Hafız, bu ne iştir ya?..

Hafız, bu ne iştir ya?..
Şu an görevde olan bir Bakanın senin için “iyice delirdi artık”, diyor.
Yani, ipi kırdı, diyor…
Sende ise tık yok. Bu ne biçim “Reis”lik yahu…

Sen ki, Kaçak Saray’ın lüks salonunda topladığın, daha doğrusu metazori getirttiğin gariban muhtarların karşısında bir “eyyy” çektin mi, Ankara’dan başlayan fay sarsıntıları ve kasırgalar, Anadolu’yu şimşek hızıyla geçip bir anda tüm Avrupa’yı kat edip, İngiltere’nin kuzey sınırlarına bile ulaşırdı, birkaç dakika içinde.  Tabiî eğer o “eyyy”in hedefi Avrupa Birliği ya da herhangi bir Avrupa ülkesiyse…

Eğer “eyyy”in Atlantik ötesine yönelikse, yine, Akdeniz’i hızla geçen kasırga, Atlantik’i de aşıp Florida kıyılarına ulaşırdı, bir anda. Hem de “El Nino”nun birkaç kat şiddetinde.

Yani “Dünya Lideri”ydin sen. Tüm dünyaya ayar çekerdin, muhtarlar karşısında. O garibanlar da çaresiz alkışlarlardı seni. Hatta bazısı, senin hoşuna gidecek makamda kükrerdi, ayar verdiğin keferelere.

Fakat, Hafız, bu işte bir tuhaflık yok mu sence de?

Böylesine Olimpos’ta oturan Zeus kadar güçlü, Kaçak Saray’da oturan “Büyük Reis”, hem de tüm bunlara ilaveten bir “Dünya Lideri”, koltuğuna kendisinin oturttuğu tırışkadan bir Bakanın böylesine galiz bir hakareti karşısında hiç sesini çıkarmıyor… İnanılır gibi değil bu iş. Doğrusu bizim de kafamız karıştı.

Yoksa Reis, sen, kankan Suudi Kralı’nın bir yalama gazetecisinin yazdığı gibi sadece “kuru gürültü” müsün?

Niye emir vermiyorsun, emrin altındaki savcılara? Ve niye emir vermiyorsun, senin bir emrinle ok gibi fırlayacak polislere ve hülooğğ’cularına?

Bu kendini bilmez Bakanı niye derdest ettirmiyorsun, bir şafak baskınıyla?

Eğer böyle davranmaya devam edersen, seni kimse ciddiye almaz, bak. Bizden söylemesi…

İşte sen böyle yaptığın için, geçende Konya kadar yüzölçümüne sahip Hollanda’nın polisleri, senin Bakanını önce arabasına hapsetti, sonra da sınıra kadar getirip, kolundan tutup kapı dışarı etti. Yani atıverdi ülkesinden.

Sen ne yaptın, bu ağır hakaret karşısında?

Türkiye Cumhuriyeti’nin ve hatta Osmanlı’nın 600 yıllık Saltanat döneminin hiçbir anında yaşanmamış bu ağır, kahredici hakaret karşısında ne yaptın sen?

Hiç…

Sadece hiçle kalsaydın, yine neyse, derdik. Ama bir de ödüllendirdin adamları. Koskoca Petrol Ofisi’ni Hollandalı bir şirkete satıverdin be yahu…

Yapma be Hafız! Yapma bu kadarını da…

Bakan kadıncağızın uğradığı hakaret, bizim de ulusal onurumuzu ve gururumuzu zedeledi. Siz, gurur ve herhangi bir ulusal değer taşımadığınız için, Hollanda’nın yaptığı hakaretin boyutunu asla göremiyor, anlayamıyorsunuz. Bu sebeple de, rahatsızlık duymuyorsunuz. Olan bu millete oluyor.

İşte, siz böyle davrandığınız için, ne Putin ciddiye alıyor sizi, ne Netanyahu, hatta ne de Haydar El İbadi… Sadece kendinizi ezdirmiyorsunuz, küçük düşürmüyorsunuz, ülkemizi, milletimizi de ezdiriyorsunuz.

ABD haydutunun yetkililerinin size yönelik hakaretleri zaten artık günlük olaylardan oldu. Bak birkaç gün önce, Pentagon’un Sözcüsü diye bilinen Michael Rubin ne dedi senin için?

“Çaldığın paraları nereye sakladığını bilmediğimizi mi zannediyorsun? Artık yolun sonuna geldin.”

Adamlar, düpedüz sana hırsız diyorlar yahu… Üstelik de hem çaldığın paraları nereye sakladığını biliyoruz, diyorlar.

Bilir mi bilir, elin gâvuru. Onlar gece karanlığında bile dünyanın herhangi bir bölgesinde izledikleri otomobilin plakasını okuyabiliyorlar, uyduları sayesinde.

Neyse, sözü uzatmış olmayalım da Hafız; sen çağır şu Levent Gültekin’i bir an önce. Bana iyice delirdi diyen bu Bakan kimmiş, onu söyle bana, de.

Ama diyemezsin Hafız, değil mi?..

Hani dedin ya; dereyi geçerken at değiştirilmez, diye. Öyle düşünüyorsun, değil mi?

Öyle, öyle…

İçinden de, şöyle diyorsun muhakkak:

Hele şu 16 Nisan’da ben Firavun Anayasamı bir onaylatayım, ondan sonra bakın bakalım benim ne yapacağıma…

O Bakana mı?

Ona aynen Havuz Müteahhiti, kupon arsaların rantını kırıştığın kankin Mehmet Cengiz’in dediğini yapacağım…

Aslında sana ve avanene acıyorum be Hafız!

Tamamınız sevgi nedir, sadakat nedir, mertlik nedir, dostluk nedir, vicdan nedir, zinhar bilmiyorsunuz, tanımıyorsunuz. Kendi kabahatiniz değil bu. Sizi yetiştirenler, kritik eşikte yüklememişler size bu değerleri. Size sadece yalanı, dümeni, hileyi, ihaneti, kandırmayı, insanları Allah’la aldatmayı, vurmayı, soymayı, acımasızlığı ve ihaneti öğretmişler. Böylece de fena halde kötülük etmişler size. İşte o bakımdan acıyorum, topunuza…

Bizimse, okuma yazmayı askerde öğrenmiş, Yörük, çoban babam, “Oğlum”, demişti. “İnsan şerefi için yaşar. Bedeli ne olursa olsun, asla leke düşürmeyeceksin onun üzerine.” Tabiî sonra da insanları, hayvanları, tabiatı sevmeyi öğretti bize. Tabiî anacığım da…

İşte bu sebeple, biz bugüne dek, hiç kimseyi kandırmadık. Hiç kimseyi satmadık. Hiç kimseyi düş kırıklığına uğratmadık. Yalanla dolanla hiç işimiz olmadı. Malımız, mülkümüz, koltuğumuz, pozumuz yok ama insanlığın doruklarında yaşanmış bir grçmişimiz, Tarihimiz var. Dostun da, düşmanın da saygı duymak ve göstermek zorunda kaldığı bir şahsiyetimiz var.

Bunun dışında hayat nedir ki, Hafız… Tabiî sen anlamazsın bunlardan. Sana bin yıllar öncesi yaşanmış bir masal, bir rivayet gibi gelir bu söylediklerimiz.

Düzel, Hafız, değiş, insanlığa dön, desek; boş konuşmuş oluruz.

Ama ne yaparsınız ki, acırım işte ben. Bana kötülük edenlere bile acırım.

Bak, hakkımızda altı tane Kedi Davasının oluşmasına sebep olan hayvan ve insan düşmanı zalim komşularımız var. Yolun başında toplanmışlar, bak biz kaç kişiyiz, siz tek ailesiniz. Biz istemiyoruz, mahallemizde hayvanlara bakılmasını. Yapmayacaksınız, diyerek bize ayar çekmeye kalkmışlardı.

