HKP Varlık Fonu Adı Altında Kamu Mallarının Peşkeş Çekilmesine Dur Dedi

Halkın Kurtuluş Partisi (HKP) Varlık Fonu Adı Altında Kamu Mallarının Peşkeş Çekilmesine Dur Dedi

Birinci Ulusal Kurtuluş Savaşımızda dökülen kan ve gözyaşlarıyla,  halkımızın yıllarca akıttığı alınteriyle kurulmuş işletme ve değerlerin heba edilmesi birkaç vurguncuya peşkeş çekilmesi anlamına gelenBakanlar Kurulu Kararnameleri ile;

 –      Mülkiyeti hazineye ait bir kısım taşınmazlar Türkiye Varlık Fonu’na devredilmiş,

        –    Türkiye Cumhuriyet Ziraat Bankası Anonim Şirketi, Boru Hatları ile Petrol Taşıma Anonim Şirketi, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketi, Borsa İstanbul Anonim Şirketi, Türksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme Anonim Şirketinin sermayelerinde bulunan Hazineye ait hisselerin tamamı, Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketinin yüzde 6,68 oranındaki Hazineye ait hissesi ile Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü ve Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Türkiye Varlık Fonuna aktarılmasına karar verilmiştir.

-Savunma Sanayii Destekleme Fonuna ait veya bu fonun tasarrufunda bulunan 3 milyar lira tutarındaki kaynağın en geç aktarım tarihini izleyen 3 ay içinde geri ödenmek kaydıyla Varlık Fonuna aktarılması kararlaştırılmıştır.

          Kuruluş kanunu, yönetim biçimi, kamu denetiminin dışına çıkartılması gibi hukuk dışı ve Anayasa’nın emredici hükümlerine aykırı uygulamalar içeren Varlık Fonu’nun bünyesine katılan kamu şirketleri ve taşınmazlarının sayısı hızla artmaktadır. Dün (yani 06/02/2017) itibariyle Fonun bünyesine; 14 şirket ve 2,2 milyon metrekareyi aşan toplan 46 taşınmaz devredilerek ve Savunma Sanayii’nden de üç aylığına aktarılan 3 milyar liralık kaynak da eklendiğinde fonun büyüklüğü 31,3 milyar liraya ulaşmış durumda. Öyle ki, fona aktarılan taşınmazlar arasında Kuşadası, Selçuk, Antalya Kemer-Kiriş ve Bodrum gibi gözde tatil yerleri de bulunmaktadır.

          Bugün ise THY'nin yüzde 49.12'si ile Halkbank'ın yüzde 51.11'i Varlık Fonu'na devredildi.

         

          Varlık Fonu adı altında merkezi bütçenin önemli gelir kaynakları merkezi bütçeden ayrılmakta ve bu gelir kaynaklarına ilişkin harcamalar denetimsiz bırakılmaktadır. İptalini istediğimiz Bakanlar Kurulu kararları hayata geçerse halkımızın gözbebeği gelir getiren kurumların yok olması ihtimali doğmaktadır.

          Bu fon uygulaması bazı gazeteciler tarafından haklı olarak eleştirilerek fona; “VARLIKLARI REHİN FONU” adı takılmıştır.

 

14 yıldır ülkenin tek hâkimi olan bu siyasi iktidar, siyasi alandaki tahribatlarının yanında ekonomik alanda da ülkeyi uçuruma götürecek keyfiliklerin içine girmiş durumdadır. OHAL bahanesiyle çıkarttıkları KHK’lar eliyle hiçbir hukuki ve ekonomik altyapısı olmayan düzenlemelerle ekonomideki kaçınılmaz yıkımı ertelemek istemektedirler. Ancak, üretimden, sanayi yatırımından uzaklaşarak, bunun mümkün olamayacağı, biraz ekonomi bilimi okumuş aklı başında ve iktidara yalakalık yapmayan herkes tarafından görülmektedir.

