Bunlar zıvanadan çıkmış be yahu… Ranttan, vurgundan, soygundan başka hiçbir şeyi gözleri görmüyor…

Ne hale getirdiniz ülkeyi böyle ülen!

Tüm ülkeyi, patlamış gerizlerden fışkıran pisliklerin bastığı sokaklara döndürdünüz.

Ne açgözlü, ne kamu malı hırsızlığına doymayan insanlarmışsınız böyle yahu…

Ha bir tekiniz olsun ülen, namuslu olun da “hırsızlık yapmam”, deyin, “kul hakkı yemem, kamu malı aşırmam”, deyin de biz de azıcık olsun sevinelim be.

Ama yok öyle biri zinhar içinizde…

Hepinizin işi gücü, derdi günü kul hakkı yemek, kamu malı aşırmak, durup dinlenmeden küp doldurmak.

Başta Kaçak Saray’da mukim Hırsızlar İmparatorluğu’nun şefi gelmek üzere, hiç ölmeyecekmiş gibi dünya malına tapınıyorsunuz. Ne ahlâk var ne utanma arlanma var ne zerre miktarda olsun halk sevgisi, vatan sevgisi var sizde. Ve alayınız da klonlanmış gibi birbirinize benziyorsunuz.

Şu Sanayi ve Teknoloji Bakanımız dediğiniz Mustafa Varank’ın (Varank, 10-14’üncü Yüzyıllar arasında Bizans İmparatoru’na koruma hizmeti veren, Bizans Ordusu’nun seçkin birliklerine verilen addır – Varangian Guards, https://en.wikipedia.org/wiki/Varangian_Guard) yakın akrabalarının yaptığı şu hayâsızca kamu arazilerini iç edişine bakın bir ya…

Hani biz “Beşli Çete, Yedili Çete, Onlu Çete” filan diyoruz ya; aslında onlar öne çıkanlar sadece. Yoksa, merkez üssü Kaçak Saray olan bu Hırsızlar İmparatorluğu’nun bileşenlerinin alayı çete mensuplarından oluşmaktadır.

Evet, Mustafa Varank’ın kuzeni-amcasının oğlu Sedat Varank, sadece medyaya yansıyanı baz alırsak, üç büyük kamu arazisini götürmüş, yağmalamış, iç etmiş. Hem de ne büyüklükte…

Mesela Bodrum’daki yarımada benzeri, denize nazır bir yamaçtaki 180 bin metrekarelik araziyi götürmüş. Adam Bodrum’un yan tarafındaki bir yarımadada neredeyse Bodrum büyüklüğünde yeni bir şehir kuracak be… Tabiî cennet sahillerimizi de koylarımızı da yamaçlarımızı ve ormanlarımızı da betona, taşa keserek…

Doymamış, bir de Tuzla’daki, aslında bir askeri alan olan, yine denize nazır 50 bin metrekarelik araziyi indirmiş kasasına.

Bununla da yetinmemiş, bu da kesmemiş hızını. Ankara’nın göbeğindeki Ankara Büyükşehir Belediyesine bağlı eski otobüs garajı üzerinde yapılacak olan 208 milyon TL’lik “Merkez Ankara Projesi O Blok Tamamlama İnşaatı İşi”ni alıyor. Bu Sedat Varank Hafız’ın ablası Fatma Varank da Tayyip’in bir başka bakanının; Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un yardımcısıymış. Yani Bakan Yardımcısı…

Kendileri açısından ne güzel tezgâh kurmuşlar ya…

Bakan, Bakan Yardımcısı, kuzen; “Vur gardaş vur” oynuyorlar. Salçasından da koy…

Şimdi, bu vahim, içler acısı vurgunun, soygunun, çeteleşmenin, halk ve vatan millet düşmanlığının medyaya yansıyan haberlerine bir göz atalım, arkadaşlar…

***

Bodrum’un ardından, Tuzla’daki 50 bin metrekarelik araziyi de Bakan Varank’ın kuzeni aldı

Bodrum’da 180 bin metrekare büyüklüğündeki arazi ihalesini almasıyla gündeme gelen Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank’ın kuzeni Sedat Varank’ın şirketinin Tuzla’da deniz manzaralı araziyi de aldığı ortaya çıktı. Sedat Varank bu araziden 4 milyar TL gelir elde edecek.

Kamu kuruluşu olan Emlak Konut Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş., 22 Nisan’da İstanbul’daki Viaport Marina Tuzla’nın hemen yanında yer alan 50 bin metrekarelik deniz manzaralı arazinin “gelir paylaşımı” yöntemiyle satışı için ihale düzenledi. “Arsa Satışı Karşılığı Gelir Paylaşımı İşi ihalesinde” en avantajlı teklifi Cevahir Taahhüt İnşaat ile HB Grup İnşaat iş ortaklığının verdiği belirtildi. Bu ihaleyle Cevahir Taahhüt İnşaat ile HB Grup İnşaat iş ortaklığının söz konusu araziden en az 4 milyar 13 milyon TL ve Emlak Konut’un ise 2 milyar 161 milyon TL gelir sağlayacağı ifade edildi.

Emlak Konut’un raporlarında söz konusu alanın eski askeri alan olduğu vurgulanıyor. Araziye dair raporlarda “Alanda Sahil Güvenlik Komutanlığı’na ait mevcut durumda kullanılmayan ve atıl durumda olan binalar bulunmaktadır” ifadeleri yer alıyor.

Eski askeri alan

Birgün’den İsmail Arı’nın haberine göre, Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde de ihaleyi alan iş ortaklığındaki HB Grup İnşaat şirketinin iki ortağı olduğu ve bu ortakların da Sedat Varank ile Gülhan Düzgün Varank olduğu belirtiliyor. Şirketin sahiplerinden Sedat Varank ise aynı zamanda Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank ile akraba. Varankların amca çocuğu olduğu ifade ediliyor. Emlak Konut’un raporlarında söz konusu alanın eski askeri arazi olduğu vurgulanıyor. Araziye dair raporlarda “Alanda Sahil Güvenlik Komutanlığı’na ait mevcut durumda kullanılmayan ve atıl durumda olan binalar bulunmaktadır” ifadeleri yer alıyor.

Emlak Konut, 3 Kasım’da da Muğla Bodrum’daki yaklaşık 180 bin metrekare büyüklüğündeki deniz manzaralı arsanın ihalesini de yine Cevahir Taahhüt İnşaat ile HB Grup İnşaat iş ortaklığının aldığını açıklamıştı. Bu ihaleyle Cevahir Taahhüt İnşaat ile HB Grup İnşaat iş ortaklığının söz konusu araziden en az 6 milyar 91 milyon TL ve Emlak Konut’un ise 4 milyar 61 milyon TL gelir sağlayacağı ifade edildi.

Merkez Ankara Projesi’ni de aldı

Kısa bir süre önce Emlak Konut’un başkentteki eski Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin (ABB) otobüs garajı arazisi üzerine inşa edilen Merkez Ankara projesi için düzenlendiği ihaleyi de yine Varank’ın kuzeni Sedat Varank aldı. Emlak Konut, 31 Ağustos tarihinde Merkez Ankara projesi için “Merkez Ankara Projesi O Blok Tamamlama İnşaatı İşi” adı altında bir ihale düzenlendiğini ve HB Grup İnşaat ile 26 Ağustos tarihinde KDV hariç 208 milyon TL’lik bir sözleşme imzalandığını açıkladı.

HB Grup şirketinin internet sitesinde, İstanbul Finans Merkezi ile Başakşehir Millet Kıraathanesi projesi gibi projelerin inşaatını üstlendiği bunun dışında da birçok konut projesini yaptığı belirtiliyor. İhaleyi alan iş ortaklığındaki bir diğer şirket olan Cevahir Taahhüt İnşaat’ın da iktidarla sıkı ilişkileri bulunuyor. Şirketin ortaklarından İslam Cevahir’in nikah şahidi 2010 yılında dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan olmuştu.

Öte yandan HB firmasının ortağı Sedat Varank’ın ablası Fatma Varank ise Emlak Konut’un bağlı olduğu Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nda bakan yardımcısı olarak görev yapıyor. (https://indyturk.com/node/581301/haber/bodrumun-ard%C4%B1ndan-tuzladaki-50-bin-metrekarelik-araziyi-de-bakan-varank%C4%B1n-kuzeni)

***

Konuya ilişkin Cumhuriyet’te yer alan haberin bir bölümü ise aynen şunları diyor:

“AKP’Lİ VEKİLİN EŞİ

“AKP’li Melih Gökçek’in Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne aitken TOKİ’ye sattığı ardından TOKİ’nin de Emlak Konut’a sattığı 125 dönüm büyüklüğündeki arazi için 2015 yılında bir ihale düzenlendi. İhaleyi, AKP Ankara Milletvekili Asuman Erdoğan’ın eşi Fatih Erdoğan’ın sahibi olduğu Pasifik İnşaat ile Çiftay Adi Ortaklığı almıştı. Daha sonra Çiftay İnşaat projeden ayrıldığını açıkladı.

“Pasifik İnşaat ise arazi üzerine Merkez Ankara isimli bir proje inşa edileceğini ve Emlak Konut’a da 1 milyar 258 milyon TL ödeneceğini belirtti. Şirketin sahibi Fatih Erdoğan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da hemşerisi. Rize Güneysu doğumlu Fatih Erdoğan, eski ABB Başkanı AKP’li Melih Gökçek döneminde de belediyeden milyonlarca liralık ihaleler aldı. Erdoğan’ın Orpaş Gıda Sanayi Ve Ticaret Anonim Şirketi, 2011 ile 2014 yılları arasında belediyeden tam 142 milyon TL’lik dört ayrı ihale aldı.

“Pasifik İnşaat, Ankara’da TOKİ’nin Ufuk Üniversitesi’nden aldığı arazi üzerine Next Level Alışveriş ve İş Merkezi’ni de kamu bankası olan Ziraat Bankası’ndan aldığı krediyle inşa etmişti. Next Level’ın alışveriş bölümüne, Pasifik İnşaat borçları ödeyemediği için Ziraat Bankası’nca el konulmuştu.

“İŞ CİNAYETİ DE YAŞANDI

Yetkililerin geçen ay Ankara’da yaşanan sağanak yağış ve fırtınaya ilişkin günler öncesinden uyarı yapmasına rağmen Pasifik İnşaat’a ait Merkez Ankara Projesi Şantiyesi’nde çalışan işçiler, sahaya çıkarılmıştı. İnşaatta kolon kalıbının devrilmesi sonucu, staj yapan Hacettepe Üniversitesi öğrencisi Taha Öztürk yaşamını yitirdi. ODTÜ mimarlık öğrencisi Ege Kıratlı ve inşaat mühendisliği öğrencisi Emre Çetin ise ağır yaralandı.” (https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/bir-ihale-daha-yabanciya-gitmedi-bakan-varankin-kuzeni-koseyi-dondu-1976929)

Görüldüğü gibi, burada yağmaya Tayyip’in Potamya’dan-Güneysu’dan hemşehrisi ve aynı soyadını taşıyan Fatih Erdoğan da katılıyor. Biz bunlara “Hırsızlar İmparatorluğu” derken herhangi bir abartıda bulunmuyoruz. Eş, dost, akraba, hemşehri; alayı bu imparatorluğun tepesini tutuyor. Ve vurgunun en ballı kısmını götürüyor.

Tayyip boşuna demiyordu, 2014’te internete ses kaydı düşen bir konuşmasında; “Kupon Arsalar benden habersiz el değiştirmesin”, diye. Oraların yağması şahsıma aittir, diyor Hafız. Siz diğerleriyle meşgul olacaksınız…

Bunlar, daha önce de yazmıştık, arkadaşlar; Üsküdar’da oturmakta olduğum mahallede bulunan, Makine Kimya Endüstrisine ait, boğazı gören binlerce metrekarelik araziyi de AKP eski milletvekillerinden Reşat Petek’e lüplettiler. O yağmacı, bu arazi üzerine “Sultan Makamı” adlı iki üç katlı villalardan oluşan kallavi bir site kondurdu. Bu vurguncu, arazinin üst kısmında bulunan “Çamlıktepe Parkı” adlı kamu parkının da 500 metrekarelik bölümünü lüpleyip arazisi içine katmış. Fakat mahallenin eski sakinleri buraları çok iyi bildikleri için Muhtara başvurup isyanlarını dile getirmişler, “Mahallelinin hakkını ara!” diyerek. Muhtar da uğraşmış, sonunda kurtarabilmiş o 500 metrekarelik park arsasını bu yağmacının elinden.

Nagehan ve ROK çiftinin de yıllar önce Bank Asya’dan 15 milyon kredi alarak 21 milyon TL’ye aldığı villa da buradadır. Tabiî her seferinde olduğu gibi, Kaçak Saraylı Hafız ve avanesinin önde gelenleri buradan da aslan payını kapmışlardır, sanırız. Yoksa tek başına Reşat Petek’e, al bu malı da sen götür, demezler bu bildiğimiz suç makinesi çete yöneticileri.

Bu kamu arazisini yağmalayabilmek için mahallemizin adını değiştirdi bunlar ya… Daha önce Havuzbaşı Mahallesine bağlıydı buralar. Orası da Boğaz’ın öngörünümüne dahil olduğu için yapılaşma izni yoktu. Fakat burayı götürebilmek için, bizim oturduğumuz bölüm de dahil olmak üzere bu araziyi daha tepede yer alan Güzeltepe Mahallesine eklediler. Böylece bu ballı vurgunu gerçekleştirme işin kitabına uydurdular.

Böyledir bunlar. İblis’in bile aklına gelmeyecek hile, düzen yollarını bulurlar ve kamu mallarını durup dinlenmeden yağmalamaya devam ederler.

Bunlar nerede rantı yüksek bir arazi varsa oraya saldırırlar. Önce gözlerini dikerler, oraya ilişkin planlar, projeler üretirler; sonra da işi kitabına uydurmak için hile yolları ararlar. Ve ne yazık ki her seferinde de bulurlar.

Bakın, arkadaşlar; İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi arazisinin bir bölümünü de yiyip yutmuş bunlar. İşte konuya ilişkin haber:

“Dokuz Eylül Üniversitesi yönetimi bağışlanan arsayı sattı

“Eski AKP milletvekili Fatma Seniha Nükhet Hotar’ın rektörlüğünü yaptığı Dokuz Eylül Üniversitesi, kız öğrencilere yurt yapımı için bir hayırsever tarafından bağışlanan İzmir İnciraltı’ndaki 3 bin metrekarelik araziyi sattı.

“Bağışcı Ferhan Şahininci’nin oğlu Erin Şahinci’nin itirazına rağmen kapalı teklif usulü ile gerçekleştirilen ihalede arsa için 11 teklif geldi. İhaleyi 16 milyon 600 TL ile en yüksek teklifi veren Ahmet Enver Atagül kazandı.” (https://bit.ly/3gW0HMo)

Yine bir başka üniversite kampüsü yağmasıyla ilgili haber. Bu sefer de Boğaziçi Üniversitesinin cennet bahçesi gibi doğal, özel ağaçlardan oluşan, ormanla kaplı arazisini götürmeyi planlamışlar. Şu habere bakın, arkadaşlar…

***

Boğaziçi’ne yeni ‘operasyon’: Üniversite arazisi yapılaşmaya açılabilir

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bu yılın başında Prof. Dr. Melih Bulu’yu atamasının ardından protesto gösterilerinin başladığı Boğaziçi Üniversitesi bu defa da yapılaşma tehlikesi altında. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın ‘olur’uyla anıt ağaçların bulunduğu üniversite arazisinin birinci derece doğal SİT alanı statüsü kaldırıldı. TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, statü değişikliğine karşı dava açmaya hazırlanıyor.

Tabiat Varlıklarını Koruma komisyonunun kararları

İstanbul’un Sarıyer ilçesi sınırları içinde yer alan Boğaziçi Üniversitesi, Hacıosman Bayırı ve yakın çevrelerinin doğal SİT alanı statüsü, 7 Eylül 2021 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak değiştirildi.

Söz konusu değişiklik kararlarını, İstanbul 3 Numaları Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonu verdi. Boğaziçi Üniversitesi’ne yönelik 8 ve 13 Temmuz 2021 tarihli toplantılarda alınan kararlarla üniversite arazisinin 217 bin metrekarelik alanı ‘sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanı’, 205 bin metrekarelik alanı da ‘nitelikli doğal koruma alanı’ olarak tescillendi.

Hacıosman Bayırı’na yönelik 5 Temmuz 2021 tarihli toplantıda ise söz konusu alanın 948 bin metrekarelik alanı ‘kesin korunacak hassas alan’, 474 bin metrekarelik alanı ‘nitelikli doğal koruma alanı’, 455 bin metrekarelik alanı ise ‘sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanı’ olarak tescillendi.

Söz konusu kararlara 18 Ağustos 2021’de Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum ‘olur’ verdi.

Boğaziçi Üniversitesi’nin Melih Bulu’nun görevden alınmasından sonraki kayyım rektörü Prof. Dr. Naci İnci de 2 Ekim 2021 tarihli belgeyle Boğaziçi Üniversitesi mülkiyetinde ve tasarrufunda bulunan taşınmazlarla ilgili her türlü kararı vermek ve sonuçlarını cumhurbaşkanlığına bildirmek üzere ‘Taşınmaz Değerlendirme Komisyonu’ kurulduğunu duyurdu. Komisyon, Naci İnci, Bulu’nun yardımcılığını kabul eden ilk akademisyen Gürkan Kumbaroğlu, rektör yardımcısı Fazıl Önder Sönmez ve Boğaziçi Üniversitesi Genel Sekreteri Nedim Malkoç’tan oluşuyor. Ancak İstanbul 12’nci İdare Mahkemesi Malkoç’un atamasıyla ilgili 20 Eylül’de yürütmeyi durdurma kararı vermişti.

Rapor ve görüşler istendi

TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi de Boğaziçi Üniversitesi ve Hacıosman Bayırı’na yönelik doğal SİT alanı statüsünün değişikliyle ilgili dava açmaya hazırlanıyor. Şube, bu kapsamda Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü’ne yazı yazarak komisyon kararına dayanak olan ekolojik temelli bilimsel araştırma raporu ve kurum görüşlerinin aralarında yer aldığı belgeleri talep etti.

‘Turizm ve yerleşim alanı yapılabilir’

Oda başkanı mimar Esin Köymen, Diken’e şunları söyledi: “Sürdürülebilir diye tarif edilen koruma alanında yasaya göre turizm ve yerleşim alanı yapılabilir. Sadece bu cümle bile Boğaziçi Üniversitesi arazisinin yapılaşmaya açılacağını gösteriyor. Söz konusu alan sadece üniversitenin arazisi de değil. Yapılaşmaya açılan alana Güney Kampüs’ün yanındaki konut yerleşim alanı da giriyor. Konut ve yerleşim alanının turizme açılması ve yüksek yoğunluklu yapıların inşa edilmesi kampüsü ve çevredeki bütün alanı etkiler. Bu alanın tamamı Boğaziçi İmar Planı’na göre öngörünümde kalıyor. Yani yasayla korunuyor. Bütün yetkileri Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda toplayan Boğaziçi yasa taslağının parça parça hayata geçirilmesidir bu adım.”

Bakanlık yetkiyi gasp ediyor

“Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Boğaziçi gibi yasayla korunan bir alanda sit statüsü değişikliyle Boğaziçi İmar Müdürlüğü ve büyükşehir belediyesini by-pass ederek yetkiyi kendi eline alıyor. Çünkü sit statüsü değişikliğinden sonra burada bir koruma amaçlı imar planı yapılacak. Bunu da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yapacak. Burada bir yetki gaspı var aslında.”

Önce yetki, sonra değişiklik

“Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 2011 yılında sit alanlarında yetki sahibi oldu. Bir yıl sonra da korunan alanlarla ilgili yönetmelik değişikliği yapıldı. Yönetmelik sürekli değiştirilerek yapılaşma koşulları da esnetildi. Bu da SİT alanlarında yapılaşmanın önünü açıyor. Bu durum Boğaziçi’nin de yapılaşmaya açılabileceğini gösteriyor.”

‘Ağaçların çoğu 1800’lü yılların sonunda dikilmiş’

Üniversite bileşenleri de bir yandan söz konusu statü değişikliğine karşı Çevre ve Şehircilik İstanbul İl Müdürlüğü’ne itirazda bulunuyor.

Boğaziçi Üniversitesi’nde 2012 yılında ‘Yeşil Kampüs’ planlamasını yapan ve aynı zamanda üniversitede ‘Yeşil Binalar’ dersi veren Dr. Duygu Erten, üniversitenin bitki örtüsüyle ilgili özetle şu açıklamalarda bulundu:

“Boğaziçi Üniversitesi’ndeki ağaçların çoğu 1800’lü yılların sonunda dikilmiş ya da doğal olarak orada var olmuştur. Tanzimat döneminde yapılan bahçelere bile o bölgeden fikir alınmış. Bildiğim kadarıyla ağaçların çoğu Japonya ve Nepal gibi ülkelere ait. Herhangi bir ağacın yeri değiştirilirse o ağacın yaşamı sona erecektir. Boğaziçi’nde ‘İsviçre’ dediğimiz, yapısız ve insansız bir bölge vardır. Bu bölge biyo-çeşitlilik açısından çok önemli bir bölge. Herhangi bir şekilde şu anda var olan plana ve yapılara yeni yapılan eklenirse, inşaat süresinde kamyonların giriş çıkışı ve hafriyat gibi etkenler sadece el atılan bölgeyi değil bütün Boğaziçi’ni etkiler. Bu nedenle çok kaygılıyım.”

Boğaziçi Üniversitesi ve Hacıosman Bayırı’na yönelik doğal SİT alanı statü değişikliği henüz kâğıt üzerinde. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nin başlatacağı hukuki süreci ve üniversite bileşenlerinin itirazlarının sonuçlanmasını bekleyip beklemeyeceği ise önümüzdeki günlerde belli olacak. (https://www.diken.com.tr/bogazicine-yeni-operasyon-universite-arazisi-yapilasmaya-acilabilir/)

***

Açıkça görüldüğü gibi, arkadaşlar; bu Tayyipgiller adlı, merkez üssü Kaçak Saray olan mafyatik, çıkar amaçlı suç örgütü ne Tarihe saygı duyuyor ne Doğaya saygı duyuyor ne Vatana Millete saygı duyuyor. Her şeye, ruhiyatlarını oluşturan rant, vurgun amaçlı bakıyor. Öyle görüyor, öyle değerlendiriyor her şeyi.

“Ben burayı şu şekilde yutarsam ne kadar dolar, avro, altın küplerim? Yok şu şekilde yutarsam da acaba ne kadar lüplerim?”, hesabını yapıyor devamlı. Başka bir hesap yok bunların kafasında. Başka hiçbir şeyi de zerre miktarda olsun kafalarına takmazlar, kale almazlar.

Bunlar bizim bildiğimiz türden insanlar değil ya…

Bunlarda utanma diye, acıma diye, vicdan, merhamet diye bir his bulamazsınız.

Mustafa Varank’a soruluyor, bu kuzeninin yaptığı vurgunlar. Adam ağzı kulaklarında ortada bir mizah konusu varmış gibi cevap veriyor. Bırakalım yüzünün kızarmasını hem ağzı kulaklarında hem de saldırganlaşıyor.

Yine şu günlerde sosyal medyada günceldir; Oğuzhan Oğur’un “Babala TV”sinde programın konuğu, Tayyipgiller’in kallavilerinden Metin Külünk’e soruyor gençler; “Mafyadan 10 bin dolar maaş alan AKP milletvekili siz misiniz?”, diye. Adam kahkahalarla gülüyor ya. Hem de oturduğu koltukta kıçını bir yandan öbür yana kaydırarak…

Daha başka can alıcı sorular da soruyor gençler. Takdir ettim kendilerini doğrusu… ama karşılarındaki adamda utanacak bir mantalite yok ki…

Hani yıllar önce Tayyip’in Başbakanlarından Milyar Ali’ye de sormuşlardı; “Oğlunuz Erkam Yıldırım Uzakdoğu’da rulet masasının başında kumar oynuyordu, bunun görüntüleri çıktı”, diye.

Ne demişti arkadaşlar?

Aynen şunu:

“Biz şerbetliyiz. Bu tür şeylerden bir şey olmaz bize. Bizim taraftarlarımız sadakatlerini sürdürürler.”

Gerçekten de bu dediğinde haklı çıktı, değil mi arkadaşlar?..

Bir şey olmadı. Adamlar hâlâ yıllar yılı iktidarlarını ve vurgunlarını hiç duraksatmaksızın sürdürüyorlar. Şu an bile birinci parti durumundalar, değil mi?

Niye?

Bir; bunların arkasında Amerika denen emperyalist haydut var. Esas hizmetlerini buna yapıyorlar. O da bunların hizmetinden memnun. Bir dediğini iki ettirmiyorlar, niye memnun olmasın… O haydudun BOP’unun hayata geçirilmesinde verdiği görevleri yerine getirdi mi Tayyipgiller?

Getirdi…

O zaman niye değiştirmeyi düşünsün, kendisine hizmeti ibadet bellemiş, ülkesine ve halkına ihanet içinde olan bir iktidarı?

Bu iktidar mafyatik bir suç örgütüymüş, ülkesinin trilyonlarca dolarlık kamu malını iç ediyormuş, umurunda mı o emperyalist ABD Çakalının. Yeter ki kendisine olan sadakatinde ve hizmetinde bir kusur etmiş olmasın…

Bunların iktidarlarının kaynağını oluşturan ikinci etken de arkadaşlar; hep söyleyegeldiğimiz gibi, cahil, bilinçsiz, yoksul halkımızı çok sistemli ve planlı bir biçimde “Allah’la Aldatıyor” olmalarıdır. Bunlardan Tayyip başta gelmek üzere her biri bu işte öylesine ustadırlar ki kimse bunların yanına yaklaşamaz. İşte Tayyip, en önde gelen örnektir. Gâh Cuma namazlarında mihraba gider, durur imamın yanına, alır eline mikrofonu, din iman nutuklarıyla karışık siyasi naralar atar. Gâh cami önlerinde aynı işi yapar, gâh meydanlarda, ekranlarda yapar bu işi. Ve bazen de bütün bunlar da kesmez: Eline Kur’an alarak meydanlarda kürsülere çıkar ve höykürür…

Zavallı çilekeş insanlarımız da; “Ya zaten bu dünyayı kaybetmişiz, elde kalmış bir öteki dünya. Hiç değilse onu da kaybetmeyelim. Bu dindar adamlara oyumuzu vererek kolaylaştıralım öbür taraftaki işimizi. Bu çalıyor çırpıyor, diyorlar da bize ne bundan… Eğer çalıyorsa bunun hesabını öbür dünyada Allah’a verecektir zaten”, diyerek bunun demagojisine kanarlar, bunun dolmuşuna binerler.

Bunlar çok iyi bilirler bu işi. Muaviye ve Yezid’den bu yana deneyimlerini birbirlerine aktaragelmişlerdir hep 1400 yıldır.

Hatırlanacaktır; Yezid de Kerbela’da başta İmam Hüseyin gelmek üzere Hz. Muhammed soyundan 22 Müslümanı ve toplam 72 Müslümanı canavarca katlettirdikten sonra nasıl savunmuştu bu namussuzluğunu?

Şöyle:

“Halife olan bana biat etmedi, böylelikle de dinden çıkmış oldu. İşte bu sebeple ölümü hak etti onlar.”

İşte, arkadaşlar; bu Muaviye-Yezid soyları da her türlü hırsızlıklarını, yolsuzluklarını, ihanetlerini, zulümlerini, vatan satıcılıklarını, benzer söylemlerle kitabına uydurmayı başarırlar. Bunların en önemli uzmanlık alanıdır bu iş.

Ve bunların alayında da arkadaşlar, dikkat ederseniz, başta Tayyip gelmek üzere, Psikolojide “Ölümsüzlük Yanılgısı” dediğimiz bir hastalık vardır. Sanki hiç ölmeyeceklermiş gibi kamu malı hırsızlamaya, küplemeye hiç hız kesmeden devam ediyor hepsi.

Ey Hırsızlar İmparatorluğu’nun kaşar mücrimleri!

Memento mori!

Fakat yolun sonuna geldiler bu hırsızlar, arkadaşlar. Arkalarındaki kurşuni hain emperyalist güç ne denli etkin olursa olsun, halkımızın mutfakları cehenneme dönmüştür artık. Halkımız pazarları, AVM’leri sadece gezebiliyor şimdi. Oralardan bir şey alabilecek imkanı kalmamıştır. O kadar çok çaldılar, vurdular, soydular ki insanlarımızı; kanını kuruttular gençlerimizin, ihtiyarlarımızın. Gelişim bozuklukları yaşıyor çocuklarımız. Genç kızlarımızın yüzde 80’i kansızlık çekiyor, beslenme yetersizliğinden dolayı. Analar gözyaşları içinde uğurluyor çocukları okullara, ceplerine karınlarını doyuracak harçlık koyamadıkları için. Alınteriyle geçim sağlamaya çalışan erkekler eve geç saatlerde dönmeye çalışıyor elden geldiğince, çocuklarının; “Baba bir şey getirmedin mi?”, sorusuyla karşılaşmamak için. Bu sebeple çocukların uyuma saatinden sonra gelmek istiyorlar evlerine.

Gideceksiniz. Saltanatınız, ihanet düzeniniz, vurgun ve soygun düzenininiz çökecek başınıza. Tıpkı FETÖ’de olduğu gibi en kallavileriniz kaçacak, kuşkusuz. Zaten şimdiden çaldıkları milyar dolarları yurtdışındaki değişik merkezlerde istiflemiş durumdadırlar. Fakat geride kalanlarınız kaçmayı da başaramayacak. Hem çaldıkları ellerinden alınıp kamuya iade edilecek hem de işledikleri binbir suçun hesabını bağımsız ve tarafsız mahkemeler önünde verecekler!

Hep söyleyegeldiğimiz gibi bu iktidar, başta Tayyip’in Cumhurbaşkanlığı olmak üzere gayrimeşrudur, gayrikanunidir. Dolayısıyla da bunların bütün icraatları kanun dışıdır. Bir suç örgütünün yapıp ettikleri ne kadar meşru ise bunlarınki de ancak o kadar meşrudur.

Tayyip’in imzaları da, bakanlarının imzaları da, belediye başkanlarının imzaları da gayrimeşrudur, geçersizdir, yok hükmündedir, boş hükmündedir, çöp hükmündedir. Dolayısıyla yaptıkları bütün anlaşmalar, verdikleri bütün kamu ihaleleri kanunsuzdur, yok hükmündedir.

Özetçe arkadaşlar; bunların kamudan aşırdıkları toplu iğne başı kadar olsun bir maddi değer, bunların yanına asla bırakılmayacaktır. Alınıp gerçek sahiplerine, kamuya verilecektir. Bundan hiç kuşkumuz olmasın.

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

2 Aralık 2022

Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı