Meseleyi geçiştirmek, unutturmak yok. Eninde sonunda suçüstü edilip milletin karşısına bir mücrim olarak çıkarılacak. Bu görev boynumuzun borcudur. Halkımıza sözümüzdür.
O zaman da, 1994’ten beri kamu kurumlarında attığı tüm imzalar boş düşecek, çöp olacak… Kurduğu bütün sözde hükümetler, atadığı bakanlar ve çıkardıkları kanunlar, kararnameler de yok hükmünde olacak…
“Resmi Evrakta Sahtecilikten” ve “Nitelikli Dolandırıcılıktan” yargı önüne çıkarılacak, hesap verecek. Tabiî daha binbir suçu, suçları var bunların; ihanetleri, katliamları, vatan satıcılıkları ve Laik Cumhuriyet yıkıcılıkları var. Bunların her söz ve davranışları Anayasa dışıdır, kanun dışıdır… O yüzden bunlar hakkında, “Kanunsuzlar” adıyla üç ciltlik kitap yazdık biz… Bunların hazin, iğrenç, korkunç hikâyelerini anlatan… Dört yıl sekiz ay ceza aldık, bu kitaplarda Tayyip’e hakaret ettiğimiz iddiasıyla… Mahkeme sürecinde yaptığımız söz ve hareketlerimizden dolayı da iki dava daha açıldı. Devam ediyor onlar…
Suriye’ye gönderilen kaçak silahlardan dolayı onları savaş suçu işledikleri gerekçesiyle UCM’ye şikâyet etmemiz nedeniyle de yeni bir dava daha açtırdı Tayyip… Daha öncesinde A. Davidson, Efkan Ala ve Hakan Fidan bizden davacı olmuş, bir yıl iki ay 22 gün ceza verdirmişlerdi bize. Efkan Ala elli bin liralık manevi tazminat davası açtı.
Tayyip, ayrıca bize “Kaçak Saraylı Caligula Din Devletine Giderken” adlı kitabımızdan dolayı da on dokuz ay ceza verdirtti. Bütün bu davalardaki avukatı da “Ahmet Özel”di… Neyse, geçelim…
Saygıdeğer Arkadaşlar!
Muhalifi oynayan bütün siyasiler (Burjuvasından Küçükburjuvasına kadar) sağcısıyla solcusuyla Tayyip’in diplomasız olduğunu biliyor… Onun bir Diploma Sahtekârı olduğunu biliyor…
İşin garibi, Burjuva ve Küçükburjuva Aydınlar, Akademisyenler, Gazeteciler, Sanatçılar da biliyor…
Yani tam da Leonard Cohen’in o efsane şarkısında söylediği gibi:
Everybody knows: Herkes biliyor
Herkes biliyor, zarların hileli olduğunu.
Herkes yine de şans dileyerek atıyor zarları.
Herkes biliyor, savaşın bittiğini.
Herkes biliyor, iyi adamların kaybettiğini.
Fakat başta Diploma Sahtekârlığı gelmek üzere avanesiyle birlikte binbir suça batmış, Sedat Peker’in bile yanında melek gibi kaldığı, ağzı süt kokan bebe gibi kaldığı bu mücrime “Sayın Erdoğan”, “Sayın Cumhurbaşkanı” diyor da asla başka bir şey demiyorlar…
Bu Türkiye Cumhuriyeti’nin en azılı suçlusu, Mustafa Kemal ve Kuvayimilliye’nin azgın düşmanı, “Keşke Yunan Galip Gelseydi” diyenlerin en önde geleni, Kaçak Saray’da mukimdir… Mustafa Kemal’in Türkiye Halkına bağışlayıp emanet ettiği “Atatürk Orman Çiftliği”ni de tarumar etmiştir. Hem Kaçak Saray’ını oraya yaptırmış hem de 54 bin metrekarelik bölümünü, yapımcısı ve efendisi ABD Emperyalist Haydutlarına peşkeş çekmiştir. O alçaklar da oraya Büyükelçilik binası yapmaktadırlar…
Böylelikle de efendilerine; “Sizi yenen adamın emanetini yağmaladım, alın, işte size de yağmadan bir pay veriyorum”, demektedir… İşte böylesine hain ve vatan millet düşmanıdır bu Hafız…
Sözde muhalif aydınlar da “Sayın Erdoğan”, “Sayın Cumhurbaşkanı” diye söz etmektedirler bundan.
Kaçak Saray’ının kaçak olduğu pek çok mahkeme kararıyla hükme bağlanmış bulunmaktadır. Yani burada da suçu ve cezası sabittir. O SİT alanına inşaat yapılamayacağı için derhal o yapıların oradan kaldırılması, mekânın eski haline getirilmesi gerekmektedir…
Fakat Kaçak Saraylı Mücrim kanunsuzluğu huy edindiği için o yargı kararlarını hiç tanımamaktadır.
Yukarıda andığımız siyasiler ve aydınlar, bu mücrimin kaldığı, işgalcisi olduğu yere asla “Kaçak Saray” diyememektedir…
Kimisi “Külliye” demektedir, kimisi de “Beştepe.” Gerçeği olduğu gibi dile getirmeye hem yürekleri yetmemektedir, hem de namusları, şerefleri…
Yani Kaçak Saraylı Despot, bunların alayını korkutmuş, sindirmiş bulunmaktadır…
Burada buna karşı dik durma yürekliliği gösteren Ankara Mimarlar Odası Başkanı Tezcan Karakuş Candan ve arkadaşlarını, yazar Ergun Poyraz’ı, YARSAV Kurucu Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu’nu ve Ümit Yalım’ı takdirle anmak ve kutlamak gerekir…
Eğer andığımız yamulmuş siyasetçiler ve aydınlar bizler gibi korkusuz bir duruş sergileyebilselerdi, olaylara ve kişilere özlerine uygun adı koyabilselerdi; bu suçlular, soyguncular, hainler topluluğuna, bu 84 milyonun üstüne çöken mafyatik yapıya karşı nasıl davranılması ve onunla nasıl mücadele edilmesi gerekiyorsa öyle mücadele edebilselerdi, kuşkusuz çoktan yıkılır ve Tarihin lanetli sayfaları arasında yerini alırdı bu suç örgütü. Elemanları da hak ettikleri cezalara çarptırılmış olarak Silivri, Sincan ve benzeri cezaevlerinde yapıp ettiklerinin bedelini ödüyor olurlardı.
Saygıdeğer Arkadaşlar!
“Diploma Nerede?” sorusu en alttaki küpü çekecek sorudur… Onu çektiğiniz anda üsttekilerin, yani Kaçak Saray Despotik İktidarının gümbür gümbür yıkıldığını görürüz.
İşte böylesine öneme sahiptir bu soru…
Halkımıza sözümüzdür; o küpü çekeceğiz!
Bu zulüm, soygun, talan ve ihanet iktidarından kurtaracağız halkımızı. Bedeli ne olursa olsun…
Ne diyordu Usta’mız, Kuvayimilliye Komutanı ve Kahramanı Hikmet Kıvılcımlı?
“Vatan aşkını söylemekten korkar hale gelmektense ölmek yeğdir!”
“Görev yapıyorduk, muhallebi değil… Görev yapmada çok iyi biliyoruz; vurmak da vardır, vurulmak da. Hepsi vız gelir ve de gelmelidir.”
1967’den beri bu kabul ve anlayış içinde yaşadık, dövüştük, savaştık biz. Son soluğumuzu verene kadar da böyle olacağız!
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!
13 Haziran 2021
Nurullah Ankut
HKP Genel Başkanı