Bu gidişe dur demek için Danıştay’da iptal davası açtık. Dava dilekçesi aşağıdadır.07/02/2017

                                                             Halkçı Hukukçular

 

Danıştay’a açılan dava dilekçesi:

DANIŞTAY  (  ) DAİRESİ BAŞKANLIĞINA

 

“Yürütmenin durdurulması taleplidir”

 

DAVACI                    : HALKIN KURTULUŞ PARTİSİ

            Karanfil Sokak No:24/15 Kızılay/ANKARA    

VEKİLLERİ              : Av. Orhan ÖZER, Av. Metin BAYYAR, Av. F. Ayhan ERKAN,

Av. Ali Serdal ÇINGI, Av. Tacettin ÇOLAK, Av. Sait KIRAN,

Av. Azime Ayça OKUR, Av. Halil AĞIRGÖL, Av. Ferit CÖHCE

Av. Doğan ERKAN, Av. Pınar AKBİNA

  Necati Bey Cad. Sezenler Sk. No:4/15 Sıhhıye ANKARA

 

DAVALI                    : T.C. Başbakanlık – Ankara              

 

KONUSU                   : Yürütmenin durdurulması ve 05/02/2017 tarihli 29970 (Mükerrer) sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, 31/01/2017 tarihli 2017/9756 ve 2017/9758 sayılı Bakanlar Kurulu Kararlarının iptali ile dayanak 6741 Sayılı Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketinin Kurulması İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un Anayasaya aykırı hükümlerinin Anayasa Mahkemesi önüne taşınması istemidir.

 

AÇIKLAMALAR:

  • Dava Ehliyeti Bakımından:

            Halkın Kurtuluş Partisi 2005 yılında kurulmuş ve faaliyet yürüten bir siyasi partidir. Partinin Tüzüğünde belirtilen amaç maddesi şu şekilde belirtilmiştir;

“MADDE 2 – PARTİNİN AMACI

Oligarşik nüfuz yerine Halkın Demokratik İktidarıyla:

a-) Devleti Halk’tan üstün değil, Halk’ı Devlet’ten üstün tutan gerçek özgürlüğü fiilen kurmak ve antidemokratik yasaları ayıklamak.

b-) Müzmin İşsizlik ve azgın Hayat Pahalılığı kanser haline gelmiştir. Bunları köklerinden kazımak için ikinci bir Kuvayimilliye (Kurtuluş Savaşı) seferberliği gerekmektedir. Bu ekonomik seferberliğimizi bilim ve teknolojinin en son aşamasına dayanan ağır sanayi temeline oturtmak.

c-) Ulusal üretim mücadelemizin para maddesini -ne sadakayla ne zorla- ancak UCUZ DEVLET ve BİLİNÇLİ TİCARET yoluyla sağlamak.

d-) Bu kutsal ekonomik Kuvayimilliye seferberliğimizin güdücü ruhunu -başta İşçi Sınıfımız gelmek üzere- cahil, alim, köylü, şehirli… bütün değer yaratan emekçi halkın tamamıyla aşağıdan gelme ve tamamıyla serbest; GİRİŞİM, ÖRGÜTLENME VE DENETİMİNDE bulmak ve bu amaçla bütün organlarda bilfiil üretmenleri çoğunlukta görmek, yarımız olan Kadını ön safta bulmak, Gençliğe sonsuz inanmak.

e-) Bu güdücü ruhu oluşturan her kesimden insanlarımızı, bu yüce davayı gerçekleştirebilmek ve nihai amacına ulaştırabilmek için insan, hayvan, bitki ve doğa sevgisiyle donatarak bencillikten uzak, toplum için her türlü fedakârlığı seve seve yapabilecek hale getirmek için gerekli çalışmayı şimdiden başlatmak.”

            Bu nedenle, Birinci Ulusal Kurtuluş Savaşımızda dökülen kan ve gözyaşlarıyla,  halkımızın yıllarca akıttığı alınteriyle kurulmuş işletme ve değerlerin heba edilmesi birkaç vurguncuya peşkeş çekilmesi anlamına gelen dava konusu işlem ve düzenlemeler davacı HKP’yi doğrudan ilgilendirmektedir.

Ayrıca Anayasanın 68’inci maddesinde belirtildiği üzere  “Siyasi partiler, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır.”

2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 3’üncü maddesinde de partiler; “Siyasi partiler, Anayasa ve kanunlara uygun olarak; milletvekili ve mahalli idareler seçimleri yoluyla, tüzük ve programlarında belirlenen görüşleri doğrultusunda çalışmaları ve açık propagandaları ile milli iradenin oluşmasını sağlayarak demokratik bir Devlet ve toplum düzeni içinde ülkenin çağdaş medeniyet seviyesine ulaşması amacını güden ve ülke çapında faaliyet göstermek üzere teşkilatlanan tüzel kişiliğe sahip kuruluşlardır.” şeklinde tanımlanmıştır.

Bu nedenlerle gerek Anayasanın gerekse 2820 Sayılı Yasanın kendisine verdiği görev ve sorumlulukla yukarıda belirtilen amaçlar doğrultusunda faaliyet yürüten davacı HKP ile ilgili olarak “menfaat ihlali” oluşmuştur. Zira iptali istenen idari işlem ve yasa maddelerinin uygulanması halinde müvekkil partinin çıkarlarını savunduğu tüm çalışan halk kesimlerinin çıkarları zedelenecek, hak kayıpları oluşacaktır. Dolayısıyla müvekkil parti HKP dava konusu idari işlem ve yasa hükümlerinin iptali için dava açma hakkına ve ehliyetine sahiptir.

  • Olay;

05/02/2017 tarihli 29970 (Mükerrer) Sayılı Resmi Gazete yayımlanan 31/01/2017 tarihli 2017/9756 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesine göre;

     –      Mülkiyeti hazineye ait bir kısım taşınmazlar Türkiye Varlık Fonu’na devredilmiş (md. 1)

  • Türkiye Cumhuriyet Ziraat Bankası Anonim Şirketi, Boru Hatları ile Petrol Taşıma Anonim Şirketi, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketi, Borsa İstanbul Anonim Şirketi, Türksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme Anonim Şirketinin sermayelerinde bulunan Hazineye ait hisselerin tamamı, Türk Telekomünikasyon Anonim Şirketinin  yüzde 6,68 oranındaki Hazineye ait hissesi ile Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü ve Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğünün  Türkiye Varlık Fonuna aktarılmasına karar verilmiştir. (md. 2)
  • Ayrıca aynı Resmi Gazetede yayımlanan 31/01/2017 tarihli 2017/9758 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi ekine göre de; Savunma Sanayii Destekleme Fonuna ait veya bu fonun tasarrufunda bulunan 3 milyar lira tutarındaki kaynağın en geç aktarım tarihini izleyen 3 ay içinde geri ödenmek kaydıyla Varlık Fonuna aktarılması kararlaştırılmıştır.

Söz konusu bu iki Bakanlar Kurulu Kararı Anayasaya ve genel hukuk prensiplerine aykırı olduğu gibi ve bu Bakanlar Kurulu Kararlarına dayanak 6741 Sayılı, Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketinin Kurulması İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun da Anayasa’ya  aykırıdır;

Söz konusu yasa, adından kaynaklı olarak, ülkemizde bir “varlık fonu” kurulmasıyla ilgili olduğu kanısını uyandırmaktadır. Oysa durum çok farklıdır;

Ulusal Varlık Fonları genel olarak iktisatçılar tarafından, çeşitli finansal varlıklara yatırım yaparak gelirini artırmayı hedefleyen, devletin sahipliği ve yönetimi altında çalışan fonlar olarak tanımlanmaktadır. Geliri genellikle bütçe fazlalarından oluşan varlık fonlarının amacı bugün kullanılan kaynaklardan gelecek nesillerin de faydalanmasını sağlamak, fon geliriyle gelecek kuşakların refahını arttırmaktır.

Bir varlık fonu kurulabilmesi için her şeyden önce bir varlık ya da kamu elinde oluşmuş bir gelir fazlalığı olması gerekir. Ya ülkede ihraç edilen emtianın gelirleri nedeniyle oluşan bütçe fazlalarından bu fonlar oluşturulur ya da dış ticaret fazlaları ile ya da emeklilik fonlarında biriken paralarla varlık fonları oluşturulmaktadır.

Tabi bu tanım ve açıklamalar normal seyrinde yürüyen bir ekonomisi olan ve hukuk devletini prensip haline getirmiş ülkeler için getirilmiş bir tanımdır.

Dava konusu ve ülkemizde kurulmaya çalışılan fon ise ülkemizin ekonomik kaynaklarının kontrolsüzce ve denetime tabi olmadan siyasi iktidar tarafından kullanılmasının yolunu aralayan yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır.

İPTALİ İSTENEN İDARİ İŞLEMLER VE DAYANAK 6741 SAYILI YASA  ANAYASA’NIN BİR ÇOK TEMEL PRENSİBİNE AYKIRI HÜKÜMLER İÇERMEKTEDİR.

  1. Anayasanın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkilerini genel olarak belirleyen  87. Maddesi,  “Bütçenin hazırlanması ve uygulanması” başlıklı 16/1. Maddesi, “Bütçenin görüşülmesi” başlıklı 162. maddesi, “Bütçelerde değişiklik yapılabilme esasları” başlıklı 163. maddesi, merkezi devlet bütçesinin yalnızca Türkiye Büyük Millet Meclisince hazırlanıp uygulanabileceğini, değiştirilebileceğini ve denetlenebileceğini hüküm altına almıştır.

Buna rağmen Mecliste olan bu yetki 6741 Sayılı Yasayla Bakanlar Kuruluna hatta yalnızca Başbakana devredilmiştir. Çünkü Yasanın Türkiye Varlık Fonunun kaynakları ve finansman sağlanması başlıklı 4. Maddesi şu şekildedir;

MADDE 4– (1) Türkiye Varlık Fonunun kaynakları;

a) Özelleştirme Yüksek Kurulu tarafından; özelleştirme kapsam ve programında bulunan ve Türkiye Varlık Fonuna devrine karar verilen kuruluş ve varlıklar ile Özelleştirme Fonundan Türkiye Varlık Fonuna aktarılmasına karar verilen nakit fazlasından,

b) Kamu kurum ve kuruluşlarının tasarrufu altında bulunan ihtiyaç fazlası gelir, kaynak ve varlıklardan; Bakanlar Kurulu tarafından Türkiye Varlık Fonuna aktarılmasına veya Şirket tarafından yönetilmesine karar verilenlerden,

c) Türkiye Varlık Fonu tarafından yurtiçi ve yurtdışı sermaye ve para piyasalarından ilgili mevzuat kapsamında yer alan izin ve onaylar aranmaksızın sağlanan finansman ve kaynaklardan,

ç) Para ve sermaye piyasaları dışında diğer yöntemlerle sağlanan finansman ve kaynaklardan,

d) (Ek: 2/1/2017-KHK-684/9 md.) İktisadi devlet teşekküllerinden, bunların müessese, bağlı ortaklık, işletme, işletme birimleri ile varlıkları ve iştiraklerindeki kamu paylarından, sermayesinin tamamı veya yarısından fazlası Devlete ve/veya diğer kamu tüzel kişilerine ait olan ticari amaçlı kuruluşlardaki kamu paylarından, sermayesinin tamamı kamuya ait olan ticari amaçlı kuruluşların sahip olduğu hisse ve varlıklardan, Devletin diğer iştiraklerindeki kamu paylarından ve Hazineye ait paylardan Bakanlar Kurulu tarafından Türkiye Varlık Fonuna aktarılmasına veya Şirket tarafından yönetilmesine karar verilenlerden, oluşur.

(2) Sermaye piyasası aracı ihraçlarında her bir ihraca özgü olarak Şirketin gerek duyması hâlinde 6/12/2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu ve ilgili mevzuatta öngörülen yöntemler izlenebilir. Bu durumda 6362 sayılı Kanun çerçevesinde Kurul ücreti ödenmez.

(3) Finansman sağlanırken Türkiye Varlık Fonu portföyü üzerinde teminat, rehin, kefalet ve ipotek tesis edilebilir. (4) Şirket tarafından gayrimenkuller, gayrimenkul projesi veya bir gayrimenkule bağlı hak ve faydaların belli bir tarihteki değeri, bu değeri etkileyen gayrimenkulün niteliği, piyasa ve çevre koşulları analiz edilerek uluslararası alanda kabul görmüş değerleme standartları çerçevesinde değerlemek üzere Sermaye Piyasası Kurulu listesinde yer alan gayrimenkul değerleme şirketleri ile anlaşılabilir.

Görüldüğü üzere fona ayrılan kaynakların tamamı merkezi bütçeye de kaynak olan gelirlerdir. Bütçe Kanunu içerisinde değerlendirilmesi gereken tüm gelirler sıralanarak bu fona aktarılmıştır. Bu konuda, yani fonun gelirleri ve kaynağının belirlenmesi konusunda da,  yasanın 2. Maddesiyle başbakanlık ve başbakanın atayacağı Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketinin 5 yöneticisi yetkili olacaktır. Böylelikle bütçenin düzenlenmesi, denetlenmesi ve değiştirilmesi konusunda Anayasaya göre yalnızca Meclise ait bir yetki başbakan dahil toplamda 6 kişiye devredilmiş olmaktadır.

b- Söz konusu Varlık Fonu ve buna ilişkin kurulan şirket, Anayasaya aykırı bir biçimde denetime kapalıdır.

          Anayasanın 161. Maddesine göre;   Devletin ve kamu iktisadi teşebbüsleri dışındaki kamu tüzel kişilerinin harcamaları, yıllık bütçelerle yapılır. Ayrıca, malî yıl başlangıcı ile merkezi yönetim bütçesinin hazırlanması, uygulanması ve kontrolü de kanunla düzenlenir.

          Bunun yanında Anayasanın 165. Maddesine göre de, Sermayesinin yarısından fazlası doğrudan doğruya veya dolaylı olarak Devlete ait olan kamu kuruluş ve ortaklıklarının Türkiye Büyük Millet Meclisince denetlenmesi esaslarının kanunla düzenleneceği belirtilmiştir.

          Yine Anayasanın 160. Maddesine göre de Sayıştay, merkezî yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idareleri ile sosyal güvenlik kurumlarının bütün gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemek ve sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlamak ve kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama işlerini yapmakla görevli kılınmıştır.

          Ancak 6741 sayılı yasada Anayasada belirtilen bu denetim mekanizmalarından hiçbiri yoktur. Anayasaya aykırı bir şekilde yasanın 6. Maddesinde söz konusu şirket ve kurulacak alt şirketlerin bağımsız denetime tabi olduğu belirtilmiştir. Bu sözde bağımsız denetimin başbakan tarafından görevlendirilecek en az üç kişiden oluşacak denetçi ekibi tarafından yapılacağı hüküm altına alınmıştır.

          Görüldüğü üzere bu düzenlemeyle, meclisin bütçe üzerindeki etkisi önemli gelir kaynaklarının genel merkezi bütçeden ayrılması suretiyle zayıflatılmıştır. Meclis adına inceleme yetkisine sahip yüksek yargı organı niteliğindeki Sayıştay ise tamamen saf dışı bırakılmıştır.

                        c- Söz konusu fona ve kurulacak şirkete devredilecek kaynakların Anayasaya aykırı şekilde belirlendiğini Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu da bilmekte ve bu nedenle kanuna karşı hile yöntemine başvurmaktadır.

            Yasanın yukarda belirtilen 4. Maddesi 23.01.2017 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 684 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 9. Maddesiyle genişletilmiştir. Anayasal sisteme göre yasayla yapılması gereken bir düzenleme Olağanüstü Hal Döneminde çıkarılan bir KHK ile anayasal denetimden kaçırılmak istenmektedir. Ancak kanaatimize göre gerçek bir hukuk devletinde bu mümkün olmayacaktır. Çünkü Anayasa Mahkemesinin 10/1/1991 tarih ve E.1990/25, K.1991/1 sayılı kararında da belirtildiği üzere; OLAĞANÜSTÜ HAL KHK'LERİ İLE, YASALARDA DEĞİŞİKLİK YAPILAMAZ. OLAĞANÜSTÜ HALİN GEREKLİ KILMADIĞI KONULARIN OLAĞANÜSTÜ HAL KHK'LERİYLE DÜZENLENMESİ OLANAKSIZDIR. Olağanüstü halin gerekli kıldığı konular, olağanüstü halin neden ve amaç öğeleriyle sınırlıdır.

                        d- Bilindiği üzere “Tabii servetlerin ve kaynakların aranması ve işletilmesi” başlıklı Anayasanın 168. Maddesi; Tabii servetler ve kaynaklar Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı Devlete aittir. Devlet bu hakkını belli bir süre için, gerçek ve tüzelkişilere devredebilir. Hangi tabii servet ve kaynağın arama ve işletmesinin,  Devletin gerçek ve tüzelkişilerle ortak olarak veya doğrudan gerçek ve tüzelkişiler eliyle yapılması, kanunun açık iznine bağlıdır. Bu durumda gerçek ve tüzelkişilerin uyması gereken şartlar ve Devletçe yapılacak gözetim, denetim usul ve esasları ve müeyyideler kanunda gösterilir.” şeklindedir.

          2017/9756 sayılı Bakanlar Kurulu kararında Türkiye Varlık fonuna aktarılan kuruluşlar arasında Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı ve Eti Maden işletmeleri Genel Müdürlüğü de vardır. Tabii servetlerin korunması, aranması ve işletilmesi işlerini yapan bu kurumların beş kişilik bir şirket yönetimine devredilmesi bu anayasa hükmünün de çiğnenmesi anlamına gelecektir. Yasayla kurulmuş olan bu kurumların ve bunların faaliyetlerinin anayasanın “kanunun açık iznine” bağladığı hususlarda özel hukuka göre yönetilecek bir tüzel kişiliğin insafına bırakılması açık bir şekilde anayasanın ihlali anlamına gelecektir. 

          Sonuç olarak; yukarıdan beri anlatıldığı gibi kuruluş kanunu, yönetim biçimi, kamu denetiminin dışına çıkartılması gibi hukuk dışı ve Anayasa’nın emredici hükümlerine aykırı uygulamalar içeren Varlık Fonu’nun bünyesine katılan kamu şirketleri ve taşınmazlarının sayısı hızla artmaktadır. Dün (yani 06/02/2017) itibariyle Fonun bünyesine; 14 şirket ve 2,2 milyon metrekareyi aşan toplan 46 taşınmaz devredilerek ve Savunma Sanayii’nden de üç aylığına aktarılan 3 milyar liralık kaynak da eklendiğinde fonun büyüklüğü 31,3 milyar liraya ulaşmış durumda. Öyle ki, fona aktarılan taşınmazlar arasında Kuşadası, Selçuk, Antalya Kemer-Kiriş ve Bodrum gibi gözde tatil yerleri de bulunmaktadır. Yine THY'nin yüzde 49.12'si ile Halkbank'ın yüzde 51.11'i Varlık Fonu'na devredildi.

          Bu fon uygulaması bazı gazeteciler tarafından haklı olarak eleştirilerek fona; “VARLIKLARI REHİN FONU” adı takılmıştır.

  Hürriyet gazetesi yazarı Uğur Gürses Fonun durumunu ve ne yapacağını şöyle açıklıyor: Varlıkları rehin fonu

VARLIK fonları, petrol gibi doğal kaynaklar zengini ülkelerde bugünkü ve yakın gelecekte birikecek bu kamusal zenginliği ileriye, yani torunlara taşıma niyetiyle kurulur. Bugünkü refahı geleceğe, onlara da taşıma niyeti vardır.

Bizim gibi doğal kaynağı olmayan ülkede de, düzenlenişi itibariyle bugünkü harcamalar için eldeki varlıkları rehin ederek yaratılacak borçluluğu, geleceğe yani torunlara taşımak için kuruluyor.

Şu andaki tabloda görünen; bu bir ‘varlık fonu’ değil, varlık rehin fonudur.

Malum Varlık Fonu yasası Ağustos ayında Meclis’ten çıktı. Ocak ayı içinde, Olağanüstü Hal çerçevesinde hükümete verilen ‘kanun hükmünde kararname’(KHK) yetkisi amaç dışında kullanılarak; bu varlık fonuna konulabilecek varlıklara ilave tanımlamalar yapıldı. Öyle genişti ki; ‘istediğimi bu fona devrederim’ maddesi idi.

İşte bu ‘indirme madde’ ile yani Meclis tarafından verilmeyen bir yetkinin hükümetçe yasaya KHK ile eklenmesi sayesinde, hafta sonu açıklandı ki; birçok kamu şirketi ve bankasının hisseleri Varlık Fonu’na devredildi. Meclis iradesi dışında ve OHAL’le ilgisi olmayan bir yetki ile yasaya madde ekleniyor, buna bağlı transfer yapılıyor. Bunun hukuk dışı olduğu tartışma götürmez. Bugünden ileriye doğru yapılacak tüm işlemlerin mahkemelik olması kuvvetle muhtemel.

O kadar denetimsiz ki; zaten bu fonu yönetenleri de, denetleyenleri de başbakan atayacak. Meclis adına hiçbir Sayıştay denetimi olmayacak. Meclis, iktidar milletvekilleri dahil ne yazık ki seyredecek.

Demokratik ülkelerde, böylesi büyük fonların yönetimi de denetimi de üzerine titizlikle titrenen olgulardır; şeffaflık ve hesap vermeye dayanır. Atanan kişilerin bu konuda eğitimli, uzman, deneyimli ve saygın olması beklenir.

PEKİ BU FON NE YAPACAK?

“Varlık Fonu’nun, kendisine Hazine’den devredilen varlıkları satmaktan çok, rehnederek borçlanma ve kaynak yaratma peşinde koşacağı çok açık.

“İki ana kulvarı var; birincisi bu fona devredilen kuruluşları teminat havuzuna koyarak yurtdışından borçlanmaya çalışmak. İkincisi de, olasılıkla birinciyle eş zamanlı olarak yurttaşlardan borçlanmak.

“Bu durumda ‘evdeki gümüşleri’ rehinciye bırakarak para borçlanan müflis tüccara benzeyeceğiz. Zira, bir kamu bankasının kredi kartı alacaklarını teminat göstererek piyasadan borçlanması başka bir şey, ama devletin kamu bankasını bir teminat havuzuna rehin olarak koyarak borçlanması başka bir şey.

“Türkiye’de kamunun ekonomi politikası, giderek bütçe bütünlüğünden uzaklaşıyor; şeffaflığını kaybeden şu üç kamusal kanada kayıyor; Bütçe, Varlık Fonu ve yatırımlardan oluşan koşullu yükümlülükler. Bütçe malum, yürütme ‘izin verdiği kadar’ denetlenebiliyor. Varlık Fonu da öyle olacak. Köprü geçiş garantileri, şehir hastanelerine ödenecek kiralar  gibi, dev kamu yatırımlarından özel kesime taahhüt edilen ‘koşullu yükümlüklerin’ ne olduğunu, ne kadar ise hiç bilmiyoruz.” (http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ugur-gurses/varliklari-rehin-fonu-40357685)

Gerçekten de 14 yıldır ülkenin tek hâkimi olan bu siyasi iktidar, siyasi alandaki tahribatlarının yanında ekonomik alanda da ülkeyi uçuruma götürecek keyfiliklerin içine girmiş durumdadır. OHAL bahanesiyle çıkarttıkları KHK’lar eliyle hiçbir hukuki ve ekonomik altyapısı olmayan düzenlemelerle ekonomideki kaçınılmaz yıkımı ertelemek istemektedirler. Ancak, üretimden, sanayi yatırımından uzaklaşarak, bunun mümkün olamayacağı, biraz ekonomi bilimi okumuş aklı başında ve iktidara yalakalık yapmayan herkes tarafından görülmektedir.

Sayın Mahkemenizin, ülkemizin kamu kaynaklarının hiçbir denetim ve şeffaflığa tabi olmadan Başbakan’ın emrindeki beş kişiye bırakılmasına izin vermeyeceğine inanmak istiyoruz. 

  • Yürütmenin durdurulması talebimiz;

Yukarıda da belirttiğimiz üzere konu varlık fonu adı altında merkezi bütçenin önemli gelir kaynaklarının merkezi bütçeden ayrılması ve bu gelirler kaynaklarına ilişkin harcamaların denetimsiz bırakılmasıdır.  İptalini istediğimiz Bakanlar Kurulu kararları hayata geçerse halkımızın gözbebeği gelir getiren kurumların yok olması ihtimali doğmaktadır. Bu nedenle iptalini istediğimiz idari işlemlerin öncelikle yürütmesinin durdurulmasını talep etmekteyiz.

SONUÇ VE İSTEM :

Yukarıda arz edilen ve 2577 sayılı Kanun'un 20. maddesi gereğince re’sen dikkate alınacak diğer nedenlerle öncelikle yürütmenin durdurulması kararı verilerek;

  1. Anayasanın 152. Maddesine göre; 6741 Sayılı Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketinin Kurulması İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 4. Ve 6. Maddelerinin iptali için Anayasa Mahkemesi önüne taşınmasına
  2. 05/02/2017 tarihli 29970 (Mükerrer) sayılı Resmi Gazetede yayımlanan, 31/01/2017 tarihli 2017/9756 ve 2017/9758 sayılı anayasaya aykırı Bakanlar Kurulu Kararlarının iptaline, yargılama ve vekalet ücretinin davalı idareye yükletilmesine karar verilmesini vekaleten talep ederiz. 07/02/2017

                                                           

                                                              Halkın Kurtuluş Partisi Vekilleri

Av. Metin BAYYAR                          Av. Sait KIRAN

Av. Azime Ayça OKUR                       Av. Doğan ERKAN

 

Print Friendly, PDF & Email