Bu Tayyipgiller’in alayının FETÖ’cülükten ağırlaştırılmış müebbetle yargılanması gerekir!

Saygıdeğer Arkadaşlar!
Şunların yaptıklarına bir bakın ya!

Tayyip’in talimatıyla Davidson Ahmet, Pensilvanya’ya gidiyor, FETO’yla görüşüyor. Uzlaşma, anlaşma teklifi götürüyor ona…

Birbirimizle uğraşmayalım, birbirimizden alan çalmaya çalışmayalım. Kardeş kardeş “aynı menzile odaklanmış insanlar olarak”-Ortaçağcı Faşist Din Devleti Kurmaya Hedeflenmiş Güçler olarak, önce şu Laik Cumhuriyet’in izini tozunu ortadan kaldıralım bir, sonra ganimeti kendi aramızda bölüşürüz yine barış içinde…

Böylesi, işimizi hem daha kolaylaştırır hem de hedefimize ulaşmayı garantileştirir. Sen gel Türkiye’ye, günlük, anlık istişarelerle bu işi götürürüz, diyor, Davidson Ahmet Efendi.

Fakat FETO bunların ikisinden de çok akıllı. Türkiye’ye gelmeyi kabul etmiyor… Gelirse biliyor çünkü; siyasi irade onun elinde, dolayısıyla da devlet kurumları ve güçleri yine ağırlıklı olarak onun elinde. Özetçe; Kaçak Saraylı Hafız’ın oyununa gelmiyor… Kumanda Merkezinin-Merkez Üssünün, Tayyipgiller’in uzanamayacağı bir yerde olmasını, kalmasını istiyor. Ve ona göre konumlanıyor…

Davidson Ahmet, bu teklifi ve aracılığı normal kanunlara uygun bir görevmiş gibi sunuyor…

Devleti paylaşmışlar illegal bir Din Derebeyliğiyle, kendi deyişleriyle “Paralel Devlet Yapılanması” oluşturmuşlar. “Cemaatçi kardeşlerimiz bugüne kadar bizden ne istediler de vermedik?”, diyerek. Şimdi de aralarında çıkan anlaşmazlıkları; “Dön Türkiye’ye, oturalım, görüşelim, dostça çözüme bağlayalım”, diyorlar.

Bre hainler, bre kanunsuzlar, bre hak hukuk tanımaz vatan satıcı Amerikan uşakları; hangi Anayasada yazar, devleti illegal bir Ortaçağcı Güçle paylaşmak?

Bunun sebebi de çok açık: Her ikiniz de aynı oranda kanunsuzsunuz, Mafyatik bir suç örgütüsünüz, Amerikan yapımısınız ve Ortaçağcısınız. Bu konularda birbirinizden bir dirhem olsun farkınız yok.

Sizde hiç utanma arlanma, vatan ve halk sevgisi yok mu?

Zahir yok…

Zaten hiçbirinizin kanun manun iplediği yok… Burada güçlü olan her istediğini yapar, kimse de gıkını çıkaramaz, diyorsunuz. Ve de öylece davranıyorsunuz. Ve her ikiniz de kamu malı hırsızısınız. Ne Allah korkunuz var ne de kuldan utanmanız…

Davutoğlu Ahmet’in şu anlattıklarına bir bakar mısınız?

 ***

Videonun Tapesi:

Barış Terkoğlu: Onu da şu açıdan Sayın Davutoğlu, ben hani bu Bengü hanım, bilgisi dahilinde Pensilvanya’ya gitti, Mehmet Ağar’ın açıklamasını hatırlattı. Arşivi taradığımda sizin de bir dönem Amerika Birleşik Devletleri’ne ziyaretinizde Pensilvanya’ya gittiğiniz gündeme gelince, siz hatta Cumhurbaşkanını bilgilendirdim demiştiniz. Cumhurbaşkanı sonradan öğrendim, bir polemik konusu da olmuştu o dönem 11’inci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le, sonra anılara yansımıştı. O arşivi taradığımda…

Bengü hanımın sorduğu soru yani Pensilvanya’ya devletin bilgisi dahilinde gitmek ne demek? Bir de biraz önce şunu söylediniz ya; “Ben yaptığım her görüşmeyi not aldım, devletin bilgisi dahilinde olması açısından.” Pensilvanya’da not aldınız mı o görüşmenizi de? Mehmet Ağar gibi isimler bu açıdan görevlendirilmesi doğru isimler mi? Siz Tabiî ki bir kamu görevlisisiniz.

