Yüzlerce televizyonda her gün durup dinlenmeden konuşan, sağa sola küfürler, hakaretler yağdıran sen, HKP’li Nurullah Dayı’nın TRT’de yapacağı 10 dakikacık konuşmadan korkuyorsun, Partiye ve ona yasaklar getirtiyorsun, Seçim dışına attırıyorsun…
Bu neyi gösterir, Tayyip?
Neyi kanıtlar?
Şunu:
Demek ki, senin yazıcılar ordunun yazıp prompter’lara yüklediği, eline tutuşturduğu metinlerin hiçbir ciddiyeti, etkisi ve gerçekliği yok. Hepsi de kuru gürültüden ibaret.
Aç, yoksul ve cahil bıraktırılmış, zavallı insanlarımızın “Allah’la Aldatılabilmesi” için düzenlenmiş bir yığın demagojiden, yalandan, kandırmacadan ibaret.
Ama onları açığa çıkaracak-deşifre edecek, hayatın ve olayların gerçekliği karşısında, onların beş paralık bile bir doğruluk payı taşımadığını gösterecek bir muhalefet sözcüsü, lideri çıkmamıştı karşına, 2015 Haziranı’na dek. Sen de, büyük bir keyifle, zevkle ve hatta şehvetle okuyordun, yazılıp önüne konmuş o demagojik metinleri. Ve kandırıyordun, zavallı cahil insanlarımızı.
Ama, 2015 Haziranı’nda, Nurullah Dayı, TRT’deki 10’ar dakikalık iki konuşmasında, darmaduman etti senin yalanlarını. Kumdan kaleler gibi serdi yere. Yaptığın tüm ihanetleri, tüm vurgunları, tüm katliamları, bir bir, tüm gerçekliğiyle ve kanıtlarıyla ortaya koydu.
Üstelik de, bunun hesabını er ya da geç vereceğini bildirdi, TRT ekranlarından, sana ve avanene.
İşte bu, sende şafak attırdı. Panikledin. Ve hemen en iyi bildiğin ve 15 yıldan bu yana yapageldiğin şeyi yaptın: Kanunsuzluk, şiddet, zulüm…
Emir verdin anında, avanenden önde gelenlerine. “Susturun bu komünist deliyi!”, dedin. “Bir daha izin vermeyin. Seçimlere katılmasına da, TRT’de konuşmasına da…”
Onlar hemen, emri ilettiler, Yargıtaya. Hani onun da Başkanı, senin tâ gençlik günlerinden beri arkadaşın ya, İsmail Rüştü Cirit. Hatırlarsın çok iyi: Belediye Başkanlığı döneminde yaptığın onca yüz kızartıcı suçlarını örtbas ederek o kurtarmıştı seni. O zamanlar, Üsküdar Adliyesindeki bir Ağır Ceza Mahkemesinin Başkanıydı, bu şahıs. Akbil yolsuzluğundan, senin 14 yıla kadar hapsini istemişti, soruşturmayı yürütüp davayı açan savcı. Bu arkadaşın, senin yolsuzluğunu görmezlikten gelerek beraat ettirdi seni. İşte şimdi de Yargıtayın başında.
Yargıtay, senin verdiğin kanunsuzluğu, aynen aktardı, Yüksek Seçim Kuruluna. O da, zaten benzer bir emirle yönlendirildiği için, HKP’yi Seçim dışına atıp geçti. Hukukun zerresi olsa bu kurumlarda, asla böyle bir şey yapılamazdı. Hukukçu yoldaşlarımız, Siyasi Partiler ve Seçim Kanununun konuya ilişkin maddesini aktardılar, bir önceki yazımızda. Hani Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunduk ya bu kanunsuzluğun ortadan kaldırılması için, işte o başvuru metninde.
Ama hep söylediğimiz gibi, artık bağımsız ve hukuki yargı diye bir yargı kalmadı memlekette. Adli Sistem, AKP’giller’in hukuk bürosuna dönüştü tümden.
AKP’giller’in ve Kaçak Saraylı’nın savcıları, yargıçları da, tıpkı kankaları Pensilvanyalı İmam’ın Zekeriya’ları, Cihan Kansız’ları gibi, hukuku mukuku ipleyen insanlar değil. Tamamen, tarikat şeyhinin emirlerine bağlılar ve onlardan aldıkları emre göre hareket ederler. Hep söylediğimiz gibi, Tayyipgiller de artık bir tarikattır. Tıpkı Pensilvanyalı’nınki gibi…
İşin acı tarafı, bu her iki tarikat ehli de, zulümlerini tümüyle yasa kılıfı içine sokarak uygular. En zalimane zulmü yaparlar ama “biz hukuku savunuyoruz”, diyerek bu zulümlerini maskelerler. Saf insanları, tarikat müritlerini kandırırlar böylece de.
Bununla yetinmedi, Kaçak Saraylı Caligula ve onun hukukçu taraftarları. HKP’nin değişik illerdeki örgütlerine karşı, valiler eliyle davalar açtırmaya başladı, şubelerimizi kapatmayı amaçlayan.
Burada da her türlü hukuk ayaklar altına alınmaktadır.
Çünkü, siyasi partileri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının hazırlayıp açacağı bir dava ile ancak Anayasa Mahkemesi yargılayabilir ve onların durumu ve geleceği hakkında karar verebilir. Bunun dışındaki hiçbir kurum, siyasi partileri yargılayamaz.
Fakat, hep dediğimiz gibi, adamların umurunda değil hukuk. Yersen lokantaları açtılar, Türkiye’nin her yerinde ve her alanda. Bizde böyle, diyorlar. Yersen…
Bütün zulümkârlar gibi, bütün diktatörler gibi, bütün halk düşmanları gibi, biz ne dersek kanun odur, diyorlar. Başka kanun tanımayız biz, diyorlar.
Olsun be. Olsun bakalım…
Biz çok gördük böyle zulümleri.
Bir zamanların Askeri Mahkemelerinin Savcıları da aynen şöyle diyordu, bizi sözümona yargılarken:
“Kıvılcımlı için delil arayacak kadar saafdil değilim…”
Ve basıyordu 15 yıllık cezayı.
Bir kısmı, 146/1’den, idamla yargılıyordu, Kıvılcımlı’yı, 12 Mart Faşist Diktatörlüğünün Askeri Mahkemeleri gibi.
Bizi de 12 Eylül Faşist Diktatörlüğünün mahkemeleri yargıladı, 146/1’den, idamla…
Bizi de işkencelerden geçirdi, faşist cellâtlar. Bıyıklarımızı yoldu demetiyle. Hayâ torbalarımızı tekmeledi, sapık, işkenceci faşistler.
Her türden insanlık dışı işkenceyi uyguladılar, bize ve yoldaşlarımıza.
Ama, onlar yok olup gitti. Üstelik de geride iğrenç birer leş bırakarak. Lanetli bir ad bırakarak…
Ama biz, 1920’den beri varız. Önderimiz Kıvılcımlı, Mustafa Kemal Samsun’a çıkarken, Ege’deki işgalci emperyalistlerin maşası düşmana karşı savaşmak üzere Ege’ye çıkar. Katılır Yörük Ali Efe’nin çetesine. 17 yaşında olmasına rağmen, savaştaki ustalığı sayesinde, Köyceğiz Kuvayimilliye Askeri Komutanlığına kadar yükselir.
Bizlerin Tarihi, hep şeref dolu sayfalarla ve onurla yüklüdür. Kuşaktan kuşağa bu geleneği aktarıyoruz biz. Biz, en yüce insani değerler, ahlâki ve vicdani değerler demekiz. Biz, ustasıyız vatanı ve halkı sevmenin. Er geç halkımızla birlikte kurtaracağız bu güzel ülkemizi.
Sizleri, efendiniz ABD Emperyalist haydutlarıyla birlikte yenilgiye uğratacağız. Son bulacak ihanet ve zulümleriniz. Çelik bilezikle tanışacak ve emri, sadece hukuktan ve insani vicdanından alan, bağımsız mahkemeler karşısında bulacaksınız kendinizi. Bundan asla kaçışınız olmayacak.
Korkuyorsun Tayyip! Korkuyorsunuz… Biliyorsunuz tüm suçlarınızı, en ince ayrıntılarına kadar.
Ne diyordu şairimiz Nazım:
“Hiçbir korkuya benzemez, halkını satanın korkusu.”
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!
24 Şubat 2017
Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı