Hafız, Türkiye’yi yutarak dünyanın en zengini olmayı kafasına koymuş besbelli ki…

Tayyip, bu ne hırs, bu ne tamahkârlık, bu ne gözü doymazlık böyle yahu…

Neredeyse tüm Türkiye’yi ve 82 milyonun alınterini nakite-dolara-Avroya çevirip lüpleyip küpleyeceksin be yahu…

Ama şunu aklına mıh gibi yaz ki Tayyip; bu kamu malından aşırdığın yüz milyarlarca doların tek kuruşunu bile yanında bırakmayacağız!

Ne senin, ne sülalenin, ne taraftarlarının peşini bırakacağız, ne de yaptıklarınızı öbür tarafa havale edeceğiz!

Hiç kaçışınız olmayacak Tayyip!

Bu dünyada da öbüründe de…

 Öbüründe zaten yargıç aynı zamanda tanıktır da.

Ne yapacaksınız?

Hiçbir şey…

Kızgın akkor haline gelmiş tabutların içinde yüzbinlerce yıl yatacaksınız, yanacaksınız…

Boğazınıza yine kızgın akkor halkalar takılacak. Kızgın saclar üzerinde yürütüleceksiniz…

Hiç aklınıza gelmiyor mu bunlar?

Ne diyor Allah?

“Kul hakkıyla karşıma gelirseniz, benim bile yapabileceğim sizden yana bir şey olmaz.”

Hiç düşünmüyorsunuz değil mi Tayyip bunları?

Aslında inancınız yok be Tayyip. Kamu malı aşırmış hiçbirinizin inancı yok. Namuslu İlahiyatçımız Yaşar Nuri Öztürk’ün dediği gibi Müslüman sıfatıyla hiçbirinizin cenaze namazı bile kılınmaz…

Gelirsek bu dünyaya Tayyip; burada da kaçışınız kurtuluşunuz olmayacak.

Bak, eski akıldanen, Dışişleri Bakanın ve hatta Başbakanın Davidson ne diyor?

Yaşayan tüm Cumhurbaşkanlarının, Başbakanların, Bakanların, birinci ve ikinci dereceden yakınlarının mal varlıkları Mecliste kurulacak olan bir komisyon tarafından araştırılsın, diyor.

Buna gelemezsin, değil mi?

Bir de ne diyor Davidson?

Ben, diyor, “o arazi üzerinden kızımı, oğlumu, gelinimi, torunlarımı zengin etmedim.”

Kimi işaret ediyor sence Tayyip?

Sarı Çizmeli Mehmet Ağa’yı, değil mi?

Bak, Davidson biliyor durumunuzu, Babacan da biliyor, İmamın oğlu da biliyor ve de Tayyip, AKP Kurucusu, Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı, Başbakan Yardımcısı ve sizin partinin programının yazarlarından Ekonomi Profesörü Abdüllatif Şener de biliyor. Hem de dibine kadar…

Bak, ne diyor Tayyip, dinle bir. Dinle de titre…

Kulaklarına inanamadın, değil mi Tayyip? Bu adam nasıl biliyor bu işleri ayrıntısına kadar, diye şaşakaldın. İşte bu da söylediklerinin tapesi. Oku da sağlamasını yap dinlediklerinin. Ya da okut istersen joleliye, benzerlerine. Boşuna beslememiş olursun o dönekleri hiç değilse. Bir işe yaramış olurlar böylece senin için.

***

Videonun Tapesi:

Abdüllatif Şener: Bakın ben, 2010 yılında attığım bir tweette aynen şunu söylüyorum. 02.10.2010 yılında atmışım bu tweeti. Diyorum ki “Ak Parti iktidarında zengin olanların, günün birinde zenginlikleri legalleştiği zaman, herkes görecektir ki TÜSİAD orta sınıfa dönüşecektir.” diyorum.

Bakın bunu üç dört sene önce söylemişim. Bu iktidar öylesine bir yolsuzluk, vurgun, talan ve yağma içerisindedir ki, bu iktidarın zenginleştirdikleri bir gün legalleşir, mal varlıkları ortaya çıkarsa, bugün “Zenginler Kulübü” olarak bildiğimiz TÜSİAD bile orta sınıfa dönüşecektir, diye ben bundan üç dört sene önce vurgulamışım.

Şimdi bakın, burada Türkiye’nin en zengin 100 isminin toplam zenginlik değeri var, varlık değeri. 92 milyar dolar görüyorum. Bakın, eğer resmi, legal olarak tespit edilebiliyor olsaydı, muhtemeldir ki sayın Başbakanın birikimlerinin toplamı 100 milyar doların üzerindedir. Dolayısıyla tek başına sayın Başbakanın mal varlığının Türkiye’nin en zengin 100 isminin mal varlığından daha fazla olmadığını kimse söyleyemez.

Bunu kimse söyleyemez. Neden söyleyemez biliyor musunuz?

Şaban Sevinç: Sayın Bakanım, ben bile itiraz edeceğim neredeyse.

Abdüllatif Şener: Hayır, itiraz edemezsiniz.

Şaban Sevinç: 100 milyar dolar Tayyip Erdoğan’ın mal varlığı olabilir, diyorsunuz.

Abdüllatif Şener: Eğer evinden, evlerinden, oğlunun, damadının, kızının evinden beş noktadan taşınan paranın 100 milyar Avro olduğunu düşünecek olursanız, pardon 1 milyar Avro affedersiniz, nakit paradan bahsediyorum. 1 milyar dolar olduğunu düşünecek olursanız; evinde bu kadar nakit barındıran, 11 yıldır iktidarda olan, bütün kamu kaynakları ve kamu gücüyle irtibat kurduğu tüm alanları birtakım zorunlu ödemelere tabi hale getiren bir başbakanın nasıl bir servet biriktirmiş olabileceğini düşünebiliyor musunuz?

Bakın, bu olaylar tartışılıyor, ama sanırım üç dört sene önceydi, bir gazetenin yayınlamış olduğu bir fotoğrafı hâlâ kimse hatırlayamamıştır. Zannedersem Vatan Gazetesi’ydi. Başbakan bir yurtdışı seyehatine çıkıyor ve uzaktan fotoğrafını çekmişler. Tahta, büyük kasalar, balyalar halinde Başbakanın özel uçağının yurtdışına giderken, herhalde uzunlukları bir iki metre büyük balyalardı, yedi tane bu büyüklükte kasa, Başbakanın özel uçağına, Ata Uçağına yerleştirilirken, uzaktan Vatan Gazetesi bunu çekmiş ve bunu birinci sayfadan, yanlış hatırlamıyorsam o günleri, yayınlamıştı. Bu sandıklar neyin nesi, diye de haber yapmıştı bunu.

Şaban Sevinç: Kaç yılıydı sayın Bakan, bu dediğiniz?

Abdüllatif Şener: Üç dört yıl önceydi sanıyorum. Şu ana kadar, şu ana kadar bu fotoğraflar henüz ortaya çıkmadı bu tartışmalar esnasında, 17 Aralık sonrasında.

Şaban Sevinç: Bizi izleyen değerli izleyicilerimiz varsa o fotoğrafı bulan internetten, YouTube’dan ya da özel arşivinden işte Vatan Gazetesi’nin arşivinden, tweet atarlarsa biz de ekrandan gösteririz.

Abdüllatif Şener: Bakın yıllar öncesinde kasa kasa paraların muhtemelen, muhtemelen diyorum, yedi tane kasanın, o balyanın içinde ne olabilir, Başbakanın seyehati esnasında?

Şaban Sevinç: Başbakanın kıyafetleri olabilir.

Abdüllatif Şener: Evet, tabiî kıyafetleri olabilir. Ben sadece bir çantayla gidiyorum üç günlük seyehate ve o çantayla geri dönüyorum. Başbakanın da günübirliktir bütün seyehatleri zaten.

Dünyanın dört bir tarafına buradaki kara paranın transfer edilmediğini kim garanti edebilir bana söyleyebiliyor musunuz?

Şaban Sevinç: İsviçre’deki o sekiz gizli hesap da bu dediğiniz çerçevede mi? Dediniz ya hani uçakla götürülüyor, İsviçre’ye mi bırakılıyor, onu mu iddia ediyorsunuz?

Abdüllatif Şener: Sadece İsviçre olduğunu zannetmiyorum. Bakın, Başbakanın veya Başbakanla bağlantılı olarak pek çok ülkede birtakım birikim ve hesapların olabileceğini düşünüyorum. Yani Wikileaks belgelerinde geçen, İsviçre bankalarında sekiz gizli hesabı olduğuyla ilgili ifadelerin hiç de hafife alınacak tarafı yoktur. Halen o hesaplar orada mıdır, değil midir bilmem. Ama bazı rivayetlerde deniliyor ki Körfez ülkelerine taşınmış o hesaplar. Bilmiyoruz. Ama sadece Körfez ülkelerinde veya İsviçre’de veya Malezya’da değil, dünyanın değişik ülkelerinde değişik bağlantılarla işleri var. En azından birinci dereceden yakınlarıyla bağlantılı şeyler var.

Onun için bu öylesine önemli, mühim bir hadisedir ki bunun sonuna kadar kovalanması, takip edilmesi lazım. Ama bu yüz zengine itirazımdan çıktı ortaya bu olay; Başbakanın dünyadaki en zengin başbakan olduğunu söylemiyorum bak, başka bir şey söylüyorum. Türkiye’deki toplam en zengin 100 isminin bütün servetini toplasanız, toplamından daha fazla mal varlığına ve servete sahip bir başbakandan bahsediyorum.

(…)

Söylediğimin de makul bir tarafı var, çok rahatlıkla izah edilecek bir tarafı var. Bu konularla ilgili, bağlantılı, ihtisası olan, uzmanlığı olan dünyanın neresinde olursa olsun bir kuruluşu yakalayın, Avrupa’da, Amerika’da. Bir şahıs düşünün; 1 milyar Avroluk bir nakdi, evinin her tarafı para kasasına dönmüş, odalar aslında Merkez Bankasının kasaları gibi kocaman kocaman, içi parayla dolmuş, bu kadar nakdi evinde bulunduruyor.

Böyle bir insanın serveti ne olabilir acaba? Bunu bir çıkarım yapın, bir öngörü oluşturun, diye sorsanız konuyla ilgili uzmanlığına güvendiğiniz, hatta bağımsız birtakım kuruluşlara sorsanız; bu en az 100 milyar dolarlık bir serveti ifade eder, diye söyler size zaten.

Şaban Sevinç: Peki sayın Bakanım, şimdi 1 milyar Avro dediniz, değil mi sayın Başbakanın evinde olduğunu iddia ettiğiniz para?

Abdüllatif Şener: Bir ara bu ses kayıtları dökülürken bu miktar sürekli söylendi, toplam değer itibarıyla. Bazen 1 milyar dolar, bazen 1 milyar Avro ifadesi kullanılıyor. Ben Avro diye söyledim, dolar da olabilir. Ama son elde kalan, sabah 8’de başlayıp gece 23.00’e, 11’e kadar evlerdeki paraları sürekli otobüslerle, minibüslerle, kamyonetlerle bir yerlere taşıyorlar elden çıkarmak için. Gün boyu gece yarısına kadar çalıştıkları halde sonunda 30 milyon Avro yine elden çıkaramadıkları para var.

30 milyon Avro ne demektir?

100 trilyon lira para demektir. 100 trilyon lira Türk Parası demektir, eski hesaba göre. Daha elden çıkaramadıkları, sabahtan akşama kadar çalıştıkları halde.

Bu manzarayı, bu tabloyu anlattığınız zaman, uluslararası birtakım denetim kuruluşları var, bağımsız kuruluşlar var. Bu ne demektir, kaç liralık servete denk, derseniz sorarsanız; bunu çok rahatlıkla aynı dediğim gibi, şu 100 en zengin Türkün servetin toplamından daha fazla bir serveti ifade ettiğini söylerler.

***

Biz bu kadar vurursak, bu işin sonu nereye varır? Bu insanlar her ne kadar Allah’la aldatılmış zavallılar sürüsü haline gelmiş meczuplar yığını olsa da, bunları bir uyandıran olur, bir akıllarını erdiren olur, diye hiç mi düşünmediniz?

Hiçbirinizin aklına gelmedi mi bu?

Nihayetinde insandır o zavallı, yoksul, cahil, bilinçsiz “hülooğğ”cularınız da. Hayvan sürüsü değil ki sürgit hep boyun eğsin, hep her türlü acıya, zulme, hilekârlığa dayansın, isyan nedir bilmesin…

Bak Tayyip; yandaşın Habertürk Gazetesi’nin yazarlarından Yavuz Semerci bile, senin bu akla hayale gelmez vurgunların üzerine artık bu kadar da olmaz, deyip neler yazıyor, hem de tâ 2014’te.

***

Yalan söylemeyeceğim.

İsterseniz tarafsızlığımı yitirdiğimi düşünün. İsterseniz paralel yapının esiri olduğumu söyleyin.

İsterseniz gazeteciliği bırakıp, ölümüne biat eden ekibin yazdığı çizdiği gibi paralel yapının gizli hücresi deyin… Hani biraz daha ileri gidin, isterseniz vatan haini deyiverin…

AK Parti’nin tüm dürüst, çalışkan kadrosu, iktidarı destekleyen milyonlarca vatandaş kusuruma bakmasın.

Bu gazetenin sahibi kusuruma bakmasın…

Bu gazetenin yayın yönetmeni kusuruma bakmasın; isterse bu yazıyı kullanmasın…

Bu yazımı okuyan okurlarım, kim hangi partiyi destekliyorsa desteklesin, onlar da kusuruma bakmasın; isterlerse beni artık bu köşede görmek istemesinler…

Çocuklarım kusura bakmasınlar, belki işsiz kalıp onları zor duruma düşüreceğim…

Sevdiklerim de kusura bakmasın, isterlerse “Sana mı kaldı” desinler…

İsterlerse “Gör başına neler gelir” desinler…

Ve mesleğim…

Doğru gördüğünü yaz diyen mesleğim…

Kimseye hakaret etme, özel yaşamın gizliliğini ihlal etme ama halkın bilgi alma hakkına saygı duy diyen meslek ilkelerim…

Kamunun bilgilenme hakkını gerekirse ülke çıkarlarının üzerinde tut diyen iç sesim…

“Kalemi kır ama kalemini asla satma” diyen büyüklerim…

Beni anlayacaktır…

Eğer bugün haykırmazsam, eğer bugün nesnel gerçeği vurgulamazsam, yarın bu mesleği sürdürme gücünü kaybederim.

Samimiyetimi yitiririm…

Sandıktan çıkan her kimse saygı duydum. Ceketimi ilikledim. Milyonlarca insanın oyunu almış birini, fikri ne olursa olsun bu ülkeyi yönetme hakkı vardır diye düşündüm. İyi olanı, bu halk için doğru olanı hep alkışladım. Kimliğine, meşrebine, siyasi düşüncesine bakmadım…

İster Devlet Bahçeli ülkeyi yönetsin, ister Abdullah Gül, ister Bülent Arınç, ister Kemal Kılıçdaroğlu, ister Ali Babacan, ister Mehmet Şimşek…

Beni herkes yönetir ama bir tek kişi yönetemez…

Yolsuzluk yapan yönetemez…

Babamın oğlu olsa bile tek kuruşluk saygı duymam, duyamam…

O yüzden diyorum ki, hakkındaki yolsuzluk kayıtlarının yalan olduğunu ispatlayamayan Tayyip Erdoğan’a artık saygı duyamıyorum. Söylediği şeylere kulaklarımı tıkıyorum. Sesini duymaktan rahatsız oluyorum. Sandığı işaret etmesini hiç önemsemiyorum. Sandıktan değil yüzde 50, yüzde 80 oy bile alsa görüşüm değişmez…

Benim için Erdoğan, artık doğru şeyleri seslendirse bile yanlış kişidir…

Yok hükmündedir…

Keşke bildiklerim yalan olsaydı…

Keşke kandırılmış olsaydım…

Keşke o baba-oğul arasındaki konuşma kaydını duymasaydım…

Kusura bakmayın olur mu!..

Yazmasaydım, mesleğime ihanet ederdim…

Bu halk, farkında olanı da olmayanı da, yalanı, yolsuzluğu, hele hele bir işadamının parası için önüne yatan bakanları ve onları koruyanları da hak etmiyor. (https://www.haberturk.com/yazarlar/yavuz-semerci/926020-artik-yok-hukmundedir)

***

Ne diyor, Tayyip, Yavuz Semerci?

“Benim için Erdoğan artık yok hükmündedir.”

Evet, siyasette yolun sonuna yaklaştın Tayyip. Yok hükmünde olacağın günler yakın.

İşte ondan sonra hesap günlerin başlayacak. En yakınlarının bile dili çözülecek o zaman. Vurduklarınızı, çaldıklarınızı bir bir anlatacaklar, etkin pişmanlıktan yararlanabilmek için.

Sakın yanlış anlama; bugünkü yasalar kapsamında yargılanacaksın. Sadece yargılanacağın mahkemelerin savcıları, yargıçları, siyaseten bağımsız, kuvvetler ayrılığına tümüyle uyan, sadece vereceği kararı hukukun evrensel ilkelerinden, yasalardan ve vicdanından alan kişilerden oluşacak.

O günler gelecek tabiî ki. Ama biz o günleri beklemeden de en azından bir kez daha test etmiş olmak babından, Abdüllatif Şener’in bu verilerinden hareketle, bunun Vatana İhanet Suçu oluşturduğunu düşünüp bir suç duyurusunda daha bulunabiliriz, diyorum. Hukukçu arkadaşlarımız buna bir kafa yorarlarsa iyi olur, derim.

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

10 Aralık 2019

Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı

Print Friendly, PDF & Email