Ben onlara hal diliyle ömürlerinde hiç kimsenin etmediği nasihatler etmiştim. İnsanlıktan, vicdandan, acımadan, sevgiden, dinden, Kur’an’dan, Hz. Muhammed’den söz etmiştim. Sonra da, sizin tehditleriniz bize sökmez. Siz, bu sayınızın yüz katı bile olsanız, bizim için sıfır yazar. Aklınızı başınıza alın. Şurada iyi komşuluk ilişkileri içinde yaşayıp gidelim, demiştim. Bir faydası olmadı. Hiç anlamadılar. Çünkü onlar için de senin gibi kritik eşik heba edilmişti.

Hafız, sizin aranızda, senin de çok iyi bildiğin gibi, sevginin, saygının, dostluğun, içtenliğin, sadakatin zerresi yok. Deniz Feneri Savcısı, namuslu hukukçu Abdulvahap Yaren’in dediği gibi, siz Türkiye’yi Hırsızlar İmparatorluğuna çeviren, çıkar amaçlı, organize bir suç örgütüsünüz. Sizi birbirinize bağlayan, çıkar ortaklığınız. Birbirinizin arkasından, yukarıda sözünü ettiğimiz Bakanınızın söylediği türden hakaretler, küfürler savuruyorsunuz. Bunu sen de biliyorsun, değil mi?

Avanen sana niye tapınır görünüyor, biliyor musun, Hafız?

Küplerini doldurdukları hortumu senin sayende elde ettiler de ondan…

Onlar da içlerinden, aynen Bakanın gibi, sana saydırdıktan sonra şöyle diyorlar aynen:

Ulan bunun sayesinde bu koltuklara, bu makamlara oturduk. Bu vurgunları, bu soygunları yapıp küpümüzü doldurabiliyoruz. Yedi sülalemizi ihya edecek kamu mallarını aşırıp zimmetimize geçirebiliyoruz. Aman buna iyi görünelim de bu dümenimiz bozulmasın…

Bak, Hafız, senin Başdanışmanlarından biri (şu anda Kaçak Saray’ında ha!), Levent Gültekin’e aynen şunları söylüyor:

“Sen, Tayyip Erdoğan yanlış yapıyor sanıyorsun. Hayır, o yanlış filan yapmıyor. Çok iyi bilerek yapıyor her şeyi. O, Türkiye’yi bölmek istiyor.

“O, bence birilerine çalışıyor…”

Bak bu aynı kişi, hesabından şu twiti atıyor:

“Reisimize uzanan eller kırılsın.”

Buna tanık olunca da, çok haklı olarak şöyle diyor, Levent Gültekin:

“Ayarım bozuluyor.”

Sen çağırıp bu danışmanının kim olduğunu da soramıyorsun, değil mi Hafız?

Hani şu dereyi geçme meselesi yine…

Bütün avanen böyle be Hafız!

Hayat denir mi buna yahu, yaşamak denir mi?

Din bu mu?

Kur’an ve Hz. Muhammed bunu mu anlatıyor?

Zinhar…

Hep diyoruz ya; siz Muaviye’nin, Yezid’in devamcılarısınız. Siz, CIA-Pentagon Dini’nin inananlarısınız. Gerçek İslam’la, Kur’an’la, Hz. Muhammed’in yoluyla hiç ilgisi yok, tuttuğunuz sapkın yolun.

Ama ne diyelim, Hafız… Sizinki de bir seçim işte…

Biz “Onur yaşamdan önemlidir!”, diyoruz; sizse vurgun, soygun, talan, küp doldurma, kupon arsalar, milyar dolarlar, saraylar, köşkler, villalar, mallar, mülkler, koltuklar, makamlar, ünler, pozlar her şeydir, gayrısı boş şeydir, diyorsunuz.

Ne diyebiliriz ki…

Allah sizi ıslah etsin, desek; bilmem ki bir faydası olur mu?..

Ama unutmayın ki toprak ıslah eder sizi be Hafız. Onun ıslah edemeyeceği hiçbir kötü yoktur…

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

18 Mart 2017

Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı

 

Print Friendly, PDF & Email