Ahmet Davutoğlu:  Ben onu görevi verecek olan kişi takdir eder yani Mehmet Ağar doğru mu değil mi. Onu kimin verdiğini bilmediğim için doğru veya yanlış demem doğru olmaz. Ama Pensilvanya, hayatta bu kişiyle FETÖ şeyi bir kere karşılaştım o da o zaman. Öncesinde, sonrasında hiç… Ne Asya [Finans] şeyin bilmem açılışında oldu, ne o ne bu yok. Galiba bir kere ta 20-30… Bir konferansta ben bir konuşma yaptım da o sırada orda mıydı? Yani bir uluslararası bir konferansta, bir onu hatırlıyorum onun dışında yok.

Benim o zaman ben Bakanım, Başbakan da Sayın Erdoğan. Bu yapı, o sırada tabiî 17-25 Aralık yok daha şey belli değil, Türkiye’nin özellikle dış politikası konusunda uluslararası alanda son derece zararlı yayınlar yapmaya başladılar, Türkiye’yi zora sokacak. Daha sonra zaten işte MİT TIR’larına yapılan şey benim o görüşmeden 4 ay sonra falandır.

Bunlar olunca ve böyle faaliyetleriyle ilgili muhtemel riskler ortaya çıkınca ve Türkiye içinde de, devlet içinde yapılanma özellikle Hakan Fidan, bunlarla tavrım o zaman değişmedi. 7 Şubat 2012’de Hakan Fidan çağırıldıktan itibaren devlette ben operasyon yani bir temizlik yapılması gerektiğini sayın Cumhurbaşkanına da söyledim. Kendim de Dışişleri Bakanlığında Müsteşar Feridun Sinirlioğlu’nu çağırdım, bu yapının bir sirayet şeyi var daha küçük yeni bakın, tümüyle temizleyeceksiniz dedim ve çalışmalara başladık.

Suat Toktaş: Buraya bir dikkat çekebilir miyim? 7 Şubat 2012’de MİT krizinden sonra siz Sayın Erdoğan’ı…

Ahmet Davutoğlu: Zaten Sayın Erdoğan da orada açık bir şekilde tavır aldı, Allah için şeye Sayın MİT Müsteşarına gitme, dedi bir tavır aldı. Ama ben kendi Bakanlığımdan sorumlu olduğum için Bakanlıkta da Sayın Feridun Sinirlioğlu Müsteşardı, çağırdım. Devlet içinde Başbakanın görevlendirdiği, Başbakana bağlı bir MİT Müsteşarına karşı böyle bir şey yapılıyorsa burada bir yapılanma var, kendi içinde entegre bir şey, buna karşı tedbir alacaksınız ve Bakanlıktan gerekli adımları atın dedim, yani Bakanlıkta bir şey olmaması için.

Şimdi o şeye geliyorum, Eylül’de Birleşmiş Milletler’e giderken Sayın Başbakanla, Sayın Erdoğan’la oturduk bunu nasıl engelleriz?

Bir, bunların yurt dışındaki bize karşı işlemeye başlayan propaganda makinelerine nasıl dur deriz?

İki, Türkiye’de devlet içinde bir devlet haline dönüşmeye başlıyorlar, bunu nasıl engelleriz? Oturduk değerlendirdik ikimiz başbaşa. Ve vardığımız sonuç şuydu; bunun herhangi bir yabancı istihbarat tarafından kullanılmasına izin vermemek için Türkiye’ye gelmesinde fayda var, yani Türkiye’ye getirilmesi lazım. Ha o sırada hakkında hukuki bir şey olmadığı için de Türkiye’ye gelmeye ikna edilmesi lazım veya konuşulması lazım ki en azından bir başka gücün elinde kullanılmasın.

Barış Terkoğlu: Davet ettiniz Türkiye’ye.

Ahmet Davutoğlu: Bu bir devlet görevidir bakın. Veren belli, yapacak olan belli. Benim amirim Başbakan o sırada, Başbakan bana bu görevi verdi, ben bunu yapmam demem. Ya ben bunu işte şu risk… Ben hayatta devlet adına risk almaktan kaçınmadım, ya ilerde başıma şu gelir bu gelir ben gitmeyim falan demedim. Mesele bu mu efendim, Tamam.

Oradan yani New York’tayken gittik bir görüştüm.

Sonra da benim amirim kim burada?

Başbakan.

Ve bu görüşmenin belli bir mahremiyeti var. Yani kayıt dediğim şu: Tuttuğum notları da sayın Başbakana hani sözlü olarak ifade ettim ve söyledim, kendisi de bilir. Kesinlikle iyi niyetliler değil, orada öyle böyle birtakım şeyler söylendi. Tabiî ikna için gittim, hedefim, misyonum bu olduğu için belli bir esneklik içinde konuşuyorsunuz.

Ama dikkat edin onlar da bu görüşmeyle ilgili, geldi bize şunu teklif etti, bunu yaptı böyle bir şey ki her şeyi şey yapan, dinleyen falan bir gruptan bahsediyoruz.

Barış Terkoğlu: Ama siz davet ettiğinizi Türkiye’ye söylediniz biraz önce.

Ahmet Davutoğlu: Tabiî. Gelmeniz gerekir Türkiye’ye.

Suat Toktaş: Neden gelmesi gerektiğini nasıl izah ettiniz?

Ahmet Davutoğlu: Şu anlamda, sizin Türkiye’de hani o zaman 28 Şubat şartı[ndan dolayı] çıktıysanız, 28 Şubat şartları yok ülkede. Şeyi de söyledim ama şu yayınlarınız bize zarar veriyor. Türkiye’nin âli menfaatleri açısından Türk dış politikası bağlamında, Dışişleri Bakanı olarak söylüyorum bunu yine. Tabiî Sayın Erdoğan’ın… Bunları da hep yazdım ben şeyde o kitapta yani gizli, saklı şeyler değil. Araştırma Komisyonuna verdiğim raporda da var bunların bir kısmı.

Bengü Babaeker Şap: Ne yanıt verdi?

Ahmet Davutoğlu: O, şu anda şey övgüyle yani Türkiye’nin gidişinden ben haberdar değildim bu kadar şeylerden, o hani medya şeylerinden bakayım falan, dedi. Şu anda şey bir ifadeyle, geçiştiren bir ifadeyle gelmemi gerektiren bir durum yok, sonra bakarız hani geçiştirmeye çalıştı intibaındayım. özetle söyleyeyim.

Net ben de birkaç kere şu anda sizin Türkiye’de olmanız lazım ve Türkiye’de 28 Şubat dönemi gibi bir risk yok. O zaman bile ben gitmeyi doğru görmem yani bu ülkede, bu ülkenin şeyi en zor şartları da dahil olmak üzere bu ülkedir bizim esasımız.

Aldığım hissiyat şuydu, gelmeyecek. Geldim Sayın Başbakana. Efendim dedim, benim aldığım hissiyat gelmeyecek, bu çalışmalarını da durdurmayacaklar, muhtemel her türlü şeye karşı, olabilecek olaya karşı tedbir almakta fayda var. Ve devlet içinde yapılanmaları konusunda da tedbir almakta fayda var.

Ben Sayın Başbakana da oda bu kanaatleri teyit etti ve benim görevim bitmiş oldu. Bu devlet görevidir, ben hani ilerde şu gelir başıma, bu gelir diye hiçbir görevden kaçmam. O gün Türkiye aleyhine bir faaliyete durdurabileceksem herkese… Dışişleri Bakanıyım çünkü hani işin bir de dış politika boyutu var.

Sayın Başbakan da bunları dinledi, haklısın dedi, bunlara güven olmayacak, dedi. O konuda bizimle Erdoğan arasında bir görüş ayrılığı çıkmadı o aşamada. Benim görevim de bitmiş oldu. Şimdi Sayın Ağar’ın kim tarafından görevlendirildiğini, görevinin amacı neydi, nasıl netice alındı bilmiyorum.

Barış Terkoğlu: Birde iş adamları var burada biliyorsunuz hani iş adamlarıyla birlikte gitmişlerdi.

