Gerçek anlamda İnsan demek, vicdan demektir…

Gerçek anlamda İnsan demek, vicdan demektir…

Bugün “Kedi Davaları”mızdan 6’ncısının, aynı zamanda da sonuncusunun 15’inci duruşması görüldü.

Dava konusu; apartman önündeki sokak hayvanlarına yemek vermekte olan eşime, en küçük çocuğundan bile daha küçük olan, 20’li yaşlardaki bir çiftin sözlü saldırısı üzerine gelişen bir olaydı.

Bu genç çift, başlangıçta iyiydi bizimle. Biz de herkese olduğu gibi bunlara karşı da güleryüzlü ve sevecen davranıyorduk.

Sonra görüldü ki bunlar, bizimle selamlaşmayı kestiler. Ardından da apartman çevresindeki kedileri, küçücük yavru ya da anne olmasına bakmaksızın taşlayıp tekmeleriyle uzaklaştırmaya başladılar. Anladık ki, apartmanda oturan ve hepsi de birbiriyle akraba olan üç Rizeli aile bunları kışkırtmış, bize karşı. Bu Rizelilerden biri de zaten bu çiftin ev sahibidir. Bunların da kadını Rizeli, erkeği Kastamonuludur.

Rizelilerden biriyse Üsküdar Belediyesinde makam şoförlüğü etmektedir. O da azgın bir hayvan düşmanıdır. Belediyedeki konumundan dolayı bu aileye yılda yarım ton kömür, birkaç da alışveriş çeki alıvermektedir, Üsküdar Belediyesinden.

Yani bunlar da bir kısım AKP seçmeni gibi kömüre ve alışveriş çekine gitmişlerdir…

Bu genç çiftin önce kadını, hayvanlara bakmakta olan eşime “Kedi manyağı! Apartman çevresini kirletiyorsun. Git başka yerde ver yiyeceği bunlara.”, diyerek sözlü saldırıda bulunmuştur.

Eşim de aynı ton ve nitelikte karşılık vermiştir bu kadına. Bunun üzerine erkek olanı evden çıkmış ve eşime galiz küfürler etmiştir, tekraren.

Olaydan iki gün sonra bu gençle karşılaştık apartman önünde. Ben, yaptıklarıyla ilgili konuştum. Sonra komşular araya girdi, ayrıldık.

Bu şahıs polis çağırmış, polis gelip karakola götürdü bizi. Bu da oradan ayrılıp hastaneye gitmiş. Neyse… Uzatmayalım isterseniz bu mevzuyu.

Hep söyleriz ya; vicdan sahibiyseniz, acıma duygunuz bütün duygularınızın önüne geçiyorsa bu tür olaylar yaşamanız kaçınılmazdır, böyle Sınıflı Toplumlarda. Çünkü egemen sömürgenlerin düzeni insanları çamurlara buluyor, his yoksunu haline getiriyor, vicdanlarını yok ediyor, robotlaştırıyor. Küçük çıkarlarından başka hiçbir şey umurlarında olmaz hale geliyor insanların giderek…

İsterseniz, burada noktalayalım işin bu yönünü. Ben size mutlu sonla biten üç hikâye anlatayım…

 

Zeus’un Hikâyesi

Zeus, evimizden aşağı yukarı 300 metre uzakta bulunan bir sokakta yaşamaktaydı, onu ilk gördüğümüzde. İyice sayılabilecek bir kulübesi de vardı, kendisine bakanın evinin önünde. Zeus hep orada yaşardı ve mutluydu.

Sonra Zeus’u sahiplenen ve oraya getiren kişi, taşınmış mahalleden. İşin kötü yönü de, pek sık tanık olunduğu gibi, kurt kırması sevimli ve akıllı köpeciği bırakıp gitmiş.

“Niye bırakıyorsun?” diye soranlara da “Gelmek istemiyor da ondan.”, diye bir yalan atmış.

Zeus sahipsiz ve bakımsız kalınca, dik bir yokuş olan sokağın alt kısmına gelip oradaki bir aprtmanın önünde yaşamaya başladı. Genelde çocuklar olmak üzere vicdan sahibi çok az sayıdaki, ya da tek tük denilebilecek insan yemek veriyordu Zeus’a orada.

Sonra, Zeus’un sokağını kesen daha geniş bir caddede oturan bir şahıs, özel ilgi göstermiş Zeus’a. Zeus da tabiî her köpek gibi sevenlerine yakın olmak için gelip o apartmanın girişinde yaşamaya başlamış.

Sonra o kişi de taşınmış mahalleden. Apartmanın geride kalanları istememişler Zeus’un apartman önünde yatmasını. Kovalamışlar oradan. Zeus da o apartmandan 15 metre kadar uzaklaşmış ve orada açıkta, kaldırımın üzerinde yaşamaya başlamış.

Geçen yazdı. Caddeden arabayla geçen, insanlıktan çıkmış, birer insan sefaletine dönüşmüş, hatta paçavralaşmış yaratıklardan biri, bindikleri arabanın penceresinden bir tüfek uzatarak ateş etmiş Zeus’a. Zeus’u omzundan vurmuş.

Tüfek sesini ve Zeus’un çığlıklarını duyan birkaç mahalle sakini, camlarını açarak bağırmışlar ateş edenlere. Tabiî o alçaklar çekip gitmişler…

Zeus’un omzunda, çocuk avucu büyüklüğünde bir yara oluşturmuş tüfeğin saçmaları.

