HKP Genel Başkanı Nurullah Ankut ve eşi Hacer Ankut’un “Kedi Davaları”ndan biri daha bugün görüldü
Genel Başkanımız NURULLAH ANKUT’un Melek Eşi, Yoldaşımız, Emekli Öğretmen HACER ANKUT Abla’mızın şikâyetçi olduğu bir kedi davası daha görüldü.
İstanbul Anadolu 27. Asliye Ceza Mahkemesinde görülen davanın 09/02/2017 tarihli duruşmasında sanıklara isnat edilen tehdit suçu nedeniyle dosyanın Uzlaştırma Bürosuna gönderilmesine karar verilmişti. Uzlaştırma Bürosunun raporu gelmediğinden bugünkü duruşmada da Uzlaştırma Bürosunun raporunun beklenmesine ve duruşmanın 14.09.2017 tarihine saat 14.45’e bırakılmasına karar verildi.
Tüm sanık ve tanıklar dinlenmiş olduğu, toplanacak başkaca delil kalmadığı için karar aşamasına gelen davayla ilgili, 14/09/2017 tarihli celsede veya bir sonraki celsede karar verilmesi kuvvetle muhtemeldir.
09/02/2017 tarihli duruşmadan sonra yaptığımız basın açıklamasında, dinlenmeyen sanıkların birinin, bir diğer sanığın (belediye başkanı AKP’giller’den olan bir belediyede çalışan ve aynı zamanda DNA’larında hayvan, bitki, doğa düşmanlığı kodlanmış olan bu güruhun elebaşı ve yönlendiricisinin) annesi hakkındaki şikayetinden vazgeçtiğinden söz etmiştik, Hacer Abla’mızın.
Duruşmadan yaklaşık bir hafta önce bu sanığın, sanık olmayan diğer oğlu Genel Başkan’ımızın evine gelerek, Genel Başkan’ımızın ve Hacer Abla’mızın ellerini öperek anneleri adına özür dilemiş, mahkemeye zorla getirilme kararı çıkartılan annelerinin duruşmaya götürülemeyecek kadar hasta olduğunu, bu nedenle şikâyetten vazgeçmelerini yalvar yakar rica etmişti.
Bu yaşlı kadın diğer davaların tümünde yalancı tanıklık yaptığı, kapı kapı dolaşıp Genel Başkan’ımız ve Eşi hakkında komşularını kışkırtmaya çalıştığı halde; yüreği hayvan, bitki, doğa sevgisi kadar insan sevgisiyle de dolu olan, yüreği merhametle, acıma duygusuyla dolu olan Melek Yoldaş’ımız, Hacer Ablamız da, yaşlı bir kadına, kendine kötülük de etmiş olsa, eziyet edemeyeceğinden ve de bir oğulun annesi için yalvarmaları karşısında şikâyetinden vazgeçme erdemliliğini göstermişti.
Yüreği insan, hayvan, doğa, ağaç sevgisiyle dolu Genel Başkan’ımız ve Eşi Hacer Yoldaş’ımızın diğer kedi davalarının bazılarından tamamen hukuka aykırı olarak aldığı cezalar, AKP’giller’in elinde Yargının geldiği içler acısı durumu da sergilemektedir. Şanlı Gezi İsyanı’mız da bunların hayvan, bitki, doğa düşmanlıklarına bir tepki olarak patlamadı mı zaten?..
Ne yaparlarsa yapsınlar! AKP’giller’in mahkemeleri ne kararlar verirse versin, eninde sonunda kazanan, yenen biz olacağız, insanlık olacak, hayvanseverlik, ağaçseverlik, doğaseverlik olacaktır.
Kurtuluş Partili Hukukçular
Dava üzerine HKP Genel Başkanı Nurullah Ankut’un açıklaması:
Geçenlerde de söylediğim gibi, hukukçu yoldaşlarımız, davalarımızı ilgiyle takip ediyorla. Olayın hukuki yönüyle ilgili de gereken açıklamaları yapıyorlar.
Bu sebeple, ben, işin o yönüne girmeyeyim de, aşağıda birlikte resmimizin olduğu kuyruklu torunlarımın en akıllılarından olan Narin Hanım’ın mutlu sonla biten enteresan hikayesini anlatayım.
Sanırım 2009 yılının baharıydı. Tek kızım Deniz, o zaman genç kızdı, evlenmemişti henüz. Akşam saat 18.00 gibi iş dönüşü sokağımıza aşağı taraftan girince, yola arabaların park ettiğini görüyor ve kaldırıma geçiyor. Evimize 15 metre kala, yerde hareketsiz duran, başı öne düşmüş yani burnu yerle temas halinde, avuç içine sığabilecek küçüklükte bir yavru kedi görüyor. Hiç kımıldamıyor hayvancağız. Kızım, eliyle dokununca canlı olduğunu anlıyor. O arada mahallenin ilkokul çağındaki çocukları geliyor. Anlatıyorlar:
“Abla”, diyorlar, “şu sokağın arka tarafında bir zalim kadın oturuyor. O getirip büyük bir poşet bıraktı buraya, çöplerin biriktiği yere. Bu arada da çöpleri karıştırıp içinden işlerine yarayan bir eşya olup olmadığına bakan bir Roman kadın geldi. Poşeti yırttı, içinden eski çamaşırlar çıktı. Çamaşırların arasından da bu kedi yavrusu düştü yere. Birkaç çamaşırı alıp gitti, Roman kadın. Biz, acı acı miyavlayan yavruyu doyuralım diye aramızda para toplayıp bakkaldan süt aldık. Bir pipete çekip ağzına akıtmak istedik. Ama içemedi.”
Mahallemizin sevimli yavruları nasıl da vicdanlılar, değil mi?
Büyüklerden çok daha vicdanlılar, kuşkusuz…
Çocuklar uğraşmışlar içirmek için. Bu arada hayvan hareket etmiş, çırpınmış, sütler de dökülmüş başına, üzerine. Hava da serindi. Sert bir rüzgar esmekteydi. Sütle ıslanan kediyi üşütmüş, donma noktasına getirmiş soğuk.
Evdeydim ben. Aradı kızım telefondan. Anlattı durumu. Hemen al gel yavrum o hayvancağızı, dedim. O arada, hafta pazarında olan eşim Sultan da geldi. Hemen çaydanlıktaki sıcak suyu ılımlandırıp banyoda yıkadık hayvanı, avcumuzun içinde. Ben döktüm çaydanlıktan suyu, eşim ve kızım yıkadılar iyice. Bedeni ısınınca hareketlendi yavru kedi. Kuruladık. Eşim ve kızım hemen evimize 500 metre kadar uzaktaki veteriner hanıma götürdü yavruyu. Tavsiyelerine uyalım, diye…
Muayene etmiş veteriner, güçlendirici bir iğne yapıp sulandırılmış ılık süt verin beslenmesi için, demiş. Şu anda yapılacak başka bir şey yok.
Fakat şu uyarıyı da yapmaktan geri durmamış:
Fazla bağlanmayın bu yavruya. Hani hayata tutunması biraz zor…
Akşam, sulandırılmış ılık süt verdik. Ve sıcak bezler içine sardık, yatırdık. Neylersiniz ki, anne sütüyle beslenmeye alışık yavruya inek sütü iyi gelmedi. Gece su gibi çıkarmış, zorla içirdiğimiz sütü. Yani ishal olmuş, kötü şekilde.
İnternete girip araştırdım, böyle bir aylık bile olmamış yavru kedilere nasıl bakılır, diye. Sulandırılmış sütün iyi gelmeyeceği, orada da deneyimli hayvanseverler tarafından belirtilmekteydi. Ancak “cat milk” adlı yavru kedi mamalarının iyi geleceğini öneriyordu deneyimliler. Hemen ertesi sabah bir kedi biberonuyla o mamadan aldık. Fakat, yavru kedimiz komadaydı. Hiç hareket etmiyordu, sadece soluk alıp veriyordu.
Kızım akşamları, eşimse gündüzleri koyunlarında yatırıyorlardı. 2-3 saate bir de enjektörle, dozunda sulandırılmış cat milk sıkıyorlardı ağzına azar azar. Nefes borusuna kaçırmamaya dikkat ederek, damla damla…
Bu şekilde tam iki buçuk gün geçirdi, Narin Hanım. Sonra, gözlerini açıp ortalığı incelemeye ve çok alçak düzeyde de olsa miyavlamaya başladı, kesik kesik. Yırtmıştı kefeni.
Uzatmayalım; kedi biberonuna alıştı, Narin Hanım. Kucağıma yatırıp ben içiriyordum, yapay sütünü.
Mamasını hazırlayıp biberonu gösterip çalkaladığım anda, mevvv, mevvv, diyerek koşup gelip kucağıma yatıyordu, tıpkı bebek gibi, biberonu içecek konumda.
İki kutu cat milk tüketti. Bu arada da, ayını doldurmuştu. Bir yemek anında masanın üzerine yumuşak bir bez içinde yatırmıştım onu da. Bir deneyeyim, dedim. Yediğim etli yemeğin etinden küçük bir iki parçayı koydum önüne. Hemen yeyip yuttu. Devamını verdim, onları da yedi. Artık, hem cat milk içiyor, hem de katı gıda yiyebiliyordu. Hızla gelişti, büyüdü. İşte resimde görüldüğü gibi güzel, akıllı, sevimli bir Narin Hanım oldu.
Bu arada, yine kızımın Hadımköy’deki işyerinin önündeki araziye orta segmentteki bir arabanın camından hızla fırlatılıp atılan bir yavru erkek sarmal geldi eve. Onu atan araba, hızla uzaklaşmış. Dikenli araziye düşmüş sarmal yavru. Çenesi ve arka bacağı yaralanmış, yere çarpmanın etkisiyle. Fabrikanın girişindeki güvenlikçiler görmüş olayı. Alıp getirmişler odalarına yavruyu. Eğer görmeselermiş, oralarda dolaşan köpekler görüp anında öldürebilirlermiş.
Hayvansever olduğunu bildikleri için, hemen telefonla kızıma anlatmışlar olayı güvenlikçiler. Deniz Hanım, böyle böyle, demişler.
İşyerinin patroniçesi de hayvansever. Tanışırlar kızımla. Bu bakımdan kızım, fabrika içindeki ve çevresindeki bakılan kedilere, köpeklere veteriner hizmeti de sağlatır, gideri işyerine ait olmak üzere. Veteriner gelip bakmış. Parazit aşılarını yapmış. Yaralarını pansuman etmiş.
Bu arada, güvenlik amiri duymuş olayı. Atın o hayvanı oradan, demiş. Birimimizde hayvan bakacak değiliz…
Onlar da “tamam amirim”, demişler. Uzaklaştırmışlar hayvanı güvenlik biriminden. Bu arada bir şekilde kızım duymuş yapılanı. Aratmış birimindeki gençlere, atabilecekleri fabrika civarındaki yerleri. Bulunamamış kedi.Bunun üzerine güvenlikçilere sormuş; “ne yaptınız o kediyi?”, diye. “Niye atmadan bana haber vermediniz? Hiç olmazsa ben alır eve götürürdüm.”, demiş.
Onlar da; “Deniz Hanım, biz yavruyu ölüme terk edecek kadar zalim miyiz? Alıp kalorifer dairesin sakladık onu.”, demişler.
Kızım alıp getirdi akşam, bir mukavva kutu içinde onu da eve. Büyüdü erkek sarmal. Gelişkin kedi olunca da, gizlice iş tutmuşlar Narin Hanım’la. Narin Hanım’ın karnı büyüyünce anladık durumu. Üç erkek, iki kız doğurdu, Narin Hanım. Büyüdü onlar da. Erkekler Kara Tosun, Ala Tosun ve Cebo; kızlarının da şu an hayatta olanı Altın Kız.
Bir de Ak Kız’ı vardı, Narin Hanım’ın. Ama ne yazık ki o şu an hayatta değil. Ben 2011 Mayısı’nda prostat kanserinden ameliyat oldum ya; beş gün yattım Haseki Devlet Hastanesinde. Eşim Sultan Hanım da başımda bulundu hep. İşte o günlerde Ak Kız balkondan düşmüş, öndeki metruk gecekondunun bahçesine. Köpekler de gelip öldürmüşler…
Velhasıl; Narin Hanım şu an oğulları ve kızıyla birlikte mutlu bir yaşam sürmekte evimizde. Ama o kadar sevecen ve efendiler ki, bir teki bile bugüne dek bize bir pati uzatmadı. Tırnağıyla bir tarafımızı bilerek çizmedi. Son derece bağlılar ve sevgi dolular, bize karşı.
Buügnkü duruşmamızla ilgili olarak da bu hikayeyi sizlere anlatayım istedim. Umarım başınızı ağrıtmamışızdır, zamanınızı boşa harcatmamışızdır. Selam ve sevgiyle…