Ahmet Davutoğlu: İşte o konularda ben spekülasyon yapmak istemem ama devlet dediği kimdir? Devlet dediği Sayın Cumhurbaşkanıysa mesela şimdi o zaman Başbakanken her ikisine de şey yapmak düşer. Şimdi bir hususu daha şey yapayım. Sayın Erdoğan da o spekülasyonlar yapıldığı dönemde, ben Başbakanken galiba 2015 Mayıs veya Haziran ayıydı. Şunu da açık söyledi, Sayın Davutoğlu benim bilgim dahilinde ve benim talimatımla gitmiştir ve gelip bana gerekli bilgilendirmeyi yapmıştır, diye de söyledi.

Yani burada ben bugün Sayın Cumhurbaşkanıyla ihtilaf edebilirim ama asla onun hakkı olan bir hususu da zikretmekten kaçınmam, orada bu konuda da gerekli şeyleri söylemiştir. Dolayısıyla o defterin açık tarafı yok yani gerekli hiçbir şekilde kendime saklı tuttuğum bir husus değil.

Suat Toktaş: Şimdi bambaşka bir şey olacak ama cümlenizin arasındaki bir şeyi sormak isterim. Hakan Fidan’ın ifadeye gitmesi veya gitmemesi yönünde o dönem Sayın Cumhurbaşkanıyla, Sayın Başbakan arasında ihtilaf olduğu yönünde iddialar vardı biliyorsunuz, öyle iddialar çıktı; doğrudur, değildir bilmiyoruz. Sayın Erdoğan gitme dedi, diyorsunuz.

Ahmet Davutoğlu: Şimdi ben o ihtilafı bilmem ama o konuda bir şey söylemem ama olayın…

Suat Toktaş: Biri git dedi, biri gitme dedi gibi şeyler olmuştu ya onu söylüyorum.

Ahmet Davutoğlu: Yok zannetmiyorum. Sayın Cumhurbaşkanı Gül’le, Sayın Başbakan Erdoğan’ın, o dönem itibariyle söylüyorum, arasındaki görüşmeyi bilmiyorum ama öyle bir şey olduğunu düşünmüyorum. Yalnız olay şey şudur, o gün biz bu haber geldiğinde Sayın Başbakan Erdoğan’la cenazede birlikteydik bir hocamızın cenazesinde, İstanbul’da. Havaalanına giderken bazı dış politika konuları da vardı birlikte konuşmak için arabaya bindik yani onun arabasına, o sırada Sayın Fidan, Sayın Erdoğan’ı aradı ve orada bilgi aktardı.

Suat Toktaş: Bizzat tanık oldunuz.

Ahmet Davutoğlu: Beraberdik tabiî tabiî beraberdik. Ve ben de konuya müdahil oldum çünkü duydum. Ve şunu da söyledim; “Efendim şu anda MİT Müsteşarı değil, siz ifadeye çağırılıyorsunuz; bir kere MİT Müsteşarı giderse bir daha bu devleti yönetemeyiz”, dedim.

Sayın Erdoğan da hem bana hak verdiğini söyledi hem de Sayın Fidan’a, gitmeyeceksin, ben geldiğimde Ankara’da görüşelim, dedi. Daha sonra Ankara’da görüşmek üzere anlaşıldı, anlaştılar. Ama ben de kanaatimi kendisine zikrettim. MİT Müsteşarı fiili bir görev, Başbakan görevdeyken MİT Müsteşarının ifadeye çağırılması, Başbakanın ifadeye çağırılmasıdır. Devlet hiyerarşisinde de hukuk hiyerarşisinde de böyle şey olmaz, bir soru varsa size veya bize veya hükümete sorulmalı. Başbakan talimatıyla çalışan Genelkurmayın ya başkan ya da MİT Müsteşarı gibi yetkililer ifadeye çağırıldığı anda Başbakanlık otoritesi biter. Ben o konuda da Sayın, Başbakandı o zaman, dirayetli davranmıştı, gitmemesi gerektiğini söylemiştir.

Suat Toktaş: Bunu şundan… Dönem tanıklıkları önemli…

Ahmet Davutoğlu: Ama geçmişe de çok takılıp kalmamalı. Bunların bir kısmını ben anlattım zaten.

Suat Toktaş: Yo zaten orada hani soru işaretleri vardı. Belki hani tanıklığınız vardır, o vuzuha kavuşsun diye. Bir de sonuçta tersi bir durum, bilinenin dışında tanıklığınızı anlattığınız zaman haber değeri var bizim açımızdan.

Ahmet Davutoğlu: Tabiî tabiî siz vazifenizi yapıyorsunuz.

(Halk TV’de yayınlana “Özel Röportaj” Programı, 18 Mayıs 2021, https://odatv4.com/vid_video.php?id=91716)

***

Netçe görüldüğü gibi, Arkadaşlar; Davidson Meczup Ahmet diyor ki:

Ordunun işini bitirdik. Artık onlardan hiçbir tepki gelemez. 28 Şubat filan tarih oldu…

Gel Hocaefendi Hazretleri Türkiye’ye, kardeş kardeş yürüyelim Menzilimize…

Ve bütün bu kanunsuzluklarını, normal bir devlet göreviymiş gibi anlatıyor Meczup… Hep söyleyegeldiğimiz gibi kanunsuzluk, bunlar için vazgeçilmez davranış kuralı olmuş…

Yine hep söyleyegeldiğimiz gibi biz, “Kanunsuzlar” diye üç ciltlik kitap yazmadık boşuna…

Siyasal İslamcılarda asla kanun anlayışı bulunmaz… Nefret ederler onlar kanundan, haktan hukuktan…

Kul yapısı kanunlara uymak onlar için şirktir. Allah yapısı kanunlara da mal mülk hırsı yüzünden uymazlar. Dolayısıyla da onlar için hiçbir kanun yoktur uyulacak…

Yine diyoruz ya; “Bunlar yalnızca Para Tanrısı’na tapınırlar”, diye. Aynen öyledir…

Para Tanrısı da bunlara der ki; “Para küple de nasıl küplersen küple.” O Tanrının buyruğu da sadece budur…

Davidson Ahmet Efendi!

Dünyadaki en kallavi FETÖ’cüler sizlersiniz… FETÖ’ye sizin ettiğiniz hizmeti, sizin sağladığınız kolaylığı, sizin yaptığınız yardım ve yataklığı hiç kimse etmedi, yapmadı.

Bugün FETÖ’den ağırlaştırılmış müebbet alanlarının tamamının suçları, sizin suçlarınızın binde biri bile olamaz.

Hainler!

Devleti paylaştınız FETÖ’yle. Hem de bile isteye… FETÖ sizi sollamaya başlayınca da devletteki örgütlenmede, telaşa kapıldınız.

Böyle giderse devleti tümden FETÖ’ye kaptıracağız, FETÖ de bizi çırak çıkaracak, dediniz. Önce FETÖ’yle anlaşma, uzlaşma yolları aradınız, olmayınca FETO’yu tuzağa çekmeye çalıştınız, o da olmayınca savaşa tutuştunuz. CIA sizden yana tutum alınca da siz galip geldiniz. Daha doğrusu galip getirildiniz…

Bütün bu her biri ihanete eşdeğer suçlarınız sıradan suçlardan mıdır?

Hayır!

Hepsi de Anayasayı ihlal suçlarıdır. Tayyipgiller olarak FETÖ’cülükten de hepinizin defalarca ağırlaştırılmış müebbet almanız gerekir…

Molla Necmeddin Hoca’nızın deyişiyle Hukuku Guguk yaptınız. Yargıyı, Kaçak ve de Haram Saray’ın hukuk bürosuna çevirdiniz. Bugünlerde o yüzden dışarıda gezebiliyorsunuz…

Fakat bu böyle sürmeyecek… Alayınız en has FETÖ’cülükten birer birer sorguya çekileceksiniz ve yargı önüne çıkarılacaksınız. Bundan zinhar kaçışınız yok…

Nerede görülmüş hainler!

FETÖ’ye en büyük yardımı yap, sonra da; “Aldanmışız, Allah bizi affetsin”, deyip işin içinden sıyrıl…

Memleketi Kanunsuzlar, Hırsızlar ve Vatan Satıcılar Cenneti yaptınız, düzenbazlar!

Fakat bu böyle gitmeyecek! Asla gitmeyecek…

Kanunların işlediği-herkesin kanun önünde eşit olduğu bir Türkiye oluşacak, kurulacak…

Burada Hukukçu Yoldaşlarımıza bir görev daha çıktı, bize göre. Ahmet Efendi hakkında da, FETÖ lideriyle görüşüp anlaşmaya çalışmaktan bir suç duyurusunda daha bulunabiliriz…

Hani diyoruz ya, kayda geçsin diye. İşte o bapta…

Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!

22 Mayıs 2021

Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı

Print Friendly, PDF & Email