Evet arkadaşlar… Nihayet ROK (Rasim Ozan Kütahyalı), gerçeği itiraf etti.

Evet arkadaşlar…

Nihayet ROK (Rasim Ozan Kütahyalı), gerçeği itiraf etti.

Demek ki neymiş?

Aldanan da, aldatan da yokmuş…

15 Temmuz Darbe Kalkışması diye bir şey yokmuş…

Bunların hepsi kandırmacaymış, düzmeceymiş…

Bilinçsiz, saf insanlarımızı kandırmaya yönelikmiş…

Hadi Tayyip’in “hülooğğ”cularını ve Sorosçu Kemal’in okuma, araştırma özürlü gariban CHP’lilerini kandırmak kolay…

Peki, ya anlı şanlı sözde bilim insanlarına, aydınlara, gazetecilere, yazarlara çizerlere ne diyeceğiz?

Bir taraftan solculuk keserken diğer yandan bu dolmaları hem yutup hem de yutturmaya kalkan sözde kallavi televizyonculara, gazetecilere ne diyeceğiz?

Eh, işte Türkiye’nin durumu bu, arkadaşlar. Ha en cahil insanımız, ha en okumuş, en akıldane, en bilimcil ve de en solcu geçinenimiz…

Neymiş olayın aslı, arkadaşlar?

Laik Cumhuriyet yıkıcısı, Mustafa Kemal ve Birinci Kuvayimilliye düşmanı, ABD yapımı İki Hain Gücün Ganimet Paylaşım Savaşı’ymış 15 Temmuz faciası…

Aynı oranda suça batmış iki Laik Cumhuriyet Mücriminin elbirliğiyle yıktıkları, 1923’te kurulan Cumhuriyet’imizin ganimetinin paylaşım savaşıymış…

Bunu biz 15 Temmuz’dan bu yana belki yüzlerce kez söyledik, yazdık. Demek ki arkadaşlar, bu konuda da gerçeği, yani olayın aslını, olanca açıklığıyla ve sebep-sonuç ilişkileriyle yalnızca biz görmüşüz ve biz ortaya koymuşuz.

Şimdi buyrun ROK’un, yandaş gazete Sabah’taki köşe yazısını okumaya:

***

Unutulmamalı ki AK Parti’nin ilk 5 yılı geçmişteki DP, AP, ANAP dönemleri gibi sadece hizmet ağırlıklı ve vesayetin siyasal tabularına dokunulamayan bir pasif dönemdir…

***

Ama son 10 sene içinde yaşadığımız olay kansız bir ihtilaldir. Demokratik yolla yapılmış bir siyasal devrimdir…

***

Olağan bir 10 yıl yaşamadık ve yaşamıyoruz. Olağanüstü ama her şeyin toplumun çoğunluğunun onayı ile yapıldığı, vesayete karşı bir politik ihtilal sürecini yaşadık, yaşıyoruz…

***

Yani sonuçta bu bir silahlı ihtilal değil demokratik ihtilaldir. Halk devrimidir bu…

***

Vesayet kurumu iktidarı terk etmeme yönünde 2007’den itibaren olağanüstü zorba yöntemlerle direndiği için vesayet rejimini bitirme amaçlı olağanüstü tasfiye süreçleri zorunlu olarak yaşanmıştır…

***

Türkiye’nin çoğunluğu da bu mecburi siyasal tasfiyeleri desteklemiştir 2014 yılına kadar…

***

Şüphesiz demokratik yolla bile yapılsa her politik devrim sürecinde olduğu gibi burada da büyük haksızlıklar yaşanmıştır…

***

Bu dönem Türk halk ihtilalinin birinci aşamasıdır. İkinci aşama ise çok daha karmaşık olmuştur… (Rasim Ozan Kütahyalı, 22 Ekim 2017, http://www.sabah.com.tr/yazarlar/kutahyali/2017/10/22/turk-devrim-tarihi-2007-2017)

***

Dün son 10 senede Türkiye’nin yaşadığı siyasal devrimin ilk aşamasını (2007-13)kısaca özetledim. İkinci aşama ise dediğim gibi çok daha karmaşık olmuştur…

***

2007-13 döneminde eski rejim aktörlerine yönelik tasfiyelerin de baş aktörü Fetullah Gülen ve örgütüydü…

