdır. Güç tehdidi ya da güç kullanılması sonucunda sağlanan hiçbir toprak kazanımı yasal olarak kabul edilmeyecektir.” Şeklinde ilkeler belirtilmiştir. Yukarıda belirttiğimiz eylemlerin bu ilkelere aykırı olduğu açıktır.
Hemen her gün bir yeni örneği ile karşılaştığımız uygulamalarla, egemen bir devletin (Suriye’nin) toprağına saldırı amacı taşıyan güçlerin ülkemizde örgütlendiklerini hatta bu güçlerin kontrolsüz bir şekilde kendi halkımıza karşı da saldırganlaştıklarını görmekteyiz.
Bir başka anlatımla, 42 yıl önceki BM toplantısında kabul edilen bu ilkelerin bütün üye ülkeleri bağlayıcı hükümleri ortadayken, şüphelilerin temsil ettiği yürütme organının ne kendilerini bu taahhütlerle bağlı hissetmemesi, tümüyle uluslararası hukuku tanımamalarından kaynaklanmaktadır.
2– Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme;
“9 Aralık 1994 tarih ve 49/60 Kararı ile uluslararası terörizmin ortadan kaldırılmasını hedefleyen beyannamesini içeren ekinde, BM’e üye Devletlerin, nerede ve kim tarafından yapıldığına bakılmaksızın devletler ve halklar arasındaki dostane ilişkileri ve Devletlerin güvenliğini ve toprak bütünlüğünü tehlikeye düşürenler de dahil olmak üzere tüm terörist eylem, yöntem ve uygulamaları suç oldukları ve haklı gösterilemeyecekleri gerekçesiyle açık bir şekilde ve teyiden kınadığını keza hatırlatılarak,
“Uluslararası terörizmin ortadan kaldırılmasını hedefleyen tedbirler beyannamesinde, Kurul’un, Devletleri, bu sorunun tüm veçhelerini kapsayacak genel bir yasal çerçevenin mevcudiyetini temin etmek amacıyla, terörizmin tüm şekil ve tezahürleriyle önlenmesi, cezalandırılması ve ortadan kaldırılmasına ilişkin olarak yürürlükte bulunan uluslararası hukuki düzenlemelerin kapsamını acilen gözden geçirmeleri için de teşvik ettiğini not edilerek,
“Terörizmin, finansmanının engellenmesi ve faillerinin kovuşturulması ve cezalandırılması suretiyle tecziyesine yönelik etkili önlemlerin oluşturulması ve benimsenmesi amacıyla devletler arasında uluslararası işbirliğinin geliştirilmesine acilen ihtiyaç duyulduğuna kani olarak”
Türkiye Devletinin de taraf olduğu Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme imzalanmıştır.
Ancak Türkiye Devleti, Suriye’deki silahlı Uluslararası alanda da Terörist sayılan grupları (IŞID, El Nusra Cephesi ve El Kaide gibi uluslar arası Terörist Gruplar) koruyarak, dahası bu gruplara kendi ülkesinden katılımı da sağlayarak ve silah mühimmat yardımında bulunarak, Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme’nin aşağıdaki maddelerini ihlal etmiştir.
Madde 2’de belirtilen Niteliği veya kapsamı itibariyle, bir halkı korkutmak, ya da bir hükümeti veya uluslararası örgütü herhangi bir eylemi gerçekleştirmeye veya gerçekleştirmekten kaçınmaya zorlamak amacını gütmesi halinde, bir sivilin ya da bir silâhlı çatışma durumunda muhasemata doğrudan katılmayan herhangi başka bir kişiyi öldürmeye veya ağır şekilde yaralamaya yönelik diğer tüm eylemler Suriye Halkı üzerinde gerçekleştirilmiştir.
Sözleşmenin 7’inci maddesinde belirtilen; Her Taraf Devlet aşağıdaki hallerde 2 nci Maddede belirtilen suçlara ilişkin suç topraklarında işlendiği halde, suç vatandaşları tarafından işlendiği halde yargılama yetkisini tesis etmek için gerekli önlemleri almamıştır.
Türkiye Devleti, İşlenen suçun amaç veya sonucunun topraklarında işlenmesine rağmen yargılama yetkisini tesis etmemiştir. Kaldı ki ortaya çıkan kayıtlardan yargı yetkisinin kullanılmasından ziyade nasıl terörizme destek olunduğu ortadadır.
Yine Madde 9’da belirtildiği üzere 1. 2. Maddede belirtilen bir suçun failinin veya fail zanlısının topraklarında bulunabileceği bilgisini alan ilgili Taraf Devletin bilgisine getirilen hususların soruşturulması için iç hukukuna göre gerekli olabilecek önlemleri alması gerekir. Ancak Türkiye Devleti bu maddeye de aykırı davranarak Suriye’de sivil halka karşı saldırılarda bulunan radikal gruplara destek olmuş bu gruplardan kişilerin Türkiye’de yaşamasına, tedavi görmesine göz yummuştur.
3- Cenevre Sözleşmesi;
Sivil şahısların harp zamanlarında himayesi için yapılan Cenevre Sözleşmesinin genel prensiplerine de Türkiye Hükümeti aykırı davranmıştır. Henüz bir açık savaş ilanı olmamasına rağmen Türkiye’den gönderilen mühimmat ve silah yardımları sonucunda taraf olmayan sivil halk Suriye’de açıkça katledilmiştir.
Türkiye Hükümetinin sağladığı destekle özellikle Suriye’de yaşayan Alevi ve Hıristiyan yerleşim yerleri saldırıya uğramış bu bölgelerdeki insanlar açıkça katledilmiştir.
4- Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsü giriş bölümünde:
“Bu Statü’ye taraf devletler,
Bütün insanların ortak bağlarla birleştiği, ortak bir miras dahilinde kültürlerinin bir araya geldiği ve bu hassas mozaiğin her an dağılabileceğinden endişe duyulduğunun bilincinde olarak,
Bu yüzyıl süresince milyonlarca çocuk, kadın ve erkeğin, insanlık vicdanını derinden etkilemiş, hayal edilemeyen katliamların kurbanı olduğunu akılda tutarak,
Bu tür ağır suçların, dünyadaki barış, güvenlik ve esenliği tehdit ettiğini kabul ederek,
Uluslararası toplumu bir bütün olarak yakından ilgilendiren, en ciddi suçların cezasız kalmaması ve ulusal düzeyde ve uluslararası işbirliğinin güçlendirilmesi suretiyle, bu suçların etkin bir şekilde kovuşturulmasının, güvence altına alınması gerektiğini teyit ederek,
Bu suçların faillerinin, cezasız kalmasına son verme ve böylece bu tür suçları önleme konusunda kararlı olarak,
Uluslararası suçların sorumluları üzerinde yargı yetkisinin kullanılmasının her devletin görevi olduğunu anımsayarak,
Birleşmiş Milletler Şartı Amaç ve İlkeleri ile özellikle tüm devletlerin, herhangi bir devletin toprak bütünlüğü ve siyasi bağımsızlığına karşı güç veya tehdit kullanmaktan veya Birleşmiş Milletler Amaçlarına uymayan müdahalelerden kaçınmaları gereğini tekrar teyit ederek,
Bu bağlamda Statünün hiçbir maddesinin, hiçbir devlete başka bir devletin içişlerine ya da silahlı çatışmalarına karışma yetkisi vermediğini vurgulayarak,
Şimdiki ve gelecek nesillerin iyiliği için, uluslararası toplumu bir bütün olarak ilgilendiren, en ciddi suçlar üzerinde yargı yetkisi olan, Birleşmiş Milletler Sistemi ile ilişki içinde, bağımsız ve daimi bir Uluslararası Ceza Mahkemesi kurulması konusunda kararlı olarak,
Bu Statü altında kurulacak olan Uluslar arası Ceza Mahkemesi’nin, ulusal ceza yargı yetkisinin tamamlayıcısı olduğunu vurgulayarak,
Uluslararası adaletin uygulanacağına ilişkin, sonsuz güveni sağlama konusunda emin olarak,
Aşağıdaki hususlarda mutabık kalmışlardır” denilmiştir.
Uluslararası Ceza Mahkemesi bu Statü ile kurulmuştur.
Mahkemenin kuruluşunu düzenleyen 1. Maddesi ise: “Mahkeme, daimi bir kurumdur ve bu Statüde sözü edilen, uluslararası toplumu ilgilendiren en ciddi suçları işleyen kişiler üzerinde, yargı yetkisine sahiptir ve ulusal ceza yargı yetkisini tamamlayıcıdır. Mahkemenin yargı yetkisi ve işlevleri bu Statü hükümleri çerçevesinde belirlenir.” Düzenlemesini havidir.
“Mahkemenin Yargı Yetkisine Giren Suçlar” başlıklı 5. Maddesi ise
“Mahkemenin yargı yetkisi, uluslararası toplumu bir bütün olarak ilgilendiren en ciddi suçlar ile sınırlıdır. Mahkeme, bu Statü’ye uygun olarak, aşağıdaki suçlar hakkında yargı yetkisine sahiptir:
(a) Soykırım suçu;
(b) İnsanlığa karşı suçlar;
(c) SAVAŞ SUÇLARI;
(d) SALDIRI SUÇU.”, şeklindedir.
Statü’nün ”savaş suçu” başlıklı 8. Maddesinin 2/a-(ii) bendi: Askeri olmayan, yani askeri maksatlı olmayan sivil hedeflere karşı kasten saldırı düzenlenmesi”;
iv bendi: “Tahmin edilen somut ve doğrudan askeri avantajlara kıyasla, aşırı olacak
şekilde, sivillerin yaralanmasına veya ölmesine veya sivil nesnelerin zarar
görmesine yol açacağı ve geniş çapta, uzun vadeli ve ağır bir biçimde doğal
çevreye zarar vereceğinin bilincinde olarak saldırı başlatılması”;
v bendi: “Savunmasız veya askeri hedef oluşturmayan kent, köy, yerleşim yeri veya
binaların bombalanması veya bu yerlere herhangi bir araçla saldırılması” suçlarını düzenlemektedir.
“Saldırı suçu” başlıklı madde ise 1. Fıkrasında ise “Bu statünün amacı bakımından “saldırı suçu”, bir Devletin siyasi veya askeri eylemlerini etkili biçimde kontrol edebilme veya yönetebilme konumunda bulunan bir kimse tarafından, karakteri, ağırlığı ve boyutu itibariyle Birleşmiş Milletler Şartı’nı açıkça ihlal eden bir saldırı fiilinin planlanması, hazırlanması, başlatılması veya icrasını ifade eder” denilmektedir.
SONUÇ OLARAK; Yukarıda anlatılan eylemler SAVAŞ SUÇU ve SALDIRI SUÇU kapsamında bulunduğundan, iç hukukta şüpheliler hakkında hiçbir yargılama yapılmadığından ve iç hukuk yolu tıkandığından, Uluslararası Mahkemenin amacındaki “Bu suçların faillerinin, cezasız kalmasına son verme ve böylece bu tür suçları önleme konusunda kararlı olmak” vurgusu dahilinde, şüphelilerin yargılanmasını talep etmek üzere mahkemeniz savcılığına başvurma zorunluluğu doğmuştur.
Halkın Kurtuluş Partisi
Vekilleri
Av. Metin Bayar, Av. Sait Kıran, Av.Doğan Erkan