HKP İZMİR İL ÖRGÜTÜNDEN YOLSUZLUĞU PROTESTO EYLEMİ

 

HKP İZMİR İL ÖRGÜTÜNDEN YOLSUZLUĞU PROTESTO EYLEMİ

HKP İzmir İl Örgütü olarak Tayyipgillerin tarihin en büyük hırsızlığını İzmir’de yapılan bir eylemle protesto ettik.

Aralarında bakan çocuklarının da bulunduğu hırsızlık olayının ardından, Tayyipgilerin artık çuvala sığmayan yolsuzlukları pis kokular yayarak gün yüzüne çıkarıldı. Bizler HKP olarak yıllardır bunların din kisvesi altında hırsızlık yaptıklarını söylüyorduk. Ve hatta haklarında defalarca suç duyurusunda bulunduk. Bu son olay partimizin öngörüsünün ne kadar doğru olduğunu göstermiştir.

Konuyla ilgili HKP İzmir İl Örgütü olarak 21 Aralık Cumartesi günü saat 14.30’da Konak Kemeraltı girişinde bir eylem yaptık. Eylemde İl Başkanımız Av. Tacettin ÇOLAK bir basın açıklaması yaptı.

ÇOLAK açıklamasında, “Bunların yolsuzlukları iki ayrı hırsızlık çetesinin kapışması sonucu açığa çıktığını, yolsuzluğu açığa çıkaranlarla, yolsuzluk yapanların aynı zihniyetten geldiğini, bu iki çetenin kapışması sonucu bu olayın açığa çıktığını” söyledi.

Eylemi izleyen İzmir Halkının sloganlarımıza katılarak ve alkışlayarak destek olduğu Eylem sırasında açılan pankartlarla ve atılan sloganlarla bu hırsızlık olayı protesto edildi.

Eylem sırasında, “Gün Gelecek Devran Dönecek Hırsızlar Halka Hesap Verecek”, “Gün Gelecek Devran Dönecek Tayyipgiller Halka Hesap Verecek”, “Tayyibin Tanrısı Para Tanrısı”, “Kahrolsun ABD-AB Emperyalizmi”,”AKP İşsizlik Pahalılık Zam Zulüm Demektir”, sloganalrı atıldı.

Eylem Tayyipgillerden bu hırsızlıklarının hesbının Demokratik Halk İktidarında sorulacağı sözleriyle bitirildi.

 

İzmir’den Kurtuluş Partililer


Yapılan Açıklama;


TÜYÜ BİTMEMİŞ YETİMİN HAKKINI

YEDİ SÜLALESİNE YEDİRENLERDEN HESAP SORACAĞIZ

 

“Öküz öldü ortaklık bozuldu”. F tipi Cemaat ve Tayyipgiller, 2002’den bu yana Emekçi Halklarımızın ensesinde boza pişirirken, bugünlerde iktidarın ganimetlerini paylaşma savaşında birbirlerine girdiler.

Cemaat, 17 Aralık Operasyonu ile ilk elden dört bakan ve oğullarının (diğer suç ortaklarıyla birlikte) kirli çamaşırlarını ortaya saçtı. İçişleri Bakanı ve Ekonomi Bakanının oğlu ve Halkbank Genel Müdürü ile birlikte 14 kişi tutuklandı. Operasyona Tayyip Erdoğan’ın oğlu Burak ve Bilal’in de adının eklendiği söylenmekte. Tayyipgiller ise bu operasyonu yapanları görevlerinden uzaklaştırarak karşı atakta bulundu.

Oysa tam 11 yıldır her ikisi de vurgun, talan ve soygundan nasipleniyordu. Tam 11 yıldır her ikisi de ülkemizin, Kuvayimilliye yadigârı yeraltı ve yerüstü zenginliklerini yerli-yabancı Parababalarına peşkeş çekerek, komisyonlarını cebe indiriyorlardı. “Ne komünist bir ülkeymişiz, sat sat bitiremedik” diyen yüzsüz bakanlarının oğlu da yumurta ticaretinden köşeyi dönmemiş miydi?

Devlet başkanının 16 yaşındaki oğlu taze mısır ticaretinden voleyi vurmamış mıydı?

Tayyip’in oğluna ise gemicikler nasip etmemiş miydi yüce Mevla?..

Tayyip, 1994’te “Hırsızlık babadan evlada geçer” derken tam da kendini ve yandaşlarını tanımlamış… Bizzat kendisinin İstanbul Belediye Başkanlığı döneminden kalma ve hepsi de akçalı suçlardan 7 ayrı dosyası var, yargılanmayı bekliyor. Kayıp trilyon davasında bütün suç ortakları ceza alan A. Gül’ü kurtardılar. Deniz Feneri vurgununun Almanya ayağı cezalandırılmışken, Türkiye ayağı bizzat bu vurguncular tarafından kapatıldı. Hem de bu soruşturmayı yürüten savcıları suçlayarak ve yargı önüne çıkartarak… O zamanlar aralarından su sızmıyordu. Çünkü vurgunu ve talanı birlikte yapıyorlardı. Birlikte suç işliyorlar ve suçlarının üzerini kapatıyorlardı.

Bunların her ikisi de ekonomik çıkar amaçlı suç örgütüdür. Şimdi birbirlerini “çete” olmakla suçluyorlar. Gerçekte her iki taraf da çetedir. Yolsuzluk, vurgun ve talan çetesi…

Bunlar, halkımızın temiz dini duygularını sömürmeyi kendilerine gelir kapısı haline getirdiler ve ülkemizi Ortaçağın karanlığına sürüklemektedirler.

Zavallı halkımızı öylesine afyonladılar ki, “bunlar da yiyor ama namaz kılıyorlar, oruç tutuyorlar, Kur’an okuyorlar” diye bunların hırsızlıklarını hoş görür hale getirildi.

Oysa bunlar insanlarımızı Allah’la kandırarak, yedi sülalesini zengin eden, organize suç örgütüdür. Kendileri gözlerini kırpmadan kul hakkı yerken, işsizlik ve pahalılık cehenneminde yaktıkları insanlarımızla ise “bu dünyada imtihan ediliyorsun, burada çektiğin acılar ahrette sana mükâfat olarak dönecek” diyerek alay etmekteler.

Abdullah Bin Mübarek, 1300 yıl önce ne de güzel söylemiş; “İnsanların en alçağı; din kisvesi altında dünya menfaati sağlayandır” diye… Bunların hepsi “din kisvesi altında dünya menfaati sağlayan”lardır. Dünya menfaatleri boylarını-kasalarını o kadar aşmış ki, ayakkabı kutularına dahi ihtiyaç duymaya başlamışlar.

Emniyet ve Adliyedeki aynı kişiler; aynı yöntemlerle Ergenekon, Balyoz, Oda TV vb. operasyonları yaparken, başta Tayyip’in kendisi olmak üzere hiçbir AKP’li ne masumiyet karinesini ne kişilerin özel hayatını ne de konut dokunulmazlığı ve haberleşme özgürlüğünü hatırlıyorlardı. Tam tersine yapılan tüm haksızlık ve hukuksuzlukları “ülke vesayetten kurtuluyor”, “bağırsaklarını temizliyor” diye alkışlıyorlar ve cesaretlendiriyorlardı.

Peki, şimdi ne oldu?

Zülfü yâre dokununca hepsi “insan hakları savunucusu” kesildi. Ama yemezler…

Bu operasyonu hazırlayan, planlayan ve uygulamaya koyan AB-D Emperyalistleridir. Uygulayıcılarının cemaatçi müritler olması bu gerçeği değiştirmez. Çünkü şanlı Gezi Direnişi, Tayyipgiller arasında derin çatlaklar oluşturdu. Bu direnişle Tayyip’in karizması çizildi, sonun başlangıcına geldi. Dahası Tayyip; Gezi Direnişinin “arkasında faiz lobileri var” diyerek efendilerine dil uzattı. Kaldı ki, daha önce de İsrail ve AB-D’ye kurusıkı efelenmelerini, Çin’le füze anlaşmalarını da batılı emperyalistler deftere yazmışlardı.

Yine Tayyipgiller, İran’a uygulanan AB-D ambargosunu delerek, aldıkları doğalgazın karşılığı olarak İran’a altın ihraç ediyormuş gibi görünüyorlardı. Bir anda Türkiye’nin İran’a altın ihracında patlama yaşandı. Doğalgazın TL olarak karşılığı Halkbank’ta tutulup altına dönüştürdükten sonra, bazen zırhlı araçlarla İran Merkez Bankası yetkililerine, bazen de Uçak Kargosu ile İran’a gönderiyorlardı. İran’a yapılan altın ihracı 2009 yılına kadar sıfırken birden bire % 76’lara fırlamıştır. Türkiye’de bu kadar altın olamayacağına göre İsviçre ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden altın ithal ediliyordu. Tabii bu altın transferinin baş aktörü Azeri vatandaşı Rıza Sarraf ise bu işin kolaylaştırıcılığını da aldıkları rüşvet karşılığında bazı Bakanlar ve çocukları yapıyordu. Hem böylece ekonominin büyüme rakamları da şişirilmiş oluyordu. AB-D Emperyalizminin bunu da affetmeyeceği besbellidir.

Velhasıl bugünkü koşullarda Tayyipgiller’in kullanım değeri kalmamıştır. “Delikten aşağı süpürme” zamanı gelmiştir. Öyle ki, İçişleri Bakanı’nın ruhu bile duymadan, kendine bağlı polis teşkilatı tarafından oğlunun derdest edilmesi, İstanbul Emniyet Müdürüne iki saat ulaşamamaları bunların iktidarlarının ne kadar kof olduğunu göstermektedir.

Bugün bu talan düzeninin gerçek yüzünü ortaya çıkaracak ve vurguncuların cezasını verecek bir yargı sistemi yoktur.

Yolsuzluklar konusunda Partimizin geçmişte yaptığı onlarca suç duyurusu olmuştu. Ancak ne yazık ki devrimcilere, demokratlara, yurtseverlere karşı hızla işleyen yargı, alenen yapılan bu soygunları bir türlü görmeyerek, soruşturmalarda takipsizlik kararları verdi. Örneğin Tayyip’in İsviçre bankalarındaki sekiz ayrı hesapta yüklü miktarlarda parasının olduğu Wikileaks belgeleriyle ortaya çıkmıştı.

Yine 2010 Aralık ayında gazetelerde Abdüllatif Şener’in; “İktidar zenginlerinin varlıkları yasallaştığı ve servetleri açığa çıktığı zaman TÜSİAD üyeleri onların yanında orta sınıfa dönecektir. Bu servetler ortaya çıkmadı. Orada burada saklanan var. Başka ülkelerde yatırımlar var.” diye demeçleri yayımlanmıştı. Bunun üzerine Partimiz olarak suç duyurusunda bulunduk. Ancak savcılar, Oda TV, Balyoz davalarında en önemli delil saydıkları dijital verileri (Wikileaks Belgelerini) burada delilden saymadılar. A. Şener’in ihbarlarını gözlerine soktuk, tanık olarak dinlenmesini istedik, görmezden geldiler. Sonuçta da soruşturmayı kapattılar.

Bugüne kadar Tayyipgiller’in tüm yolsuzlukları için suç duyuruları yapmaktayız. Ancak hepsinde, “soruşturma yapmaya biz yetkili değiliz, bakanların dokunulmazlıkları vardır” denilerek “kovuşturmaya yer olmadığı” kararları verilmiştir savcılarca. Bu kararlara karşı itirazlarımızda hep “fezleke hazırlayıp Meclise gönderin bu durumda” demişsek de, bu da yapılmayarak itirazlarımız reddedilmiştir. Demek ki fezleke hazırlanıp Meclise gönderilmesi için, egemenler arası böylesi bir kapışma gerekiyormuş. Buna da şaşırmadık!

Bunların birlikte işledikleri suçların tümüyle açığa çıkarılmasını, yargılamalardan böyle bir sonuç çıkmasını beklemek saflık olur. Ancak çatışan taraflar artık geri çekilemez. Geri çekilen yuvarlanır gider çünkü. Bu nedenle iki taraf, birbirini öldüresiye yaralayacaktır. Bu yaralanma, tıpkı Erbakan ve partisi gibi silip süpürecektir AKP’yi, ha bugün, ha yarın…

Ancak bu savaş sonrasında istediğimiz nitelikte bir iktidarın kurulamayacağı da besbelli. “Onu alma beni al” diye AB-D kapılarında sıraya girenler ortada. Çünkü kendi halkına güvenip onun gücüyle iktidara gelmek yerine AB-D Emperyalizminin desteğiyle iktidar olmayı yeğliyorlar. Böyle bir iktidarın sonu işte böyle olur. AKP’nin en güçlü olduğunu zannettiği anda nasıl bir çukura düşürüldüğünü görmemek için siyasi kör olmak gerekir.

Bu ülkedeki tüm kötülüklerin, vurgunun, talanın, yağmanın ve soygunun baş sorumlusu AB-D Emperyalizmi, yerli Parababaları ve Ortaçağcı ortaklarıdır. Bunlar, Birinci Ulusal Kurtuluş Savaşımızın öcünü alma, ülkemizin yeraltı ve yerüstü kaynaklarını yağmalama ortak paydasında anlaşmışlardır. Suçları çok büyüktür.

Demokratik Halk İktidarında zamanaşımı yoktur. Tüyü bitmemiş yetimin hakkıyla yedi sülalesini zengin edenlerden mutlaka hesap sorulacaktır. 21.12.2013

 HKP İZMİR İL ÖRGÜTÜ