***

Elbette bu tasfiyelerin arkasında hem siyasi irade hem de çok büyük toplumsal destek vardı…

***

Fakat Gülen’in 1970’lerin sonundan itibaren devletin ve yargının içine ektiği fidanlar ağaç olmasa bu devrim yapılamazdı ve askeri vesayet rejimini hiçbir güç yıkamazdı…

***

Dolayısıyla AK Parti ile Gülenciler arasında işbirliği bir tercih değil mecburiyetti…

***

Fakat sonrasında Gülen örgütü yapılan bu toplumsal ve siyasal devrimi halkın elinden çalmaya kalktı ve işte o noktada devrim içinde devrim süreci başladı…

***

Türkiye tarihinde görülmedik bir terör örgütüne dönüşen Gülenciler yıkılan Kemalist vesayet rejiminin yerine yeni bir vesayet rejimi inşa etmek istemiş ve bu halk ihtilalinin ikinci aşaması da bu noktada başlamıştır…

***

Hem 17-25 Aralık hem de korkunç 15 Temmuz ihaneti demokrasiyi hedefleyen karşı-ihtilal teşebbüsleridir…

***

Geçmişte de 27 Nisan 2007 ve 14 Mart 2008 kapatma davası olayları demokrasi düşmanı karşı-ihtilal teşebbüsleriydi…

***

Milletin çoğunluğu Erdoğan’ın liderliğinde hem ihtilalin birinci aşamasında hem de ikinci aşamasında bu vesayetçi karşı-ihtilal teşebbüslerini bertaraf etmesini bilmiştir…

***

Anadolu ihtilalini yok ederek yeni bir vesayet rejimi kurmak isteyen hain örgüt FETÖ bugün yerle yeksan olmuş ve yüzde 95 oranında devletten temizlenmiştir…

***

Türk devriminin ilk aşamasından sonra başlayan “Devrim içinde Devrim” (2013- 17) süreci de gayet başarıyla tamamlanmıştır… (Rasim Ozan Kütahyalı, 23 Ekim 2017, http://www.sabah.com.tr/yazarlar/kutahyali/2017/10/23/devrim-icinde-devrim-2013-17)

***

Bizler son 10 senede dehşet büyük bir, hatta iki devrim yaptık. Önce Kemalist vesayet rejimini devirdik. Sonra da Kemalizmin yerine gelmek isteyen Gülenist vesayet rejimini devirdik. Her iki rejim de inleyerek çöktü. Bunu Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde başardı bu millet… (Rasim Ozan kütahyalı, 24 Ekim 2017 http://www.sabah.com.tr/yazarlar/kutahyali/2017/10/24/bir-halk-devrimini-anlamak)

***

Apaçık görüldüğü gibi, arkadaşlar, Feto’yla Tayyipgiller, bir tercih sonucu değil, Laik Cumhuriyet’i elbirliğiyle yıkabilmek için bir mecburiyet sonucunda işbirliğine girmişlerdir.

FETÖ’nün devlet içine ve yargı içine yerleştirdiği binlerce dinci alçak olmasaydı, Laik Cumhuriyet yıkılamazdı.

ROK satılmışı, bütün hainlerin yaptığı gibi, kavramları tersyüz ediyor. Karşıdevrimin adına “devrim” diyor. Bütün dünyadaki Finans-Kapital ajanlarının, ABD ajanlarının yaptığı bir şeydir bu.

Özellikle yüzyılımızda, devrim ve sosyalizm eğilimi öylesine güçlü ki, en gerici sermaye uşakları bile kendilerini “devrimci” diye, “sosyalist” diye satma gereğini duyarlar.

Hitler de, bildiğimiz gibi, partisinin adına “Nasyonal Sosyalist” diyor…

ROK da işte aynen öyle. Laik Cumhuriyet Devriminin tüm kazanımlarını, hainane bir işbirliği süreci sonunda bir bir yok edip onu bir enkaza dönüştürmelerine “devrim” diyor.

Ne diyor?

“Biz önce Kemalist vesayet rejimini devirdik. Sonra da Kemalizmin yerine gelmek isteyen Gülenist vesayet rejimini devirdik. Her iki rejim de inleyerek çöktü.”

Çok net biçimde itiraf edildiğine göre, Laik Cumhuriyet’i elbirliğiyle çökertmişler. Hem de inleterek…

Sonra ne olmuş?

Sonra da geriye kalan mirasa konma savaşı başlamış. Yani bu ganimetten aslan payını sen mi alacaksın ben mi?..

Burada Kaçak Saraylı Hafız’ın AKP’giller’i galip gelmiş, Feto’nun cemaati de inleyerek çökertilmiş.

Tekrarlayalım, arkadaşlar:

Demek ki 15 Temmuz’da yaşanan facia, Amerikan Yapımı İki Hain Gücün elbirliğiyle çökerttikleri Laik Cumhuriyet’in mirasını, ganimetini Paylaşım Savaşı’ndan başka hiçbir şey değilmiş.

ABD’nin ve CIA’nın desteğiyle, FETÖ’nün askerleri oyuna getirilerek, Tayyipgiller’in galip gelmesi sağlandı, bildiğimiz gibi. FETÖ’cüler hezimete uğratıldı.

Bu galibiyet sonunda da, Kaçak Saraylı ve AKP’giller, Mustafa Kemal ve Birinci Kuvayimilliye geleneğine sahip Türk Ordusu’nun son kalelerini de bir bir düşürdüler, imha ettiler.

Tayyipgiller artık kendi orduları haline getirdiler TSK’yi. Dikkat edin; başta Genelkurmay Başkanı gelmek üzere Kuvvet Komutanları artık Tayyipgiller’le birlikte Suudi Kralları önündedir, Kaçak Saray’dadır, Tayyipgiller’in düğün ve nişan törenlerindedir. Ve de Cuma namazlarındadır…

Eğitimi de bitirdiler, bildiğimiz gibi arkadaşlar.

Eğitimin temelinden başlamak üzere üniversitesine kadar tüm okullarımız Peşaver-Taliban Medreselerine dönüştürülüyor adım adım.

Yargı deseniz zaten içler acısı bir durumla karşılaşırsınız. Artık hukuk, kanun manun çoktan bitirildi. Tüm adli sistem AKP’giller’in hukuk bürolarına dönüştürüldü.

Yani daha önce de söylediğimiz gibi, Kaçak Saraylı tüm kurumlarıyla adım adım kendi din devletini kuruyor. Tabiî Türkiye de, ne yazık ki, bir yandan Ortaçağ’ın karanlıklarına götürülüyor, bir yandan da ABD’nin, CIA’nın Türkiye’yi üç parçaya bölmeyi amaçlayan BOP cehennemine…

Hatırlanacağı gibi, arkadaşlar; ROK denen bu sermaye ajanı, bir CIA projesi olan “Ergenekon Davası” adlı operasyona, Feto’nun ve CIA’nın Taraf’ında köşe yazıları yazarak en aktif şekilde destek vermişti; halkımız üzerinde uygulanan psikolojik harekâtın içinde yer almıştı.

O dönemde FETÖ’ye yaptığı övgüler hem internette görüntülü olarak, hem de yazılı metinler halinde bol miktarda dolaşıp durmaktadır. İlgilenenler bakabilir, kolayca da bulabilir bunları.

Son olarak şunu da belirtelim ki, böyle tipler hep kazanana oynamak isterler. Bütün içgüdüleri ve duyargaları ona odaklıdır. Her zaman kazanandan yana olacaklar ki, vurgundan, soygundan, sömürüden aldıkları pay hiç kesilmesin.

Eğer 15 Temmuz Paylaşım Savaşı’nda Kaçak Saraylı yenilgiye uğrayıp FETÖ kazanmış olsaydı, ROK hiç duraksamadan bugün Tayyip’e yaptığı övgülerin aynısını ona yapardı. Bundan adınız gibi emin olun…

Daha önce de söylediğimiz gibi, arkadaşlar; AKP’giller, tüm takım taklavatlarıyla birlikte, yaptıkları onca ihanetin, işledikleri onca büyük suçun, aşırdıkları, miktarı trilyonlarca doları bulan kamu malının hesabını vermek için hukuka bağlı, tarafsız mahkemeler önüne çıkarılacaklardır. Er ya da geç… Hiç kuşkunuz olmasın…

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

24 Ekim 2017

Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı

 

Print Friendly, PDF & Email