Tabiî akan kanlar boynuna, sol bacağına, ayağına kadar inmiş…

İşte ben o günlerde Zeus’u görüp onunla ilgilenmeye başladım. Sokak kedileri için çantamda her an bulundurduğum salamdan parçalar kesip attım önüne Zeus’un. Başlangıçta, daha önce hiç yemediği için yadırgadı salamı. Fakat daha sonra alıştı ve sevdi. Hemen her gün Zeus’u da beslemeye başladım. Eşim de alışveriş için geçtikçe oralardan, yiyecek verdi Zeus’a. Tabiî bu arada Zeus’u sevip başını, boynunu, burnunu okşamaya da başladık. Sevgiye hasret Zeus, görünce seven birilerini, takip edip geldi bizim apartmanın önüne kadar.

Apartmanın önünde bir saçak altında iyi kötü bir düzenek kurup bakmaya başladık Zeus’a. Zaten sokağımızda bir de Salep adlı kız köpeğimiz vardı. Zeus erkek. Başlangıçta anlaşamasalar da sonradan sıkı dost oldular.

Aylar süren acılı ve sızıntılı süreçten sonra kapanmıştı Zeus’un yarası, geçen sene. Ama ne olduysa, Zeus kaşımaya başladı omzunu sık sık. Zaten omzunda yarım şeftali iriliğinde bir kistleşme de oluştmuştu o yaradan dolayı. O kisti açıp yeniden açık yara haline getirdi Zeus, kaşıya kaşıya.

Melek kalpli komşumuz Elif Hanımın arabasıyla Üsküdar Hayvan Barınağı’na götürdük Zeus’u. Orada ameliyat edip temizlediler omzundaki kistleşmiş dokuyu ve sağlıklı dokuları da dikip yarayı kapattılar.

Getirdik Zeus’u. Üç gün sonra antibiyotikli iğne yapılması için yeniden barınağa götürdük Zeus’u. Yarası pansuman edildi, geri getirdik.

Şimdi yarası kapanıp iyileşti. Dikişlerini eşim aldı. Zeus da hiç kaşımaz oldu zaten o bölgesini. Sağlığı yerinde ve mutlu şimdi Zeus…

Mahallede pek çok eve hırsız girdiği halde bizim oturduğumuz bölgedeki evlere giremedi. Çünkü Zeus’la Salep sokakta; Garip’le Sarıkız bizim balkonda nöbettedirler her gece.

Anlayışlarına göre sokağımızın güvenliği bu dörtlünün omuzları üzerindedir. O sorumlulukla gece nöbeti tutmaktadırlar.

(Zeus ameliyattan gelince)

(Zeus’un bugünkü iyileşmiş hali)

Şimdi de gelelim Konuşan Köpeğin Hikâyesine…

Aslında kızıl bir erkek kediciktir konuşan köpek. Sıradan kediler gibi miyavlamaz. Bilmediğimiz bir yabancı dille konuşur gibi konuşur bizimle. Çok da sevecen ve uyumludur.

Onu da, oğlum, küçücük bir yavru iken, çalıştığı işyerinin yakınında bulmuş. Oğlum da o bölgedeki kedilere bakar.

Kedilere musallat olan ve ağızlarının özellikle bir yanıyla yanaklarını tutan bir yara biçiminde seyreden hastalığa yakalanmıştı bu yavru kedicik. Bu iltihaplı ağız yarasının verdiği acıdan dolayı da pek yiyecek yiyemiyordu. Bu sebeple de bir deri bir kemik kalmıştı.

Oğlum alıp getirdi, bir kutu içinde. Azitlumusin şurubuyla hemen antibiyotik tedavisine başladık. Hızla cevap verdi ve kısa sürede iyileşti ağız ve çene yarası. Büyüdü, çok güzel, sevimli, canayakın, oyunbaz bir oğlan oldu…

İşte, gördüğümüz gibi…

 

Şimdi de geleyim sonuncusuna, ya da üçüncüsüne… Minik Cebo’nun Hikâyesine…

Minik Cebo, evimizdeki Cebo cinsi 4 oğlumuzun en küçüğüdür. Bu sebepten Minik Cebo’dur adı. Cebolar ince uzun, atletik, akıllı ve oyuncu olurlar. Uzun gövdeleri ve kuyrukları olur.

Minik Cebo da küçücük bir yavru iken oğlumun işyerindeki müdürünün arabasının motoruna girmiş. Motora giren kedicikler genelde ezilerek, feci biçimde ölürler.

Fakat bu araba nasıl bir araba ise, ya da Cebo onun motorunun nasıl bir yerine girmişse, bir zarar görmeden yolculuk etmiş arabayla. Müdür tamirciye götürmüş arabasını o gün, açınca kapağı Cebo’yu görmüşler orada. Tabiî yağa, pasa bulaşmış her yanı…

Dönüşte müdür hayvanseverliğini bildiğinden dolayı getirip oğluma vermiş kediciği, “Sana bir hediyem var, Yakup Bey”, diyerek. Müdürün arabasıyla alıp getirdi oğlum, Cebo’yu eve.

Cebo’nun eve gelişi de öyle oldu…

Şimdi o da evde çok mutlu, sağlığı yerinde, yaşıtlarıyla oynamayı çok seven bir kediciktir. Tabiî insana da çok yakındır. Biz onu sevdiğimiz zaman o da patisiyle bizi sever ama asla tırnaklarını çıkarmaz. Böylesine de düşünceli bir hayvandır Minik Cebo.

Bir kez hayvanlarla yaşama mutluluğuna ulaşmış olan insanlar, onların hayatımıza ne kadar büyük bir zenginlik kattığını şaşarak öğrenirler. Onlar, son derece sadıktırlar. Bir kere güvendiler miydi, size sonsuz ve içtenlikli bir sevgi verirler.

24 Nisan 2018
Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı